Ayaklarınız yere basmaz. Kan basıncınız başta olmak üzere, fizyolojiniz şaha kalkar. Günün izin verdiği bütün aralıklarında ve daha fazlasında, aklınızda ve kalbinizde "O" vardır. Onu görmek bir yana, onu göreceğinizi hayal etmenin hazzı bile yeter bu günün tadı tuzu olmaya, işe güce, dünyaya bir daha sarılmaya.
Ve buluştuğunuz anların büyüsü, bakışlarınızın derinliğinde eriyip gitme haliniz, sorgusuz sualsiz ilk aşkı yeniden yaşadığınıza yemin ettirir. Masal yeniden başlamıştır. Olmaz dediğiniz olmuş, bütün gerçekçilere günlerini göstermişsinizdir. Aşk vardır, işte!
Ve karşınızdaki de "O"dur.
Ve kim ne derse desin daha önce böylesini ne yaşamış, ne da artık bir daha böylesini yaşayacaksınızdır. Ruh ikizinizi, hayalinizdeki "O" sevgiliyi, Zeus'un gazabına rağmen bedeninizin diğer yarısını bulmuşsunuzdur.
Hem ne kadar çok ortak noktanız vardır baksanıza, hem her şey ne kadar da hayal ettiğiniz gibidir, gerçek mi bu? Beden ve zihninizin tüm hücreleri üzerine yemin edebilirsiniz ki, şüphesiz, bu "O"dur. Daha öncekiler, evet evet, onlarsa illüzyon. Bu defa başka.
Yaşa sen aşk!
Bizi karanlıklarımızdan uçur sonsuz aydınlığa, gerçeküstülüğünle sar, umudunla donat, sevincinle yaşat, bizi şimdi yeniden başlat! Acılarımızı sil, derslerimizi kaldır, defterlerimizi temize çek, yeni dünyamızı sadece iki kişilik yarat!
Bu hülyalı, masalsı, heyecanlı, capcanlı dönem; iniş çıkışlarıyla, yüksek hassasiyetleriyle, edebî tarifleriyle, derin sulardaki deneyimleriyle ve unutulmaz anlarıyla, kendi sonsuzluğu içine gömülmeye başlar zamanla. Tamamen yok olur, dersek hem okuyanı üzeriz, hem çok da doğru olmaz. "Aşk biter" demeye dilimiz varmaz, üstelik aslında hiç bir aşk da bitmez. Ama ilk karşılaşmanın-yakınlaşmanın bu yerden uçurtan etkisi bir süre sonra, yer çekimiyle bağlantılı bir duruma geçer. Bu dönem haftalar, aylar sürebilir ve bu zamansız zamanın duygusal yoğunluğu elbette bu ilk yakınlığın devamını etkileyecektir. Kendi sersemletici etkisi zamanla uzaklaşsa da, tadı ve izi kalır sevgililerin damağında, üstlerindeki semâda; ki o semânın altında yeşerecektir ilişkinin mahsülleri.
Niye üzelim okuyanı? Hepimiz o kucakta erimeyi, o bakışta kaybolmayı, yaşam sevincimizi o gülüşte bulmayı isteriz elbette.
Hepimiz sevmeyi, sevilmeyi, aşık olmayı, olunmayı, beğenilip takdir görmeyi, onaylanıp sımsıkı sarılınmayı dileriz içten içe.
Hepimiz ötekiyle -yeniden- bir olmayı, bizdeki eksikleri onunla tamamlamayı, ondaki fazlayı üzerimize almayı, hem de birbirimizde kaybolmayı isteriz. Hem birbirimizle var olmayı, hem de birbirimizden ayrı durmayı aynı anda isteriz. Aslında onunla var olmayı isteriz.
Hepimiz bedenlerimizin içinde yok olmayı, zihinlerimizin içinde uyuşmayı, yeniden ve yeniden yaşamak isteriz.
Ne ayıp ne günah. İster bastırın, ister inkar edin. Böyleyiz.
