21 Temmuz 2024

Deniz Gök: Sevgili olmakla sevgili olmamak arasındaki o kalın çizgi, günümüzde ipincecik bir çizgi olma yolunda

İstediğin gibi para kazanamıyorsan yanlış iştesindir, az çalışıyorsundur, farklı bir sektöre geçmelisindir… Bunu araştır, dedeni rahat bırak. Yanlış erkekler tercih ediyorsan problem sendedir, kendi bakış açını değiştir. Anneannen suçlu değil

Deniz Gök

Unutulmayan televizyon dizilerinin senaristliğini yapmış Deniz Gök, Düşbaz Yayınları'ndan çıkan Çıkma Teklifi Geri Gelsin adlı ilk romanında toksik ilişkileri, flört aşamasını bir türlü sevgililik mertebesine çıkarmayan ve hatta olan sevgilisini bile herkesten saklayan erkoları, Instagram sayfalarında fotoğraf paylaşmaktan uzak duran er kişileri masaya yatırıyor ve Allah'ın belası takılmayı kim bulduysa onun anasına babasına sövüyor. Yok yok sövmek yok, neşeli neşeli söyleniyor.

Deniz Gök,1992 doğumlu kendi ayakları üzerinde duran, erken yaşta sorumluluk sahibi olmuş, ne istediğini bilen zeki, güçlü yaşam dolu bir genç kadın. Modern zaman ilişkilerden bunalmış ve burada bir hata var deyip "Çıkma teklifi geri gelsin, huzumuzu bulalım," diyen Gök'le yeni dönem ilişkilerini ve kitabını konuştuk. Sıcaktan bunaldığımız yaz günlerinde, ilişkimde bir terslik var ama anlamıyorum diyorsanız ve de eğlenmek istiyorsanız bu kitap tam size göre. Sahi siz ne dersiniz? Çıkma Teklifi Geri Gelsin mi? Cevabınızı bekliyorum.

Bu arada kısa bir süre yeni kitapları keşfetmek ve birazcık da dinlenmek için izninizi istiyorum. Eylül'de görüşmek üzere…

- 90'lar masumiyet çağında çıkma teklifi mizahın konusu iken şimdi neden çıkma teklifi geri dönsün istiyorsun?

Seneler önce kim olduğunu bilmediğim ama takılmayı icat eden, bir kadın çıktı ve işte o zaman hep beraber ayvayı yedik bence. Feminizmi çok yanlış yorumlayan bu takılmanın mucidi kadın, takılmak istemeyen tek adam-tek kadın rejimiyle ilişki yaşamak isteyen insanların da ocağına incir ağacı dikti. Takılmak cool, sevgili olmak istiyorum veya biz şimdi neyiz demek uncool oldu. Ya da benim deyimimle kezboş. Loser, uncool, kezboluk veya kezboşluk x-y-z kuşaklarının aynı anlamda kullandıkları farklı kelimeler. Jenerasyonlara göre sadece kelimeler değişti ama durumlara koyduğumuz isimlerin anlamları hep aynı. İşte ben, biz şimdi neyiz demenin, ben seninle sevgili olmak istiyorum demenin uncool veya kezboş olduğunu düşünmüyorum.

Çıkma Teklifi Geri Gelsin diyorum çünkü ilişkideki beklentimizi birbirimize net bir şekilde ifade edelim istiyorum. Ben demiyorum ki mutlaka herkes tek eşli olsun ve sevgili olsun. İsteyen, istediği gibi yaşasın. Ben, kendini ilişki içinde zanneden kadın evde gelinlik bakarken veya partnerine sadık kalırken, partneri beş kadınla aynı anda flört etmesin yaşadıkları şey ikisine göre aynı şekilde adlandırılsın, aynı koşullarda olsun diyorum. Merhaba ben sevgili istiyorum, merhaba ben istemiyorum, o zaman görüşmeyelim, bu netlikte olsun her şey. Birbirimize karşı dürüst olalım, kaybetme korkusu ile karşımızdakini idare edeceğiz, elimizde tutacağız diye ayak üstü kırk yalan atıp, hiç olmadığımız gibi davranmayalım. 

