Amerika’nın ilk kolonileşme sürecini başlatanlardan biri, belki de en önemlisi Kaptan John Smith’tir. Anılarında 1599 yılında daha 19 yaşında iken başladığı maceralı hayatına, yaşadığı ilginç olaylara ilişkin bilgiler verir.
Smith, 1580 yılında İngiltere’nin Lincolnshire kasabasında çiftçi George Smith’in oğlu olarak dünyaya gelir. Babasının 1596 yılında ölümü üzerine, çırak olarak çalıştığı işyerini terk ederek, bir macera uğruna İngiltere’den ayrılır. Fransa’da, İspanyollara karşı oluşturulan IV. Henry gönüllüler ordusuna kaydolur. Fransızlarla birlikte çarpışır. Bir süre Akdeniz’de hem ticaret hem korsanlık yapar. Sonunda İtalya’da büyük bir servet sayılabilecek ödülü alarak karaya çıkar. Ancak yeni ve daha büyük bir mücadele onu beklemektedir.
1601 yılında daha 21 yaşında iken Habsburg’ların önderliğindeki savaşta Romenlerin en büyük ulusal kahramanı sayılan Cesur Michael’in ordusuna komutanlık yaparak, Türk ordusuna karşı savaşır. Bu savaş ertesinde gösterdiği başarı üzerine Kaptan unvanını alır. Cesur Michael’in ölümünden sonra Wallacia’da (bugünkü Romanya) bu defa Radu Şerban adına, Osmanlı tarafından atanan Voyvodina (Prens) Ieremia Movila’ya karşı çarpışır. Smith’in kendi yazdıklarına göre 1602 yılında üç Türk savaşçı ile birebir yaptığı düello sonrasında üçünü de yenerek, kafalarını kesmiştir. Bu olaydan sonra, Transilvanya Prensi Sigismund Bathory tarafından şövalye unvanı ile ödüllendirilerek, hediye olarak üzerinde "Sarıklı Üç Türk Kafası" rölyefi olan Hanedan armasını takmasına izin verilir.
Bu olaydan tam iki yüz elli yıl sonra 1864 yılında, John Smith’in Amerika’da ilk keşfettiği yerlerden biri olan New Hampshire’da bulunan Star adasına bu keşfin 250. yılı anısına bir anıt dikilir. Bu anıta “öldürdüğü üç Türk’ü sembolize eden üç insan yüzü figürü kazınır”. 1914 yılında harabe haline gelen bu anıt yenilenir. Bu defa Smith’in ziyaretinin üç yüzüncü yılı anısına yapıldığını gösteren bilgiler anıta işlenir. Amerikan tarihinde Türklerle ilgili olarak kaydedilen ilk anıtın bu olduğu bilinir.
1602 yılına döndüğümüzde John Smith’in Türklerin müttefiki olan Tatarlarla yapılan bir savaşta esir düştüğüne ve köle olarak satıldığına şahit oluyoruz. Smith bu durumu “esir olarak alındık pazarda hayvan gibi satıldık” şeklinde anlatmaktadır. Köle olarak satıldığı Türk sahibini çok seven ve asil bir insan olarak tanımlayan Smith, sahibinin kendisini daha sonra İstanbul’daki Rum metresine hediye olarak gönderdiğini ifade eder. İşin ilginç tarafı, Rum kadın Smith’e aşık olur ve onu kardeşi olduğunu söylediği Tymor Bashaw’ın (*) yanına Kırım’a gönderir. Smith anılarında Kırım’da bulunduğu bu dönemde Türkçe öğrenmeye başladığını yazmaktadır.
John Smith, Rum kadının kardeşini hiç sevmez. Onu öldürmek için fırsat kollar. Sonunda bu adamı öldürür ve kıyafetini çalarak Rusya üzerinden Polonya-Litvanya Krallığına kaçar. 1604 yılında İngiltere’ye geri dönmeyi başaracaktır.
