MHP lideri Devlet Bahçeli’nin aktör olduğu sürecin, adı henüz konmasa da, Ceylanpınar’da iki polisin öldürüldüğü ve sonrasında faili meçhul kalan
olay sonrası sert ‘güvenlik’ parantezine alınan Kürt meselesinin konuşma alanını genişlettiği açık.
Süreci anlamaya çalışan, meseleyi Çözüm Süreci deneyimi ışığında değerlendiren entelektüel çevreler çalıştaylar, paneller düzenleme başladı.
Barış Vakfı’nın düzenlediği çalıştayı yazmıştım.
Cumartesi günü İstanbul’da Dedeman Otel’de liberal-muhafazakâr düşünce kuruluşu Ekopolitik’in “Ayrışmadan Uzlaşmaya-Demokrasiyi Yaşatmak ve Güçlendirmek” başlıklı konferansını takip ettim.
Konferansın başlıkları kadar katılımcıları da dikkat çekiciydi. Açılışı yapacak isimlerden biri eski Adalet Bakanı, TBMM Başkanı, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek’ti ama Çiçek katılmadı. Duyurulan bir ismin neden katılmadığını öğrenmek mesleğimizin gereği. Öğrendiğim kadarıyla Çiçek bazı isimlerle aynı karede olmak istememiş. Bunda hem MHP’ye hem de AKP’ye dönük eleştirileriyle gündem olan eski TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın katılımı etkili oldu mu diye de aklımdan geçirmedim değil.
Çiçek’in katılımı şu açıdan önemliydi. Zira kendisi son açıklamalarında "Terör meselesi sloganik bir konu, sloganlarla çözülecek bir olay değildir.Kafa yormadan olmaz. Osmanlı'dan bu yana, Cumhuriyet'in ilk yıllarından bugüne, Türkiye'nin böyle bir problemi, derdi var.Bunu çözemedik. Çözemediğimiz için de uluslararası güçler bundan yararlanıyor” diyen bir isim.
MHP’den üst düzey yöneticilerin de davet edildiğini öğrendim. MHP’li isimlerin konferansı desteklediği ancak konferansın sözünün önüne geçmek istemedikleri gerekçesiyle katılmadıkları bilgisi paylaşıldı benimle.
Ez cümle AKP ve MHP’nin de önemsediği bir konferans olduğu sonucunu çıkarabiliriz.
Farklı söze ve ideolojik aiditeye sahip fikir insanlarını buluşturan konferans, çalıştay gibi etkinlikler, resmi adı olmayan ama hedef olarak ‘Terörsüz Türkiye’ olarak nitelenen hamlenin, rıza üretimine de ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.
Gazeteciler gibi konferansa katılanlar da Bahçeli’nin arkasında durduğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın desteklediği ama mesafeli olmayı tercih ettiği girişimi anlamaya çalışıyordu.
Gazeteci- yazar Taha Akyol’un, moderatörlüğünü eski HDP Eş Başkanı Mithat Sancar’ın yaptığı paneldeki sözlerini belki burada hatırlatmak da fayda var.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çözüm Süreci bize oy kaybettiriyor dediği 2014’te Balıkesir’de yaptığı konuşma var.”
Erdoğan oy kaybı kaygısıyla geride duruyor olabilir.
Tabii ki bütün bunlar konuşulurken, gözler kulaklar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyarbakır’da, Sehalattin Demirtaş’ın da Edirne’den ne mesaj vereceğindeydi.
Bu iki adresten gelen haberlere bir de MHP Genel Merkezi’nin X hesabından paylaştığı “Barışla herkes kazanır” mesajı eklendiğini de hatırlatayım.
