12 Ağustos 2023

Kitap yakan insanlığı yakar…

Ateş İÖ 7000'lerde hayatı aydınlığa kavuşturdu, ama insanlar binlerce yıl sonra ateşin bir işlevini daha keşfettiler ve hem birbirlerini, hem de kitapları yakmaya başladılar

Jack London'ın Ateş Yakmak adlı öyküsünde, Kanada'nın kuzeyindeki Yukon bölgesinde köpeğiyle birlikte yol alan bir adam dondurucu soğukta ateş yakmaya çalışır. Acımasız doğanın kucağında, hayata tutunmasını sağlayacak tek şey ateştir. Ateşi yakabilirse yaşayacaktır…

Ateş, insanın kullandığı en temel araçlardan biri. Ateşin denetim altına alınması, uygarlığa giden yolun başlangıcı oldu. Neolitik insan ateş yakma tekniklerini ancak İÖ 7000'lerde öğrenebildi. İnsanlar zamanla ateşin sayısız yararları olduğunu gördüler. Ateş yalnızca sıcaklık vermekle ve yemeği pişirmekle kalmıyordu. Av hayvanını istenen yöne sürmek, ormandaki çalıları temizlemek gibi amaçlarla da kullanılabiliyordu. İlk tarımcılar, ateş yakarak tarla açmaya, elde edilen külü de gübre olarak kullanmaya başladılar. Ama ateşin en yararlı işlevlerinden biri de, karanlığı aydınlığa çevirmesi, insanları aydınlatmasıydı.

Ateş insanları aydınlığa kavuşturdu, ama insanlar binlerce yıl sonra ateşin bir işlevini daha keşfettiler ve hem birbirlerini, hem de kitapları yakmaya başladılar.

* * *

Gerçi Orta Çağın her uygarlık için "karanlık" olduğunu söylemek yanlış olabilir, ama insanların Orta Çağdan başlayarak "cadı" ya da "sapkın" olarak niteledikleri, ama aslında belki de bağnazlıklara boyun eğmeyi yadsıyan insanları yaktıklarını söylemek o kadar yanlış olmasa gerek.

* * *

İnsanlardan sonra sıra kitaplara geldi. İlk kitabı kim yaktığını bilmiyoruz. Ama bu konu açıldığında aklıma hep İskenderiye Kütüphanesi gelir. O sıralar Mısır'ın egemenliğini ellerinde tutan Ptolemaioslar tarafından kurulan Antik Çağın bu görkemli kütüphanesi tarih boyunca yangınlara ve yıkımlara uğramıştı.

* * *

1930'larda Nazilerin Almanya ve Avusturya'daki kitap yakma âyinleri hâlâ hatırlarda. Alman Öğrenci Birliği tarafından yürütülen bu kampanyada "yıkıcı" olarak nitelenen ya da Nazizme aykırı ideolojileri temsil ettiği düşünülen kitaplar törenlerle yakılmıştı. İlk yakılan kitaplar Karl Marx'ın ve Karl Kautsky'nin kitaplarıydı, ama çok geçmeden Friedrich Engels, Walter Benjamin, Albert Einstein, Sigmund Freud, Jaroslav Hašek, Franz Kafka, Hermann Hesse, Robert Musil, Erich Maria Remarque, Anna Seghers, Henri Barbusse, André Gide, Victor Hugo, F. Scott Fitzgerald, Ernest Hemingway, Jack London, Joseph Conrad, D. H. Lawrence, Aldous Huxley, H. G. Wells, James Joyce, Oscar Wilde, İzak Babel, Gorki, Dostoyevski, Ehrenburg, Mayakovski, Nabokov gibi yazarların yapıtları da kendilerini alevler arasında bulmuştu.

* * *

Üstün bir düşgücü içeren bilimkurgu öykülerinde, uygarlığın getirdiği tehlikelerin bilinci ile toplumsal eleştiriyi harmanlayan Ray Bradbury, 1953'te yazdığı Fahrenheit 451 (İthaki Yayınları) adlı distopik romanda, büyük ölçüde Nazi Almanyası'ndaki bu kitap yakmalardan esinlenecekti. ABD'deki baskıcı McCarthy döneminde yazılan ve kitapların kişileştirilerek yasadışı ilan edilip yakıldığı bir toplumun anlatıldığı Fahrenheit 451, edebiyatın sansürlenmesine ve bilginin yok edilmesine karşı çıkan en etkileyici romanlardan biri olmasına karşın ya da öyle olduğu için, o günlerin ırkçı Güney Afrika'sında ve ABD'deki çeşitli okullarda sansürün kurbanı olmaktan kurtulamamıştı. Fahrenheit 451'in karakterlerinden biri kitapların neden yakılması ve içlerindeki bilginin neden yok edilmesi gerektiğini açıklarken, "Kitap bitişikteki evdeki dolu bir tabancadır," diyordu, "kimin çok okumuş ve bilgili bir insanın hedefi olabileceğini kim bilebilir ki?.."

