05 Mart 2025

Mattia Ahmet’in ardından

Mattia Ahmet Minguzzi canavarca katledildi. Onu katledenlerin 18 yaş altında olması sebebiyle suça sürüklenen çocuk korumasından yararlanmasının koşulları çok iyi tartılmalı, tartışılmalı; vicdanları rahatlatmayacak olası kararın adaletsizliği derinleştirmesinin önüne geçilmelidir

Mattia Ahmet Minguzzi

Hepimiz tecrübe ediyoruz. Sosyal medyanın, bağımsız birey gibi davranıp pervasızlaştığı anlar var. Onun, istemimiz dışında dikkatimize talip olduğu, duygu ve düşünce akışımızı değiştirdiği durumları kastediyorum. Bambaşka bir şey ararken -sözgelimi bir bilgi, bir toplantı, ekonomiyle ilgili bir mesaj- o sosyal medyanın algoritması, aradığınızla hiç ilgisi olmayan bir veri kümesi ansızın düşebiliyor ya önünüze.

İşte böyle zamanlarda, dikkatinizi, o an sizin için uygun görülen veri kümesinden uzağa taşımak, bu iradeyi gereken hız ve kararlıkta gösterebilmek bazen gerçekten zor olabiliyor.

Babasının “Ben izleyemedim” dediği merhum Mattia Ahmet’e dair kalbimizi kanatan görüntüden bahsediyorum. Yaşamdan koparılışıyla kedere, maruz kaldığı akıl almaz canilik ile öfkeye, çaresizliğe sürüklendiğimiz Mattia Ahmet Minguzzi’den…

Öyle hissediyorum ki, şu darmadağın, üstümüze durmadan sopa sallandığı hissi uyandıran, insan ruhunu baskılayan kaotik gündemde bile Ahmet’in hatırası ile bilgisi sanki ayrı bir yerde duruyor.

Benim de öyle oldu;

Kimi siyasetin finansmanı, kimi iklim krizi, kimi Varlık Fonu. Haftalardır bu köşede yani kamusal bir alanda sizlerle paylaşmak üzere yazdığım yazıların hatırı sayılır kısmı, Mattia Ahmet için niyetlenip, başlamayı dahi başaramadığım metinlerdir.

Başlamayı dahi başaramazsınız.

* * *

Bir şeyi anlatmaya başlayamamak, bazen kederin derinliğiyle ilgilidir çünkü.

Gazetecilikte, “bir bu kadar daha yaşayamam” denebilecek uzunlukta yıllar geride kaldı. Neleri izlediğimi burada sayıp dökmeyeyim de adliye muhabirliği yaptığım o ilk yıllarda, maalesef olay yerlerine de çok gönderildim.

Ruhu bu kadar parçalayan bir olay anımsamıyorum.

Mattia Ahmet, gündelik bir hayat akışında, insanın kendisini güvende hissettiği bir mekân sayılması gereken pazar yerinde katledildi. Sahi, pazarda bir şey ararken öldürülme ihtimali kimin aklına gelir ki? Hangimiz pazara giderken, güvenliğimizi arttırma, arkamızı kollama ihtiyacı duyuyoruz?

İzlemesi, dayanması çok zor ama o görüntüler çok şey anlatıyor. Kendi halinde yürüyen, böyle bir tehdidi hiç gözetmediği besbelli savunmasız bir çocuğu, uzaktan hedef gözetip koşarak gelen ve canice defalarca bıçaklayıp oradan hoplayarak kaçan bir bireyin, bu eylemi tasarlayarak işlediği ortada. Fail, yasalar önünde “suça sürüklenen bir çocuk” olsa da bu tanımlamanın hukuksal sonucu olarak öngörülecek ceza -caydırıcılığını söylemiyorum bile- adil olmayacaktır. Hakkaniyetli ise hiç olmayacaktır.

Bir çocuğu kalbinden kasten bıçaklayanlara (üç kişi oldukları görünüyor. Biri bıçaklıyor, diğeri tekmeliyor, üçüncüsü bakıyor) yasa gereği “çocuk” diyeceksek, o vakit Mattia Ahmet’e çocuk demememiz gerekiyor. O kelime nedir bilmiyorum. Bildiğim şu: Ortada, adalet tanrıçası gözü bağlı Themis’in tuttuğu terazideki kefeleri asla denkleştirmeyecek bir durum var.

Mattia Ahmet Minguzzi canavarca katledildi. Onu katledenlerin 18 yaş altında olması sebebiyle suça sürüklenen çocuk korumasından yararlanmasının koşulları çok iyi tartılmalı, tartışılmalı; vicdanları rahatlatmayacak olası kararın adaletsizliği derinleştirmesinin önüne geçilmelidir.

Çiğdem Toker kimdir?

Çiğdem Toker, Diyarbakır'da doğdu. Denizli Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe üniversite öğrencisiyken Anka Ajansı'nda başladı. Günaydın, Ankara Ulus gazetelerinde, Nokta dergisinde stajlar yaptı.

Anadolu Ajansı'nın sınavlarını (1988) kazanarak, adliye, Devlet Güvenlik mahkemeleri (DGM), yüksek yargı muhabiri olarak çalıştı. 1990- 1993 yıllarında haftalık Ekonomik Panorama dergisinde; sonrasında da kesintisiz 15 yıl Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nda ekonomi muhabiri olarak görev yaptı. Burada maliye, vergi, özelleştirme, enerji, rekabet politikalarını izledi. 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, IMF ile ilişkileri, kriz kapsamında çıkarılan kanunların TBMM'deki yasama süreçlerini haberleştirdi. Çeşitli ülkelerde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası toplantıları muhabir olarak takip etti.

