Sınır komşumuz Suriye’de boyutları daha büyük küresel bir hesaplaşma mı yaşandı? Bu hesaplaşmada Türkiye, Rusya ve İran ile yaptığı Astana gibi anlaşma ve uzlaşmaları ihlal edip ABD önderliğindeki gruba mı katıldı? Böyle ise, Türkiye’nin güvenilirliği zedelendi mi?
Türkiye ABD’ye, üstelik yanında İsrail de var iken, nasıl güvendi? Sonra pişman olmaz mı? Türkiye’nin özellikle Rusya’ya ve İran’a enerji bağımlılığı veri iken, denge politikasını bırakması zaten riskli değil mi?
Suriye’de nasıl bir ekonomik gelecek var? Üçe/dörde bölünmüş bu ülkede kolay bir uzlaşma ortamı ve yeniden inşa süreci sağlanabilir mi? Yoksa, Irak’ta olduğu gibi, yıllar sürecek mezhep çatışmaları, etnik ve bölgesel anlaşmazlıklar mı olur? Libya’da olduğu gibi ayrışma mı yaşanır?
Uzun süredir izlediğimiz ve anlamaya çalıştığımız Suriye olayları, bizi böyle birçok soruya yanıt bulmaya çağırıyor. Böylece ekonomi alanındaki olası gelişmeleri de irdeleyebiliriz. Önce kısaca şimdiki duruma bakalım.
Suriye’nin paylaşımı ve örgütlerin ilişkileri
En son gelişmeden başlayalım. İsrail, Suriye’nin güneyindeki Golan tepelerine bitişik stratejik bir bölgeyi birkaç gün önce işgal etti. Ülkenin kuzey doğusu ABD’nin silahlandırdığı, çoğunlukla PKK’lıların yönettiği ve Kürtlerin ağırlıkta olduğu YPG’nin işgali altında. Bu işgal zaten yıllardır vardı.
Ülkenin başkent Şam’ı da içine alan orta batısını HTS’nin (Hayat Tahrir El Sham) başını çektiği değişik İslamcı (bazıları cihatçı) grupların oluşturduğu bir koalisyon kontrol etmeye başladı. Ülkenin kuzeyinde Türkiye sınırında bir bölüm de Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) tarafından kontrol ediliyor.
Ülkenin batısında Akdeniz kıyısındaki bir alanı da hükümet güçleri kontrol ediyor görünse de, burası da kısa sürede HTS kontrolüne girecektir. HTS, yeni başbakanı ve hükümeti açıklamış bulunuyor. HTS’nin yapısı ve diğer gruplarla ilişkisi nedir?
ABD’nin etkili uluslararası ilişkiler dergisi Foreign Affairs’e göre HTS, ABD’nin seçip belirlediği bir örgüttür. Foreign Affairs (9 Aralık 2024). Anlaşılan HTS 2024 Kasım sonunda başlayan harekata öncülük etmesi için de seçilmiştir. Zaman zaman HTS’ye Türkiye’nin de destek verdiği söyleniyor.
HTS’nin lideri Abu Mohammad Al Julani, HTS’nin 2017’de kuruluşundan bu yana cihatçı olmadıklarını ve geçmişte üyesi olduğu cihatçı örgütlerle bağını kopardığını ifade ediyor. Ancak bu ifadeler ne kadar gerçeği ifade ediyor henüz belli değildir.
3 Aralık 2024’te AB’nin önde gelen yayınlarından Euobserver’da HTS ve lideri Julani’yi konu edinen bir yazı yayınlandı. Debeuf (3 Aralık 2024). Bu yazı, daha önce yapılmış araştırma yazılarına da atıfla, HTS’nin cihatçı değil muhafazakâr olduğunu söylüyor ve Batıya karşı duruşu, düşmanlığı yoktur, Batının desteğini bekliyor diyor.
Yazar, son harekata Türkiye’nin neden destek verdiğini üç nedene bağlıyor.
1) Esad Türkiye‘ye karşı tavır alıyor ve uyuşturucu (captagon) imalatı ve ticaretini Türkiye’yi de içine alacak şekilde yaygınlaştırıyor. Harekât ile bu imalat ve ticaret engellenebilir.
2) Harekât, Suriye’nin kuzey batısındaki PKK’nın Suriye kolu olan YPG işgalini de belli sınırlar içine alabilecektir. PKK ve YPG Türkiye için istikararsızlık kaynağıdır.
