12 Ağustos 2022

"Zeytin Ağacı" altında psikolojik fantazma

Son yıllarda psikolojik tedavi içerikli popüler dizileri izleyen, kitapları okuyan danışanlarımızın soruları, yorumları, sorgulamaları ve dizilerde olan bitenle kendi yaşamlarını hatta psikoterapi seanslarımızı  karşılaştırmaları, biz psikoterapistlere bir ödev getiriyor: böyle dizileri izlemek, kitapları okumak veya onlar hakkında bilgi toplamak, yani biraz gözetlemek. Elden geldiğince gözetlemeye ve yanlışları, hataları, daha doğrusu riskleri konuşmaya çalışıyoruz

*Bu yazı, Zeytin Ağacı dizisi ile ilgili spoiler içerir

Psikolojik destek ya da psikoterapi yöntemleri, ülkemizde dizi/sinema gibi görsel sanatlar alanlarında ve roman gibi yazılı sanat alanlarında, giderek yayınlaşan biçimde, birer araç olarak kullanılmaya başlandı. Böylece toplumun psikoterapiye olan uzaklığının azaldığını, insanların yardım alma konusunda, geçmiş yıllara nazaran daha istekli olduğunu düşünmek mümkün. Öte yandan bunların bazı açıklamalara ihtiyaç duyan; yanlı anlatıldığında, yüceltildiğinde, ya da kendi çerçevesi içinde ele alınmadığında risk yaratabilecek konular olduğunu da bilmek gerekiyor.

Hikâyelerde mantık ve etik

Sanat yapılırken her şeyin gerçeğe uygun olması beklenmez, hatta gerçek üstü, fantastik veya bilim-kurgu eserleri bayılarak izler veya okuruz. Fantastik öğeler içermeyen hikâyelerde de, olay akışında, karakterlerde vs bir tutarlılığa ihtiyaç duyarız. Mantık hataları, tutarsızlıklar, yanlış bilgiler, karakterlere uygun olmayan davranışlar, hikâyelerin inandırıcılığını olumsuz etkiler. "Yahu bu da böyle olur mu?" düşünceleri zihinlerde gezmeye başladı mı, hikâye ile izleyici/okuyucunun arası bozulur.

Örneğin bir filmde veya öyküde, bir adam incecik ağaç dallarından kendisine iki katlı bir ev yapar, zeminini halıyla kaplar ve üzerine yerleşirse, izleyici veya okuyucu "yahu bu evden ev olamaz ki, hemen yıkılır" diye düşünür. Mantığımızın ikna olmadığı bir hikâyeye giremeyiz. Eser de başarısızlığa mahkûm olur. Bu işi teknik kısmı diyelim.  

İşin bir de etik boyutu vardır. Böyle bir hikâyede mimarlar odası başkanı çıkıp, "arkadaşlar evler böyle yapılmaz, çünkü insan sağlığı açısından tehlikelidir" demez; çünkü o evin öyle yapılmayacağını biliriz. Ancak eserin şöyle bir iddiası olursa, "aslında betonun arasına sevginizi katarak ağaç dalları koyarsanız beton çok iyi tutar", burada etik bir problem kendini gösterir. Bunu da işin uzmanları tartışır ve okuyucuları veya izleyicileri bilgilendirmek lüzumu hisseder.

Dizilerde olmayan psikoterapi

Son yıllarda psikolojik tedavi içerikli popüler dizileri izleyen, kitapları okuyan danışanlarımızın soruları, yorumları, sorgulamaları ve dizilerde olan bitenle kendi yaşamlarını hatta psikoterapi seanslarımızı  karşılaştırmaları, biz psikoterapistlere bir ödev getiriyor: böyle dizileri izlemek, kitapları okumak veya onlar hakkında bilgi toplamak, yani biraz gözetlemek. Elden geldiğince gözetlemeye ve yanlışları, hataları, daha doğrusu riskleri konuşmaya çalışıyoruz. Ev sağlam olsun diye.