- Sana katılmadığım bazı noktalar var Deniz. Takılmayı bizim ve bizden önceki özgür ruhlu kadınlar çıkardı ve amacımız insanlara cinsellikte özgür olduğumuzu ve bedenimizin kendimize ait olduğunu söylemekti. Ki başardık da. Sanırım burada yanlış anlaşılma var. Tam olarak ne demek istiyorsun? Kadın neden çıkma teklifini beklemeli?

Çıkma Teklifi Geri Gelsin derken müthiş bir yanlış anlaşılmaya düşmek istemem. Dostlar, ben çıkma teklifi geri gelsin diyorum, teklifi erkekler yapsın demiyorum. Kadınlar da yapabilir. Benim bu teklifin geri gelmesini istememdeki ısrar, birbirimize ne istediğimizi net bir şekilde söyleyelim diye. Tereddütlü sevgiler yaşamayalım, yaşadığımız şeyin içinde şüphe olmasın acabalar olmasın netleşelim adını koyalım diye çıkma teklifi geri gelsin diyorum. Soruyu kim sorarsa sorsun, hatta kitabın sonunu okursanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Bir okuyun bakalım finalde neler oluyor.

"Hayat gibiyim aslında; karışık, hızlı, sinirli, kahkahalı ve eğlenceli"

- Şimdi oldu. Biraz kendinden bahseder misin? Gerçekten bu kadar içten ve komik misin?

Hahhaah çok teşekkür ederim. Komik miyim bilmiyorum, bunu benimle muhatap olan insanların söylemesi daha doğru olur. Şimdi ben kendime böyle bir sıfat koymayayım ancak yaşarken de komik olan trajik olaylar sıkça gelir başıma. Bunları da yakın çevreme anlatmayı, sosyal medyamda paylaşmayı çok severim. Durum ne kadar vahim olursa olsun, mutlaka orada bir mizah, komik bir durum görebiliyorum. Linçlenmek istemem ama -ay linçlenebilirim de çok da umurumda, tükürüğüm kurumadan vazgeçtim- neyse devam edeyim linçlenebilirim ama cenazelerde veya hastanede yoğun bakım kapılarında bile ağladıktan sonra gülecek, güldürecek detaylar fark edebilirim. Hayat gibiyim aslında: Karışık, hızlı, sinirli, kahkahalı ve eğlenceli. Galiba bir tek mutsuz ve neşesiz değilim. Çok şükür.

- Dönemin erkekleri nasıl bir ilişki istiyor ya da ilişki istiyor mu?

Açık büfe kahvaltıda veya tam pansiyon bir otelde istediğiniz tüm yemekleri hiçbir ücret ödemeden yediniz ve üzerine bir de kilo almadınız. Ne kadar şahane değil mi, tam bir rüya hatta… İşte erkolar da tam olarak bunu yaşıyor bir süredir. Kazanmak için hiç uğraşmak, çalışmak zorunda kalmadıkları kadınlarla ilişki yaşarken hiçbir bedel ödemiyorlar. Ben artık diyete girelim, sağlıklı beslenelim ve daha zor olsa da sorumluluk alalım bedel ödeyelim istiyorum… Çünkü sorumluluk almak, bir şeyi elde etmek için çalışmak, emek sarf etmek, kazanmayı daha lezzetli kılıyor.

