04 Ağustos 2024

Eril bakış nasıl çalışır, ne yapar?

Literatürde bakış (gaze) bir erkeğe ait olarak gösterilirken, glance ise kadından çıkar. "Eril bakış"ın niteliklerine değil ama nasıl çalıştığına, nasıl işlediğine bakmak da çok ilginç ve önemlidir. Çünkü bilindiği gibi dünyada kadınlar ve erkekler var ve kadın ve erkeğin karşılaşması çoğu zaman ayrıca bir heteroseksüel cinsel karşılaşma olabilir. Ya da erkek tarafından bu karşılaşma bir cinsel karşılaşma olarak dayatılabilir

122K888 nolu ve Çok Partili Dönemin Başında Mizah Dergilerinde Kadınların Temsili: Boşboğaz (1945) ve Bıldırcın (1947) Örnekleri başlıklı Tübitak projemde eril bakış kavramını kulllanıyorum. Bu yazıda biraz bu kavramdan bahsetmek istiyorum. İngilizcede "male gaze" olarak geçen ve Türkçede en iyi çevirisi eril bakış olan bu kavram, İngilizce ve Fransızcada regard kavramından gelir. Byrson regardın (görme) iki farklı yönüyle tasvir edildiğini söyler ve bu yönleri şöyle tarif eder:

Bu yönlerden biri uyanık, ustaca, "ruhani"dir, diğeri ise isyankâr, rastgele, düzensizdir. "Regard" kelimesinin etimolojisi, sadece bakma eylemini değil, daha fazlasını işaret eder: önek "re", her zaman tekrarlanan bir eylemi ima etmesiyle, görüş içinde sabırsız bir baskıyı, dışarıya güvensizlikle bakan bir sürekli bir sürüşü gösterir (reprendre sous garde, yeniden tutuklama) ve her zaman kaçma veya sınırları aşma noktasında olanı sınırlamaya aktif olarak çalışır. Regard, geçici süreçten kalıcı bir form çıkarmaya çalışır; sıfatları bir tür şiddete doğru yönelir (nüfuz edici, delici, sabitleyici) ve genel amacı, ilk yüzeyin arkasında duran ikinci bir (yeniden) yüzeyin keşfidir, görünüşlerin maskesi (Byrson, 1983: 93).

Eril bakış (gaze) kavramının yanı sıra bir de glance kavramı vardır. Byrson gaze ve glance kavramları arasındaki farka şöyle odaklanır:

İngilizce'de, bakış (gaze) faaliyeti, bir süreklilik içinde, biraz uzaktan ve ilgisizlikle görme (glance) anlamına gelen bakma eylemiyle ayrılır, burada yani glance de gözden kaçırmanın dikkati her zaman başka bir yerdedir, kendi varlığını gizlemek için kayar ve düşmanlık, işbirliği, isyan ve şehvetin gayri resmi, gizli mesajlarını iletebilir. Gaze ve Glance arasında ima edilen ikilik bir vardır.[1] Gaze'ın mantığına iki büyük yasa egemendir: beden (ressamın, izleyicinin bedeni) retinanın yüzeyindeki tek bir noktaya indirgenir; ve Gaze'in anı (ressam için, izleyici için) süre dışına yerleştirilir. Mekansal ve zamansal olarak, görme eylemi, mekan ve zaman boyutlarının kaldırılması olarak inşa edilir, bedenin kaybolması olarak inşa edilir (Byrson,1983: 94). 

Mieke Bal (1995: 150) Norman Byrson'ın bu alıntısını şöyle yorumlayıp daha anlaşılır hale getiriyor:

"Gaze… baktığı nesneyi tarih dışılaştıran, bedensizleştiren ve nesneleştiren bakış"tır. Byrson'da gaze, "izleyicinin, bakma sürecine bilinçli bir şekilde katılarak etkileşimde bulunduğu ve kendisinin yaptığı temsil işini inkar etmeye gerek duymadığı" bir "katılımlı bakış"tır. (…) Bu bakış şeklinin önemi, bakma eylemine kendi katılımının farkında olmanın, gördüğünün bir temsil olduğunun farkında olmayı gerektirmesidir, yani gördüğünün gerçek bir nesnel gerçeklik olmadığının farkında olmayı gerektirir". 