Sağlıklı bir psikoterapi deneyiminden geçmiş, geçmekte olan deneyimli danışanlar, veya konuya yakın kişiler, psikoterapinin oluş sürecini biliyor. İster bireysel terapi, ister aile ya da çift terapisi ister grup terapisi olsun, sürecin işleme şekli bellidir. Kuramsal farklılıklar olsa da, belli kavramlar vardır seansların üzerinde: geliş nedenleri-motivasyonu-hikâyesi, terapötik ilişki denilen özel bir ilişki kurulması, formülasyonlar, yorumlamalar, etik kurallar, farkındalık, direnç, aktarım, zamanlamalar, hazır oluş, danışanın kendi katılımı, çözülme, ilerleme, regresyon, seanslarda yaşanabilecek güçlü duygusal reaksiyonlar ve bunlara yaklaşım, terapinin süresi, sıklığı, mekan… Hepsi bir terapi sürecinde var olan, hatta onu herhangi bir sohbetten ayıran ve terapi yapan değerli kavramlardır.

Zeytin Ağacı (izleyici yorumu)

Spoiler içerir.

Zeytin Ağacı dizisini de sıcak bir tatil gününde, doğrusu gözetlemek için izlemeye koyuldum. Aslında sonra da tüm bölümlerini izledim. (Daha önce yayınlanan psikoterapi içerikli (!) popüler TV dizilerini izlemeye ne yazık ki sabrım olamamıştı.) İki açıyla izledim. Birincisi, bir dizi senaryosu olarak, seçilen temalar, hikâyelerin kuruluşu, oyunculuklar, görüntüler ve esas bende bıraktığı etki açısından dizi nasıl? diye (bu benim genel izleyici bakışım). İkincisi de, buraya kadar bahsettiğim yerden, yani insanları ruh sağlığı açısından dizi nasıl yönlendirmeler ve göndermeler yapıyor, etik veya profesyonel sakıncaları var mı diye.  

Bu dizi film, özellikle ilerleyen bölümlerde, hikâyelerinin zenginliği ve temaları bakımından bende merak uyandırdı. Ve evet ülkemizde televizyona yapılan dizilerden "kurgusal" olarak öndeydi. Ana konular olarak, evlilik, ilişkiler, kanserle mücadele, cinsellik, anne kız ilişkileri, cesur kadın konuları, arkadaşlık, kızkardeşlik; önceki kuşaklardan gelen temalarla da göçmenlik, ayrımcılık, yoksulluk, travmalar, yas, kayıp gibi sosyal ve psikolojik bir çok noktaya temas etmesinden memnun kaldım. Hüzünlüydü. Özellikle yan karakterlerin başarılı oyunculukları da, alıp götürüyordu sıcak bir pazar gününü. "Rakı, balık, Ayvalık" gibi bir havaya fazlaca sokmadığı için de minnettarım. "Sal gitsin" sloganını da, iddia ettiği şekliyle tam da üstüne yerleştiremedim dizinin, ama fikir olarak hoştu tabi. Geçmiş travmaların çekildiği sahneler beni en çok etkileyen sahnelerdi. Konuların geçişleri, hikâyelerin birbiriyle örülmesi hoşuma gitti. Herkese başka hissettirebilir, düşündürebilir, bana o gün, o ruh halimde böyle hissettirdi. 

Zeytin Ağacı (etik yorumu)

Dizi, bütün hikâyelerin halatlarınını aynı yere bağlamak için "aile dizimi"ni 'baba*' olarak kullanmıştı. Aile dizimi ve onun uygulayıcısı Zaman Bey, hikâyedeki "kurtarıcıyı" temsil ediyordu. Diziye göre "esas mesele" üst kuşaklarla aramızdaki meseleydi, onu çözmeden başımız beladan kurtulamayacaktı. Çözümse, kurtarıcıya gidip, orda bizi bekleyen "şeyi" ortaya çıkarmaktı, sadece. Gerisi bir şekilde halloluyordu. O "bir şekilde"yi anlayamadığımız için mantığımız tereddütlü izlerken, "neyse film bu ya" diyerek geçebiliriz belki de. Geçemiyorum. Ben mimarım ve sevgiyle bulanmış ağaç dallarına inanmıyorum. Mantık hataları, etikle birlikte ekranla aramıza giriyor.

