Toplumların ortak hafızaları önemlidir. Ülkelerde yaşanan trajediler, doğal afetler, kimi zaman büyük sevinçler, ortak bir biçimde hafızalara kazınır.
Örneğin 17 Ağustos depremi Türkiye’nin ortak belleğinde yer alan ağır bir trajedidir. Herkes nerede olduğunu, ne hissettiğini iyi hatırlar. Toplumların yaşanan acı olaylara karşı verdiği ortak tepkilere bakarak o toplum hakkında birçok yorum yapmak da mümkündür. Ancak ortak belleklerimiz, uluslararası trajediler karşında da işler. 11 Eylül saldırıları bunun en iyi örneklerinden biri. Herkes 11 Eylül 2001 tarihinde İkiz Kuleler'e yapılan saldırılar sırasında nerede olduğunu dün gibi anımsar.
Ortak bellek değerlidir. Dünyada ortak belleğimizi birlikte oluşturmamıza neden olan ülkelerin başında Fransa geliyor.
Son dönemlerde dünya gündemindeki terörist saldırılar, doğal afetler ve sarı yeleklilerin hareketi ile çok konuşulan Fransa, Paris’te Notre-Dame de Paris Katedrali’nde pazartesi günü çıkan yangın ile dünya gündemine bir kez daha oturdu.
Katedralin yeniden yapımı için rekor mahiyetinde bağışlar toplandı. Ancak bu yangın, değerli bir tarihi eserin, dünya kültürel mirasının zarar görmesinden öte başka bir şeyleri de temsil ediyordu. Yangın, kötü bir batıl inancın da habercisiydi, Paris’i koruduğuna inanılan kutsal emanetler de yangın da kül oldu.
Morallerin pek de yerinde olmadığı Fransa’da Le Monde Diplomatique’ten hem Türkiye hem de uluslararası siyasetin deneyimli gazetecisi, aynı zamanda tarih eğitimi almış Marc Semo ile Paris’te Notre Dame’ın yanında bir kafede buluştuk ve son dönemlerde Paris’te yaşanılanları, Notre-Dame de Paris’nin neyi simgelediğini ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un bu süreçlerdeki duruşunu konuştuk.
Fransızlar için Notre-Dame de Paris neden bu kadar önemliydi, neyi temsil ediyordu?
850 yıllık bir Fransa tarihinden bahsediyoruz, boşuna değil. Notre-Dame, Paris’in en büyük kiliselerinden biri olabilir ama ne Paris’in en eski ne de Fransa’nın en güzel gotik kilisesidir. Fakat en önemlisi Paris’in ve Fransa’nın tarihinin kalbidir adeta. Fransa tahtı buranın çevresinde varlığını sürdürdü. Fransa’daki monarşi Avrupa’daki birçok monarşilerden çok daha önce merkezi oldu. Bu yüzden de kraliyetin, Paris şehri ile olan ilişkisini anlamak çok önemli. Reins’deki kiliseler de çok önemli. Fransa I. Kralı Clovis orada, eşinin etkisiyle Hristiyanlığı seçti. Abbaye de Saint Denis de çok önemli, krallar orada yatıyor ama Notre-Dame ise birçok şeyin sembolü. İlginçtir ki, modernite ile önemi daha da arttı. Burası hem dinin hem de laikliğin bir sembolü haline geldi.
Notre-Dame de Paris, 19.yüzyılda yeniden bir göz bebeği oluyor bildiğim kadarıyla?
19. yüzyılda klasik çağın karşıtlığında, romantizm dönemi başladı. Orta Çağ’a bir özlem duyuluyordu, eserlerde Orta Çağ’dan ilham alındı. Victor Hugo buraya aşıktı, Notre Dame de Paris eserini buraya adadı. Katedral “medieval” (Orta Çağ’a ilişkin) olarak değil ama ilhamını Orta Çağ’dan alarak 19. yüzyılda yeniden restore edildi. Viollet-le-Duc ortadaki “Oku” inşa eden kişidir. Bir nevi, bugün kilisenin yanışı ile, Notre Dame ilk haline geri dönmüştür. Ancak buradaki trajedi Charpente’ın yani olağanüstü bir biçimde yapılmış üzerinde bini aşkın heykel bulunan tahtadan iskeletinin yıkılması. İşte, asıl buranın yeniden inşası imkânsız gibi gözüküyor. Ancak daha da önemlisi Notre Dame, laik bir ülkenin dini bir sembolü gibiydi. Charles de Gaule, Zafer Takı’ndan gelip burada Paris’in işgalden kurtuluşu kutlamıştı, de Gaule’un cenazesi merasimi burada yapıldı. Mitterand’ın töreni de ilginçtir ki burada oldu. Son dönemlerde de Paris’in bir nevi dini sembolüydü.
Bir de tabii ki Paris’i koruyan kutsal emanetler buradaydı.
Fransa, özellikle 2015 Ocak ayından bu yana bir sürü üzücü olayı yaşıyor. Notre-Dame’in sosyal-psikolojik bir etkisi olduğunu da söyleyebilir miyiz?
Evet, bir takım “kötüye işaret” hissiyatlarından bahsedebiliriz. Belki Notre-Dame ile hiç bir ilgisi yok ama aralık ayında Fransız Cumhuriyeti’nin simgelerinden biri olan Zafer Takı’na sarı yelekliler tarafından zarar verilmesini de hesaba katınca son dört ay içerisinde Fransa’nın bir çok vahim olayla karşılaştığını söyleyebiliriz. Dünyanın gözünde yanan bir Paris var.