Literatürde bakış (gaze) bir erkeğe ait olarak gösterilirken, glance ise kadından çıkar. "Eril bakış"ın niteliklerine değil ama nasıl çalıştığına, nasıl işlediğine bakmak da çok ilginç ve önemlidir. Çünkü bilindiği gibi dünyada kadınlar ve erkekler var ve kadın ve erkeğin karşılaşması çoğu zaman ayrıca bir heteroseksüel cinsel karşılaşma olabilir. Ya da erkek tarafından bu karşılaşma bir cinsel karşılaşma olarak dayatılabilir. Bu kadın-erkek karşılaşmasında ortaya çıkan "eril bakış"ın asıl işlediğini bilmek çok önemlidir; çünkü ancak bu şekilde eril bakışın nasıl zarar verdiğini anlayabiliriz. Eril bakışı'n açıklanmasında Laura Mulvey yardımcı olur ve eril bakış olgusunun sinemasal alanda nasıl çalıştığını açıklar. Eril bakış olgusunda "kadın imajını sunar" olarak kabul edilir; erkek de daha önce söylendiği nitelikleri taşıyacak şekilde bu kadın imajina yoğun ve sürekli bir şekilde bakar:

Cinsel dengesizlikle düzenlenen bir dünyada, bakmaktan zevk alma aktif/erkek ve pasif/kadın arasında bölünmüştür. Belirleyici erkek bakışı, hayalini dişi figüre yansıtır ve ona uygun bir şekil verir. Geleneksel sergici rolünde, kadınlar aynı anda hem bakılan hem de sergilenen konumdadır ve görünüşleri güçlü görsel ve erotik etki için kodlanmıştır, böylece bakılmak istenme durumunu çağrıştırırlar. Cinsel nesne olarak sergilenen kadın, erotik gösterinin leitmotifi olarak kabul edilir: pin-up'lardan striptizlere, Ziegfeld'den Busby Berkeley'e kadar, o, bakışı tutar ve erkek arzusunu oynar ve simgeler. Ana akım film gösteri ve anlatıyı güzel bir şekilde birleştirir. (…) Budd Boetticher'ın ifade ettiği gibi: Burada önemli olan kadın kahramanın neyi tetiklediği, ya da daha doğrusu neyi temsil ettiğidir. O, erkek kahramanda aşk veya korku uyandırandır veya erkek kahramanın kadın için duyduğu endişedir, erkek kahramanı belli bir şekilde davranmaya yönlendiren kadındır. Kadının kendi kendine hiçbir önemi yoktur (Mulvey, 1989: 19).

(…)

Geleneksel olarak, sergilenen kadın iki düzeyde işlev görür: ekran hikâyesindeki karakterler için erotik nesne olarak ve seyirci salonundaki izleyici için erotik nesne olarak, ekranın her iki tarafında da bakışlar arasında değişen bir gerilim vardır. Örneğin, şov kızı cihazı, iki bakışın diegezi teknik olarak birleştirmesine olanak sağlar, diegezde herhangi bir kesinti olmadan. Bir kadın anlatı içinde performans sergiler; seyircinin bakışı ve filmdeki erkek karakterlerin bakışı, anlatısal inandırıcılığı bozmadan güzel bir şekilde birleştirilir. Bir an için, performans sergileyen kadının cinsel etkisi filmi kendi zaman ve mekanının dışına götürür (Mulvey, 1989: 19-20).

Burada sinema filmindeki bakılan kadın, bakan erkek ve bakan seyirci hakkında söylenenler Boşboğaz ya da Bıldırcın mizah gazetelerindeki bir kadın karikatürü için de geçerli olabilir. Yani çizen (büyük ihtimalle erkek) karikatürist, karikatürdeki kadın ve erkek ve (büyük ihtimalle erkek) okuyucu.