Dizi boyunca 'dış ses' ve Zaman Bey aile dizimi yönteminin sınırlılıklarına ve sınırlarına dair açıklamalar yapıyorlar. Bu, dizinin bir takım sakıncalara yol açabileceğinin veya en azından eleştirilebileceğinin senaryo aşamasında öngörülmüş olduğunu söylüyor. Doktor Ada ile Şifacı Zaman'ın temel çatışması, sanki dizinin bu 'günahı' ile uğraşması için var. Bu günah ise: bilim ve sebebi bilinmez şifalar arasındaki çatışma. Kimi yerde bilim lehine dönüyor (şifacı da doktor çıkıyor sonunda nedense, psikoterapist olmasını beklerdim o ayrı), veya aile dizimine gidip ilaçlarını bırakan hastanın hastalığı nüks ediyor ('bilim daha önemli', demek için olmalı). Kimi yerde de dizi sebebi bilinmez şifa kaynağı lehine dönüyor: Karakterlerde bir içsel çatışma veya sağlık sorunu ortaya çıktığında, aile dizimine gitmek tek kurtuluş gibi hissettiriliyor izleyiciye. hikâyenin kendi içinde de kafasının karışık olması, bilim ve sebebi bilinmez şifaları gerçek bir düzlemde işlemeye çalışmanın kafa karışıklığından ileri geliyor olmalı. Senaristler bu öyküyü fantastik bir öykü halinde anlatsalardı keşke diyorum, Zaman Bey de dümdüz şifacı olsaydı. Neyse ben böyle böyle izleyebiliyorum masalı, fena da gitmiyor, çünkü ben sevgiyle bulanmış ağaç dallarıyla ev yapılmayacağını bilen bir mimarım, ama bilmeyenler?

Dizi ne diyor?

1) Fiziksel sorunlarınızın tek kaynağı psikolojiktir, bu da geçmişte sizin, ebeveynlerinizin ve atalarınızın yaşadığı travmaların bugüne etkisidir (kısmen doğru).

2) Bunun ne olduğunu bulmak için tam olarak açıklayamadığımız, belki bizim de tam olarak nasıl işe yaradığını anlamadığımız bir yöntem var, buna gidin ve bütün dertlerinizden bir defada kurtulun (yanlış!).

3) Başka bir etik sıkışma ise şu soruda: Aile dizimi mucizesinin somut etkileri bakımından düşünürsek, dizi neye hizmet etmiş oluyor?

  • Dizi çok kişi tarafından izlenecek (eh tamam zaten bu yüzden yapılıyor),
  • İnsanlar aile dizimine gidip gidip sorunlarının "o esas" kaynağını bulmaya çalışacak, çalışacak ama dizideki gibi umduğunu bulamayacak (aile dizimi çalışmalarının sayısı bakımından bizim camia hareketlendi bile),
  • Dizide adı geçen kitap çok satacak (şimdiden yeniden raflara dönmüş, yeni baskılarıyla). Bu üç sonuca da etki eden şeyin, yüceltilen bir one-shut psikoterapi modeli olduğuna dair bir izlenim bırakması, etik bir sorumluluk bırakıyor üzerimizde. Ama tam olarak öyle değil, demek zorundayız.

Yazarlardan birinin zaten aile dizimine düzenli gittiğini okumuştum röportajında ve bu yöntemin de bilinmesini istediğini tahmin ediyorum. Her birimiz bize iyi gelen ilaca minnettar kalır sevdiklerimize de bunu kullandırmak isteriz ya, bunun gibi geliyor bana. Ama ya ona yaramazsa? Ya ona zararı olursa? Ya ilacın içeriğini tam olarak tarif edemezsem? Ya onun için iyi bir ilaç varsa ve ben onun yönünü değiştiriyorsam? 