Evet DEM kanadının genel fikri, bir süreç var ve yürüyor. Ve bütün bunlar 7 Ekim 2023’te İsrail’in Orta Doğu’da agresif, aktif rol yüklendiği yeni süreçten ve onun bir sonucu olarak Suriye’deki değişimlerle çok ilgili…
Olası bir sürecin bir sonraki aşamasında aktif rol alacağını öğrendiğim Mithat Sancar’ın panel moderatörü olarak sonda kullandığı söz hakkında önemli işaretler vardı. Anladığım önce barışalım sonra meseleyi çözelim… Sancar Çatışma Çözümleri, Geçiş Dönemi Adaleti gibi konularda uzman bir isim. Sancar’ın sözleri hem CHP’ye hem Cumhur İttifakı’na hem Meclis’e hem de “Bu girişimden demokrasi çıkar mı” kaygısı taşıyanlara gibiydi…
Bülent Arınç, Mithat Sancar, Taha Akyol
“Asıl mesele güven duymaktan çok ya da beyanlara bağlanmaktan çok, böyle bir yolda yürümek için hangi güvencelerin yaratılması gerektiği sorusunu sormak. Bu güvenceler hukuksal, siyasal, kamusal olabilir. Kamusal güvence, örneğin bu tartışmaları yaygınlaştırmak, buradan toplumsal güven yaratarak sadece belli aktörlerin inisiyatifine terk edilmiş bir akışın önüne geçmek. Eğer süreç ilerler ve başka aşamaya geçerse anayasal, yasal düzenlemeler düzeyinde olacaktır. Ama güvence meselesini sadece hukukla sınırlamamak gerekiyor. Güven duymuyorsak kendi güvencelerimizi yaratacağımız etkinlik ve eylemler düşünce ve beyanlar iyice önem kazanır diye düşünüyorum. Hesaplar ve ufuklar meselesi de var. Hesapları olmadan kendileri için avantaj yaratacak bir hesap yapmadan birileri böyle rikskli bir sürece girmez. Kendine avantaj yaratmak ister, bu işin doğasında var. Siyasetin doğasında var. İktidarın hesapları tümüyle egemen olacak mı ya da başka ufuklara yürümeyi nasıl sağlarız. Bu iki kavramı bir arada diyalektik ilişki içinde düşünmeyi öneririm.
İktidarın hesapları vardır. Herkesin konuştuğu en çok dile getirilen hesaplar kendi varlığını sürdürmesi ve şimdi yönetimini pekiştirmesidir. Peki bütün bunları kendi başına yapabilecek imkanı ve gücü olur mu? Eğer toplum edilgen olursa, eğer diğer siyasi aktörler ufuklar sunmakta eksik kalırlarsa büyük ölçüde iktidarın kontrolünde yürüme ihtimali artar. O halde iktidarın hesapları bizim hesaplarımız yani her toplumsal aktörün her siyasal öznenin kendi ufkunu ve hedeflerini bu sürecin içine katması sadece belli bir kesimin bu sürece hakim olmasını engellenmesini, sınırlanmasını ya da dengelenmesini sağlar. Kürt sorununu yeniden siyasal ve kamusal tartışmanın konusu haline gelmesi önemlidir değerlidir. Barış süreçleri ve çözüm süreçleri her zaman yüzde yüz örtüşmez. Bizdeki gibi kimlik sorununun büyük ve derin kökleri varsa ve buna silahlı çatışma da uzun süre egemen olmuşsa, olmaktaysa barış süreci kavramını öncelikle kullanmanın herhangi bir sakıncası yok. Barış derken öncelikle çatışmanın sonlanmasını yani silahların susmasını kastediyoruz. Sorunun çatışma ve şiddet zemininden çıkarmayı… Ama bu tek başına yetmez. Kalıcı olmasının imkanlarını pek de mevcut olamayacağını görmek gerekiyor. Barışı kalıcı hale getirecek olan çözüm yolunda ilerlemek. Türkiye’de korkulardan öfkelerden ön yargılardan ve çeşitli kaygılardan beslenen kalın bir kabuk oluşmuş her bir topluluğun etrafında. Kalın kabuk nasıl kırılır? Çekiç ve keskilerle kırılırsa canlar yakılır, belki de barışı isteyecekken buradan can havliyle uzaklaşmasını kendi kabuklarına çekilmeyi sağlayacak yollar aramasını teşvik edersiniz. Bu kalın kabuk, her bir kesimin kaygılarını ciddiye alan, bu kaygıları giderecek ortak yollar yaratma çabasını gerektirir. Bu kabuğu yumutaşarak iletişimi genişletmek siyasi alanı daha da güçlü hale getirmek, müzakere ve diyalogla sonunda barış ve çözüm yolunda ilerlemeyi sağlayacak adımlar gerekir.”
Bülent Arınç
Arınç’ın kapanış konuşmasında ne söyleyeceği de merak ediliyordu. Kendisini bir ara yakaladığımda “Süreci nasıl görüyorsunuz” soruma “Göremiyorum” yanıtını verdi esprili bir şekilde. Arınç’ın, Beştepe’deki etkili isimlerden biri olarak bilinen Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’a yönelik sözlerini sıcağı sıcağına T24’te vermiştik. Bundan söz etmeyeceğim. Ama Arınç’ın Bahçeli’nin başlattığı süreçte MHP’ye “Sorumluluk almalı” çağrısı önemliydi.
