Önce kısaca başlıktaki iki kavramı açıklayayım. Gümüş yaş kuşağı veya kısaca gümüş kuşağı, saçı ağarmış, gümüş rengini almış belli bir yaşın üzerindeki kuşak anlamına geliyor.
Yaşlı kuşak, kıdemli kuşak gibi kavramlar da kullanılsa da gümüş yaş kuşağı kavramı giderek daha çok kullanılıyor ve örneğin AB ve OECD yayınlarında yer alıyor. Gümüş yaş kuşağı denildiğinde tüm ülkelerde ve elbette Türkiye’de ilk akla gelen grup emeklilerdir.
Emekliler deyince de onların ve ailelerinin yaşam standartları, emekli aylıkları ve bu aylıkların satınalma gücü önde gelen konulardır.
Gümüş ekonomisi ise, gümüş yaş kuşağının geliri, tüketimi ve yaşam standartları yanında bu grubun mal ve hizmet üretimine ve dağıtımına katkılarını, etkilerini içerir. Gümüş kuşağı toplam nüfus içinde, gümüş ekonomisi de toplam ekonomi içinde giderek hızla yükseliyor.
Gümüş yaş grubunun özellikle tüketim harcamasının bileşimi ve miktarı, toplam tüketim harcaması içinde önemli yer tutuyor ve araştırmalara konu oluyor. Bu yazıda amacım, dünyadaki ve Türkiye’deki gümüş yaş kuşağının ve gümüş ekonomisinin kısa bir değerlendirmesini yapmaktır.
Vurgulamak gerekir ki, gümüş kuşak ve gümüş ekonomi giderek çok önemli hale geldikleri için birçok ülke bu konularda planlar, programlar geliştiriyor. Bunlara da kısaca değiniyorum.
Gümüş yaş kuşağı
Bu terim ilk kez 1970’lerde nüfusu azalmaya başlayan Japonya’da kullanıldı. Bu kuşağın alt sınırı bazı yayınlarda 50+ yaş, bazılarında 60+ yaş, başka bazı yayınlarda 65+ yaş olarak görülüyor. Yaş için bir üst sınır belirtilmiyor ama 100+ yaş grubunda yer alanların sayıları da verilebiliyor.
Gümüş yaş kuşağının toplam nüfus içindeki payı, Afrika dışında tüm dünyada giderek hızla yükseliyor. Çünkü ortalama yaşam süresi artıyor. Buna karşılık çocuk ve genç nüfusun payı giderek düşüyor, çünkü doğurganlık oranları azalıyor. Afrika’da ise hâlâ tersine eğilim var.
Tablo 1’de dünyadaki genel eğilim açıkça görülüyor. Sonraki yıllarda bu eğilimin süreceği biliniyor.
2024 Kasım ayında yapılan ABD başkanlık seçiminde 82 yaşındaki Biden ve 78 yaşındaki Trump’ın gümüş yaş kuşağının iki temsilcisi olarak seçime gireceği, iktidarın bu kuşakta kalacağı tartışılmıştı. Başkanlık, Trump ile bu kuşakta kaldı evet, ama Biden yarışı sürdüremedi.
Kimilerine göre Biden’ın çekilmesi ile gümüş yaş kuşağı önemli bir darbe aldı. Yaşla birlikte bazı fiziki sınırlamalar olduğunu Biden kabul etmiş oldu.
Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan 2000’lerin başında kendisinden yaşlı siyasetçilere siyaseti sürdürdükleri için ve çekilmeleri gerektiğini söyleyerek birçok alaycı söz etti. Şimdi kendisi “yaşlı” grubun içinde, 70 yaşını devirmek üzere.
Ancak Erdoğan hâlâ cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmak istiyor. Bu amacına ulaşmak için Türkiye’nin yapısını ve anayasasını her ne pahasına olursa olsun değiştirmek istiyor. Diğer bir gümüş kuşak temsilcisi MHP lideri Bahçeli de 70’li yaşların sonuna geliyor, ancak koltuğunu daha gençlere bırakmak istemiyor. Kendi partisinden çok sayıda parti ve lider çıkmış olmasına rağmen.
Bu iki gümüş kuşak politikacının Türkiye’de kendi kuşaklarından olan emeklilere adil bir gelir sağlamak için çaba göstermeleri beklenir. Ancak tam tersi oluyor; iktidar koltuğunda oturanlar oldukça yüksek aylıklar alırken, emekliler gerçekten düşük aylık alıyorlar.
Belirtmem gerekir ki, TÜİK’in nüfus verileri de benzer bir yaş bileşimi gösteriyor, buna karşılık nüfus değerleri tablodaki BM değerlerine göre daha düşüktür. Acaba fark, vatandaş olan mültecilerden mi geliyor?
Örneğin, 2023 yılında TÜİK’in yayımladığı nüfus 85,37 milyon kişi iken, BM’nin yayımladığı tablodaki değer 87,27 milyon kişidir. Aradaki fark yıl sonu-yıl ortası farkı da olamaz çünkü her ikisi de yıl sonu değerleridir.
Tablo 1 ve Tablo 2 karşılaştırıldığında Türkiye’de çocuk ve genç nüfus artışının dünya ortalamasına göre daha hızlı düştüğü, yaşlı nüfusun payının da daha hızlı yükseldiği görülüyor. Bu eğilim özellikle 2020 ve sonrasında dikkat çekicidir.
Bu eğilimde doğurganlık düşüşünün ve başta enflasyon olmak üzere ekonomik sorunların etkisi var. Ancak bunlara ek olarak yurt dışına sığınmacı ve göçmen olarak giden önemli bir genç nüfus da var. Bu kişiler ülkemizdeki yönetim biçiminden ve geleceğin belirsizliğinden bunalmışlar. Bu durum OECD raporlarına yansıyor.