Maddeli izahat 

  1. Aile dizimi tekniği, uluslararası bir enstitünün verdiği eğitimi alan "ruh sağlığı uzmanlarının", psikoterapi yöntemlerinden biri olarak kullanabileceği grup çalışmalarıdır. (Maalesef uzmanlığı olmayanlar da uyguluyor!) Grup psikoterapisi ya da psikodrama değildir. Aile dizimi yapılması için enstitüler, eğitimler ve uzmanlar varsa da, dünyada ve ülkemizde psikoterapi camiası içinde bu yaklaşımın taraftarı olanlar kadar, buna karşı olanların olduğunu da belirtmek gerekiyor. Aile dizimi temel eğitim olarak lisans veya yüksek lisans programlarında yer almıyor
  2. Riskleri nedir? Bireysel terapisine giden bir danışan, uygulayıcısı deneyimli bir uzman olan dizim grubuna katılırsa, kendisinde bazı farkındalıklar hissedebilir belki. Bu haliyle iyi niyetli bir "farkındalık" çalışması olabilir, diyelim. İyi gelen bir şeye müdahale edemem, zaten danışanlarıma veya hiç kimseye müdahale edemem. Ancak katılımcı terapiye giden bir danışan değilse ve/veya dizimin uygulayıcısı deneyimli bir ruh sağlığı uzmanı değilse, durum riskli olabilir. Nasıl? Kurgulanan ortamdan beklendiği şekliyle, danışanın travmatik bir yaşantısı beklenmedik şekilde patlayabilir ve uygulayıcının terapötik ilişkiyi geliştirecek kadar zamanı ve danışanın diğer grup üyeleriyle güvenli bir alan yaratacak kadar zamanı ve bağlamı olmadığı için, patlayan travma o ortamda ikincil bir travmaya dönüşebilir. Korunmasız bir bağlamda açılmış (saçılmış) bir travmayla öylece kalan kişi bununla nasıl başa çıkacaktır? Buna neden gerek vardır?
  3. Aile diziminde anlaşılması zor olan şey, katılımcıların hissettiği duygular ve hisler, hatta dizide gösterildiği gibi gördüğü görüntüler! Bülent Somay'ın da dediği gibi (Akıntıya Karşı YouTube kanalında bu hafta bundan bahsetti, izlemenizi öneririm) durum, "aile dizimi anlatılmaz, yaşanır" açıklaması ile daha da karışıyor. Psikolojik bir müdahale anlatılabilir olmalı, üstelik enerji gibi kavramlarla değil psikolojinin kavramlarıyla anlatılabilir olmalı. Bunun aile dizimi uygulayıcıları tarafından nasıl açıklanabileceğine giremem çünkü bilmiyorum. Ama şundan bahsedebilirim size.
  4. Kuşaklar arası aktarımlar gerçektir. Bu aktarım, enerji düzeyinde bir bilinmeyenle değil, duyguların kuşaktan kuşağa transfer edilmesiyle ve nesilden nesile anlatılan hikâyelerle olur. Annesi bebekken kendisini terk edip giden yeni anne olmuş bir kadının, bebeğine dil öncesi ve sonrası dönemlerde birçok yolla aktardığı "kendi terk edilme endişesini" düşünelim. Bebeğin bundan etkilenmeden büyüyebilmesi zor bir ihtimaldir. Yaşadığımız travmatik durumlara benzer yeni bağlamlar oluştuğunda (örn. terk edilmiş çocuğun kendisi anne olduğunda), onlara olağan bir biçimde yaklaşmamız mümkün değildir. Anne, kendi annesi onu terk ettiği için o kadar yaralıdır ki, kendisine bir şey olacağından ve kendisinin de çocuğunu mesela ölerek terk etmek zorunda kalacağından korkmaya başlayabilir. Bu korkular açık ya da örtük yaşansa da annenin davranışlarına ve sözlerine yansıyacaktır. Anne aşırı evhamlı olabilir, kendisine bir şey olmasından çok korkabilir, öyle korkabilir ki bunu davranışlarına yansıtır, bebek de annesine ya da kendisine bir şey olacağından annesiyle birlikte korkmaya başlayabilir. Ondaki bu korku da başka türlü bir davranışla (dizideki gibi somatik-yani bedensel bir rahatsızlıkla) ortaya çıkabilir. Hatta o da kendi çocuğuyla bu bağlamda bir ilişki kurabilir (örneğin hiç bağ kurmayarak bu gerginlikten uzak kalmak gibi). Buyurun size kuşaklar arası aktarım.
  5. Fiziksel bazı hastalıkların arka planında duygusal ve psikolojik zorlanmaların, travmaların olduğunu biliyoruz, meselelerimizin çoğunlukla geçmiş yaşantılarımızın olumsuz etkilerinden kaynaklandığını da. Psikoterapi seanslarında bunları çalışıyoruz. Ama insan sadece bunlardan ibaret değildir. Sadece travmalarından, ya da ailelerinin, atalarının travmalarından ibaret değildir. Yetişkinlikte yaşadığımız olaylardan, bugün içinde bulunduğumuz duygusal durumlardan, ilişkilerimizden, kayıplarımızdan ve yoksulluktan, bugün ötekileştirilmekten, sosyal adaletsizliklerden, haksızlıklardan da yüklü biçimde etkileniyoruz. Bütün bu olasılıkları dışarıda bırakıp insanı bir travmasıyla ele almak, en azından indirgemeciliktir.
  6. Farkındalık tek başına için yeterli bir kazanım değildir. Yani "demek ki benim anneannem denizde boğulduğu için benim deniz fobim var" bilgisi ortaya çıktığında, sizin yarın koşa koşa denize girmeniz nadiren olabilir bir şeydir.
  7. Büyürken masallarda dinlediğimiz, "bir kurtarıcının" şifalı bir becerisiyle gelip yöredeki herkesi iyileştirmesi, hepimizin çocuk yanının pat diye içine yuvarlanabileceği bir çukurdur. Ancak bir fantezidir. Gerçek hayatta çoğu zaman yoktur. Ama kurgu hikâyelerde çoğu zaman vardır. Ancak dizinin senaryosu burada hafiften tehlikeli sularda yüzmektedir.
  8. Psikoterapi, kişinin kendi iç dünyasında olan bitenleri araştırmaya dönük bir bakış açısı kazanmasına yardım eder. Ve bu çok kısa olmayan bir 'süre' gerektirir. Farkındalık, kabullenme, davranışlardaki değişim zamanla el ele çalışan bir mekanizmadır. Bugünden yarına olamaz. Değişmeye geldiği halde gösterdiği direncinin çalışılması, aktarımlarının çalışılması, rüyalarının çalışılması, savunma mekanizmalarının çalışılması, çatışmalarının çalışılması, travmaların çalışılması, ilişkilerinin çalışılması, danışanın terapistle kurduğu ilişkisinin çalışılması, bir disiplin ve tertip içinde, terapötik ilişki dediğimiz özenli ilişki içinde yapılır. Belli bir düzende görüşmelerle ve zamana yayılarak ancak mümkün olabilir.
  9. Hızlı servis beklentisi, sistemin yarattığı bir hastalıktır.

