15 Mart 2020

İdlib'in otoyolları, Yunanistan'ın zeytinleri: Türkiye ve Rusya'nın Suriye'de nüfuz mücadelesi

Erdoğan vatandaşların kesintisiz, konforlu ve güvenli seyahat imkânına kavuşacağını söylüyordu. Bölge için hepimizin temennisi bu değil mi?

Bir an için Trans-Avrupa (Kuzey-Güney) Otoyolu, yani bildiğimiz adıyla TEM'i aklınıza getirin. Çoğu İstanbullu için günlük bir rutin, bir bağlantı yolu, hatta daha çok, bir çile kaynağı. Ama biraz tepeden bakınca Ankara ve Anadolu'yu İstanbul'a, merceği daha büyütünce ise Balkanlar ve Kafkasya'yı, yani Avrupa ile Asya'yı birbirine bağlayan hattın belki de en önemli parçası. Ekonominin, ticaretin ve insan trafiğinin can damarı.

İstanbul, Türkiye ve yakın çevresi için TEM ne ise, Suriye için de M5 (ve bir yerde M4) otoyolu aynı işleve sahipti. Güneydeki Ürdün sınırından başlayıp başkent Şam'ı, ülkenin büyük şehirleri, Humus, Hama (ve İdlib kırsalı) üzerinden, üretimin ve ticaretin kalbi Halep'e bağlıyordu. Hatta Suriyeliler için takma adı, et'tarîk ed'düvelî, yani "uluslararası yol"du. Ta ki 2012 yılında Suriyeli muhalifler, Halep'in yarısını ve M5 otoyolunun bir kısmını ele geçirene kadar.

Halep'in eski şehrini, çarşısı ve farklı topluluklardan oluşan nüfusuyla birlikte yerle bir eden, üretimi durduran şiddet sarmalı, muhaliflerin şehirden 2016'da çıkarılmasıyla beraber sona erdi. Ancak Şam'ı Halep'e bağlayacak, yani ülkeyi hem sembolik hem de ekonomik olarak yeniden canlandıracak 450 km'lik o otoyol, halen İdlib kırsalında muhaliflerin ve hatta son bir yılda da El Kaide uzantısı bir örgütün (Hay'at Tahrîr üş'Şam-HTŞ) kontrolündeydi.

Erdoğan yönetiminin Suriye'de geçirdiği belki de en kötü ayı sonlandıran Moskova Mutabakatı, işte Rusya'ya, 2015'te Esad hükümetinin yanında girdiği mücadelede eksik kalan son iki parça olan bu iki otoyoldan birini verdi, diğerinde de söz sahibi yaptı. Peki Moskova'nın bu otoyollara neden ihtiyacı vardı? Rusya, ateşkesi bozmak pahasına buradaki iddiasını sürdürür mü? Ankara'yı bir başka maceraya daha sürükler mi? Türkiye bu kez İdlib'deki radikallere dair sözünü tutar mı? Ve Yunanistan'ın zeytinleri bu işin neresinde?

Hikâyeyi biraz başa saralım.

Rusya'nın Suriye'deki ekonomik çıkarları

ABD'nin bu yılın başında meşruluğu büyük tartışma yaratarak öldürdüğü İran Devrim Muhafızları'nın yurtdışı operasyonlarından sorumlu komutanı Kasım Süleymani, 2015 Temmuz'unda Moskova'da, önlerinde haritalar açarak, Rus güvenlik bürokrasisini Esad'ın yanında askeri güç olarak savaşa girmeye ikna etti. Süleymani'yi hareketlendiren, muhaliflerin 2015 baharında İdlib ve güneyini ele geçirmesiydi. İranlı komutan koz olarak da bu şekilde Esad'ın memleketi Lazkiye'nin ve dolayısıyla güneyinde yer alan, Tartus'taki Rus üssünün güvenliğinin tehlikeye girmesini kullandı.

