31 Mart 2024

Hekimlerin odası, sekterlik ve ideolojik körlük

Adanmak üzere yola çıktığınız hastalarınızın sağlığı ile aranıza girmekle kalmayıp sizi yıldıran, dövdüren, sürükleyen bu sisteme karşı direnişimizi, inadımızı sürdürebilmek öyle önemli ki...

O kadar uzun süredir direniyorduk ki sonunda direndiklerimize benzemeye başladık.

Esin Şenol, Mart 2024

14 Mart çok önemli iki tarihsel nedenden, yalnızca ülkemizde ve hekimler için özel bir anma ve kutlama günüdür.

Tekrarlamakta sakınca yok: Öncelikle 19. yüzyılda ülkemizde gerçek anlamda bir tıp okulunun kurulduğu tarihtir.

Sonrasında da devrimci tıbbiyelilerin emperyalistlerin işgaline karşı başlattığı bir hareketin günüdür 14 Mart.

Her yıl tıbbiyeliler etkinlikler yaparak bu bayramı kutlasa da, bu yıl bunu kutlayacak mecalimiz yoktu.

Hekime yönelik ve nedense önlenilmek istenilmeyen şiddet, en tepeden başlayan baskı ve yıldırmalarla yurt dışına göç için belge taleplerindeki artış, dahası hekim ya da tıp fakültesi öğrencisi intiharları ile hekimliğin güç icra edildiği sarsıcı bir zaman ve coğrafyadayız.

Tam 8 Mart dünya kadınlar gününde bir hekim arkadaşımızın erkek şiddetine kurban gitmesi de durumun vehametini ve nasıl sistematik bir yok etmeye maruz kaldığımızı gösteriyor.

Ben de hemen onu izleyen pazar günü yine bu köşede "Hekimliğe övgü" diye bir yazı yazdım.

Bir şeyden övgüyle söz etmeye görün, kendileri için bunu bir yergi gibi algılayanların alınganlıkları yolunuza çakıl taşları gibi döşenir.

Ne zaman hekimliğe hak ettiği iltifatı yapsak en başta yakınımızda sürekli dayanıştığımız, omuz omuza çalıştığımız hekim olmayan sağlıkçılardan ilk itiraz yükselir.

Ve ben bunu yadırgarım tabii ki.

Bu övgünün nedeninden ve neden hekimlerin bu yüzyılın tek ve gerçek kahramanı olduklarına atıfta bulunduğumdan o yazıda söz etmiştim.

Gazze gibi, yaşadıkları şehirlerinin çalışırken başlarına yıkıldığı depremdeki gibi, sayısız örnekte olduğu gibi, bombardıman altındaki, enkaz altındaki yaşamı savunmak için hastalarının yanında ölmeyi göz aldıklarını anlatmaya gerek yok.

"Başka insanlar da işlerini yaparken ölüyorlar", "Diğer sağlıkçılar da oradalar" diye itiraz ediyorlar.

Benim hekimliğe hak ettiği iltifatı ediyor olmam sizin övgüye layık gördüklerinizi övmenize engel mi?

İlla benden bir övgü bekliyorsanız bunu da anlıyorum.

Ama salt üzerine giydiği o beyaz önlüğün, tüm ideolojilerin, bireysel yaşamak hakkının dahi üzerinde bir etik sorumluluk yüklemesinden ve bunun teminatı olan bir yeminden söz ediyorum ben.

Değilse kişisel farklılıklar, ideolojik vicdan ve bizi insan yapan ama bazılarının çoktan unuttuğu, herkesin içselleştiremediği ortak yaşamın etik değerlerine sahip olmaktan ayrıca söz edebiliriz.

Hakikat böyle olmasa da yargı mensuplarının hepimizden daha adil olmak gerekliliği gibi nedensellik bağı kurduğumuz somut bir gerçeklikten söz ediyorum aslında.

Hekimler diye bir genelleme tüm hekimlerin iyi hekimlik ilkelerini benimsediğinin, ideolojik körlük ve sekterliği üzerlerinden sıyırabildiklerinin teminatı değil elbette.

Üstelik son yıllarda "ne kadar biat o kadar ekmek" diye özenle yozlaştırdıkları meslek gruplarından birisi de hekimler.

Toplumda kutuplaştırmadıkları, incecik sızıntıları fay hattına evirmedikleri hiçbir grup ya da topluluk yok zaten.

Tıp eğitiminin tüm ince ayarlarını bozup, kendi atadıkları rektörler ve YÖK başkanlarına dahi razı gelmeyip, "Sağlık Bilimleri Üniversitesi" kurup, siyasetle yakınlıklarına göre kadrolar açtılar.