Habertürk gazetesinin ilk Ankara temsilcisi olarak gazetenin Ankara bürosunu kurdu. İstifa ederek ayrıldı. İnternet gazetesi T24'ün ilk yayınlarında OECD'nin "Futbolda Kara Para Aklama" raporunu konu alan dizi yazısıyla yer aldı. Köşe yazarı ve Ankara Temsilcisi olarak çalıştığı Akşam gazetesinden, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) el koyma sürecinde kendi isteğiyle ayrıldı.

2013- 2018 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yönetimi değiştikten sonra kendi isteğiyle ayrıldı. 2018'de katıldığı Sözcü gazetesindeki yazılarına 2022 Kasım ayında 'küçülme' gerekçesiyle son verildi. Fox TV kanalında yayımlanan "Orta Sayfa" adlı haber programında yorumcu olarak yer alıyor.

Eleştirel finans haberciliği olarak da tanımlanan yazıları hakkında kimileri astronomik, çok sayıda manevi tazminat davası açıldı. Konusu bir imar haberi olan yazısı hakkında hapis cezası istemiyle yargılandı. Kamu ihaleleri ve şirketleri konu alan çok sayıda yazısı da Sulh Ceza hâkimlikleri kararlarıyla erişime engellendi.

Kitapları

- Adım da Benimle Beraber Büyüdü- Abdüllatif Şener, Doğan Kitap, 2008

- "Türkiye'de Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı - Şehir Hastaneleri" kitabına makale katkısı, İletişim Yayınları, 2018

- Kamu İhalelerinde Olağan İşler - Tekin Yayınevi, 2019

Ödülleri

- İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi "En Başarılı İktisat Muhabiri Ödülü" (1995)

- Sabah Gazetesi "Muammer Yaşar Bostancı Haber Yarışması Büyük Ödülü" (1997)

- Türkiye Ziraat Odaları Birliği "Basında Tarım Ödülü" (2000)

- Milliyet Gazetesi "Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü" – "Taksiyarhis'in Zehra Teyzesi" başlıklı röportaj (2001)

- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti- TGC "Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü" |"Evcil'in Dönüşü" dosyası – (2005)

- European Press Prize "The Mystery of the Secret Funds" – "Yorumcu Ödülü"nde kısa liste (2015)

- Halkevleri "Basın Ödülü" (2016)

- Uluslararası Şeffaflık Derneği Ödülü (2016)

- İstanbul Tabip Odası "Basında Sağlık Ödülü" (2016, 2018 ve 2019)

- TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi "Emre Madran Koruma Ödülü" (2017 ve 2019)

- Eskişehir - Bilecik Tabip Odası "Halk Sağlığı Ödülü" (2017)

- ÇGD "Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü" (2017)

- ÇGD Bursa Şubesi "Meslekte Dayanışma Ödülü" (2018)

- Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü "Uluslararası Cesaret Ödülü - Kısa liste" (2018)

- Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü – "Kamu İhalelerinde 21/b Usulü" dosyası- (2018)

- Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği "Önder Kadınlar Ödülü" (2019)

- Rekabet Derneği "Adil Rekabete Katkı Ödülü" (2019)

- TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası "Hasan Balıkçı Onur Ödülü" (2020)

- Halkevleri Dayanışma Ödülü (2020)

- Ankara Tabip Odası – "Şehir hastanelerinin ekonomi politiğini tüm gerçekliğiyle ortaya koyarak kamuya ve sağlık çalışanlarına etkilerini görünür kılan haberleri" nedeniyle (2021)

- TMMOB Şehir Plancıları Odası - Kent Planlama Basın Ödülü (2021)

- İzmir Gazeteciler Cemiyeti "Hasan Tahsin Basın Özgürlüğü Ödülü" (2021)

- SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği "Yılın Kadınları" Ödülü (2021)

- Alanya Gazeteciler Cemiyeti - Ulusal Basında Yılın Gazetecisi Ödülü (2021)

 

Yazarın Diğer Yazıları

İklim krizi tahvil takasıyla mı çözülecek?

AKP kanun teklifinin temelini oluşturan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), işletmelere tanınan karbon salım haklarının alım satım işlemlerinin gerçekleştiği ticaret sistemi olarak tanımlanıyor. ETS’de şirketler, kurulacak/ kurulmuş bir piyasa temelinde birbirleriyle karbon ticareti yapabiliyor

360’a doğru adım adım

O dönem parlamenter sisteme dönüşün sembolü haline gelen Altılı Masa’nın, bugün partili Cumhurbaşkanlığını daha da tahkim etme menbaı haline gelip etik tartışmalara konu olması da Türkiye tipi siyaset olsa gerek

Buyurun beklenti yönetimine

Şimşek’in son dönem ekonomik iş birliği ve ticaret alanında ağırlıklı olarak Körfez ülkelerine yöneldiği hatırlanacak olursa, monarşiyle yönetilen Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, ülkemizdeki toplumsal ve siyasal muhalefete yönelik baskıları ne ölçüde sorun edip masaya getiriyor?

"
"