Smith’in Türklerle ilişkili olduğunu iddia ettiği olayların gerçekliği konusunda ciddi araştırmalar yapılır. Bunlardan birinde, Smith’in İstanbul’a gelirken yol üzerinde gördüğü ve Panassa şeklinde isimlendirdiği yerin Kırklareli’nin Pınarhisar ilçesi olduğu iddia edilmektedir. Diğer şehir isimleri arasında Musat (şimdiki Krilovo), Lastilla (Lascillo) gibi yerler de var. Anılarda geçen Taur ise Kırım’ın eski ismi. Straight of Niger diye isimlendirdiği yer veya denizin aslında Mare Nigrum, yani Karadeniz olduğu konusunda araştırmacılar hemfikir.
Araştırmayı yapan Philip Barbour, bir Doğu Avrupa tarihçisi olarak Smith’in bu şehirlerin ismini bir yerlerde okuduğunu, gerçekte bu ülkelere hiç gitmediğini düşünmektedir.
Barbour’un en önemli yorumu ise İstanbul’daki Rum metresinin ismi ile ilgili. Smith kitabında Rum kadının ismini “Charatza Tragabigzanda” olarak vermekte iken, Barbour gerçekte Smith’in Koratsa Trapedzoondia’yı, yani “Trabzonlu Kız” telaffuzunu yanlış yorumlayarak, bu ismi kullandığını düşünmektedir.
Bununla beraber, Macaristan ve Avusturya arşivlerinde başka araştırmacıların yaptığı çalışmalar sonucunda John Smith’in anlattıklarının gerçeğe dayandığı düşüncesi ağır basmıştır.
Amerika’da koloni kurma girişimi
Smith, İngiltere’ye döndükten sonra, Kral James tarafından Amerika’nın kolonileştirilmesi görevi için imtiyaz verilen Virginia şirketi ile çalışmaya başlar. Keşif, üç küçük gemi Discovery, Susan Constant ve Godspeed ile 20 Aralık 1606 tarihinde başlar. Yolculuk uzun süre sakin geçer. Okyanusun ortalarında iken Smith gemide isyan çıkarmakla suçlanır. Her üç geminin de Başkaptanı olan Christopher Newport, Smith’i idam etmeye karar verir. Gemiler 26 Nisan 1607’de karaya, bugünkü Cape Henry’ye ulaştıklarında, Virginia şirketinin Smith’i kurulacak koloninin liderlerinden biri olarak yetkilendirdiğine ilişkin mektup bulunup, okununca, idamdan kurtulur.
Göçmenler, Jamestown olarak adlandırılan ilk yerleşim bölgesine geldikleri günden itibaren yaz aylarına kadar geçici yerleşim yerlerinde kalırlar. Kaptan Wingfield bir süre sonra Jamestown’ın kalıcı yerleşim yeri olduğunu ilan eder. Başlangıçta erzak kısıtlı da olsa yeterli görünmektedir. Daha sonra hastalık ve açlıktan ölümler başlar. Eylül ayına gelindiğinde kasabada yaşayan 104 kişiden sadece 44’ü sağ kalabilmeyi başarabilmiştir.
Ertesi yıl yaklaşık 100 yeni yerleşimci daha gelir. Bu sefer de dikkatsizlik yüzünden çıkan yangınla birlikte bütün köy yanar. Kışın James nehri donar. Yerleşimciler kışı yanmış barakalarda büyük sıkıntılar yaşayarak geçirirler. Yerlilerin yaptığı yiyecek yardımlarına rağmen, kalanların yarısı ölür.
Pocahantas ve Powhatan kabilesi ile Smith’in ilk karşılaşması
Aralık 1607’de Chickahominy Nehri üzerinde yaptığı keşif sırasında kahramanımız John Smith yerlilerin eline esir düşer. Werowocomoco’daki Powhatan köyüne götürülür. Smith’in kabile şefinin kızı Pocahantas’a da atfedilen bir hikâyede anlatılan şekilde yerliler tarafından idam edilmekten kurtulduğu söylenir. Kitabında tam öldürüleceği sırada Pocahantas’ın kendisinin üzerine atlayarak ölümden kurtardığını yazar. Bazı yazarlar, bir kurtarılma olayının gerçekte yaşanmadığını, esasen Smith’in ritüel gereği ölmüş gibi yapıp, daha sonra kabile üyesi olarak yeniden dünyaya geldiğinin tasvir edildiğini, bu sayede yerlilerin onu kendi kabilelerinin üyesi gibi kabul ettiklerini, iddia ederler.