Rus savaş uçakları İdlib'de muhalifleri ve sivil halkı hedef alan sortilerine başlarken, Şam yönetimi bu ittifakı perçinleyecek ekonomik adımlar atmaya karar verdi. 2016'da özellikle altyapı alanında uzun vadeli dış yatırım çekme amacı güden kamu özel iş birliği (PPP) kanununu çıkardı. Hareketlenen Rus şirketleri, savaş nedeniyle ara verilen Şam Uluslararası Fuarı'nın 2017'de tekrardan sahne almasıyla, Suriye'nin yeniden inşasında pay kapmak için sıraya girdiler. Başı, ne tesadüf ki Rusya Devlet Başkanı Putin'in dostu oligark Gennadi Timçenko'nun şirketi Stroytransgaz çekiyordu. Hedefleri, Suriye'nin en büyük doğal zenginliklerinden, dünyanın sayılı rezervlerinden birine sahip olduğu[1] ve gübre yapımında kullanılan fosfattı.

IŞİD'in 2017'de Suriye'nin doğusunda Deyr üz'Zor'da yenilgiye uğramasıyla, bu bölge yakınlarındaki fosfat madenlerinin işletmesi, 2018'de Timçenko'nun şirketine geçti. Rus şirketleri Suriye ekonomisinde pay sahibi olmaya başlarken, onların lojistik güvenliği de haliyle elzem hale geliyordu. IŞİD'in yenilmesi, gözlerin bir kez daha İdlib'e çevrilmesine neden oldu. Rus ve İran destekli Suriye ordusunun artan saldırılarına Türkiye, önce askeri gözlem noktaları kurarak, ardından da 2018 Eylül'ünde Soçi Mutabakatı ile çare bulacaktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin'in vardığı anlaşmayla, İdlib'de fiilen M5 otoyolunun çoğunu kapsayacak şekilde silahlardan arındırılmış bölge kurulacak, -ve artık açıkça da belirtiliyordu- M5 ve M4 karayollarında "yerel halkın ve malların serbest dolaşımı ve ticari ve ekonomik ilişkilerin yeniden tesisi için" geçiş trafiği 2018 sonuna kadar sağlanacaktı. 2020 Şubat'ına gelindiğinde, sorumluluğun çoğu Türkiye ait olduğu halde, bu geçiş halen gerçekleşmemişti.

Moskova sabırsızlanıyor, Esad atılıma hazırlanıyor

ABD'nin Rusya'nın Kırım'ı ilhakı nedeniyle yaptırım da uyguladığı Rus oligark Timçenko, fosfat madeni işletmesiyle kalmadı, Humus'ta Suriye Devleti'nin gübre şirketiyle 2019'da ortak üretime başladı. Hatta işçiler ve yönetimle yaşadığı gerilimi Rus askerlerinin bastırmasıyla fabrikayı fiilen devralmış oldu. Gübre fabrikasıyla beraber Tartus limanının işletmesini de alan şirket, AB istatistiklerine göre 2018'de bu limandan, çoğunluğu Yunanistan'a olmak üzere 3 milyon avroluk, 60 bin tona yakın fosfat ihraç etti.[i] Yani bir nevi, taze gübreye kavuşan Yunanistan'ın meşhur kalamata zeytinlerinden bir pay Rus oligarka bir pay da Esad yönetimine gitmiş oldu. Altını çizmek gerek: Timçenko'nun şirketi Humus-Tartus bağlantısı için halen M5'nin güney bölümünü kullanıyor.

Timçenko, Suriye'deki ekonomik olanaklardan nasibini alan tek Rus iş adamı veya şirket değil. Suriye parlamentosu geçtiğimiz Aralık ayında adları daha önce pek duyulmamış iki Rus şirkete, petrol ve doğalgaz arama yetkisi verdi. Kuzeydoğuda, yani Fırat'ın doğusundaki bir yatakta aranacak petrolün, bulunduğu takdirde, bu kez Suriye'nin kuzeyini Halep üzerinden liman şehirleri Lazkiye ve Tartus'a bağlayan M4 karayolu aracılığıyla taşınması oldukça olası.