Peki Cumhurbaşkanı Macron, tüm ulusu etkileyen bu olayları nasıl yönlendiriyor?
Macron’nun olayları kendi açısından iyi kullandığını ileri sürebiliriz. Fransa çapında sürdürdüğü “Büyük Münazara ” sona erdi, çok fazla yorum yapabileceğimiz bir şey yok elimizde. Açıkladığı bazı şeyler var, enflasyonun yeniden yapılandırması, emeklilik için bir takım düzeltmeler ve devlet insanlarını yetiştiren ENA’nın (l'Ecole nationale d’administration) kaldırılacak olması, işte elimizde bu münazaradan kalanlar. Şimdi bir de Notre Dame’ın başına gelenle, Macron herkesi birleştiren bir rol üstleniyor, bir baba gibi herkesi bir araya toplamaya ve bozulan moralleri düzeltmeye çabalıyor. Fakat eğer, vaad ettiği gibi olimpiyatlardan önce bitirmek istiyorsa, bu oldukça kısa bir zaman ve gerçekten de hak ettiği gibi inşa olmayabilir.
Fransızların yoğun birliktelik duyguları devam edecek gibi mi?
Hayır pek sanıyorum, evet Notre-Dame büyük bir zarar gördü ama yangının başladığı ana kıyasla, düşünüldüğünden daha az bir zararla çıktı. İlk 48 saatte kilisenin yıkılma riski vardı. Şu an bir nevi kilisenin ilk yapıldığı haline dönmüş gibi bir mimari duruşu var. Karşıdan bakınca trajedinin yaşandığını anlamak bile zor olabilir. Şimdi bir de polemikler başlayacak, nasıl yapalım nasıl edelim. Neticede Fransızlar, polemikleri çok seviyor. Beton mu koysak, yoksa trajediyi sembolize eden bir şekilde mi bıraksak, iskelesi ahşap mı olsun beton mu?
Peki sizce Fransa bu polemiklerle zaman kaybediyor mu?
Yani şöyle ki, saldırılardan sonra tecrübe ettik, bu tip trajedilerin kısa süreli bir etkisi oluyor. Birkaç ay, cumhurbaşkanın etrafında birleşiyorlar hatta Avrupalılar da trajediye ortak oluyor ama ardından her şey kayboluyor.
Gerek terörist gerek başka trajedilerden sonra, Fransa’da yoğun spekülasyonlar yaşanmaya başlandı. Pek “Avrupa’dan” alışık olmadığımız komplo teorileri duyuyoruz. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Şimdilik, elimizdeki tek bilgi yangının, restorasyon sırasında kasti olmadan başladığı, öte yandan da bir yangının kundaklama sonucu yoksa kaza sonucu mu çıktığını tespit etmek çok zor. Ancak sosyal medyada anında yayılan komplo teorileri var. Özelikle bu saldırıların Katolikleri hedef aldığı düşünülüyor. Bunu üç hafta kadar önce Katolik Saint Sulpice kilisesinin kapısının saldırıya uğraması ile bağdaştıranlar var. Kırsal da yıkılan Katolik kiliseleri de var.
Neden Katolikler’e böyle bir saldırı yapılsın?
Katoliklerin kiliseleri az korunuyor, kapılar açık girebiliyorsun. Bir de aslında Katoliklerin “gerçek Fransızlar” olduğu, gelen göçmenlerin onları ortadan kaldırmaya yönelik saldırılar gerçekleştirdiği asılsız komplo teorileri arasında. Bunlar sosyal ağlarda dolaşan paranoyalar.
Fransızlar artık daha mı paranoyaklar?
Herkes gibi evet ama Türkiye de biraz öyle değil mi? Ancak Fransa’da hükümet yetkilileri çıkıp herkesi böyle bir şey olmadığı yönünde yatıştırıyor, bu açıdan biraz daha farklıyız diye düşünüyorum.
Fransa’ya bir sürü bağış yağdı. Dünyanın tarihi eserleri ile göz bebeği olan bir şehrinin tarihi eserlere yeterli kaynak ayırmadığı şeklinde eleştirebilir miyiz?
Doğru, Fransızlar’da Notre Dame’ı yeniden inşa edecek bir bütçe sorunu var. Fransızlar için ortak miras sembolleri çok önemli, Paris Belediye Başkanı şu an şehri yeniden yapılandırıyor, yolları ile çok büyük paralar harcanıyor. Tarihi eserler için gerekli bütçeler ayrılmış durumda değil. Bu da ayrı bir tartışma konusu…
Notre Dame yangın görüntüleri dünyaya yayıldığı anda Amerika’nın başkanı Trump’tan bir destek mesajı geldi. Dünya çapında gelen tepkileri nasıl yorumluyorsunuz?
Charlie Hebdo’dan sonra da benzer yankı uyandırmıştı. Halen, Fransa dünya siyasetin de sembolikte olsa çok önemli bir yere sahip. Fransız diplomatların dediği gibi “Fransa’dan belli bir beklenti ve ona ihtiyaç var”. Dünyanın başka yerinde yaşanan bir trajedi, Fransa’daki kadar ilgi çekmeyebiliyor. Notre-Dame Avrupa’da en çok ziyaret edilen kilise olabilir. Herkesin tanıdığı bir kilise, Paris’in sembolü, üstelik ne olursa olsun Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa iki rakip ve dünyanın gözünde ikisi de evrensel çağrılar oluşturabiliyor.