Kitap çıkmadan önce de çıktıktan sonra da yakın çevremdeki erkek arkadaşlarımla konuştum. Kitap çıktıktan sonra tanımadığım erko bireyler de bana yazdı, denk geldiklerim hep aynı şeyi söyledi. Biz de sıkıldık Deniz. Çok normal. Diyetimi bozduğum ilk bir ay süper gidiyor. Her gün dondurma, her gün pizza, her gün makarna yediğini düşün. İlk günler ne kadar güzel gelir tadı ama sonra keyif vermemeye başlar ilk günkü gibi. Çünkü makarna, diyeti bozmamak için az yediğimiz veya hiç yiyemediğimiz canımızın çektiği zamanlarda inanılmaz lezzetli bir besin. Nasıl arzuluyoruz onu, nasıl onu kazanmak istiyoruz. Sırf onu yiyebilmek için belki birkaç öğün aç geziyoruz, saatlerce spor yapıyoruz. Erkeklerin de kadınları arzulamayı özlediğini fark ettim. Kadınlar olarak bu düzene baş kaldırırsak, sevgililiği ve çıkma teklifini geri getirirsek erkekler hemen adapte olur. Ne yapacaklar ki başka! Sevgili olmadan cinsellik yaşamayan veya tatile gitmeyen kadınlarla dolarsa etraf ya erkek erkeğe giderler tatile ya da etraflarındaki beş kadından biriyle sevgili olmak zorunda kalırlar, el mahkûm hayatım. 

- Yaşadığımız dönemde kadın ya da erkek neden duygusal yatırımı tek kişiye yapamıyor? Ve FOMO ilişkiler (gelişmeleri kaçırma korkusu) neden bu kadar popüler?

Emek vermek, sorumluluk almak her zaman zor. Başka türlüsünün de mümkün olduğunu görmezsen yapıyorsun ağzını açmadan. Mesela ben Büyükadalıyım, üniversiteye kadar her gün adadan gidip geliyordum okuluma. Şimdi annemler adaya çağırıyorlar özledik gel diye. O kadar zor geliyor ki gitmek, ben her gün nasıl gidip geliyormuşum diyorum. Ada'da yaşamamanın ne kadar konforlu olduğunu tatmamıştım çünkü, benim normalim her gün iki saat yolculuk yapmaktı. E şimdi sadık olmak zorunda olmadığın, plan yaparken fikir almak, fikrine saygı duymak zorunda olmadığın, bilgi-hesap vermek zorunda olmadığın bir düzlem çok zor, bunların hiçbirini yapmadığın bir platforma göre. Tatil planı, sosyal hayatın her adımında düşünmek zorunda olduğun biri oluyor partnerli yaşamda. Zart diye yarın sabah yola çıkmalı spontan tatile gidemezsin arkadaşlarınla illa bir kıskançlık durumu veya özgürlük engelleme durumu olmasına da gerek yok. Sevdiğin biri sen gidince yalnız kalacak, onun da sen yokken arkadaşları ile tatil yapmasını istersin gönülden. Aklın kalır ne bileyim… İlişki biraz özgürlüğünü kendi ellerine sınırlarını kendin belirlediğin ölçüde altın tepside sunduğun bir platform. Bunun dengesini koruduğun sürece sağlıklı ve olması gereken bence. Zor ama ÖSS'ye çalışıp üniversite kazanmak da zordu bak şimdi sosyolog-yazar oldum bırbır konuşuyorum. Zor olan çoğu şey güzeldir de. Ahh erkolar bunun farkında değil ama bazılarına öğretecek bazılarına hatırlatacağız inşallah.

- Simone de Beauvoir'un dediği gibi "Sadece erkek değildir kadını ezen. Kadın kendi hayatından sorumlu olmaktan vazgeçerek kendi kendini de eziyor." Biz kadınlarında senin hikâyende anlattığı gibi hiç suçu yok mu? Neden bu kadar aşka ya da hayalimizdeki erkeğe teslim oluyoruz?

Dürüst olmak gerekirse bu hikâyede ben kadın dostlarımı, kardeşlerimi yüzde altmış, erkoları yüzde kırk suçlu görüyorum. Erkekler ne yapsın; sen beş kadınla aynı anda beraber olduğunu bilmene rağmen hâlâ beni seçsin diye kendini yırtıp o dört kadını ekarte etmek istiyorsun. Şey mi desin sana: Seninle takılmam doğru değil diğer dördüne ayıp olur! Sen kendine ayıp edersen, herkes sana hayli hayli eder.