François Truffaut'nun 1966'da Bradbury'nin romanından beyazperdeye aktardığı filmi bugün hâlâ en iyi uyarlamalardan biri olarak anımsarım.

* * *

Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgali sırasında ABD'nin destekleyip beslediği, ama sonradan yalnızca ABD'nin değil tüm dünyanın başına bela olan El Kaide, 2012 yılında Mali'nin Timbuktu kentine girmişti. Özellikle 13.-17. yüzyıllar arasında en önemli İslam kültür ve bilim merkezlerinden biri olan Timbuktu'da çok değerli elyazmaları ve kitaplar bulunuyordu ve El Kaide kendi bağnaz yaklaşımına uygun görmediği bu yapıtları yakmayı hedefliyordu. Kaç kitabı ve elyazmasını yaktıklarını bilmiyoruz, ama bazı yürekli insanların hayatlarını tehlikeye atarak 350 bin kadar elyazmasını ülke dışına kaçırmayı başardıklarını biliyoruz.

* * *

Yitik Cennet'in ozanı John Milton, "Bir insanı öldüren, aklı olan bir yaratığı öldürmüş olur… ama iyi bir kitabı yok eden, aklın kendisini öldürür," demişti. Gerçi bir kitabı yakanlar hiç kuşkusuz o kitabın içerdiği duygu, düşünce ve bilginin halka ulaşmasını engellemiş olmuyorlar, ama kitap yakmanın simgesel gücüne güveniyorlar. Akılları sıra, o kitapta kendi ideolojilerine aykırı buldukları düşünceyi yok ediyorlar!

* * *

ABD'li tarihçi ve yazar Barbara Tuchman, 1980'de, ülkenin ulusal kütüphanesi Kongre Kütüphanesi'nde yaptığı "Kitap" üstüne konuşmada, "Kitaplar uygarlığın taşıyıcılarıdır. Kitaplar olmasaydı tarih suskun, edebiyat dilsiz, bilim kötürüm kalırdı, düşünce durma noktasına gelirdi. Kitaplar olmasaydı, uygarlığın gelişmesi olanaksız olurdu…" diyordu.

* * *

Aslında, Johannes Gutenberg'in 1440'ta matbaayı icat etmesiyle birlikte çok şey değişmişti. Sınırlı sayıda çoğaltılabilen elyazmalarının yerini, birden, çok sayıda basılabilen kitaplar almış, okuryazar sayısı hızla artmış, bilim daha erişilebilir duruma gelmiş, insanlar bilgiyi kendilerini ve dünyayı değiştirmenin bir aracı olarak görmeye başlamışlardı. Bir tür bilgi demokrasisi. Yalnızca sınırlı bir kesimin denetiminden çıkan bilgi yaygınlık kazanarak, egemenlerin gözünde çok daha "tehlikeli" bir şey olup çıkmıştı.

Bilgi o kadar "tehlikeli" bir şey olup çıkmıştı ki, bazı bilginler Hıristiyanlığın katı ilkelerine başkaldırdıklarında, kitaplarıyla birlikte kendileri de yakılabiliyordu.

15. yüzyılın en önemli din reformcularından Jan Hus, Ortaçağdan Reform dönemine geçişin habercisi sayılan düşünsel mücadelesi yüzünden "tehlikeli bir sapkın" olarak görülmüş, kırk beş yaşında kazığa bağlanarak yakılmıştı.

16. yüzyılda Papa tarafından "pişmanlık duymayan inatçı bir sapkın" olarak görülen İtalyan filozof, gökbilimci ve matematikçi Giordano Bruno ise diri diri yakıldığında elli iki yaşındaydı.

* * *

Peki, bütün bunlar nereden aklıma geldi? Kur'ân'ın son aylarda İsveç'in başkenti Stockholm'de yakılmasından. Yüz milyonlarca insanın inandığı bir kutsal kitabı yakmakla insanın eline ne geçer, bilmem. Belli ki, kışkırtıcı bir eylem. Bence, İsveç yönetiminin bu eyleme "ifade özgürlüğü" gerekçesiyle izin vermesi de kabullenilir gibi değil. Jan Hus ve Giordano Bruno'nun kitaplarıyla birlikte yakılması, Nazilerin dünyanın en saygın yazarlarının kitaplarını yakmaları "ifade özgürlüğü" olarak görülebilir mi? Dünyanın dört bir yöresindeki Müslümanların inandığı bir kitabı yakmak, kanımca inanç özgürlüğüne bir saldırı olarak nitelenmeli.