3) Türkiye’de 4,5 milyon Suriyeli mülteci yaşıyor, harekatla bunların en azından bir bölümü de Suriye’ye geri gidecektir.
ABD kaynaklarına göre, HTS ile YPG’nin ilişkilerinde şu anda sorun yok. Her iki örgütü de ABD yönlendirdiğine göre, kısa dönemde sorun olması beklenmez. Ancak HTS, yönetimini genişletince YPG’nin en azından bazı bölgelerden çıkmasını isteyebilir. Bu durumda gerginlikler başlayacaktır.
SMO ile YPG arasında kolay bitmeyecek ve bilinen bir gerginlik var; Türkiye YPG’nin Türkiye’ye yönelik saldırılarını engellemeye çalışıyor, bu nedenle de SMO ve YPG sık sık çatışıyorlar. Harekâtın son günlerinde SMO Tel Rıfat ve Münbiç şehirlerini YPG’den geri almış durumda.
Bu nedenle olmalı, ABD basını, örneğin 8 Aralık tarihli The New York Times, SMO aleyhine yayınlar yapıyor ve SMO üyeleri içinde suçlular olduğunu yazıyor. Hatta SMO unsurlarının yağmalama yaptığını belirtiyor. Buna karşılık YPG’den “dostlarımız” olarak söz ediyor.
Buna karşılık, zaman zaman aralarında anlaşmazlık olsa da HTS ile SMO’nun genellikle anlaşabildiği görülüyor. Halep kuşatmasında işbirliği yaptıkları anlatılıyor. Örgütler arasındaki bu ilişkiler, daha sonraki aşamalarda çıkabilecek sorunların göstergesi olarak alınabilir.
Astana anlaşmasına göre HTS gibi grupları da barındıran İdlib ve bazı bölgeler çatışmasızlık bölgeleri olacaktı. Bu olamadı. Türkiye’nin de desteği ile Esad’ın devrilmesi hem Rusya, hem İran’ı önemli etki ve prestij kaybına uğrattı. Bu bakımdan bu ülkelerin Türkiye ile bir güven sorunu yaşaması söz konusu olabilir. Ancak şimdilik, bu sorun varsa bile dışa vurumu çok olmadı.
Yine de sonraki dönemlerde bu güven sorunu Türkiye’nin karşısına çıkabilir. Türkiye’nin özellikle Rusya’ya enerji bağımlılığı bu sorunu büyütebilir. İlgili bir konu, Türkiye’nin ABD’ye güvenerek Rusya ve İran’ı olumsuz etkileyen bu harekata değişik katkılar yapmasıdır. Türkiye’nin bu çerçevede ABD’ye çok güvenmesi, önlemler almaması hatalıdır ve bedelini sonra ödeyebilir.
Önemli bir ayrıntı, Ukrayna’nın Suriye muhalefetini desteklemek üzere, ABD önerisiyle olmalı, Suriye’de askeri danışman görevlendirmesidir. Bu bağlamda, bazı silahların ve “drone”ların kullanımında hatta imalatında Ukrayna’nın özellikle HTS’ye yardım ettiği söylenir.
Suriye harekâtı ve küresel hesaplaşma
Suriye’de HTS önderliğinde Esad yönetimine karşı askeri harekât başladığında, aynı zamanlarda ilginç gelişmeler de oluyor. Bunlardan en önemlisi Güney Kore’de Başkan ile parlamentoyu karşı karşıya getiren ve Başkan’ın sonunda istifasına neden olan gelişmelerdir.
Güney Kore Başkanı, Ekim ayında ABD ile askeri işbirliğini de kapsayan görüşmelerde bulunduğunda ABD’nin önerisi üzerine Ukrayna’ya silah yardımı yapabileceğini söylüyor. Ülkesine dönünce hazırlıklar da yapıyor. Ancak bu kararı ve hazırlıkları için parlamentonun onayını almıyor.
Ukrayna’ya yardım için Başkanın önemli bir gerekçesi Kuzey Kore’nin Rusya’ya asker ve silah göndermesidir. Parlamento, bu gerekçeyi de kabul etmiyor ve karardan dönmesi için Başkanı uyarıyor. Ancak Başkan kararında ısrar ediyor. Bu tartışma halka yansıyınca gösteriler başlıyor. Bunun üzerine Başkan sıkıyönetim kararı alıyor.