Yazarın Diğer Yazıları

Seçmenin cevabı: Seçimin psikolojik analizi 101

14 ve 28 Mayıs seçimleri, özellikle muhalefetteki siyasi partilere sert bir dille ve yüksek volümle seslendi: Değişin!

Utancımı duyan var mı? | Afetzedelere ve çaresiz tanıklara, psikolojik ilk yardım

Bu hafta uzaktakilerden veya bölgeden en çok duyduğum, gördüğüm okuduğum, yüksek düzeyde hissedilen utanç duygusu ve yoğun bir yardım etme isteği ve sorumluluğu. Bana kalırsa yaşadığımız utanç ve sorumluluk duygusunun üç sebebi var. Bir, bu kadar kötülük karşısında iyiliğe olan ihtiyacımız; iki, yaşamda kalmanın ve şanslı tarafta olmanın getirdiği suçluluk duygusu ama en önemlisi de utanması ve sorumluluk alması gereken kişilerin utanmaması ve sorumluluk almaması. Onların sahip olmadığı utanç sorumluluk duyguları sanırım bizde ikame ediyor

Kadın cinsel(siz)liği

Bakmaya bile cesaret edemediği, orada, aşağılarında başına bela olacak bir organın içine, nasıl olacak da bir erkeğin penisi girecektir? Yüzyıllarca kalınlıktaki kapıları kırarak hem de. Cinsellik budur kızım! 

"
"