İkinci kompartıman
Bu masalın bir ucu, az gidip uz gidip dere tepe düz gittiğimizde bir gün, er ya da geç bir yerlere değmeye başlar. Bir şeylere dokunmaya, bir taraflara sürtmeye, biraz ağır çekmeye başlar. Belki de bir köşesi, diğer köşesi derken büyük bir kısmı yere mecburi iniş yapar. Korkulacak bir şey yok aslında, burası bir geçiş alanıdır. Bir aralık, bir araf. Burada bir nefes alır, sağa sola bakar, burada kaybettiklerimiz için yas tutarız. Kendi süreğen yaşamımızın bir bölümünü mesela bir ölçüde kaybetmiş olduğumuzu görürüz, birlikteliğin başındaki yüksek tansiyonu kaybettiğimizi fark ederiz. (Örneğin ilk buluşma gününün heyecanını, ilk zamanlarda saatlerce süren telefon konuşmalarını, kalbi yerinden çıkaracak kadar heyecanı.) Doğal olandır bu, ancak zor olandır da. Bir çok kişi bu aşamada birliktelikten çıkar. Bu gerilimli alanı taşımak kolay değildir.
Oysa ki ilişkide çeşitli kompartmanlar vardır diyelim. Ve siz aslında ikinci kompartmana geçiyorsunuz. Veya geçemiyorsunuz. Burası bir geçiş alanı. İkinci kompartmanda daha gerçekler, sıradanlıklar, stabil durumlar var. Vites rölantide bazen. Değerlendirmeler, karşılaştırmalar var. Çeşitli alışkanlıklarla karşılaşmanın büyüsü azalmış sıradanlıkları ve birbirine uyum mecburiyetleri var. Farklılıkları görme, hoş görme ve ya hoş görememe var. İki ayrı hikayeden gelen yüklü valizlerin açılması, tozların etrafa saçılması var. Bayat kokular, ezberlenen replikler, adapte olmayı gerektiren tuhaflıklar var. Sadece gerçeklerin durağanlığı değil, gerçek dışı ezbere inanışlar da var; "aşk bitti, artık eskisi gibi değiliz, beni sevmiyor, onu yeterince istiyor muyum, birbirimize uygun muyuz"… gibi. Ve bunlardan kaçmak değil de tam da içinden geçmek var.
Her geçiş alanında olduğu üzere bazı geçiş nesnelerine (burada düşünce ve argümanlara) ihtiyacımız var. Ancak o zaman ikinci kompartımana ("bu yakınlık bir ilişkiye dönecek mi" kompartımanına) geçmeye toleransımız olur. Yoksa bu ani kesinti ile biz iki mutsuz, öfkeli ve hayal kırıklığına uğramış insan oluruz ve ilişkimiz de bir alevle parlamış, ardından bir bardak soğuk su ile söndürülmüş bir mektup olur.
Geçiş nesnelerimiz ne olmalı? Bunu bir bebeğin annesinin memesinden ayrılması ve büyümenin biraz da soğuk diyarına geçmesi gibi farz edelim. Bu bebeğin bir emziğe, bir battaniye kenarına veya parmaklarından birine ihtiyacı vardır.
Geçiş alanında lüzumlu emzikler
Çiftlerin ikinci kompartımana geçebilmeleri için (ilişiye dönecek mi aşamasına, aslında ilişkinin daha başına) bazı düşünsel ve duygusal emziklere ihtiyacı vardır o halde. Bu emzikler bizi biraz daha bilinçle davranmaya itecek, sakin tutacak, birlikteliğimize tutunduracak düşünceler, konuşmalar ve hisler olacak. Örneğin:
-Aşkımız bitmiyor sadece şimdi "bir ilişkiye geçebilecek miyiz, buradan bir ilişki yaratabilir miyiz, bir ilişki istiyor muyuz?" bölümündeyiz.