Tam bunu söylerken, aklıma, Fahrenheit 451'in yazarı Bradbury'nin bir sözü geliyor:

"Bir kültürü yok etmek için kitapları yakmanız gerekmez. Okunmalarını önleyin, yeter…"

Eh, günümüzün otoriter ve totaliter düzenlerinde kitapların okunmasını önlemek için ne mümkünse yapılıyor doğrusu. Bana kalırsa, bir yazarın, bir insanın düşlerinden ve düşüncelerinden, yazmak için verdiği uğraştan doğan her kitap kutsaldır. Yalnızca bizim düşüncelerimize, görüşlerimize uygun düşen kitapları değil, belki daha da çok, bize ters düşen kitapların varlığını da savunmamız gerekmez mi? Kaldı ki, Sean O'Casey'nin dediği gibi: "Hiçbir düşüncenin boynuna ilmiği geçiremezsiniz; hiçbir düşünceyi bir kışla duvarına dayayıp kurşuna dizemezsiniz; hiçbir düşünceyi en güçlü zindanda bile tutamazsınız…"

Celal Üster kimdir?

Celal Üster, İngiliz Erkek Lisesi ve Robert Academy'yi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde öğrenim gördü. 1983'te George Thomson'ın Tarihöncesi Ege adlı yapıtının çevirisiyle Yazko Çeviri dergisinin Azra Erhat Çeviri Ödülü'ne değer görüldü. Aralarında Yeni Dergi, Aries, Sözcükler ve Notos'un da bulunduğu birçok dergide çevirileri yayımlandı.

Belgelerle Türk Eczacılığı, National Geographic Fotoğraflarıyla İstanbul, Metropolis: Ana Tanrıça Kenti, Unforgettable/Unutulmaz Dizisi, Ortak Kültürel Miras: Birlik İçinde Çokluk gibi kitapları yayına hazırladı.

Uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesi Kültür Editörlüğü'nü, ilk yayımlandığı yıllarda Cumhuriyet Kitap'ın, 1996-2005 arasında P Dünya Sanatı Dergisi'nin, 2003-2008 arasında Can Yayınları'nın yayın yönetmenliğini üstlendi. “Yeryüzü Kitaplığı” yazılarını Radikal Kitap'tan sonra Cumhuriyet Kitap'ta sürdürdü.

Robert Louis StevensonH. G. Wells, Jaroslav HašekJames JoyceLiam O'FlahertyGeorge OrwellJuan RulfoIris MurdochRoald DahlJorge Luis BorgesJohn Berger gibi yazarların yapıtlarının yanı sıra Marx ve Engels'in Komünist Manifesto'su ve Lenin'in Devlet ve Devrim'i gibi Marksist klasikleri dilimize kazandırdı.

Ünlü yazarlardan özlü sözleri Sözün Özü, eski ozanlardan aşk şiirlerini Aşk Olsun! adlı kitaplarda bir araya getirdi. İngiliz ve Amerikan Edebiyatında Kısa Öykünün Büyük Ustaları adlı bir antoloji hazırladı. Körün Taşı ve Bir 'Çevirgen'in Notları adlı kitapları yayımlandı.

Yazarın Diğer Yazıları

Futbolun içinde var bunlar…

Son yıllarda Türk futbolunda yaşanan düzeysizlik belki hiçbir dönemde yaşanmamıştı. Pek çok alan gibi futbol da iktidarın ellerinde yerlerde sürünüyor

Kendi yurdunda sürgün

Elli yıldan fazla bir zaman önce Robert Kolej'de çıkardığımız İzlerimiz dergisinin sayfalarında geziniyorum. Filistin direniş edebiyatının şiir ustaları Mahmud Derviş, Tevfik Zeyyad, Semih el-Kasım'ın dizeleri arasında bir umut yolculuğu…

Hayal gözü ve renk belleği

Katarakt ameliyatı olduktan sonra, özellikle eski dönemlerde gözleri bozulan ressamların yapıtlarında ne gibi değişiklikler olduğunu merak ettim. Uzun yıllar kataraktla boğuşan Monet neler yaşamıştı? Resimleri nereye doğru evrilmişti?