Çözüm Süreci’nin içinde olan Arınç’ın yeni durumla ilgili bazı önerileri de altı çizilesiydi:
“Bu çalışmaların devam etmesi, demokrasinin güçlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bugün meydandaki kişilerin, sesi soluğu çıkanların bir kısmının, döneklik kötü bir şey değil de nereden döndüğünüze bağlı, bir sebeple; bu makam mevki olabilir, para olabilir, bu şekilde dönüşlerinin bize bir faydası yok. Bu insanların elinden bu süreci almaya mecburuz, mecbursunuz. Gerçek bir hukukçuya, gerçek bir anayasaya ihtiyaç duyan insana söz hakkı vermeniz lazım diye aklımdan geçiriyorum.”
Konferansta TÜSİAD ve MÜSİAD dengesi de kurulmuştu. TÜSİAD Başkanı Orhan Turan “Yatırım ortamını iyileştirmek için hukukun üstünlüğünün sağlandığı, demokrasinin ve özgürlük alanlarının genişletildiği bir zemini sürekli geliştirmek durumundayız. Gelir dağılımı düzeltilmeli, bölgeler arası kalkınmışlık farkları giderilmeli” derken MÜSİAD Başkanı Erol Yarar ise farklı görüşteydi. Yarar Türkiye’de ekonomik anlamda ayrımcılığın ‘yeşil sermayeye’ yapıldığını savundu ve “Bugün Türkiye’de bizim yeşil sermaye döneminde yaşamış olduğumuz baskıcı iktisadi bir ayrımdan söz edilemez. Tam tersine batıda kazanılan vergilerin çoğu doğuya yatırılmıştır. Vergi gelirinin az olduğu yere yapılmıştır” dedi.
Konferansta Veri Enstitüsü Başkanı Bekir Ağırdır yaptıkları araştırmalara dayanarak toplumun Bahçeli’nin hamlesine ilgisiz olduğunu, bütün toplumsal kesimlerin kaygıda ortaklaştığını vurguladı. Ağırdır toplumun özne olamadığı bir sürecin risklerini de paylaştı.
“Toplumun üçte ikisi siyasete güvenini kaybetmiş. Yüzde 74, sokağa çıkarken kendini güvende hissetmiyor. Araştırmalarımız gösteriyor ki toplumsal psikolojide kaygı ve korkuda birleşilmiş bir ortam var. Bu ortamın ürettiği risk var bu ortamın ürettiği fırsat var. Fırsat tarafı şu: Toplum ilk defa depresyon düzeyine geldi. Yeni bir sese, yeni bir yüze, yeni bir ideali duymaya, inanmaya hazır. Çünkü o kadar çaresiz ki yeni bir şeye aç. Ama risk şudur. Eğer toplumun önüne yeni bir umut koymaz isek o zaman bütün bu sorunlardan kaçma, yabancılaşma arzusu, savunma stratejisi gücünü bir otoriteye devretmeye hazır olma hali de içerebilir. O hal maniple edilebilir. Tarihimiz örneği ile dolu, 6-7 Eylül’den Madımak’a…”
Önce ‘barış’ sonra ‘çözüm’ mü gelecek, daha net ifadeyle önce ‘silahlar susacak’ sonra kadim soruna çözüm üretecek yasal, anayasal düzenlemeler, demokratikleşme adımları mı gelecek, bunlar paralel mi yürüyecek bilmiyoruz. Ancak Sırrı Süreyya Önder’in “Barışın kaybedeni olmaz” sözü ile MHP’nin “Barışla herkes kazanır” sözünün benzerliği çözüme dair umut verse de, Cumhur İttifakı’nın demokratikleşmede ayak diremesi ihtimali yüksek. O da sadece Kürtlerin sorunu olmasa gerek…
Candan Yıldız kimdir?
Candan Yıldız, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu.
Gazeteciliğe HBB'de On'da On Haber program editörlüğü ile başladı.
Kanal D, TV 8, Birgün Gazetesi, CNNTürk, İMC TV, Halk TV'de muhabirlik, editörlük, ana haber editörlüğü ve haber program koordinatörlüğü yaptı.
Haber kanallarında çeşitli program formatları yarattı. Radyo ve Gazetecilik Ödülleri En İyi Program Ödülü/(1997), Çağdaş Gazeteciler Derneği En İyi Haber Program Ödülü/ (2002) ödülünü aldı.
Avustralya'da SBS Türkçe Radyo Haberler servisine haber yaptı.
"Öteki Sesler" isimli belgesel yaptı. "Dicle'nin Göz Yaşları" ile "Şiddete Karşı Anlatılar-Ayakta Kalma ve Dayanışma Deneyimleri" ortak çalışmalarda yazarlık yaptı.
T24'le birlikte internet gazeteciliğine adım attı.
|