Günümüzde kapitalizmin en önem verdiği olgu ekonomik büyümedir. İstisnasız her ülkede ölçülüp açıklanan büyüme oranları refaha giden kapının anahtarı olarak görülür. Genellikle yıllık olarak yüzde 1-2-3 gibi oranlarla ifade edilen büyüme bizde çok da hızlı büyümüyormuşuz hissi uyandırsa da zamanı yüzyıllarla yaydığımızda bu ufak büyüme oranları bile insanlık adına müthiş bir gelişimi ifade eder. Misal yüzde 2 ile 100 yıl boyunca büyümek demek 7 kattan fazla büyümek demek. Yani yüzyıl önce 1 bitim üretim yapıyorken şimdi 7 birim üretmek...
Ekonomik büyümenin temelinde iki ana bileşen yer alır: nüfus artışı ve kişi başına üretkenlik artışı. Kişi başına üretkenlik artışını üretim verimliliğindeki artış olarak da ifade edebiliriz. Nüfus artışı, iş gücünün genişlemesine olanak tanırken, üretim verimliliğindeki artış ekonomik büyümenin uzun vadede sürdürülebilir olmasını sağlar. Bu sebeple de genellikle daha kritik bir role sahiptir. Teknolojik yenilikler, eğitimdeki gelişmeler ve iş süreçlerindeki verimlilik artışları üretim verimliliğindeki artışın temel sebepleridir. Bu bağlamda, ekonomik büyümenin hızlandırılması ve sürdürülebilir hale getirilmesi için üretkenliği artıran faktörlere öncelik verilmesi anlamlıdır. Nüfus artışı tek başına yeterli bir itici güç olmasa da, üretkenlik artışının nüfus artışıyla birleşmesi, ekonominin sağlıklı ve güçlü bir şekilde büyümesini mümkün kılar.
Geldiğimiz noktada dünya nüfusu halen artıyor olsa da birçok gelişmiş ülkede dinamikler değişmiş, nüfus artış hızı sıfıra yaklaşmıştır. Örneğin dışarıdan göç almamış olsa Almanya nüfusu geçtiğimiz yıl düşmüş olacaktı. Keza Güney Kore, Japonya ve birçok Avrupa ülkesi benzer durumda.
Yine bu sorunu yaşayan ülkelerden bildiğimiz üzere sosyokültürel yapıyı değiştirip nüfus artış hızını arttırmak çok kolay değil. Bu yönde uzun yıllardır çaba gösteren bu ülkelerde bir türlü başarıya ulaşılamadı. Nüfus giderek yaşlandı ve işgücü açığı kronik bir hal aldı. Büyümenin diğer bileşeni olan üretim verimliliğine gelirsek onun da çok uzun zaman dilimlerinde yüksek bir hızda sürdürülmesinin önünde ciddi zorluklar var.
Üretim verimliliğindeki artışı zorlaştıran birçok etken sayabiliriz. Bunlardan biri, teknolojik ilerlemenin belirli bir noktadan sonra yavaşlama eğilimi göstermesidir; bu durum, mevcut teknolojilerdeki sınırların zorlanmasıyla birlikte yeniliklerin daha fazla kaynak ve zaman gerektirmesi sonucunda ortaya çıkar. Ayrıca, doğal kaynakların sınırlılığı ve çevresel bozulma da üretim süreçlerini kısıtlayarak verimlilik artışını olumsuz etkiler. Eğitim ve iş gücü niteliğinin yetersiz kalması, özellikle karmaşık üretim süreçlerinde, iş gücünün yeni teknolojilere uyum sağlamasını zorlaştırır. Bunun yanı sıra, gelir ve servet eşitsizliği, ekonomik kaynakların adaletsiz dağılımına yol açarak toplumsal ve ekonomik potansiyelin tam anlamıyla kullanılmasını engeller. Tüm bu faktörler, üretim verimliliğindeki artışın sürdürülebilirliğini tehlikeye atan başlıca unsurlar arasında yer almaktadır.
Bugüne kadar üretim verimliliğinde ciddi sıçramalar yaratmayı başaran insanoğlu bu başarıya devrimsel değişimlerle ulaşmıştır.
- Tarım Devrimi (M.Ö. 10.000)
- Sanayi Devrimi (18. Yüzyıl)
- Elektrifikasyon (19. Yüzyıl Sonları)
- Seri Üretim (20. Yüzyıl Başları)
- Bilgisayar ve Otomasyon (20. Yüzyıl Sonları)
- Dijitalleşme ve Endüstri 4.0 (21. Yüzyıl)
En önemlilerini sıraladığımız bu devrimlerin her biri üretimimizi ve dolayısıyla tüketimimizi ciddi oranda artırmayı başarmıştır.