Kimilerine göre bu olay, Smith’in Türklerin eline esir düştükten sonra yine başka bir genç kadın (Smith’i esir pazarında satın alan Türk’ün Rum metresi) tarafından kurtarılması hikâyesi ile örtüşmektedir. Bir benzetme olabilir, düşüncesi de ağır basmaktadır.
Yerleşimcilerin kolonileşme çabalarına döndüğümüzde, yeni seferlerle arka arkaya gelen Avrupalı göçmenler doğa ile yaşam savaşı verirken, en son gelen Polonyalı marangoz ve zanaatkârların ilk yerleşim yeri Jamestown’ın şekillenmeye başlamasında çok önemli bir rol oynadıkları, göze çarpmaktadır.
1608 yılı yaz aylarında Smith, Jamestown’dan ayrılarak Chesapeake Koyu'nu keşfe çıkar. Amaç, acil olarak bulunması gereken yiyecek ihtiyacının karşılanmasıdır. Smith, yaklaşık 3 bin millik bir alanı tarar. Bölgenin haritasını çıkararak, gelecek yeni göçmenlere büyük bir hizmet sunar. Daha sonra yaşadığı kaza, bir barut patlamasının neden olduğu ağır bir yara nedeniyle seyahatini keserek, Ekim 1609 ayında İngiltere’ye dönecektir.
Mart 1614’de yeniden döndüğü Amerika’da Smith bu sefer Marmaduke Rawdon isimli varlıklı bir tüccarın himayesinde Maine ve Massachusetts Körfezi'ni keşfe çıkar. Bölgeye “New England” adını verir. Smith aynı bölgeye1615 tarihinde bir kez daha gider. Daha sonra Amerika’nın kolonileştirilmesinin ve bu yolla sağlanacak ticari avantajların anlatıldığı eserini yazmaya başlar. “A Descripton of New England”.
Smith’in Pocahantas ile ikinci karşılaşması
Smith’in düşmanları fırsat buldukça onu her vesile ile kötülemeye ve hatta öldürmeye gayret ederler. İngiltere’ye gönderdikleri şikâyet mektuplarında Smith’in Pocahantas ile evlenip, Kızılderili yerlilerin Kralı olmaya niyetlendiğini bile yazmaktan çekinmezler.
1616 yılında Kraliçe Anne’e bir mektup yazan John Smith, evlenerek Londra’ya gelmek için yola çıkan eski dostu Pocahontas’ı kraliçesine tanıtırken, Pocahantas’ın hayatını bile tehlikeye atarak, kendisini nasıl ölümden kurtardığını anlatır. Jamestown’a bu sayede dönerek, koloninin gelişebilmesini sağladığını, vurgular.
John Smith, Pocahantas ile İngiltere’ye gelişi sırasında bir kez daha karşılaşma olanağı bulur. Pocahontas, Smith’in Virginia’dan ayrılmasından bir süre sonra eşi ve oğlu ile İngiltere’ye gelir. Aynı kolonide yaşayan John Rolfe ile evlenip, Hristiyan olur. Yeni ismi Rebecca’dır.
Pocahontas, İngiliz sosyetesine medenileşmiş bir “vahşi” olarak tanıtılmış olmasına rağmen bundan hiçbir zaman gocunmaz. İngiltere’de yaşadığı dönemde Whitehall Palace’da maskeli balo ve tiyatro gösterilerine katılan Pocahontas, kocasının 1617’de Amerika’ya yeni bir sefere çıktığı günlerde İngiltere’de kalır. Kısa bir süre sonra, 21 Mart 1617 tarihinde daha 21 yaşında iken verem hastalığından Gravesend’de ölür, aynı yere defnedilir.
Oğlu Thomas dolayısıyla Beyaz Saray’ın First Lady’leri Edith Wilson, Nancy Reagan ve Astronomer Percival Lowell dahil pek çok tanınmış torunu bulunmaktadır.
John Smith’in “The Generall Historie” adlı 1624 tarihli eserinde Kızılderili kabile şefinin kızı Pocahantas’ın ikinci karşılaşmalarında kendisine nasıl sitem ettiği anlatılır. Bunların arasında, Smith’in Powhatan kabilesini aldatıp, yalan söylediği, kabile şefine bir yabancı olarak baba diyebilecek kadar yakınken nasıl birden ortadan kaybolduğu, yerlilerin Smith’in ani kayboluşunu onun öldüğü şeklinde yorumladığı gibi ifadeler yer alır. Bu sözler, yaralanmasının hemen ertesinde İngiltere’ye dönen, ortadan bir süre kaybolan Smith’i uzun süre göremeyen yerlilerin, onun kendilerine ihanet ettiğini düşündüklerini, göstermektedir.