Her zaman her koşulda önce biz kendimizi yorduğumuz gibi, ilişkide de hiç olmayacak insanları ilişkiye ikna etmek için saçma sapan davrandık. Kendimiz gibi değil. Sırf trip atan kadın olmamak için, tatlı kadını oynadık, kıskandığımızı belli bile etmedik, yutmamamız gereken çoğu şeyi yuttuk, gözümüzü, kulağımızı kapadık. Kendimize güzellik baskısı yaptık. Biz de erkek gibi yaşayabiliriz baskısı yaptık. O ne demekse… Cinsel özgürlüğü savunurken, tırnak içinde erkekler gibi yaşamayı daldan dala atlarız, kimseye bağlı kalmayız zannettik.

Öyle bir şey yok.

Herkes kendi olsun, kendi istediklerini özgürce dile getirmenin cool, bunları saklamanın uncool olduğunu kabul etsin. O zaman kendimize olan saygımızı tekrar kazanırız.

- Kitabının ana karakteri Melodi yaşadığı aşk acısından tekrar ayağa kalkıyor ve devam ediyor. Devam etme gücünü yaşadığı acılardan ve kızkardeşlerinin desteğinden mi alıyor?

Devam etmek doğanın kanunu. Bu akışa aykırı hareket etmek, doğaya karşı gelmek bence. Akarsuların ortasına duvarlar, bariyerler örüp, o suyun akışını engellemeye çalışmak. Ne olur sonra, o akarsuyun şiddetiyle bariyerlerin kırılır. Doğanın akışına karşı ge le mez siin.

Kendi içimizdeki güç, dostlarımızın desteği tabii ki devam etmek konusunda çok önemli itici güçlerden. Ama ben devam etmeyi başta doğadan aldığımız ilhamla yaptığımızı düşünüyorum.

Her şey gelir, geçer. Sen devam et. Benim her zaman mottomdur.

Çok üzücü olaylar gelir başıma, yoğun bakımda olduğumu zanneder insanlar ama ben o esnada akşam ne yapacağımı planlamış, arkadaşımın barışma mesajını yazmış, evin eksiklerini tamamlamış, yarınki sunumuma çalışmaya başlamış olurum. Benim umurumda olmaz.

Benim hayatım yirmi dilimden oluşan bir pasta. İşim bir dilim, arkadaşlarım bir dilim, sevgilim bir dilim gibi. Bunlardan herhangi biri gittiğinde geriye on dokuz dilim pastam kalır ben onu yemeğe devam ederim.

- Kadın kadının dostu mu kurdu mu?

Dost olanlar da kurt olanlar da var. Manüpülasyona uğramadan dost olmaya gayret etmek lazım. Bizim birbirimizden başka kimimiz var ki… Zaman zaman ben de zorlanıyorum açıkçası bu konuda, ama kadın kardeşlerime karşı bilenmemeye çalışıyorum hoş görmeye çalışıyorum inan zorlandığım ve kendimi buna zorladığım anlar oluyor. Örneğin çok yakın çevremden her adımımı, şakalarımı, kariyerimi, jargonumu, elde ettiğim başarıları tırnak içinde taklit eden kadın bir dostum var. Kombinlerimi çalabilirsin ama şakalarıma ve jargonuma dokunmayacaktın haaa diye sinirlendiğim anlar oluyor. Tabii etraftan da kadın arkadaşlarım sürekli bu konuda beni gazlıyor yalan yok. Kadın kadının böyle kurdu işte. Sakin olmaya çalışıyorum, taklitçi değil öykünüyor bu güzel bir şey diyorum. Ne güzel seni örnek alıyor diyorum, böyle böyle… Henüz bir şey yapmadım ona! Neyse daha devam etmiyim ki bu röportajda şiddet yanlısı biri olduğum ortaya çıkmasın ahshjadgajhsgaghahah!