Mesela şu aşağıdaki karikatüre bakın:

 

Burada çizen (büyük ihtimalle erkek) karikatürist, karikatürdeki kadın ve erkek ve (büyük ihtimalle erkek) okuyucu arasında yukarıda anlatıldığı gibi bir ilişki olduğunu güvenle söyleyebiliriz. Yani erkek karikatürist kadın karikatürü hayalindeki gibi çizer, bu bakışta çizilen kadın erotik ve tehlikeli bir sergileyici rolündedir ve hem erkek karikatürist hem de erkek okuyucu sergileyici kadına bakar; ve bu bakış hem karikatürde erkek varsa onu hem de erkek okuyucu belli bir şekilde hissetmeye mesela korkmaya, tedirgin olmaya yönlendirir. Yani burada kadın karikatürü örneğinde 3 katmanlı bir eril bakış vardır. 1. Erkek karikatüristin çizdiği kadına yansıttığı eril bakışı 2. Karikatürdeki erkeğin karikatürdeki kadına yönelik male gaze'i 3. Okuyucu erkeğin kadın karikatürüne olan eril bakışı.

Bir de şunu söylemek lazım. Yukarıda anlatılan eril bakışın kadına bakışı aslında oldukça düşmancadır. Erkeğin kadın üzerinde hakimiyet kurmasıdır; kadının nesneleştirilip, cinselleştirilmesidir; biliyorsunuz Kate Manne'in de açıkladığı gibi bu, yani nesneleştirip cinselleştirmek kadının faillik statüsüne saldırıp onu yok eder. Böyle erkeğin saldırıp kadının bu saldırı sonucunda kadının failliğini yitirdiği bir ilişkinin kadın tarafından aşk veya flört olarak algılanması çok acıklıdır. Kadınların bu konularda acil bir bilinçlenme ve aydınlanma yaşaması gerekmektedir. Aksi takdirde kadınlar erkek perspektifini bilmedikleri için nesneleştirilerek kandırılmış insanlar olmaktadır.

Peki eril bakışda erkeğin yeri nedir? Mulvey eril bakışda erkeğin yerini şöyle tarif eder:

Erkek film hayalini kontrol eder ve aynı zamanda gücün temsilcisi olarak ortaya çıkar: seyircinin bakışını taşıyarak. (…) Seyirci, ana erkek kahramanla özdeşleştiğinde, bakışını onun gibi, ekran vekili gibi yansıtır, böylece erkek kahramanın olayları kontrol ettiği aktif gücü, erotik bakışın aktif gücüyle çakışır ve her ikisi de her şeye gücü yeten bir duygu verir. Bir erkek film yıldızının büyüleyici özellikleri, bakışın erotik nesnesinin değil, aynada tanıma anında tasarlanan daha mükemmel, daha tam (bütüncül), daha güçlü ideal (erkek) benliklerin özellikleridir. (Mulvey, 1989: 20). 

Mulvey aşağıda ayrıca bir kadına eril bakışını yöneten erkeğin stresinin içeriğini, arkaplanını ve erkeğin bu strese yönelik verebileceği yanıtları tartışır:

(…) [P]sikanalitik terimlerle, kadın figürü daha derin bir soru sorulmasını sağlar. Bakışın sürekli döndüğü ancak inkar ettiği bir şeyi çağrıştırır: Bu kadındaki penis eksikliğidir. Bunun ima ettiği hadım tehdidi ve dolayısıyla hoşnutsuzluktur. Sonuç olarak, kadının anlamı cinsel farklılıktır, kadında penisin görsel olarak belirlenebilir eksikliği, sembolik düzene giriş ve baba yasasının düzenlenmesi için temel olan hadım kompleksine dayanan materyal kanıttır. Bu nedenle, erkeklerin bakışı ve zevki için sergilenen ikon kadın, her zaman başlangıçtaki bu kastrasyon kaygısını uyandırma konusunda tehdit eder. Erkek bilinçdışının bu hadım tehdidinden kaçmanın iki yolu vardır: orijinal travmanın yeniden yaşanmasıyla ilgilenme (kadını araştırma, onun gizemini çözme), suçlu nesnenin (yani kadının) değerini düşürme yoluyla cezalandırma veya kurtarma (…); veya hadımın tamamen inkarı, bir fetiş nesnesinin onun yerine geçirilmesi veya temsil edilen figürün (yani tehdit arzeden kadının) kendisinin bir fetiş haline getirilmesiyle hadımın tamamen inkarı, böylece tehlikeli yerine güven verici hale gelir (bu kadının değerini aşırı arttırır ve buradan kadın yıldızın kültü doğar). Bu ikinci yol, fetişistik skopofilinin, nesnenin fiziksel güzelliğini biriktirerek, onu kendisi için tatmin edici bir şeye dönüştürmesidir. Öte yandan, voyeurizmle ilişkili olan ilk yol, sadizmle ilişkilidir: zevk, (hemen hadımla ilişkilendirilen) suçun belirlenmesinde yatar, burada konu erkeğin kadın üzerinde kontrol sağlaması ve kastrasyon tehdidi uyandıran suçlu kadını cezalandırma veya affetme yoluyla onu boyun eğdirmektir. Bu sadistik yan, anlatıyla iyi uyuşur. Sadizm bir hikaye gerektirir, bir şeyin olmasına bağlıdır, başka bir kişide değişiklik yapma, irade ve güç savaşı, zafer/yenilgi, başlangıcı ve sonu olan bir doğrusal zamanda gerçekleşir. Öte yandan, fetişistik skopofili, erotik içgüdü sadece kadının görünüşüne odaklandığı için doğrusal zamandan bağımsız olarak var olabilir (Mulvey, 1989: 21).

Yani eril bakış, kadınlara aşağılayıcı bir şekilde bakma biçimidir. Eril bakışta kadınlar, erkeklerin hayal dünyasının nesneleridir. Burada erkekler, kadınlara bir yiyecek tatlı, birer oyuncak gibi bakarlar. Eril bakışı, kadınları cinsel objeler olarak görmektedir. Banal mizojini ise bir adım daha ileri gitmektedir: Burada kadınlar seksidir ve dolayısıyla bu yüzden tehlikelidir; erkekler bu yüzden hem seksi ve bu yüzden de tehlikeli oldukları için kadınlardan korkarlar. Kadınlar tehlikeli varlıklardır; çünkü manipüle ederler. Dolayısıyla banal mizojinide, kadınlar seksi, çekici ve tehlikeli olarak görülür. Boşboğaz ve Bıldırcın'daki kadın çizimleri, karikatürleri ve yazılı şaka ve haberlerde yukarıda anlatılan ve açıklanan eril bakış vardır ve bu eril bakış banal mizojiniktir. Byrson'ın dediği gibi bu banal mizojinik bakış her zaman tekrarlanmakta; sabırsız ve sürekli bir baskıyı göstermekte ve her zaman kadını sınırlamaktadır aktif olarak. Bu bakış eçici süreçten kalıcı bir form çıkarmaya çalışır; nüfuz edici, delici, sabitleyici olması sebebiyle şiddet doludur (Byrson, 1983: 93).

Bu arada mizojini kavramını derinleştiren Kate Manne'in bakış açısından da bahsetmek gerekir. Mizojini bireysel eylemciler, topluluklar, gerçek veya hayali "çete"ler tarafından uygulanabilir. Manne'e göre, mizojinist düşmanlık, cezalandırıcı, caydırıcı veya uyarıcı bir işlevi yerine getiren her şey olabilir ve kısaca bir "Otur, kızım" emridir. "Otur, kızım" emri "Down, girl"ün çevirisidir. Ve biliyorsunuz bu ifade sahiplerinin köpeklere söylediği bir şeydir.

