Yönetmen Volkan Güney Eker, “Bıraktığın Yerden” adlı ödüllü kısa belgeseliyle; 95 yılında gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun’un 24 yıldır yaşadıklarına ve Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine tanıklık etmemizi sağlıyor; duru ve aslında izledikten sonra hissettiğiniz, o umudun rengine dönüşen siyah-beyaz bir dille.
Besna Tosun ve 24 yıldır birlikte mücadele ettiği, gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak ile filmin Fransız Kültür Merkezi’ndeki gösteriminde buluştuk.
Belgesel nasıl ortaya çıktı?
Besna Tosun: Volkan, bana internet üzerinden ulaştı, ne yapmak istediğiyle ilgili bir mail attı. Sonra yüz yüze görüştük ve daha önce hiç Galatasaray’a gelmediğini anladım, Cumartesi Anneleri’nden farklı bir şekilde haberdar olduğunu öğrendim. Galatasaray’a gelmeden, o anneleri görmeden, onlara dokunmadan bir belgesel yapması çok doğru gelmedi bana. Sonra meydana geldi. Ve şu durumlarla çok karşılaşıyoruz: Birçok insan geliyor, birkaç hafta, haber belgesel yapıp, sonra alacaklarını alıp kayboluyorlar. Çok acı bir şey. O insanlara hikayelerini anlattırıyorlar, çok kolay bir şey değil bu. Onlar için 10- 15 dakikalık bir şey ama anlatan için o travmaların tekrarı demek. Volkan’dan da aynısını bekledim ancak o beni şaşırttı. Geldi eylemlere, yapayım gideyim’den daha çok merak etti, gözlemledi sadece, soru bile sormadı. Haftalarca geldi. Hatta filmin bitmesi 1,5 yılı buldu, yeri geldi Volkan da bize yardım etti. Bu süreçte hayatıma eşlik etti aslında, çok şey de kattı. Sonra, “Bıraktığın Yerden” ortaya çıktı.
24 yıldır neler yaşıyorsunuz, nasıl bir süreç, özellikle de geçen seneden beri karşılaştığınız engellemeler ile ilgili neler düşünüyorsunuz?
B.T.: Açıkçası son süreçte de ufak belirtiler vardı, orada yapılan konuşmalarla ilgili soruşturmalar açılıyordu, ifadeler alınıyordu. Metin okuyanların gbt’sine bakılıyordu. Bir önceki yıl Maside gözaltına alınmıştı. Ufak ufak sinyallerini vermişlerdi ama ben açıkçası “700. Hafta”da böyle bir şeye kalkışacaklarını tahmin etmemiştim. Büyük bir katılım bekliyorduk, böyle bir riski almazlar herhalde dedik. Ama bizim sesimizi duyuramayacağımız kadar, onlar o müdahale ile duyurdu. Belki oraya 10 bin kişi gelecekti, sesimizi 15 bin kişi duyacaktı ama onlar bütün dünyaya duyurdular, yaptıkları hukuksuzlukla… Ve sonrasında da devamı geldi. Aslında şimdi farkındalar yaptıkları şeyin, geri adım atmak istemiyorlar. Bizim vazgeçmeyeceğimizin de farkındalar. Meydanı da yasaklasalar, sokakları da kapatsalar bir şekilde, o mücadele sürecek. Bunu biliyorlar. Bu mücadeleye başladığımızdan beri, 17 hükümet değişti. Onlar değişiyor ama biz hala mücadeleye devam ediyoruz.
“İnsan iradesini kıracak hiçbir silah, henüz icat edilmedi”
Maside Ocak: Geçtiğimiz hafta 24’üncü yılımızla ilgili yaptığımız basın açıklamasında, insan iradesini kıracak hiçbir silahın henüz icat edilmediğini söylemiştik. Bu gerçekten de Cumartesi Anneleri’nin mücadelesini tarif eden bir cümle. Daha önce de 98-99’da saldırıya uğradık, yine kayıplarımızı aramamız ve kayıplarımızla ilgili kamuoyu oluşturma hakkımız gasp edilmişti. Ama bizim irademizi hiçbir zaman kıramadılar çünkü kayıp yakını olmak; gerçekten hiçbir şeye benzemiyor. Sevdiğinizi kaybettiğinizde, götürür mezara koyarsınız, defnedersiniz. Mezarının başında ağlarsınız ve yas sürecinizi tamamlarsınız. Kayıp yakınları ise yas sürecini tamamlamadığı koşullarda, 3. kuşak bu mücadelenin içinde. Kuşaklar boyunca devam edeceğini düşünüyorum.