Şaka bir yana biz birbirimizi yeterince gıcık edebilen varlıklarız bir de erkeklere gerek yok diyorum. Erkekler de canımızı ancak bir kadın kardeşimizi kullanarak yakabilir. O yüzden biz kadınlar olarak birbirimize saygılı ve sevgili olursak bizi kimse yıkamaz. Birbirimizi kıskanmayalım, bir birimize destek olalım, başarılarımızı övelim. Herkes kendi tarzını sevsin, herkes kendi olsun. Birbirimizi taklit etmeyelim, bir birimizin kocalarına, işlerine sulanmayalım.

- Kahkahalarla gülerek okuduğum kitabında en sevdiğim kısım El Ele Partisi. Hadi bize anlat biraz… 

Valla Ebruşko ben artık çıkma teklifi geri gelsin diye eylem yapacaktım, sonra cop yerim, annem üzülür diye kitap yazdım! Ama yazarken hızımı alamadım parti kurdum. Ben ütopik bir dünya yarattım gibi düşünüyordum ama kitap çıktıktan sonra gördüm ki insanlar hikâyede kurulan El Ele Partisi'ni ciddiye aldı ve benim böyle bir parti kurmamla alakalı ciddi bir beklentileri var! Eeeee kim olsa bir ayda ikinci baskısını yapan bu kadını ciddiye alırdı.

El Ele Partisi'nin mottosu flörtler artık el ele gezecek, fotoğraf paylaşacak, çevresine bu benim sevgilimdir diye tanıştıracak. Seçim şarkımız bile var. Bir gün otobüs kiralarsam İstanbul'u gezerken otobüsün tepesinden beraber söyleriz.

El Ele Partisi'ne üye kadınların temennisi, çıkma teklifini geri getirmek, bu konuda kadınları bilinçlendirmek. Erkeklerin tuzaklarına düşmemelerini sağlamak. Özgürlüklerini çeşitli manipülasyonlarla erkeklerin ellerine altın tepside sunan kadın kardeşlerimizi kurtarmak… Yalancı erkolara aşır maruz kalan kadın kardeşlerimizi rehabilite etmek ve onları topluma yeniden kazandırmak.

EL ELE PARTİSİNİN 3 ALTIN KURALI

Flörtler artık el ele gezecek

Sosyal medyada fotoğraf paylaşılacak

Çevresine bu benim sevgilimdir diyecek.

- Kitabın baş erkek kahramanı aslında zavallı özgüvensiz bir çocuk. Melodiyi kandırmaya çalışırken aslında kendini kandırmıyor mu?

Ay çok yazık ona. Valla başka bir şey diyesim yok. Karakterinden nefret edemezsin Denocum ne biçim yazarsın. Ece Yörenç'in de Behlül'e bayıldığını zannetmiyorum. Şimdi herkesi Ece Yörenç için bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum. Şaşırdınız biliyorum ama ben bunu gün içinde birkaç kez yaparım. Çok başarılı bulduğum, çok sevdiğim bir kadın yazardır. Keşke sarılsak bir gün…

Konumuza dönecek olursak kitaptaki Selim karakteri gibi erkeklerden çok var günümüzde. Her beş erkekten dördü diyebiliriz hatta. Karşındaki insanları kandırmak için çıktıkları ama en çok kendilerini kandırdıkları bu yolculukta ya midesizlik hastalığından ya da AIDS'ten ölecekler. Benim temennim HPV bulaştırmasınlar benim kadın kardeşlerime. Buradan da yeri gelmişken kamu spotu: Herkes HPV aşısını olsun ve keşke ücretsiz olsa. Teşekkürler.

- İdeal ilişki anlayışın nedir?

İdeal ilişki, ne hissettiğimizi ve ne istediğimizi sansürsüz bir biçimde, korkmadan, özgürce dile getirebilediğimiz ilişkidir.

