Bir hayat düşünün. Evli, iki çocuk annesi bir kadınsınız. 1000’i geçmeyen nüfusu olan, neredeyse herkesin herkesi tanıdığı bir köyde yaşıyorsunuz. Tüm hayatınız orada geçmiş. Bırakın başka bir şehre gitmeyi, bir kez bile olsun yakınlardaki herhangi bir ilçeye dahi gitmemişsiniz. Ve birgün başlıyor kabusunuz. Halanızın eşi size takık. Zihninde bir aşk yaşıyor sizinle. Halbuki onun adı aşk falan değil, saplantı. İlla ki sizinle olacak. Reddediyorsunuz. “Hayır”ı cevap olarak kabul etmiyor. Reddedilmeyi kabul edemeyenlerden, erkekliğine yediremeyenlerden bu adam. Size sahip olduğunu kendisine ve çevresine kanıtlayabilmesi gerek. Nasıl yapacak bunu? Şiddet uygulayarak. Birçok erkeğin şiddet uygulama sebebi bu değil mi zaten? İktidar sahibi olduğunu, gücün onda olduğunu gösterebilmek. Reddedilmeyi kendine yediremiyor, sizi domine edebileceğini kanıtlayabilmek için size tecavüz ediyor. Baygınlık geçiriyorsunuz. Üzerinize su dökerek ayıltıyor sizi. Kontrol onda artık, reddedilerek gururu kırılan değil, istediğini alan bir erkek o artık.
Tek bir seferle de yetinmiyor. Artık gücü bir kere eline geçirdi. Tehditler savuruyor, “eşini, çocuklarını öldürürüm” diyor. Yine geliyor; ailenize zarar gelmesin istiyorsunuz, sesinizi çıkaramıyorsunuz ve yine tecavüz ediyor. Rızanız olmadan fotoğraflarınızı çekiyor, bunları yayarım diyerek şantaj yapıyor. Yine geliyor; namusunuza laf gelmesin istiyorsunuz, korkuyorsunuz ve yine tecavüz ediyor. Adam bu duruma alışıyor. Kenarda bir sevgilisi (!) olması ile gurur duyuyor. Eşini aldattığını dostlarına anlatan erkeklerin gözlerindeki ışıltıyı görmüşsünüzdür belki “bak ben iki kadına da sahip olabiliyorum” ışıltısıdır o. Bu durumu hayatlarında ulaşmaları gereken bir mertebe gibi görür bazı egosu düşük erkekler. Bu adam da bunu kanıtlamak istiyor eşe, dosta. Nüfus cüzdanınızı ele geçirip adınıza birkaç tane telefon numarası alıyor. Bu numaralardan kendine mesajlar atıyor. “Bakın benim diğer hatun da bu” der gibi, böbürlene böbürlene. Size şantaj yapmak için rızanız dışında çektiği fotoğrafları arkadaşlarına anlatıyor.
İnsanlar konuşmaya başlıyorlar. Köy küçük. Kahvenin önünden geçemez oluyorsunuz. Çünkü bakıyorlar, kınıyorlar. Asılanlar oluyor, böyle yerlerde düzen böyledir. Bir kadının adı yolluya çıktı mı herkes faydalanmak ister. Sanki o kadının herkese cinsellik borcu varmış gibi. Olay başını öyle alıp gidiyor ki artık yakin çevrenizdekiler de konuşmaya başlıyor. Düzenli olarak tecavüze uğruyor olmanızın travması yetmiyormuş gibi bir de el âlemin mahalle baskısına maruz kalıyorsunuz. Üstüne tecavüzden hamile kalıyorsunuz. Size tecavüz eden adam “baba (!) oldum” diyor. Çok mutlu. “Hayvanları sattım seni büyük şehre kaçıracağım” diyor. Çocuklarınız ne olacak, eşiniz, aileniz? Bu kadarı da fazla artık! Bu bebeği istemiyorsunuz, daha fazla tecavüze uğramak istemiyorsunuz, kaçırılmak istemiyorsunuz, hakkınızda konuşan köy ahalisinin dedikodularını istemiyorsunuz.
Ne yapacaksınız? Yine geliyor; “damda buluşalım” diyor. O dama çıkarken siz evdeki tüfeği alıyorsunuz, onu tüfekle karşılıyorsunuz. Siz ateş edince o da tabancasına uzanıyor. Korkuyorsunuz, tekrar ateş ediyorsunuz. Kaçmaya çalışıyor. Bu sefer de bacaklarının arasına bilerek ateş ediyorsunuz. Çünkü en çok oradan zarar verdi size. Sonra da başını kesiyorsunuz. Namusunuzu temizlediğinizi insanlara göstermek istiyorsunuz. Namus cinayetleri böyle değil midir? Bu beladan kurtulmak için bulabildiğiniz tek yöntem bu çünkü. Sonra da teslim oluyorsunuz. Cezaevine konuluyorsunuz. Köy ahalisi hâlâ konuşuyor. Size tecavüz eden kişiyi değil, yasak aşk yaşadığınız adamı öldürdüğünüzü söylüyorlar.