Tabii Suriye'deki ekonomik aktivite sırf Ruslarla sınırlı değil. Esad yönetimi, ülkenin yeniden inşası için bel bağladığı yeni bir iş insanı zümresi oluşturma arifesinde. Esad'ın son zamanlarda malvarlıklarına kısmi tedbir koyduracak kadar gözünden düşen ancak halen Suriye'nin en zengin insanı olan kuzeni Rami Mahluf'la arası yine düzelebilir. Ama yıkılmış bir Suriye'yi, ona savaşı kazandırmak için elini kirletmekten çekinmeyecek Samir Foz veya Halep'li Katırcı ailesi gibi iş insanlarıyla inşa etmek istediği de bir gerçek. Tıpkı IŞİD ve Esad yönetimi arasında petrol ticareti yaptığı için ABD yaptırımına maruz kalan Katırcı ailesi gibi. Üç kardeş, şimdi hem Tartus'ta petrol rafinerisi hem de Halep yakınlarındaki bir çimento fabrikasına yatırım yapmakla ödüllendiriliyor. Ancak tıpkı Rus şirketler için de olduğu gibi, M5-M4 otoyollarının güvenliği bu yatırımlar için şart olacak. 

Bu gayretlerle beraber, ülkedeki ekonomik durum henüz oldukça kötü. Savaş sebebiyle zaten itibarsızlaşan Suriye lirası son dönemde üçte bir oranında daha değer kaybetti; ülkedeki isyanların kalbi olan güneyde Süveyde şehrinde katılım az da olsa halk ekonomik durumu protesto etti. Açıkçası ne Moskova ne Esad yönetimi ne de İran özellikle ekonomi temelli bir ayaklanma daha kaldıracak durumda değil; bu yüzden de bir an önce ekonomiyi canlandırmak ve Suriye'yi yeniden inşa etmeye başlamak istiyorlar. Bunun için kilit önemdeki bu iki otoyolda da tam olarak can ve mal güvenliğini sağlayana kadar duracak gibi de gözükmüyorlar.

Türkiye'nin sorumluluğu

Tüm bu aktörlerle beraber Türkiye'nin de Suriye'deki ekonomik pastadan pay almak istediği su götürmez bir gerçek. Erdoğan'ın özellikle Fırat'ın doğusu ama aslında tüm Kuzey Suriye için öngördüğü ve gerçekleşmesi için şartların henüz oluşmadığı güvenli bölgelerde Türkiyeli müteahhitlerce kurulacak "şehirlerin," güçlük çeken ülke ekonomisinin itici gücü haline gelen inşaat sektörüne can suyu vereceği umuluyor. Cumhurbaşkanı, en son hafta içinde Putin'e YPG'nin başını çektiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) elinde bulunan petrol yataklarından elde edilecek gelirle bu şehirlerin kurulmasını teklif ettiğini belirtti. Ayrıca Afrin gibi ele geçirdiği bölgelerde zeytinyağı gibi tarım ürünlerine el atması, dünyayla ancak Türkiye sınırı üzerinden bağlantı kuran İdlib'i Türk ürünleri için bir pazar olarak görmesi de Suriye'nin kuzeyinin Erdoğan hükümeti için ekonomik açıdan önemine delalet.