Bu köşede 24 Aralık tarihli yazımda yer alan verilerin gösterdiği gibi, yalnızca sığınmacı olarak OECD ülkelerine giden genç nüfus yüzbinlerle ifade ediliyor. Nüfus artışını sağlayacak bu genç nüfus üstelik iyi eğitimlidir ve önemli bir beşerî sermaye kaybına neden oluyor.
AB’ye göre gümüş yaş kuşağı 50+ yaşı (50 yaş ve yukarısını) kapsıyor. Bu yaş kuşağını ve bu kuşağın içinde olduğu gümüş ekonomiyi daha iyi yürütmek için AB önemli çalışmalar yapıyor. European Commission (2018) bu konudaki yayınlardan birisidir. Bu yayınlarda hem var olan nüfus ve ekonımi yapısı, hem de uygulanabilecek politikalar ele alınıyor.
Gümüş ekonomi ve emekliler
Bu çalışmalar önemlidir, çünkü AB ülkelerinde nüfus hızla yaşlanıyor ve üstelik azalıyor. Bu nedenle bir yandan sığınmacılara ve göçlere karşı çıkar görünseler de bu insan hareketlerini kabul ediyorlar.
Bütün mesele, istedikleri, seçtikleri daha doğrusu ekonominin gereksinimi olduğu nitelikli kişileri sığınmacı ve göçmen olarak kabul etmektir. Diğer kişilerin AB’ye girişine kesin izin verilmiyor, giderek daha sıkı önlemler alınıyor.
Gümüş ekonominin önemli bir sorunu, gümüş yaştakilerin olabildiğince işgücü içinde tutulabilmesidir. Bu bakımdan şu andaki OECD’de ortalama 64 olan emeklilik yaşının yakın gelecekte 66 üzerine çıkarma planları yapılıyor.
OECD ülkeleri içinde şu anda emeklilik yaşı en düşük ülke 52 yaş ile Türkiye’dir. Danimarka, İzlanda, Norveç gibi İskandinav ülkelerinde emeklilik yaşı 67’dir. Danimarka, emeklilik yaşını yakın gelecekte 74 yapacağını açıklamış durumda. İtalya ve Estonya emeklilik yaşını 71’e çıkarma hazırlıkları yapıyor. (OECD, 13 Aralık 2024.)
AB Komisyonunun yaptırdığı çalışmaya göre, gümüş ekonominin toplam ekonomideki ağırlığı şöyle özetlenebilir: (European Commission, 2018)
1) 2015 yılında 50+ yaş nüfus (199 milyon kişi), toplam AB nüfusunun yüzde 39,1’ini oluşturuyor. Aynı yıl Türkiye’de 50+ yaş nüfus (17,9 milyon kişi) toplam Türkiye nüfusunun 22,8’idir. Türkiye nüfusu AB nüfusuna göre oldukça gençtir. 2023 yılında ise Türkiye’de 50+ yaş nüfus (22,5 milyon kişi) toplam Türkiye nüfusunun 26,4’üdür.
2) Rapordaki tahmine göre, 50+ yaş gümüş yaş kuşağı toplam özel tüketim harcamasının yüzde 50,5’ini yapıyor. Yani bu kuşağın kişi başına tüketim harcaması daha genç kuşaklara göre daha yüksektir.
Türkiye’de TÜİK bu tür bilgilere sahip olmalıdır, ancak yayınlanmış veriler ben bilmiyorum. Beklentim, Türkiye’de de 50+ yaş gümüş kuşağında kişi başına tüketim harcamasının diğer yaş gruplarına göre daha yüksek olduğudur.
3) Daha genç kuşaklara göre gümüş yaş kuşağının sağlık harcamaları çok daha yüksektir. Bu elbette beklenen bir sonuçtur. Bu kuşak kültür, tatil, dinlenme gibi faaliyetlere de diğer kuşaklardan daha fazla harcama yapıyor. Bu sonuç Türkiye’de de geçerli olmalıdır. Ancak Türkiye’deki emeklilerin gelirlerinin ortalama gelire göre bile düşük kaldığını da belirtmek gerek.
4) AB’deki gümüş kuşağın harcamalarının çok önemli bölümü çalışma karşılığı elde edilen ücretlerden, faiz ve kâr paylarından, geçmiş tasarruflardan sağlanıyor. Daha az bir bölümü devletten/hükümetten alınan transfer gelirlerinden sağlanıyor. Sağlık harcamalarının önemli bölümü devlet tarafından karşılanıyor.
Türkiye’deki gümüş kuşak, özellikle düşük gelirle emekli olanlar, harcamalarını daha kısıtlı bir gelirle yapabiliyor. Sağlık harcamalarında ise devlete daha çok bağımlıdırlar. Ancak, geçen hafta vefat eden annemden biliyorum ki, devlet kesiminden sağlanan sağlık katkısı da oldukça sınırlıdır.
Son olarak belirteyim; Çin, Vietnam, Hindistan, ABD gibi ülkeler gümüş kuşağın istihdam faaliyeti içinde kalması için programlar yapıyorlar. Çünkü bu kuşağın önemli bir bölümü eğitimlidir. Ayrıca, bu kuşağın yeni teknolojilerle eğitimi için de çaba harcanıyor.
Kaynaklar:
European Commission (2018) The Silver Economy.
OECD (13 Aralık 2024) Ageing
Ercan Uygur kimdir?
Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) 'uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.
Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl 'ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki 'ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.
Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te 'doçent' unvanını aldı.
1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da 'profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.
Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)
Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.
2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"
|