18 Aralık 2024

“Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” duygusu artık seküler-milliyetçi seçmenin duygusu

Toplumsal Barış ve Kürt Sorunu araştırması: ‘2. sınıf vatandaş’ olma duygusunun siyasi partiler tabanındaki dağılım çarpıcı. DEM Parti seçmeninde bu duygu yüzde 83… AKP seçmeninde yüzde 25, MHP seçmeninde yüzde 22, Zafer Parti seçmeninde ise yüzde 64

Barış dar bir grubun talebi olarak mı kalıyor bu topraklarda?

1950’de Kore Savaşı’na asker gönderilmesine karşı çıkan Türk Barışseverler Cemiyeti ya da silahlanma, işgal politikalarına karşı çıkan ve 1977’de kurulan Barış Derneği çabaları, barış mücadelesinin hafızası olarak yer aldı.

Kadınların da güçlü barış çabaları oldu… Ancak toplumsal bir talep olarak barış için en güçlü sesin ABD’nin Irak işgali döneminde çıktığını düşünüyorum.

Kürt meselesi bağlamındaki sivil barış politikalarının ‘toplumsallaşma’ ereği tam mümkün olamadı.  

Çözüm Süreci’ne (2013-2015) toplumsal desteğin yüzde 60’lara ulaştığını düşündüğümüzde sivil aktörlerin, sivil toplumun öne çıkmasında resmi süreçlerin belirleyici olduğu açık.

Ekim ayından bu yana da ne olduğunun tam anlaşılamadığı, ama MHP lideri Bahçeli’nin öne çıkmasıyla ‘resmi’ olduğu algısının güçlü olduğu bir durum var. Kürt meselesinin yeniden konuşulabildiği bir zemin oluştu. Bunun toplumsal karşılığı ile ilgili bir araştırmayı sizinle paylaşacağım.

Soldan sağa: Melek Taylan Ulagay, Oya Baydar, Levent Köker, Ayşegül Devecioğlu, Rıza Türmen, Murathan Mungan, Necmiye Alpay, Gençay Gürsoy, Fatma Gök, Nurten Ertuğrul, Berrin Sönmez ve Orhan Silier

ADAMOR Toplum Araştırmaları Merkezi’nin kasım ayında yaptığı Türkiye Endeksi Gündem Araştırması’nda sosyolog Ferhat Kentel, “Toplumsal Barış: Kürt Sorunu” başlıklı özel bir dosya hazırladı.

1634 kişi ile (bilgisayar destekli telefonda anket yoluyla) yapılan araştırmanın bölümlerinde dikkat çeken sonuçlar var:

- Ankete katılanların yüzde 53’ü ‘2. sınıf vatandaş’ olarak hissediyorlar. Vatandaşlık bakımından eksiklik duymadığını söyleyenler ise yüzde 45 oranında. Kendisini Kürt veya Zaza olarak tanımlayanlarda bu oran daha yüksek: Yüzde 63. Bu oran, kimliğini Türk olarak tanımlayan arasında yüzde 52.

- ‘2. sınıf vatandaş’ olma duygusunun siyasi partiler tabanındaki dağılım çarpıcı. DEM Parti seçmeninde bu duygu yüzde 83… AKP seçmeninde yüzde 25, MHP seçmeninde yüzde 22, Zafer Parti seçmeninde ise yüzde 64.

Ferhat Kentel’in bu tabloya dair yorumu, siyasetin gelecekte nasıl şekillenebileceğine dair de bir şey söylüyor:

“Türkiye’deki vatandaşlık algısı konusundaki radikal kopuşu ve kutuplaşmayı gösteriyor. Daha önce ‘İslami’ olarak ifade edilmiş olan bu duygunun, [Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya] şimdilerde Türkiye siyasal haritasında yeni ‘seküler-milliyetçi bir versiyonu’ olarak not edebiliriz.”

Araştırmaya göre Kürt meselesinde demokratik çözüm isteniyor ancak çözümün unsurları konusunda mutabakat bulunmuyor:

Kürt sorununda “demokratik yollarla çözümün toplumsal barış için olumlu sonuçlar doğuracağına” inananların oranı yüzde 57. Katılımcıların yüzde 49’u “toplumsal huzur için, okullarda Kürtlerin kendi kültürleri ve tarihleri de öğretilmelidir” önermesine destek verirken, bunu riskli görenlerin oranı yüzde 45…

Almanya’da Türk çocukların anadilleri Türkçede eğitim alabilmesine dair önermeye katılanlar yüzde 64; Türkiye’de ise Kürt çocukların anadilleri Kürtçede eğitim alabilmeleri fikrine katılanlar yüzde 42.