-Evet kaybettiğimiz şeyler var ve üzgün veya tedirginiz, tadımız biraz kaçtı. Her gün görüşebilmek için bütün yaşamsal koşulları zorlamıyoruz artık, sabaha kadar elele bakışıp aşkımızı konuşmuyoruz belki önceki gibi, aşkımızı dünyaya duyurmak için çılgınca haykırmak istemeyebiliyoruz…
-Aramızdaki bu durağanlık normal bir hal, şimdi sarsıntılar yaşanacak. Birlikteliğimize devam etmek için sadece duygularımızın akışına değil, başka şeylere de ihtiyaç duyuyoruz şimdi. Örneğin konuşmaya, gündemimizi muhakemeye ve tanışmaya.
-O aşırı uyarılmış durumumuz devam etse uykusuzluktan bitkin düşer, aşırı ve sürekli heyecandan dolayı sağlığımız bozulabilir, zafiyet geçirir, konsantrasyon yokluğundan büyük hatalar yaparız belki, ya da işimize ve yaşamımıza özen gösteremezdik…
-Şimdi artık ilişkimiz başlıyor ve bu bir düzeyde yetişkince düşünmeyi gerektiriyor.
-İstersek yine elele bu kompartımandan diğerine birlikte geçebilir, bu güzel duygularımızın eşliğinde ve etkisiyle bir ilişki yaratıp yaratamayacağımıza bakabiliriz.
-Her istediğimizde büyülü bir şekilde birlikte olamayız belki; her incittiğimizde onarmanın duygusal yara bantlarını kullanamayız belki; düşünmemiz, konuşmamız, tartışmamız, uzaklaşıp yakınlaşmamız, anlaşmamız veya en azından bunu denememiz gerekecek.
-Senin beni zorlayan özelliklerinle, benim seni zorlayan özelliklerimi birlikte göreceğiz şimdi. Birlikte olmanın ilişkiyi sürdürmenin olağan zorluklarına adapte olacağız (veya olamayacağımızı göreceğiz), zorlanacağız, öfkeleneceğiz, kırılacağız; belki de vazgeçeceğiz bu kompartımanda birbirimizden, hayat bu, ama denemeye değer.
-Gel korkmayalım, elini ver yürüyelim, mayınlara basmayalım, ateş hattında durmayalım, haritalarımıza bakıp yolu öğrenelim, bazen yavaşlayalım, bazen soğutalım, bazen ısıtıp yeniden koşalım. Zorluklarımızı görelim, konuşalım, anlaşalım, çözelim veya birbirimizi böylece kabul edelim.
-Yakınlık ve uzaklık ayarını yapabilmeliyiz. Her ikimizin de bir kişisel alan ihtiyacı bir de yakınlık ihtiyacı var. En büyük mayınlardan biri belki de bu.
-Aşkımız bitti mi, hayır ama eş zamanlı olarak ilişkimiz başladı veya başlamak üzere.
Aşık çocuk/ilişkideki yetişkin-çocuk
Aşkta bir yetişkine ihtiyaç yoktur, aşk çocuktur; ama ilişkide hem çocuğa hem de yetişkine aynı zamanda ihtiyaç vardır. Birbirini sevenlerin bütün çatışmaları buradan kopar.
Bu ilişki için uyumlanma ve adaptasyon kompartımanından işlevsel sonuçlarla ayrılabilirsek, işte ondan sonra artık ilişki kompartımanı bizi bekliyor. Orada aşk da var ilişki de, sadakat da var, anlayış da, haz da var korku da hüzün de, paylaşmak da var bölüşmek de, bir olmak da var ayrışmak da. Boşuna söylenmiyor evlilik yeminlerinde "iyi günde kötü günde" diye. Her şey var. İlişki burda başlıyor.
Aşk kendiliğindenliğin kollarında süzülmeye uygunken, ilişki gelişigüzel, öylece, kendi akışında yalnız bırakılamıyor. Onu biraz anlamaya, ona bakım vermeye ve üzerine düşünmeye ihtiyaç duyuyor artık bu devirde. Bir yetişkinin kollamasına ihtiyacı var. O yetişkin de ilişkideki bu iki çocuk.
*Kompartıman: yolcu trenlerinde vagonların bölmelere ayrılmış bölgelerinden her biri-TDK
Kökeni: Fransızca, "compartiment"