Tarih kayıtlar dikkate alındığında Smith ile Pocahontas’ın aralarında bir aşk ilişkisinin olmadığı anlaşılmaktadır. En azından Pocahontas’ın yaşı böyle bir ilişki için uygun değildir. Bununla beraber aralarındaki ilişki ve dostluğu aşk ilişkisi olarak yorumlayan hayali filmler yapılmıştır. Walt Disney’in 1995 yapımı filmi ile 2005’de yapılan “The New World” isimli filmler gibi. 19. yüzyılın başlarında da bu konuyu işleyen aşk romanlarının da yazıldığına şahit olunuyor. (**)
Sonunda…
John Smith daha sonra Amerika’ya, New England’a gitme fırsatı bulamaz. İngiltere’ye döndükten sonra anılarını yazıp, yayınlamaya devam eder. Mayıs 1621’de Virginia şirketine başvurarak Jamestown kolonisinin geliştirilmesi, büyütülmesi ve verdiği diğer hizmetler için ödül talebinde bulunur. Karşılığını alamaz. Kimse ona cevap bile vermeyecektir.
1631 yılında ölümcül bir hastalığa yakalanır. Vasiyetini hazırlar ve 21 Haziran tarihinde ölür.
Yaşamı boyunca, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde Türklerle yaptığı düello ve savaşlar dahil, korsanlık ve yeni keşiflere önderlik gibi macera dolu hayat süren Smith, Amerika’nın İngilizler adına kolonileştirilme sürecinde inanılmaz bir başarı sağlayarak, İngiltere Krallığına büyük bir hizmette bulunmuştur. Savaşçı kişiliğine rağmen Amerika’ya ilk gittiği günden itibaren Amerikan yerlilerine dostça yaklaşır. Onların İngilizlerin sahip olduğu silah gücünü ellerine geçirip, kullanmaları halinde gerçekleşmesi olası alternatifi hiçbir zaman aklından çıkarmaz. Kolonilerin yaşamasının barışa bağlı olduğunu bilerek, yerlileri ortadan kaldırma gibi bir düşünceye de hiçbir zaman kapılmaz.
John Smith, ABD.’nin kuruluş yıllarından itibaren ülkenin milli kahramanı olarak kabul edilir. Thomas Jefferson onun “güvenilir, dikkatli, iyi eğitimli ve bilgili bir kahraman olduğunu” söyler.
Yazıları,haritaları ve anıları ile ülkenin kuruluşuna büyük katkılar sağladığı resmi kaynaklarca onaylanır.
Smith’in koloni lideri olarak Amerika’dan ayrılmasından sonra gelen yeni yöneticiler kısa sürede şiddetli saldırılarla yerli katliamına başlarlar. Takip eden dönemlerle birlikte kıtanın yüzlerce yıllık sahibi yerliler, kendileri için ayrılan kısıtlı rezervasyon alanlarında, sınırlı koşullarda yaşamaya zorlanarak, adeta asimile olurlar.
(*) Timur Paşa olabilir
(**) İngiliz maceracı, kaşif ve yazar Kaptan John Smith’in hikâyesi çok sayıda araştırmaya, edebi esere ve filme konu olur. John Smith ve Pocahantas üzerinden popüler kültür çok sayıda hikâye üretmiştir. Romanlara ve hatta çizgi romana defalarca konu olur. Smith, artık Amerikan folklor kahramanlarından biridir.
Bunların arasında Charles Dudley WARNER’ın 1881 baskısı “Captain John Smith” kitabı, North Carolina Üniversitesi Amerikan Tarihi Enstitüsü için 1986 yılında hazırlanan üç ciltlik “The Complete Works of Captain John Smith (1580-1631), Philip L. Barbour’un 1964 tarihli “The Three Worlds of Captain John Smith” başlıklı çalışmalar en önemlileridir.