Mizojini, Manne'de kadınlara karşı genei bir nefret değildir; ataerkil sistemde kendilerine uygun görülen rolleri kabul etmeyen ve bu rollerden çıkan kadınlara yönelir. Mizojinide kadınlar, alaycı bir şekilde çocuklara, insanlar hayvanlara veya hatta nesnelere benzetilir. Bunun yanı sıra, mizojinide küçümseme var; alay etme, aşağılama, iftira atma, şeytanlaştırma gibi davranışlar var. Kadınları cinselleştirmek var ki cinsel nesneleştirme ile fail kadının özerkliğine saldırmış olur ve bu failin kadının huzurunu bozmak ya da onun "kafasına girmek" istemesi sonucunda ortaya çıkar; fail kadının iradesini yok sayar, acı çekmesine neden olur veya bedensel bütünlüğünü ihlal eder (Manne, 2018: 85). Veya cinsel nesneleştirmenin tam tersine kadınların cinsel kimliklerini yok saymak, susturmak, dışlamak, utandırmak, suçlamak, korumak, küçümsemek gibi reddedici ve aşağılayıcı davranışlar da mizojininin bir parçası (Manne, 2018: 68). 

Mizojinist şiddet kadınlar, egemen erkeklerin çıkarlarına hizmet etmediğinde yüzeye çıkar. Erkeklerin psikolojik tehdit olarak gördüğü bu durumu ortadan kaldırmanın birçok düşük maliyetli yolu vardır, diyor Manne. Örneğin, "kadınlar, gerçek değil ama hayali olarak aşağılanarak, şeytanlaştırılarak, küçük düşürülerek, alay edilerek, tiye alınarak, dışlanarak ve utanç duymaya maruz bırakılarak aşağı itilebilirler" (Manne, 2108: 76). Kadınlar özellikle toplumda bir ilerleme kaydettiklerinde, mesela işlerinde bir terfi aldıklarında erkeklerin öfkesi onlara yönelir. Yani mizojini sık sık kadınları aşağı çekme, onları tekrar ataerkil kültürdeki yerlerine koyma arzusundan kaynaklanır. Dolayısıyla, kadınlar ne kadar yükselirlerse, onları o kadar aşağı indirmek için daha fazla çaba harcanabilir (Manne, 2018: 77). Bu çoğu kadının toplumda başına gelen bir şeydir. 

Yukarıda bahsettiğimiz eril bakışın az evvel Manne'in bahsettiği gibi hayali mizojinik teknolojileri kullanarak bireysel veya çetevari işleyebileceği düşünülebilir. Hatta bu mizojinik eril bakış kat kat ve farklı ince düzeylerde ve pozisyonlarda yada pozisyonlar arasılıklarda bile işletilebilir. Yeter ki kötü niyet olsun. Hayali düzeyde herşey mümkün nasılsa. Tek çözüm sözde değil gerçek şeffaflık, adalet ve özgürlük olsa gerek.

Bazıları bu tür bilgilerin yayılmasını "yav, herkes bunları bilirse bizim farkımız ne olacak" diye istemeyebilir. Ya da "yav, bunları herkes bilirse kötüye kullanılabilir" diyebilir. En iyisi herkesin bilmesi… Başka türlü gelişme olmaz.


Referanslar 

Bal M. 1995. "Reading the Gaze: The Construction of Gender in 'Rembrandt'". Vision And Textuality. Editörler: Melville, S. & Readings, B. Macmillan.

Bryson, N. 1983. Vision and Painting. The Logic of the Gaze. London: Macmillan. 

Manne, K. 2018 Down Girl The Logic Of Misogyny, Oxford University Press.

Mulvey, L. 1989. Visual and Other Pleasures, Palgrave.


