Bir toplum düşünün milliyetçi nutuklar atıp memleketi soyup soğana çevirenler ortalıkta kahraman gibi gezip, onu bunu hainlikle suçluyor.
Suç işleyen cezaevinde kalmıyor.
Adaleti bulamayan mafyanın kapısını çalıyor.
En ağır suçları işleyenler bile anlaşılmadık biçimde üç beş günde tahliye ediliyor.
* * *
Elbette bu tablonun komplikasyonları olacak.
Bu tablonun yanına bir de dağıtılan yoksul mahalleleri, o mahallelere siyaset girmesin diye çetelere göz yumulmasını, yoksulluktan bıkmış çocukları, kolayca zenginleşme hayali kuran delikanlıları, Polat Alemdar olmaya özenen, Yeşil’i, Abdullah Çatlı’yı “kahraman” sananları ekleyin.
* * *
Türkiye, bir süre önce, 14 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi’nin kaykay malzemesi almak için gittiği Kadıköy’de, kendisine laf atan çocuk çetesi tarafından bıçaklı saldırıda öldürülmesini tartıştı.
“Günlerce tartıştı” diyemiyoruz zira Türkiye’de bir konuyu günlerce tartışmak, o olayın nedenleri üzerinde kafa yormak, çözüm geliştirmek mümkün değil.
Burada ölen ölür, bir süreliğine konuşulur ve hayat devam eder. Devam edebildiği müddetçe devam eder.
* * *
Hayatı devam etmeyenlerden biri, yaşasaydı bu yıl 17 yaşına girecek olan, 16 yaşında bir çocuk çetesi tarafından linç edilerek öldürülen Emir Koçhan.
Koçhan’ın büyük suçu bir duvar yazısı önünde fotoğraf çektirmiş ve o fotoğrafı sosyal medyada paylaşmış olmak.
Duvardaki yazı: “Ayazağa kedileri”
Mafyanın cezalandırma videolarını izleyen, o mafya üyelerinin devlet büyüklerinden nasıl itibar gördüğünü gören, mahallede racon kesen, siyasetin çıktığı mahallelerde cirit atan mafyanın tetikçi adayı çocuk çeteleri durur mu?
Cezalandırmak istediler Koçhan’ı.

17 Ağustos 2024’te, Sarıyar Ağazağa’da “Helikopter pisti” adı verilen, arkası mezarlık ve ormanlık alana giden Koçhan ve dört arkadaşı, burada çok kalabalık bir grupla karşılaştı. Tamamı motosikletliydi.
Koçhan ve arkadaşları kaçmak istedi ancak başaramadı.
Çete üyeleri arkadaşlarını tutarken, Koçhan’ı toplu halde darp etti. Neredeyse linç edilen Koçhan, güçlükle ayağa kalkıp uzaklaşmak isterken yeniden kafasından darp edildi ve yere düştü. Baygın halde yere düşmesine rağmen dayak yine devam etti. İçlerinden biri, “çocuk öldü” diyene kadar.
* * *
Koçhan’ın ölümüyle ilgili açılan davanın ilk duruşması İstanbul 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde geçtiğimiz günlerde görüldü.
“Çete üyesi” olduğu söylenen ancak haklarında “kasten öldürme” suçundan dava açılan dört çocuk duruşmada savunma yaptı.
Biri sanayide çırak, ikisi “kaçak” kurye, biri gündelikçi. İçlerinden birinin şimdiden 7 sabıkası var. Dördü de çocuk.
Ancak savunma yapan çocukların tamamı kimin öldürdüğü belli olmazsa cezanın da kuşa döneceği konusunda belli ki bilgilendirilmişlerdi.
Duruşmada, soruşturma aşamasında olduğu gibi birbirlerini suçladılar.
Savunma yapan çocuklar, kendilerinin Koçhan’ı darp etmediğini, darp edilmiş halde bulduklarını ya da diğer sanıkları darp ederken gördüklerini anlattılar.
* * *
İddianameye göre, sanık çocuklardan biri, “ölmüşse gömeriz” demişti. Biri de “bulduklarında ‘motordan düştü’ dersiniz” diye diğer çocukları tembihlemişti.
Bu kadar kolay, bu kadar net…
* * *
Aslında tutuklanan bu çocukların alacağı cezanın bir önemi de yok!
En ağır cezayı da alsalar hem yaş küçüklüğünden hem de aflardan dolayı kısa zamanda yeniden topluma karışacaklar.
Katillerin, tecavüzcülerin, çete üyelerinin, mafyanın, uyuşturucu satıcılarının kolayca cezaevinden çıktığını görüyorlar elbette.
Türkiye öyle bir hale gelmiş durumdaki, trafikte, sokakta, evde, iş yerinde öldürülmemek sadece tesadüflere bağlı.
Suç işlemekten başka kader biçilmemiş, suça özendirilmiş insanlarla, çocuklarla bambaşka bir iklimde büyümüş insanların karşı karşıya kaldıkları, bir tesadüfler toplumu…
* * *
Elbette bu iklimi yaratanlar, sokakları çetelere, mafyaya emanet edip nutuk atan, hamasete sığınanları zerre ilgilendirmiyor bu cinayetler, davalar.
Olur ya sorsanız yine kolayca nutuk atarlar.
Ama gerçek şu ki çocukları öldürülen aileler de bu toplum kadar yalnız.
Birkaç hayret cümlesi, birkaç özlü söz, hepsi bu…
En azından bu ailelerin yüreğine biraz olsun su serpecek düzenlemeler yapılsın, adalet sistemi sil baştan revize edilsin…
En azından bu iklimin biraz olsun değişmesi, bu çetelerin, bu suç ortamının ortadan kaldırılması için bir çalışma yürütülsün…
Diyeceğiz bunları ama hepsi boş…
Sabır dilemek ve adaletin peşinde koşmaktan başka çare kalmıyor geriye…
Gökçer Tahincioğlu kimdir?
Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.
Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.
Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.
İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.
|