29 Ekim 2024

Şaşırtan barış söylemleri ve barış ödülleri

ABD ve İsrail, kuzey doğu Suriye’de insan ve silah gücü biriktiriyor. İnsan gücünün çok önemli bölümü Kürt nüfustan devşiriliyor. Soru şu; İsrail’in eksikleri böylece, bu güçle giderilebilir mi? İkinci bir soru şu; Öcalan’ın hayal ettiği Kürt ulusal sorununun çözümü böyle mi gelecekti acaba?

Bu yazıyı 2024 Nobel Barış Ödülünün verildiği gün, 11 Ekim’de yazmaya başlamıştım. Araya Nobel ekonomi ödülü girdi.

2024 barış ödülü, Filistin-İsrail savaşı nedeniyle, tartışmalara neden oldu. Ancak daha da tartışmalı olan, tam 30 yıl önce Ekim 1994’te verilmiş olan barış ödülü idi.

30 yıl önceki ödül, Filistin-İsrail savaşı çerçevesinde verilmişti ve ben dahil birçoklarını çok şaşırtmıştı. Şöyle söylemler hatırlıyorum; “bu uzun savaşın içinden bir de Nobel Barış Ödülü geçti.” İleride belki başka ödüller de olacak.

Son günlerin bir başka şaşırtan söylemine, Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ı TBMM’ye davet etmesine değinmeden olmaz. Önce bu konuyu, sonra 1994 ve 2024 Nobel barış ödüllerindeki tartışmaları ele alayım.

Daha sonra da barış ödülleri neden Bahçeli ve Öcalan’ı aklıma getirdi sorusuna kısaca yanıt vereyim. Her konuda yer alan ekonomik sorunları bir yana bırakıyorum.

Öcalan öğrenci listelerinde

1983 yılında, sanırım ilk kez, üniversite ile ilişiği kesilmiş öğrenciler için sınırlı bir af yürürlüğe girdi. 1984 yılında YÖK’ün tasarısı, Kenan Evren’in onayı ile daha da geniş kapsamlı bir af çıkarıldı. Bu aflar sonraki yıllarda da devam etti. En son bildiğim, 2018 yılı affıdır. Sanırım sonrası da vardır.

1984 affıyla her sınıftan ilişiği kesilmiş tüm öğrencilerin yeniden kayıt yaptırmaları için olanak tanındı. Öğrenci listeleri yenilendi, şişti. Yıllar önce üniversiteye girip ilişiği kesilmiş olanların bir bölümü, ilerlemiş yaşlarıyla, yeniden öğrenci oldular.

İşte bu süreçte 1984-85 öğretim yılından başlayarak Abdullah Öcalan da Mülkiye’de (Siyasal Bilgiler Fakültesi) öğrenci listelerinde en üst sıralarda yer almaya başladı. (Öğrenci sıralaması, kayıt yılına ve numaraya göre yapılıyordu, Öcalan 1971 yılında kayıt yaptırmıştı.) 

Öcalan 1970’lerin ortalarından itibaren üniversiteye devam etmiyordu. Öğrenci siyaseti içinde değişik eylem gruplarına girip çıkmıştı, ama giderek “Apocular” denilen grubun lideri olarak anılmaya başlanmıştı.

Amacı zaten siyasi lider olmaktı; “Siyaseti SBF’nde öğrenecektim. Önde gelen sol militan olmam zor değildi. 12 Mart darbesiyle soldaki liderler tasfiye edilince, önümüz bomboş duruyordu... Kürt ulusal sorununa dayalı hazırlıklara başlamıştım.”

Öcalan ve grubu eylemlerini Ankara’dan Güneydoğu’ya kaydırdı ve adı daha çok duyulur oldu. Ölümlü eylemler nedeniyle aranıyordu. Kasım 1978’de PKK’yı kurmuşlardı. Buna karşılık Öcalan aflarla öğrenci listelerinde yer almaya devam etti.

Mülkiye’nin Öğrenci İşleri Müdürüne sorduğumu hatırlıyorum; “Öcalan hem aranıyor hem listelerde yer alıyor, bu nasıl oluyor?” Bize liste geliyor biz de siz hocalara iletiyoruz demişti. Bu ve benzer konular dikkat çekiyor, Öcalan için değişik yorumlar yapılıyordu. 

Öcalan 1979’da Suriye’ye geçti. PKK, Suriye’nin yardımı ile Lübnan’ın Beka Vadisinde de askeri eğitim kampları kurdu. 1982’de İsrail Lübnan’ın güneyini işgal ettiğinde PKK etkilenmedi, Suriye ile Lübnan arasında rahatça hareket etti.