Filmlere gelince, Lew Landers’ın 1953 yılında yönettiği “Captain John Smith and Pocahantas” beyaz perdeye ilk taşınan örneklerden biridir. 1996 yılında “Pocahantas” olarak hazırlanan hikâyenin yanısıra, 2005 yılında yönetmen Terrence Malick’in “Yeni Dünya-Amerika’nın Keşfi” filminde, Jamestown’ın kurulmasından sonra yaşanan olaylar ve John Smith ile Pocahantas arasında yaşanan aşk hikâyesi konu edilmiştir.
KAYNAKÇA
1-Kızılderilerden önce Türklere esir düştü- Enver GÜNEY, ATLAS TARİH, Aralık 2013-Ocak 2014 Sayısı
2- https://virginiahistory.org/learn/captain-john-smith
Enver Güney kimdir?
Enver Güney 1956 yılında Kars'ta doğdu. Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi'ni 1973 yılında tamamladı. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden mezun oldu.
1978 yılı Nisan ayında çalışmaya başladığı Maliye Bakanlığı'nda 1988 yılı sonlarına kadar Maliye Müfettişi ve Maliye Başmüfettişi olarak görev yaptı.
Amerika Birleşik Devletleri Vanderbilt Üniversitesi'nde ekonomi üzerine yaptığı yüksek lisansını tamamlamasının ardından Ahmet Kurtcebe Alptemoçin'in Maliye Bakanlığı döneminde Bakan Özel Danışmanı olarak atandı. 1988-1991 yılları arasında Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü'nde Daire Başkanı olarak çalıştı.
İzleyen dönemde, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nda Serbest Bölgeler Genel Müdür Yardımcılığı (1991-1993), Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü (1993-1994) görevlerini yürüttü. Bu görevi sırasında ‘Türk Serbest Bölge modeli'ni yeniden yapılandırdı.
Müsteşarlığın ikiye ayrılmasından sonra, Hazine Müsteşarlığı Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü'ne atanarak 1994-1997 yılları arasında üç yıl Genel Müdür olarak görev yaptı.
Kamuda çalıştığı dönemde OECD Mali İşler ve Çokuluslu Şirketler-Uluslararası Yatırımlar komitelerinde Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı'nı temsil etti. Bu dönemlerde, çevre ile ilgili konuların uluslararası maliye ve muhasebe literatürüne girdiği ilk kurum olan Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi Muhasebe Standartları Komitesi'nde iki dönem Türkiye'yi temsilen daimi üye olarak görev yaptı.
Hazine'yi temsilen Enerji Bakanlığı Enerji Fonu Kurulu üyesi olarak da görev aldı. Özelleştirme öncesinde Sümerbank (bankacılık) Yönetim Kurulu üyeliği ve Soma Elektrik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüttü.
Özel sektöre geçtikten sonra 1997 ile 2001 yılları arasında Denizbank Yönetim Kurulu üyeliği ve Zorlu Holding - Vestel'de Dış İlişkiler Koordinatörlüğü görevlerinde bulundu.
Kısa bir süre yeminli mali müşavir / proje ve yatırım danışmanı olarak çalıştı; 2005-2007 yılları arasında Türkiye Barolar Birliği Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu Yönetim Kurulu üyeliği yaptı.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu "DEİK" bünyesinde yer alan Türk-ABD, Türk-Kanada, Türk-Letonya, Türk-Arjantin, Türk-İngiliz ve diğer ülkelerle kurulan iş konseylerinde yürütme kurulu üyesi ve başkanı olarak uzun yıllar çalıştı.
2005-2019 yılları arasında Uni-Mar Enerji Yatırımları A.Ş.'de Genel Müdür ve Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı.
"An Empirical Study of the Ratchet Effect on Money Demand for Selected Countries" başlıklı kitabı 1993 yılında Hazine ve Dışticaret Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirmeler Genel Müdürlüğü tarafından yayımlandı.
T24'de yer alan yazılarının yer aldığı ikinci kitabı "Tarih Tesadüfleri Sever" Kasım 2022'de yayımlandı.
Enerji, vergi, dış ticaret ve yatırım politikaları, tarih ve uluslararası ilişkiler üzerine çeşitli dergi ve gazetelerde çeviri ve yazıları yayımlandı. 2020 yılından itibaren T24 Haftalık'ta yazan Enver Güney evli ve iki çocuk babası.
|