DENO'NUN İLİŞKİ KURALLARI

Sürekli güzel yemekler yemeliyiz! Trafikte kırmızı ışık beni öpmen içindir. Yürüyen merdivenler ve ATM kuyrukları bana sarılman için biçilmiş kaftandır. Nereye gittiğini ve kimlerle olduğunu bildiğim sürece sürekli beraber olmamıza gerek yoktur. Sık ve dürüst iletişim kurduğun sürece bir ay benden uzak tatil bile yapabilirsin ama sosyal medyandan bana olan aşkını gün gün paylaşmanı, son olarak kilo aldıysam bunu benden gizlemeni isterim! Ve sadece bunu.

- Biliyoruz ki yazarlar ilk romanlarında kendi hayatlarından ilham alır. Melodi ne kadar Deniz?

Deniz, Melodi'nin arkadaşları ve köpeği ile kurduğu bağ kadar Melodi. Melodi, aşık olunca hatalar yapabilecek kadar Deniz.

- Kadınlar, erkekler varoluş sıkıntılarında nefes almaya çalışırken kurtuluşu spiritüel kurslarda ya da kişisel gelişimi seanslarında bulmaya çalışıyorlar. Son dönemde çok moda olan Aile Dizimi dizisi gibi… Modern kadın spirütel şarlatanlıklara düşmeden kurtuluşu nasıl bulacak? Ne öneriyorsun kızkardeşlerine?

Hep beraber bir suçlu arama derdindeyiz. İstediğimiz gibi para kazanamıyorsak yüz sene önce dedemiz annesiyle para kavgası yaptı diye, istediğimiz gibi ilişkiler kuramıyorsak anneannemiz sevdiğine iki yüz elli yıl önce kaçamamış diye… İstediğimiz ilgiyi göremiyorsak dişil enerjimiz düşük diye. Geçelim bunları.

Bunların hepsi sorumluluk almamak için, bir suçlu bulmak için. İstediğin gibi para kazanamıyorsan yanlış iştesindir, az çalışıyorsundur, farklı bir sektöre geçmelisindir… Bunu araştır, dedeni rahat bırak.

Yanlış erkekler tercih ediyorsan problem sendedir, kendi bakış açını değiştir. Anneannen suçlu değil.

Dişil enerjin doğuştan var, içinden insan çıkarabiliyorsun istediğinde, lütfen başının ucuna tuzlu su koyma.

- Romanda en favori bölüm sevgili olmakla olmamak arasındaki ince çizgi. Bu farkı anlatır mısın?

Kitabım salt ilişki kitabı değil yani, biraz hayatta eleştirdiğim konuların hepsine yer vermeye çalıştım hikâyede. Sevgili olmakla sevgili olmamak arasındaki o kalın çizgi günümüzde ip incecik bir çizgi olma yolunda. Hatta bir arkadaşıma şöyle dendi. Flörtün bir tık üstüyüz, sevgiliğin bir tık altıyız. Değişik bir yer bulmuş kendine arkadaş…

Sevgili olmak ve olmamak arasında bariz bir fark vardır, olmalıdır. Sevgilinse cinsellik yaşarsın, sık haberleşirsin, birbirinden haberdarsındır yani… İnsanlara sevgilim diye tanıştırırsın, gizlemezsin onu. Saygılı ve sevgili olursun, planlarına dahil edersin, el ele tutuşup yürürsün falan… Ana sınıfı çocuğu bile bilir bunu. Biz de biliyoruz da aptala yatıyoruz.

Sevgili değilsen de bunların hiçbirini yapmazsın. Yüzüne yüzüne seninle sadece takılıyorum ben senin gibi de ohoo daha beş tane var diyemediği için, demeye korktuğu için de flörtün bir tık üstüyüz diyor işte. Çünkü flört sadece mesajlaştığın, konuştuğun cinsellik yaşamadığın bir platform. Sevgiliyim desem olmaz sorumluluk, flörtüz desem sevişemeyeceğiz. En iyisi bu aradayız diyim. Yersen!