Şimdi ise yeni bir sıçramanın eşiğindeyiz, hatta belki de tam olarak içindeyiz.
Evet yapay zekâ devriminden bahsediyorum.
İlk deneyimlediğimde soru sorup cevap almaktan öteye geçemediğim, kitlelere etkisine emin olamadığım bu yeni alanın biraz kurcaladıkça nasıl bir devrim olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Önce ChatGPT sonra da Copilot ve Cursor AI'ı kod yazarken deneyimlemek, benim için adeta bir dönüm noktası oldu. Neredeyse kod yazmadan kod yazar hale geldim. Geliştirme hızımın 2-3 kat arttığını fark etmek inanılmaz bir motivasyon kaynağı oldu. Çıkan hataları düzeltebilmesi, optimizasyon yetenekleri, birkaç cümle ile ifade ettiğim her şeyi anlayıp istediğim çözümü ürettiğini görmek müthiş. Sadece tekrarlayan işleri değil zor problemleri bile çözebiliyor oluşu bu teknolojinin ne kadar güçlü olduğunu bana net olarak gösterdi.
Fark yaratan bir başka uygulaması ile de booking üzerinden rezervasyon sırasında yaşadım. Yaptığım rezervasyona dair sorularımı otele mesaj uygulaması ile gönderdim. Normalde gelmesi en iyi ihtimalle saatler süren yanıtlar bu sefer anında ve gayet tatmin edici bir şekilde geldi.
AI Agentların sunduğu bu kolaylıklarla, hayatın her alanının ne kadar dönüştürülebileceğini görmek, bu teknolojinin potansiyelini hissetmek heyecan verici.
Yapay zekâ, sadece kod yazmak ya da soruları cevaplamak gibi belirli alanlarda hız ve verimlilik kazandırmakla kalmayacak; araştırma geliştirmeden tutun da sağlık, eğitim gibi en temel alanları ve tüm üretim süreçlerini dönüştürerek insanlık için yeni bir çağın kapılarını aralayacak. Üretim hattındaki robotların yapay zekâ ile optimize edilmesi, lojistik ağlarının en verimli şekilde planlanması ve karmaşık verilerin anlık olarak analiz edilip karar süreçlerinin hızlandırılması, üretim verimliliğinde büyük bir sıçrama sağlayacak. Bunun sonucunda, daha az kaynakla daha fazla üretim mümkün olacak, inovasyon hızlanacak. Yapay zekâ destekli sistemler, sadece var olan süreçleri iyileştirmekle kalmayacak, aynı zamanda bugüne kadar mümkün olmayan yeni iş modelleri ve üretim yöntemlerini hayata geçirerek endüstriyel devrimlerin bir sonraki adımını şekillendirecek.
Bir başka ifade ile yapay zekâ üretim verimliliğinde son dönemde gördüğümüz en büyük sıçramayı yapmamızı sağlayacak. Bu, dünyada yeni bir büyüme dalgasını tetikleyebilecek nitelikte bir sıçrama. Getireceği güzellikler kadar yaratacağı yeni sorunlar da olacak elbette. Üretim verimliliğinde meydana gelen her sıçrama bugüne kadar eşitsizliklerin de artmasıyla sonuçlandı. Tarıma geçiş de buna dahil, endüstri devrimi de. İnternet ve bilgisayarların yarattığı sıçrama bilgiye erişimdeki eşitsizliği ortadan kaldırsa da gerçek bir eşitliğe yol açmadı. Şimdi yapay zekâyı ele aldığımızda yine en çok faydayı bilgiyi, üretimi ve sermayeyi elinde tutanlara sağlayacağını net olarak söyleyebiliriz. Bu da eşitsizliklerin daha da artacağı, zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu bir dünya demek. Öyle bir çağdayız ki kimsenin geride kalma lüksü yok. Geride kalmak demek ezilmek demek. Bu toplumsal ve bireysel bilinci oluşturamayan tüm toplumlar ve tüm bireyler için gelecek bugünden daha iyi olmayabilir.
O halde yapay zekânın başlattığı ve giderek hızlanarak devam edecek bu devrimden korkmalı mıyız? Kesinlikle gerçekleşeceği bilinen bir şeyden korkmanın anlamı yok. Nasıl ki avcı-toplayıcılardan tarım devrimine adapte olamayanlar yok oldularsa, endüstri devrimini veya seri üretimi reddedenler de gidişatı değiştiremedi. Aynı şekilde, yapay zekâdan korkmak da onun etkilerini yok etmeyecek veya geciktirmeyecek. Önemli olan, günü ve geleceği doğru okuyup bu yeni çağa hazırlanmak, en azından yapay zekânın getirdiği dönüşümleri anlamaya çalışmak. Zira onu görmezden gelebileceğimiz noktayı çoktan geçtik.