Türkiye'de Kürtler çeşitli zamanlarda ayrımcılık ve baskılar yaşadılar” önermesine görüşülen kişilerin yüzde 56’sı katılıyor, yüzde 38’i ise katılmıyor. Etnik kimliğini Kürt veya Zaza olarak tanımlayanlarda bu ifadeye katılanların oranı yüzde 85; etnik kimliğini Türk olarak tanımlayanlar arasında ise bu oranın yüzde 50.

Kentel’in sonuçlarla ilgili yorumu şöyle:

“Kürtlerin ‘ayrımcılık ve baskı’ yaşadığını düşünen Türklerdeki bu oran (yüzde 50) kutuplaşmalara rağmen, bu kesimde önemli bir ‘anlama ve empati’ potansiyeline işaret ediyor. Ancak ‘geçmişle yüzleşme’ konusunda katılımcılar çekimser görünüyorlar. ‘Geçmişteki acıları unutmalı, geride bırakmalı’ diyenlerin oranı yüzde 75. Başka bir ifadeyle, bu sonuçların, radikal söylemleri provoke etmeden, ‘geçmişi fazla kurcalamadan’, şimdiki zamanda mutedil’ çözümler arandığına işaret ettiğini söyleyebiliriz.”

Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümüne inanların yüzde 57 olduğu verisi her an değişebilir bir veri. Bu nedenle barışa imkân verebilecek bir sürecin topluma iyi anlatılması önemli.

Türkiye’nin de böyle bir birikimi ve hafızası var.

Barış Vakfı’nın ‘Türkiye’ masasını yazmıştım. O çalıştayda MHP lideri Bahçeli’nin ‘Öcalan’ çıkışını Suriye’deki yeni dengeler bağlamında çerçeveleyen görüşler ağırlıktaydı. Ve aslında ne olduğunu anlamaya çalışan bir masa vardı.

İstanbul Taksim’deki aydın ve yazarların yaptığı basın açıklamasında, o masadaki bazı isimler de katıldı. “Olası bir sürecin toplumun adalet, eşitlik, ekmek, demokrasi ihtiyacına yanıt üretmesi gerektiğini” söylediler ve ellerini taşın altına koymaya hazır olduklarını açıkladılar.

Ortak imzalı metnin ana vurgusu şuydu: “Türkiye’yi şiddet ortamından çıkaracak bir barış hareketine ihtiyaç var.”

Ahmet Telli, Ali Bayramoğlu, Ali Haydar Konca, Ahmet Faruk Ünsal, Akın Birdal, Ayşe Erzan, Ayşegül Devecioğlu, Baskın Oran, Berrin Sönmez, Binnaz Toprak, Cengiz Arın, Cihangir İslam, Coşkun Üsterci, Eşber Yağmurdereli, Esra Mungan, Erdoğan Aydın, Fatma Bostan Ünsal, Fatma Gök, Filiz Kerestecioğlu, Fikret Başkaya, Gençay Gürsoy, Hacer Ansal, Levent Köker, Mehmet Bekaroğlu, Melek Taylan Ulagay, Murat Karayalçın, Murathan Mungan, Necmiye Alpay, Nesrin Nas, Nurten Ertuğrul, Orhan Alkaya, Orhan Gazi Ertekin, Orhan Silier, Oya Baydar, Pakrat Estukyan, Rıza Türmen, Şebnem Korur Fincancı, Şebnem Oğuz, Tunç Soyer, Ümit Biçer, Ziya Halis’in imzacı olduğu bu yeni çağrının somut adımı ne olacak henüz net değil. Ama TBMM çatısı altındaki bütün partilerle görüşme, bir barış konferansı organize etme ilk adımlardan biri olabilir.

Yazar Murathan Mungan, Kürt meselesinin artık daha enternasyonalist, daha kucaklayıcı bir perspektiften ele alınması gerektiğini söyleyerek “Şimdi artık dünyaya eski dünya değil. Eski argümanların hepsini işlemediği bir süreçteyiz. Hâlâ sosyalizmden, Marksizm’den vazgeçmemiş biri olarak söyleyeceğim şey şu: Meselenin sınıfsal, ulusal boyutu, coğrafya ilişkileri ile topyekûn bir bakışla sadece Türkiye değil, bölgeye de çözümü getirecek genişlikte fikirlerin ve programları üretilmesi gerekmektedir. Buna inanıyorum. Dar kadroya sıkışmaktan çıkaracak bir önerim var.  Artık mücadele alanı olarak; bir hareketin bir siyasi partinin şemsiyesi altında değil daha kucaklayıcı, daha ortada insanlara dokunabilmek, durumu anlatabilmek için üst başlığı sivil itiraz olan bir şey. Bu nüfusumuzu da nüfuzumuzu da artıracaktır. Nefes alanlarımız daraldığı için acele etmeden telaş etmeliyiz diye düşünüyorum” dedi.