- Peki romanda senin en sevdiğin hikâyen nedir?

Ya ben en çok Melodi'nin köpeğinin içine dedesinin ruhu girmiş hikâyesini seviyorum. Yazarken de okurken de çok eğlendiğim bir bölüm. İşte tam olarak yukarıda açıkladığım gibi bu spritüel dünya şarlatanlıklarıyla dalga geçtiğim bir bölüm.

- İkinci kitapta erkolar kapatılsın mı kapatılmasın mı?

Erkolar kapatılsın.

Ama hepsi değil, bazıları lazım… 

İkinci kitabımın adı ve mottosu böyle. İlk sen okuyacaksın yine, çok heyecanlı!

- Son olarak Çıkma Teklifi Geri Gelsin'i vizyonda ya da ekranlarda görecek miyiz?

Evet göreceksiniz. Aslında filmini yazacaktım ama bugünlerde karar değiştirdim, dijital dizi olarak yazacağım.

Mutlaka bir şekilde izlersiniz ya bebeğimi. Ben önce mantıyı yapayım da. Borcam da mı getiririm masaya, yoksa tabaklara mı koyar getiririm bilemiyorum, orası sunum işi artık. Buna da ben keyfim ve kahyasından oluşan üç kişilik dev kadro karar verecek.

Seni seviyorum, hep benimle kal.

Teşekkürler röportaj için.

Ebru D. Dedeoğlu kimdir?

Ebru D. Dedeoğlu, işletme-ekonomi bölümünden mezun oldu. Executive MBA alanında yüksek lisansını tamamladı. İktisat Bankası'nda MT olarak başladığı iş hayatını 13 yıl süresince portföy yönetim şirketlerinin pazarlama biriminde yönetici olarak tamamladı.

Bir yıllık Uzak Doğu serüveninden sonra hayatına yeni bir yön vererek yayıncılık hayatına adım attı ve Doğan Kitap pazarlama biriminde yeniden başladı.

Türkiye'nin çok sayıda yazarlarıyla birebir geleneksel ve digital medya pazarlama stratejileri üzerine çalıştı.

Cumhuriyet'te Türk/yabancı yazarlarla söyleşiler yaptı. Oksijen gazetesinde de röportajları devam etmektedir.

Yeni yazarlar keşfetti. Doğan Kitap'ta uzun yıllar süren yayıncılık hayatından sonra Ajans Letra'yı kurdu.

Halen Ajans Letra'da çalışıyor ve yazarlara danışmanlık hizmeti veriyor. Aralık 2023'ten itibaren kitaplar, yazarlar, yayın hayatı üzerine T24'te söyleşi yapmaya başladı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Büşra Sanay: "Kardeşini doğurmak" dünyanın en ağır cümlesi; toplumsal sessizlik ölümden öte bir şey

Büşra Sanay ile görüştük; çarpıcı ifadeleriyle, ensest mağdurlarının uzun vadeli travmalarını, hukukun eksikliklerini ve toplumun içine düştüğü büyük ahlaki çöküşü anlattı. "Ailemi istemiyorum, cenazeme gelmesin" diyen mağdurlar, bize ailenin kutsallığını yeniden sorgulatıyor

'Ailenin Ötesi'nin yazarı Bülent Somay "İyi baba, ölü babadır" ironisiyle aslında ne demek istiyor?

"Aile kurumu paldır küldür çöküyor ve molozların altında kalıyor çocuklar. Ya 'masum seyirci' rolü oynayıp sessiz kalacağız, ya da moloz kaldırma çalışmalarına el vereceğiz, başka şansımız yok"

Teoman: Hayatta bir anlam aramalıyız, bir tek cevapla yetinmeden

"Ben içimdeki gölgeden, melankoliden, delilikten beslenen birisiyimdir. Artık 57 yaşındayım. 4 sene önce, hiçbir zaman o gölgeden, melankoliden kurtulamayacağımı anladım"

"
"