Galatasaray’a gidememek neler hissettiriyor?
M.O.: Öyle bir şey düşünün ki “700. Hafta”mızın üzerinden 40 hafta geçti. 41 haftadır, biz Galatasaray’a gidemiyoruz. Ama yapılan hukuksuzluk, uluslararası sözleşmeleri hiçe sayan uygulamalar, sadece bu ülkedeki insanların gündeminde değil. Önceki gün Avrupa Birliği Türkiye Raporu açıklandı ve Türkiye Raporu’nda dahi, Türkiye’nin Cumartesi Anneleri’nin barışçıl protestosunun İçişleri Bakanlığı tarafından engellendiği bir hukuksuzluk olarak girmiş. Dolayısıyla biz anayasanın ve uluslararası sözleşmelerin bize tanıdığı hakkımızı kullanmak istiyoruz. Galatasaray bizim için kayıplarımızla buluşma mekânı. Unutturmamanın ve hatırlamanın mekânı aslında. Biz Galatasaray’ı sadece mücadele alanımız değil, aynı zamanda bir hafıza mekânı haline getirdik. Ve bu mücadele kolay kolay bitmeyecek. İlk başladığım gün 19 yaşındaydım şimdi 43 yaşındayım. O günden bugüne sadece değişen şey, hükümetler oldu. Onun dışında kaybettiğimiz annelerimiz, babalarımız, kardeşlerimiz oldu bu mücadelenin içerisinde. Hiçbir şey değişmedi, bizim yasımız hala tamamlanmadı. Ancak kayıplarımız bulunduğunda ve failleri yargılanıp, adalet sağlandığında bizim yas sürecimiz bitecek.
“Kaybedilen mücadele, terk edilen mücadeledir”
2003’te Türkiye Yaşam Hakkı İhlali’nden mahkûm oldu diyorsunuz belgeselde, sonrasında neler oldu?
B.T.: Evet olmadı, anayasa mahkemesine başvurduk oradan da hiçbir gelişme olmadı. Bu da AKP iktidarı döneminde oldu. AKP, AİHM’ye yaptığı savunmada; “Hükümetimiz Fehmi Tosun’un gözaltında kaybedilmesinden ötürü üzüntü duymaktadır” dedi ve gereğini yapmayı taahhüt etti aslında ama üzerinden yıllar geçti.
Bütün bunların sonucunda, hiç umutsuzluğa kapıldığınız oluyor mu?
B.T.: Umut biziz, vazgeçmeyeceğiz. Biz vazgeçmediğimiz sürece umut hep olacaktır.
M.O.: Biz daha karanlık dönemleri yaşadık aslında. 95’te ilk başladığımızda gözaltında kayıplar devam ediyordu. Ki biz Galatasaray’da başladıktan çok kısa bir süre sonra, Fehmi Tosun gözaltında kaybedildi mesela ve biz aslında her birimiz, Galatasaray’da toplanan kayıp yakınları; kayıplarımızın ardından yaşadığımız ağrıyı ayrı yerlerde yaşıyorduk ama bir araya gelerek o belirsizliğin, boşluğun, umutsuzluğun içerisinde gerçekten büyük bir umut ışığı yakmış olduk. Öyle bir şey düşünün ki, bir yıl içerisinde gözaltında kaybedilen insan sayısı 500’leri buluyordu 90’larda. Biz 99’da yaklaşık 10 yıl süren bir ara verdik. Bu arada bu ülkede kaybedilen insan sayısı sadece 9’du. Yani bu ülkede insanlar gözaltında kaybedilmiyorsa, Galatasaray’da ve her yerde yürütülen Cumartesi Anneleri ve Cumartesi İnsanları’nın yürüttüğü mücadeleyle gerçekleşen bir şey oldu. Dolayısıyla biz her zaman “Plaza De Mayo Anneleri”nden öğrendiğimiz şu sözü söyledik: “Kaybedilen mücadele, terk edilen mücadeledir.” Biz bu mücadeleyi kaybetmeyeceğimize eminiz. Kazanacağımıza inanıyoruz, kazanmak için de vazgeçmemek gerekiyor.