Bu okuduğunuz, Isparta’nın Yalvaç ilçesinin Korukaya köyünde yaşayan Nevin Yıldırım’ın hikâyesi.
Nevin, Nurettin Gider’i öldürdüğünde 26 yaşındaydı ve 24 haftalık hamileydi. O hâlde girdi cezaevine. “Karnımda her kıpırdanışında tecavüzü ve tecavüz edeni yeniden hatırlatıyor, ölsem de doğurmam kürtaj olmak istiyorum” demesine rağmen kürtaj olmasına izin verilmedi. DNA sonuçlarıyla Nurettin’den olduğu kanıtlanan bebek koruyucu aileye verildi. 3 yıl sürdü Nevin’in yargılanması. Deliller incelenmedi, Nevin’in tecavüze uğradığını söylemesi bir yalanmış gibi görüldü, gönüllü bir ilişki yaşadığı varsayıldı. Dava dosyasında bahsi geçen mesajlar gönüllü bir ilişki yaşadığını göstermiyor olmasına rağmen ne kanıtlar araştırıldı ne de Nevin’in beyanı dinlendi. Köy ahalisinden tanıkların sözlerine güvenildi. Nevin’i değil el âlemi dinlediler ve 2015 yılında Nevin’e ağırlaştırılmış müebbet cezası verdiler.
Yerel mahkeme kararı Nevin’in cinayeti tek başına işlemediğine ilişkin soruşturmalar bitmeden önce vermişti. 2017 yılında Yargıtay, bu kararı bozdu. Nevin tutuklu yargılanmaya devam etti. 2018 yılında davası tekrar görüldü ve tekrar müebbet hapis cezası verildi. Kravatlarla heyet karşısına çıkan, “pişmanım” diyen erkeklere uygulanan iyi hal indirimi Nevin’e uygulanmadı. Çünkü Nevin asla “pişmanım” demedi. Pişman olmalı mıydı ki? Oysa Nevin cezaevinde liseyi bitirip üniversiteye hazırlanmaya başlamıştı. İyi hal indirimini hak etmez miydi? “Erkeklik onurumu zedelediği için yaptım” “kıskançlığımdan yaptım” diyen erkeklere uygulanan haksız tahrik indirimi de uygulanmadı. Çünkü Nevin’in tecavüze uğradığı değil gönüllü ilişki yaşadığı varsayıldı. Tecavüzden büyük “tahrik” ne olabilir ki?
Geçtiğimiz haftaysa, 23 Mayıs 2019 günü, Yargıtay Yerel Mahkeme’nin vermiş olduğu müebbet hapis cezasını onadı. Zaten 7 yıldır cezavinde olan Nevin, ömrünün sonuna kadar orada kalmaya hapsedildi.
Tüm köy biliyordu Nevin’in tecavüze uğradığını ama ahlâkçıydılar “rızası vardı” dediler “kahpeydi” dediler. Eril yargı biliyordu Nevin’in durumunu ama “tahrik oldum” demediği, kravat takarak özür dilemediği için suçlu dediler. Toplum, sistem, yargı hepsi bir olup bir kadının hayatını karattılar! Kararın açıklandığı gün öfkemden açtım Dogville’in sonunu izledim. Yine de dinmedi sinirim. Bu eril düzende tüm köyleri de yaksak, kenara geçip köyün yanışını izlerken saçlarımızı da tarasak kadınlardan çalınan hayatların hesabı ödenmez, ödenmeyecek!
Bu da yetmedi, bu karar sonrasında sosyal medyada birçok kişi “o iş aslında öyle değilmiş” diyerekten o ahlâkçı köy ahalisinin dediklerini tekrarladı: “gönüllü ilişkisi varmış!” Bana da en çok bu dokundu. Dava dosyasını dahi okumamış insanlar derleme haberler hazırladılar. Pınar Kür’ün Asılacak Kadın romanında “Pisliğin ta kendisi. Masum olamaz onun gibiler. Bilmez miyim! Aralarında büyüdüm” diyerek önyargıyla Melek’in suçlu olduğuna kesin kanaat getirmiş olan yargıç Faik gibi yargıladılar Nevin’i. Tanımadan. Bilmeden. Okumadan. Sırf ahlâkçı önyargılarıyla. Paçalarından akan kadın düşmanlığıyla. Kahpelere vurmak ne kadar kolay değil mi? Yargısız infaz. Nevin yargılandı yargılanmasına da, o yargı bazı zihinlerin önyargılarından bağımsız işledi diyebilir miyiz? Bence hayır.
Nevin’le dayanışmak için mektup ya da kart göndermek isterseniz adresi:
Nevin Yıldırım
Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Döşemealtı - Antalya
(Not: Bu yazı Nevin Yıldırım’ın davasını takip eden feminist Avukat Meriç Eyüboğlu’na danışılarak, dava dosyasındaki verileri esas alarak hazırlanmıştır.)