Ekonomik, insani ve siyasi boyutları olan bu angajmanda, Türkiye, Şubat-Mart ayları içinde ilk kez Suriye ordusunu ve müttefiklerini doğrudan hedef aldığı, bilançosu ağır bir operasyona girişti. Hava üstünlüğü olmadan girdiği İdlib'de Rusya ve Suriye karşısında 59 şehit verdi; başlattığı operasyona rağmen Moskova'da kurulan masada karşı tarafın kazanımlarını tanıdı ve son olarak da geçici ve kırılgan bir ateşkese imza attı. Suriye ve Rusya için kritik önemde olan M5 otoyolunu, hem sahada hem masada yitirdi. M4 otoyoluna ise güvenli alan taahhüdüyle Rusya'yı ortak etti.

5 Mart sonrası hem ateşkes sürer ve hem Rus hem de Türk tarafı detaylar için görüşmeye devam ederken iki tarafın kara propagandası işlemeye başladı. Biri, Erdoğan'ın Putin tarafından kapıda bekletilme görüntülerini, buradaki iktidara yakın medyaya tanıdık gelecek şekilde yayınlarken, diğeri Türk SİHA'larıyla vurulan Rus savunma sistemleri görüntülerini dolaşıma soktu. Suriye'de geçici ateşkes mekanizmaları kurma konusunda mâhir iki tarafın güvensizliğinin bu bir ayda tavan yaptığı söylenebilir.

Türkiye bu çıkmazdan çıkmak ve ateşkesi kalıcı hale getirebilmek için 2018'de Soçi'de verdiği, bölgeyi "radikal terörist gruplardan" arındırma sözünü tutmalı. Özellikle de aşırıcı grupların kol gezdiği (Türkistan İslam Partisi ve HTŞ'nin yabancılardan oluşan daha da radikal fraksiyonu Hurras ed'Din gib) ve güvenli bölgenin tesis edileceği, şehrin güneyindeki M4 otoyolu çevresinde sıkı önlem alması gerekecek. Şehrin doğusunda ise Suriye'ye bırakılan M5'in Türkiye'nin koruduğu sınır hattına yakınlığı (özellikle Serakib) ve bir güvenli bölge kurulmayacağı düşünüldüğünde hem Ankara'nın hem de Moskova'nın teyakkuz halinde olması şart. Türkiye, artık baskın güç haline geldiği İdlib'de, karşı tarafın her fırsatta bahane olarak sunduğu El Kaide uzantısı bir örgüte (HTŞ) yaşama imkânı verip vermemeyi artık ciddi olarak tartmalı.

Bununla birlikte, can güvenliklerini tehlikeye atacak şekilde askerlerinin çevrelenmesini kabul ettiği, bir yerde Suriye ve müttefiklerinin insafına bıraktığı, geleceği meçhul, 8 askeri gözlem noktasına bir çare bulmalı. Hatta mümkünse onları savunma hattının gerisine çekmeli. Ayrıca, Erdoğan yönetiminin, Suriye'nin kuzeyindeki Rus S400'lere karşı caydırıcı bir hava savunma sistemi bulmak konusunda ABD, NATO veya Avrupa'nın çekimser kalmasıyla seçeneklerini bir kez daha gözden geçirmesi ve olası bir gerginlikte yine göz göre göre can kaybına sebebiyet vermekten kaçınması gerekiyor. Ayrıca bu süreçte mültecileri de bu denklemden uzak tutması insani krizi önleme açısından elzem.

Suriye'de askerlerinin canı pahasına savunduğu iki otoyoldan birini hasmına kaybettiği, diğerini rakibiyle paylaştığı anlaşmadan sadece üç gün sonra, Cumhurbaşkanı, tamamlandığında 400 kilometre olacak bir başka yol, Kuzey Marmara Otoyolu'nun etap açılışında konuştu. Erdoğan o konuşmada artık vatandaşların kesintisiz, konforlu ve güvenli seyahat imkânına kavuşacağını söylüyordu. Bölge için hepimizin temennisi bu değil mi?


[1] AB raporuna göre Suriye, fosfat kaynaklarının yüzde 85-90'ini elinde tutan 5 ülkeden biri.

[i] https://madb.europa.eu/madb/statistical_form.htm

"
"