1994 Nobel Barış Ödülü ve dersler

1994 Nobel Barış Ödülü, Filistin ile İsrail arasındaki savaşı sona erdirmek üzere 1993’te Oslo barış görüşmeleri yapan veya onaylayan ve ilk anlaşmayı Washington’da imzalayan Filistinli ve İsrailli temsilcilere verildi.

Bu süreçte Filistin’i Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yasser Arafat, İsrail’i ise Başbakan Yitzhak Rabin ve Dışişleri Bakanı Shimon Peres temsil etti. Barış ödülünün bir yarısı Arafat’a, diğer yarısı Rabin ve Peres’e verildi.

Barış ödülünü bu kişilerin alması itirazlara, gösterilere neden oldu. Çünkü her üçü de, özellikle İsrail temsilcileri, savaş kurallarına bile uymayan acımasız uygulamalar içinde oldular.

1) Rabin, Savunma Bakanı iken, birçok FKÖ liderine suikast düzenlenmesi emrini verdi ve onların vahşice öldürülmelerini sağladı.

2) Rabin ayrıca Batı Şeria’da sürekli insan hakları ihlalleri yaptı. Birinci İntifada döneminde yaptığı aşırı güç kullanımı ile “kemik kıran” unvanını aldı. Yaratılan vahşet görüntüleri için bizzat emir vermişti.

3) 1984-1986 döneminde başbakan olan Peres ise, FKÖ’nün Tunus’un başkentinde olan genel karargâhının Ekim 1985’te bombalanmasını emretmişti. Birçok kişinin yanarak öldüğü bu bombalamayı BM Güvenlik Konseyi bile kınadı. 

4) Halbuki, İsrail’in Lübnan’ın güneyini işgal etmesi sonrasında FKÖ, karargahını zorunlu olarak Tunus’a taşımıştı ve bu konuda İsrail’in de bilgisi ve örtülü onayı vardı.

5) Arafat’ın ödül almasına itirazlar daha çok batı dünyasından geldi. Birçokları onu terörist olarak görüyordu. Çünkü, FKÖ’nün yaptığı birçok terör eylemine karşı çıkmadı, onay verdi. Örneğin, Indyk (6 Haziran 2002).

6) Arafat’a ödül verilmesi sonrasında, bu ödülü protesto etmek üzere, Nobel barış komitesi üyesi Kare Kristiansen komiteden istifa etti.

7) Oslo barış görüşmelerinin ve varılan birinci anlaşmanın çok önemli bir sonucu; daha önce terör örgütü olarak tanınan FKÖ’nün artık terör örgütü olmadığının kabul edilmesiydi. Bu sonuç ABD ve AB ile ilişkilerde kritik idi.

8) Ayrıca FKÖ, Filistin Yönetiminin (Palestine Authority) ve halkının resmi temsilcisi olarak kabul ediliyordu. Böylece FKÖ uluslararası bir statü de kazanmış oldu.

9) Ancak Hamas bu duruma ve anlaşmaya şiddetle itiraz ediyordu ve silahlı ve bombalı eylemler düzenliyordu.   

1994 Nobel Barış Ödülü'nün gösterdiği sonuçları kısaca şöyle belirtelim.

1) En kanlı savaşlarda ve çatışmalarda bulunanlara ve hatta insan hakları suçları işleyenlere bile Nobel Barış Ödülü verilebilir, yeter ki bunlar bir görüşme sürecinde olabilsinler. Bunun benzeri ABD ve Vietnam temsilcilerinin barış ödülünü aldığı 1973’te de görülmüştür.

2) Davetler yapıp görüşmelerde bulunduğunuz kuruluş terörist bir örgüt olsa bile, bu süreç başladığında artık “terörist örgüt” tanımı büyük ölçüde veya tümüyle ortadan kalkacaktır. Bahçeli davet yaparken bu boyutu düşündü mü acaba?

3) Bahçeli’nin yaptığı davet kimin kurgusudur, ne amaçla yapılmıştır ve kime hizmet etmektedir? Bu soruların yanıtlarını vatandaşlar olarak bizlerin de bilme hakkı vardır. 

4) Bahçeli’nin yaptığı davet kısa vadeli bir taktik planın mı, yoksa uzun vadeli stratejik bir tasarımın mı gereğidir? Bu konuda da bir açıklama gerekir. Bu önemli bir konudur ve İsrail’in hep uzun vadeli stratejik tasarımlar yaptığı bilinir. 