Bu didişme üzerine parlamento Başkanı azletme kararı için toplanıyor. Başkan özür diliyor ve azil kararı alınmıyor. Ancak Başkan istifa ediyor. Bu olay, ABD’nin Rusya’ya karşı müttefiklerini harekete geçirme girişimlerinin bir örneğidir.
Bir başka örnek Gürcistan’da yaşanıyor. Bu ülkede Ekim ayında yapılan seçimi Rusya yanlısı olduğu ifade edilen iktidardaki parti az farkla kazanıyor. Halbuki Gürcistan AB’ye aday üye kabul edilmiştir ve seçimi AB yandaşı partilerin kazanacağı beklenmektedir.
Seçim sonucunun tartışmaları sürerken, hükümet AB’ye üye olma çalışmalarını durdurduğunu açıklıyor. Bunun üzerine, Suriye’de harekatın başladığı günde Gürcistan’da parlamentoya karşı büyük bir gösteri yapılıyor. Çok sayıda yaralanmaların olduğu çatışmalar yaşanıyor.
Gürcistan’da Rusya’nın ve müttefiklerinin Batı karşıtı hamleleri gözleniyor. Benzer gerginlikler AB yanlısı ve Rusya yanlısı partiler arasında Moldova’da yaşanıyor. AB başvurusu için yapılan oylama çok küçük farkla AB yanlılarının lehine sonuçlanıyor. Bu sonuçla taraflar birbirini suçluyor.
Suriye’deki ve Ukrayna’daki savaşlarda, savaşan tüm taraflara çok büyük miktarlarda silah ve askeri teçhizat gönderildiği biliniyor. Yaşanan diğer gerginlikler de ülkeleri silahlanma yarışına katılmaya zorluyor. Bu bakımdan son dönemdeki küresel hesaplaşmalardan yalnızca silah sanayisinin kârlı çıktığını söyleyebiliriz.
Suriye’nin ekonomik geleceği
Suriye’nin ekonomik geleceğini kestirebilmek için savaşların ve çatışmaların biteceği konusunda sağlıklı öngörü yapabilmeliyiz. İktisadi açıdan düşünürsek, Suriye toplumu eğer savaşlardan ve çatışmalardan yeterince zarar gördüğünü görürse, bu eylemlere karşı çıkar. Böylece barış ortamı sağlanabilir.
Ancak barış ortamının ekonomik bakımdan sürdürülebilir olması gerekir. Ekonomik sürdürülebilirlik, siyasi ve sosyal sürdürülebilirlik ile eşanlı gidecektir. Genel anlamda sürdürülebilirlik için öncelikle çağdaş eğitim gerekir. Çağdışı ve teknolojiye götürmeyen eğitim ile ekonomik sürdürülebilirlik sağlanamaz.
Suriye ekonomik olarak sürdürülebilir bir ekonomi ve siyaset oluşturabilirse, bu ülkeye istikrar gelecekir. Bu istikrar, Türkiye’ye de olumlu yansıyacaktır.
Ekonomisi sürdürülebilir ve istikrarlı bir Suriye’ye Türkiye’deki ve diğer ülkelerdeki mülteciler geri dönecektir. Ayrıca, böyle bir Suriye’de yatırmlar ve üretim de artacaktır. Böylece Suriye ve diğer ülkeler arasında ticaret de yükselecektir.
Dileğimiz Suriye’de sürdürülebilir ve istikrarlı bir ekonomi ve siyaset yaratılmasıdır. Ancak bunu söylemek kolay, yapmak zor. Belirtmek gerekir ki Türkiye Suriye konusunda baştan beri riskler almış, yanlış kararlar vermiştir ve her anlamda bedel ödemiştir. Dileriz Türkiye başka bedeller ödemez.
Kaynaklar
Debeuf, Koert (3 Aralık 2024) What is going on in Syria and waht is Turkey doing there?
Eurobserver
https://euobserver.com/eu-and-the-world/ar1d153fee
Foreign Affairs (9 Aralık 2024) The Day After Assad, Foreign Affairs
https://www.foreignaffairs.com/syria/day-after-bashar-al-assad-russia-iran?utm_medium=newsletters&utm_source=fatoday&utm_campaign=The%20Day%20After%20Assad&utm_content=20241209&utm_term=EDZZZ003ZX
Ercan Uygur kimdir?
Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) 'uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.
Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl 'ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki 'ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.
Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te 'doçent' unvanını aldı.
1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da 'profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.
Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)
Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.
2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"
|