[1] Nergis Abıyeva'nın gaze ve glance konusunda Türkçede kısa bir metni var (2015): Abıyeva bu metinde burada "Kabaca 'bakış' olarak çevrilebilecek bu iki kavram anlam bakımından oldukça farklıdır. Bakmanın nasıl olduğuna göre şekillenmiştir. Gaze, bir şeye, dikkatli bir şekilde bakmaktır. 'Gaze'de içe işleyen, derin bir bakış söz konusudur. Tersi olarak 'glance'de ise hızlıca bir bakıp geçme durumundan söz edebiliriz. Bu bakış, yüzeyseldir. Gaze ve glance kelimelerinin Türkçe'de tam bir karşılığı olmadığı için bu yazıda gaze ve glance olarak bahsetmek daha doğru olacaktır" demiştir. Ancak yazısının başka bir yerinde gaze'in yaptığı temsil işini inkar ettiğini yazmıştır. Bu da Byrson'ın dediğinin tam tersidir.

Fatma Fulya Tepe kimdir?

Fatma Fulya Tepe, İstanbul Aydın Üniversitesi'nde sosyoloji alanında doçenttir. İstanbul Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümünden 3.95/4.00 ortalama ile Magna Cum Laude alarak mezun oldu.

Doktorasını aynı üniversitenin Sosyoloji bölümünden tamamladı. Doktora tezinde temel bilimler ve mühendislik alanlarında çalışan İstanbullu kadın akademisyenlerin ev hayatındaki işbölümünü inceledi.

Doktorası sırasında İsveç, Hollanda ve Almanya'dan aldığı burslarla araştırma yaptı ve kadın çalışmaları alanında dersler takip etti.

Dr. Tepe Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (Tübitak) tarafından 2014'te finanse edilen yürütücüsü olduğu bir araştırma projesinde, 1966-1974 yılları arasında yayınlanan Türk Kadını dergisinin söylemini devlet feminizmi açısından inceledi.

2017 yılında Feminist Formations dergisinde bu araştırmadan yola çıkarak "Turkish Mother Citizens and Their Homefront Duties" başlıklı makalesi yayınlandı.

2022 yılında Emeritus Profesör Per Bauhn ile Journal of International Women's Studies dergisinde "The Turkish Angel in the House: A Travelling Concept in the Housewife Poems of Ziya Gökalp and Halide Nusret Zorlutuna" başlıklı makalesini yayımladı.

Dr. Tepe'nin yürütücüsü olduğu "Çok Partili Dönemin Başında Mizah Dergilerinde Kadınların Temsili: Boşboğaz (1945) ve Bıldırcın (1947) Örnekleri" başlıklı projesi Ocak 2023'te Tübitak 1001 projesi olarak kabul edildi. Dr. Tepe'nin uluslararası akademik düzeyde çok ilgi gören bu araştırmasından çıkan yayınları Uluslararası Q1 dergilerde ve diğer dergilerde yayınlandı.

Dr. Tepe, ayrıca Türkiye'de ilk defa annelik çalışmaları ve kız çalışmaları alanında makaleler yayınlayarak bu alanların Türkiye'de başlamasına öncülük etmiştir.

Dr. Tepe, iki COST-ACTION projesine ve şu akademik derneklere üyedir: International Sociological Association, International Comparative Literature Association, MLA, European Society for Periodical Research, International Society for Humor Studies, International Association for the Philosophy of Humor.

Yazarın Diğer Yazıları

Şerif Mardin'in Merkez - Çevre Tezi'ni kesişimselleştirmek

Boşboğaz ve Bıldırcın'da kadınlar erkeklere (hem şehirli hem de kırsal) göre tehlikeli, kurnaz, manipülatif ve sömürücü olarak tasvir edilir. Bu aslına başka bir açıdan bakıldığında "çevre" kavramı ile tutarlı değildir. Aslında, eğer bir şey varsa, Boşboğaz ve Bıldırcın sürekli kapak sayfalarında kadınlara yer vererek kadınların çok fazla merkezde olduğunu ima eder. Boşboğaz ve Bıldırcın'daki çizerler ve diğer çalışanlar, kadınların çevrede olmasını isteyebilirler, ancak, maalesef, onları her zaman merkezde bulurlar

"
"