2024 Nobel Barış Ödülü

Bu yılın barış ödülü, nükleer bombaların kullanılmasına ve yayılmasına karşı faaliyet gösteren bir Japon kurumuna, Nihon Hidankyo’ya verildi. Bu kurum, ABD’nin Hiroshima ve Nagasaki’ye 1945’te attığı nükleer bombalardan etkilenmiş olanların oluşturduğu örgütlerden oluşuyor.

Ödül açıklandığında birçok kurum ve kişi şu soruyu dile getirdi: Ödül en uygun kuruma mı verildi? Rusya-Ukrayna ve özellikle Filistin-İsrail savaşlarını dikkate alınca bu soruyu soranlar haklı görünüyor.

Ödül verilen Nihon Hidankyo’nun eş başkanı Toshiyuki Mimaki, ödül açıklandığında şöyle diyor: “Bu ödüle çok şaşırdım. Barış ödülünü Gazze’de barış için çok zor koşullarda uğraşlar verenler hak ediyordu.” 

Ayrıca ekliyor: “Gazze’nin bugünkü durumu 80 yıl önceki nükleer silahlarla bombalanmış Japonya’nın durumuna benziyor.” “İsrail Gazze’de ve Rusya Ukrayna’da nükleer bomba kullanırsa, dünyanın sonunu getiriler.”

Aslında, basında yer alan bilgilere göre, birçok kişi ve kurum Gazze’de barış olsun ve ölümler bitsin diye olağanüstü çaba verenleri aday göstermişler. Ancak bunlar dikkate alınmamış. Büyük olasılıkla barış komitesi ABD ve İsrail böyle bir ödülü hoş karşılamaz diye çekinmiştir. Ne yazık.

Şöyle bir gözlemle bitirelim. İsrail bir yandan Gazze’yi ve Lübnan’ı yıkıp yakmaya ve insanları öldürmeye devam ediyor. Diğer yandan, lojistik ve insan gücü bakımından daha fazla ileri gidemeyeceğini biliyor. ABD bu nedenle de İsrail’e uyarılarda bulunuyor.

Diğer yandan ABD ve İsrail, kuzey doğu Suriye’de insan ve silah gücü biriktiriyor. İnsan gücünün çok önemli bölümü Kürt nüfustan devşiriliyor. Soru şu; İsrail’in eksikleri böylece, bu güçle giderilebilir mi? Kolay görünmüyor, ama deneyebilirler.

İkinci bir soru şu; Öcalan’ın hayal ettiği Kürt ulusal sorununun çözümü böyle mi gelecekti acaba? Hiç sanmıyorum. Mülkiye’de iken çok farklı düşünmüştür.    

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'mız kutlu olsun.

Kaynaklar

Indyk, Martin S. (June 6 2002) “Is Yasser Arafat a Credible Partner for Peace?” Brookings.

https://www.brookings.edu/articles/is-yasser-arafat-a-credible-partner-for-peace/

Ercan Uygur kimdir?

Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) 'uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.

Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl 'ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki 'ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.

Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te 'doçent' unvanını aldı.

1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da 'profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.

Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)

Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.

2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bizim sığınmacılarımız, bizim bekamız

AB ve OECD ülkeleri, eğitimi desteklemek üzere, yüksek öğretime yönelen öğrenci adaylarına daha kolay sığınmacı ve mülteci hakkı vermeyi ilke edinmişlerdir. Bu nedenle, sığınmacılığı bahane ederek Türk öğrencilere ayrımcılık yapmaları kabul edilemez

Suriye soruları

Türkiye’nin de desteği ile Esad’ın devrilmesi hem Rusya, hem İran’ı önemli etki ve prestij kaybına uğrattı. Bu bakımdan bu ülkelerin Türkiye ile bir güven sorunu yaşaması söz konusu olabilir. Ancak şimdilik, bu sorun varsa bile dışa vurumu çok olmadı. Yine de sonraki dönemlerde bu güven sorunu Türkiye’nin karşısına çıkabilir. Türkiye’nin özellikle Rusya’ya enerji bağımlılığı bu sorunu büyütebilir

Enflasyonu düşürme programının döviz kuru çapası/çıpası nedir?

Döviz kuru için, dolar veya dolar ve Euro sepeti olarak, neden bir sayısal artış oranı açıklanmıyor? Her an gelebilecek vergiler, sürekli artabilecek “itibar harcamaları” beklentisi ve haksızlık duygusu var. Bu soruyu Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e ekim ayındaki T24 konferansında sormak istemiştim

"
"