Pandemide de anlamış olmalıyız ki devrimci, toplumcu ve eşitlikçi olmayan akademisyen ya da uzman hekimler otorite masalarında oturup küçük harfle ve kendi içlerinde konuşmaya yatkınlar.

Ve o vakit benim övgümlede mesleğin kutsallığıylada bağdaşmıyorlar.

Ama hekim odalarının birincil görevlerinden birisi olan kamusal, eşitlikçi, nitelikli sağlık hizmeti üretmenin önünde engel oluşturacak sistemle ilgili mücadeleyi yürütürken, bir diğer önemli görevleri de iyi hekimlik ilkelerini benimsememiş meslektaşlarımızı etik ve iyi hekimlik ilkelerine davet etmek ve temin etmek.

Genç, yeni hekim olacak arkadaşlarımıza nitelikli ve yenilikçi yönünü, bilimsel ilkelerin belirlediği iyi ve toplumcu, devrimci ve eşitlikçi hekim profilini anlatmak çok önemli.

Bunun için ideolojik ve cansız kategorik bir dayatma yerine birleştirici, dinamik ve hekim sorunlarında bütünleştirici bir yaklaşım gerekiyor.

Hekimlerin içlerini döktükleri, hukuksal yardım alabildikleri, salt hekim oldukları için kendilerinin yanında bulacakları, güçlendirici birliktelik için sığındıkları ve uğradıkları bir odaları olmalı.

Siyaset kurumunun siyaset yerine rant ürettiği düzene karşı toplumsal muhalefeti, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları gibi baskıya direnen nadir örgütlü yapı koruyor.

Ama demokratik bir kitle örgütü olan meslek odamızın devrimci, halkçı ve antiemperyalist geleneğinden gelen bu muhalefeti, gerçek bir direnişe evirmek için öznesi olan hekim tabanıyla acilen buluşması gerekiyor.

Bazen uzun soluklu bir direnişin etkisiyle kendileri de sekter ve kör hale gelen örgütlü yapılanmaların da temel ilkelerini koruyarak yenilenmesi gerekiyor sıklıkla.

Ne var ki hem köklerini korumak hem o kökteki farklılıkları besleyip serpilmek düşünüldüğü kadar kolay olmuyor.

Bir an önce hekim tabanını kendi sorunlarıyla yüzleştirip buluşturmak gerekiyor.

Otuz yıllık hocalık ve ondan daha uzun süreli hekimlik deneyimimde bu denli kötü binbir derdin başımızdan boca edildiği bir dönem yaşamadım.

Tıp eğitimi Orta Çağ'ın karanlık günlerine doğru geriye sarıyor.

Dört yanımız devlet himayesindeki hacamatçı, safsatacılarla kuşatıldı.

5 Mayıs günü Ankara Tabip Odası seçimleri yapılacak.

Ankara'daki bu meslek odasının, hekimlere 5 dakikada bir muayeneyi dayatan, şiddeti, yıldırma politikalarını besleyen Bakanlığın bir şubesi haline gelmesine razı değilseniz halkçı, devrimci, eşitlikçi tıbbiyelilik ilkelerine bağlı olan herkesi seçimlerde oy kullanmaya çağırıyorum.

Adanmak üzere yola çıktığınız hastalarınızın sağlığı ile aranıza girmekle kalmayıp sizi yıldıran, dövdüren, sürükleyen bu sisteme karşı direnişimizi, inadımızı sürdürebilmek öyle önemli ki.

Esin Şenol kimdir?

Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır. 

Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır. 

1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA'da "Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi"nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir.

Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir.

Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup,

Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk "Erişkin Aşı Merkezi" kurmuştur. 

2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir. 

Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007).

Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve 

Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir.

TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir.

ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022).

ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır.

Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.

Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir.

Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır.

33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır.

İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

AIDS için bir kırmızı kurdele

Bir ülkede çocuklar hiçbir şeyden korunulamıyor, istismar, töre cinayeti ayyuka çıkıyor, her gün okul yolunda birkaç çocuk kayboluyorsa o ülkede bir araftan söz edilmeli elbette. Bilimle iştigal ettiğini düşündüğümüz kişilerin bilgileri dahilindeki vahim durumlar basına düşene kadar sessiz kalmalarına da insanın “pess!” diyesi geliyor

İyilik, güzellik ve çirkinlik

Sonbahar renkleri aslında doğadaki döngünün tablosu gibi. İyiliğin ne kadar yaşamsal, yalnızca yaşamsal da değil evrimsel bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum

Ağaçların gözyaşları

Artık uğruna çabalamaktan vazgeçmeye durduğum sevinçli zamanları düşlemeye dahi mecalim yokken sevinç, geçmiş zamanın küllerinden boy veriyor

"
"