İnsan hakları savunucu, eski İstanbul Tabip Odası Başkanı Gençay Gürsoy da kaygısını paylaşarak “22 yıllık AKP’nin kendi iktidarının devam etmesine hizmet etmeyen hiçbir barışçı, hiçbir demokratik ve insan haklarına yönelik çabaya ve aktivizme izin vermeyeceğini, ümit kırıklıklarına yol açacağı endişesi taşıdığım bir eyleme uzaktan seyirci kalmak yerine içinden, düşündüğüm doğruları söyleyeceğim” diye konuştu.

Yazar Ayşegül Devecioğlu da “Yıllardır barış mücadelesi veren insanlar için bu süreç kenarında durulup seyredilecek bir süreç değil. Baştan hiçbir şey çıkmayacak değil, gücümüz yettiğince müdahale edebileceğimiz ve barış ve demokrasiden yana evriltebilme ihtimali olan bir süreç. Bütün belirsizliklere rağmen bizim böyle bir irade koymamızın topluma da öncülük edeceğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

Yazar Oya Baydar ise Kürt sorunu yerin Kürt meselesi kavramını kullandığını belirterek şu vurguyu yaptı:

 “Sorun dersek engelden, mesele dersek çözülmesi gereken bir şeyden söz ederiz. Bugünü kadar hiçbir iktidar Kürt meselesinin çözümü için gerekli adımlara atmadı. Çünkü bu bir zihniyettir. Bizim bu zihniyeti, düşmanlık, asimilasyon zihniyetini aşmamız gerekiyor. Barış ve çözüm cephesinin genişlemesinin tek koşulu ciddi, yaygın, çok farklı kesimlere de dokunan, onları da içeri alan bir mücadele… Bugüne kadar bunu başaramadık. Bunu aşacak yöntemleri bizim bulmamız gerekiyor ve biz buna soyunalım. Yüreği yanan tüm kesimleri bir araya getirecek yeni bir yapılanma kurmaya çalışalım.”

Candan Yıldız kimdir?

Candan Yıldız, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu.

Gazeteciliğe HBB'de On'da On Haber program editörlüğü ile başladı.

Kanal D, TV 8, Birgün Gazetesi, CNNTürk, İMC TV, Halk TV'de muhabirlik, editörlük, ana haber editörlüğü ve haber program koordinatörlüğü yaptı.

Haber kanallarında çeşitli program formatları yarattı. Radyo ve Gazetecilik Ödülleri En İyi Program Ödülü/(1997), Çağdaş Gazeteciler Derneği En İyi Haber Program Ödülü/ (2002) ödülünü aldı.

Avustralya'da SBS Türkçe Radyo Haberler servisine haber yaptı.

"Öteki Sesler" isimli belgesel yaptı. "Dicle'nin Göz Yaşları" ile "Şiddete Karşı Anlatılar-Ayakta Kalma ve Dayanışma Deneyimleri" ortak çalışmalarda yazarlık yaptı.

T24'le birlikte internet gazeteciliğine adım attı.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriyelilere Gönüllü Geri Dönüş belgesini imzalatmak işe yarıyor mu?

Geri dönenler arasında Türkiye’ye kaçak yollardan gelmek isteyenler varmış

Ahmet Davutoğlu: Suriye’de otonom bir bölgeye karar verilirse Türkiye paniğe kapılmamalı

“Türkiye’nin Suriye’deki ölçeği YPG tehdidi olamaz. Herkesi düşman görürseniz nasıl büyüyeceksiniz nasıl ekonomik güçlenecek”

Suna’nın Kızları: Gitmediğimiz, görmediğimiz o köylerde kız çocukları hem okusun hem güçlensin diye…

Eğitimi bir süreç, bir güçlenme, birey olabilme gibi geniş perspektiften gören Suna’nın Kızları açtığı yeni pencereyle eşitsizlikleri, güçlendirmeyle aşabilmenin yollarını arıyor

"
"