29 Aralık 2024

Aşk için müzik serisi - 1

Dönme dolapta ilk öpüşme

Hem bedenen hem ruhen ince, zarif bir kızdı. Yumuşacık, küçücük elleri vardı. Pamuk gibi beyaz teninin altında bir o kadar saf, kötülüğün zerresinin giremeyeceği bir yürek taşıyordu. İkimiz de ilk gençlik yıllarının bitip, 20'li yaşların başlamak üzere olduğu çizgideydik. O bir Türk müziği konservatuvarında klasik kemençe okuyordu, bense bir Batı müziği konservatuvarında piyano ve kompozisyon (bestecilik). Bizim okuldan flütçü bir arkadaşım bizi tanıştırmıştı. Onun kuzeniydi. Üçümüz birlikte bir veya iki gün geçirdik, prova aralarında sohbet ettik.

Sonra ben gittim. İzlanda'da bir yıl, ardından Amerika’da dokuz yıl sürecek bir yurtdışı serüvene atıldım. İzlanda'dayken yazıştık. Mektuplarından bana karşı bir şeyler hissettiğini sezinledim. Bu benim için çok özeldi! Zira o zamana kadar platonik aşkların ateşinde yıllarca yanmış, kavrulmuş, taparcasına âşık olduğum kızlardan hiçbir karşılık alamamış, boynu bükük bir romantiktim. Bu sefer her ne kadar karşımdakine âşık olmasam da ilgisinden etkilenmiştim.

Birkaç ay sonra kış tatili için Türkiye'ye geldim. Ankara'da, Gençlik Parkı'nın içindeki lunaparkta buluştuk. Dönme dolabın tepe noktasında bana "Seni seviyorum" dedi. Aynı karşılığı verebilmeyi çok isterdim. Ama sadece "Ben de..." diyebildim, aşkı ağzıma almaktan imtina ederek. Öpüştük. İlk öpüşmemdi ve benim için mahcubiyet doluydu. Çünkü duygularımız denk değildi. Onu kandırıyormuş gibi hissettim.

Sevgili olarak sadece o günü birlikte geçirdik. Sonra İzlanda'ya geri döndüm. Artık mektuplarımız aşk üzerineydi. Beni el üstünde tutuyor; bana “bebeğim” diyordu. Benim için bir sürü şiir yazmıştı! Renkli kağıtlara yapıştırdığı, dergilerden kestiği resimlerle süsleyerek gönderdiği, tertemiz bir aşkla dolu şiirler. Aşkını sessiz sedasız içinde yaşadığı andan başlayıp, dönme dolaptaki itirafı ve sonrasını kapsıyorlardı.

Mektuplarla birlikte çok incelikli bir de armağan yollamıştı bana: Dönme dolap şeklinde bir müzik kutusu…

Ona halen aşık değildim, ama aşkından etkileniyordum. Ben de aşıkmış gibi mektuplar yazdım ona. Mutlu olsun istedim, benim başka kızlar için yanıp da yaşayamadığım o büyük vuslatı hiç değilse o derinden yaşasın istedim. Hem kim bilir, belki böyle davranarak bir süre sonra ben de ona âşık olurdum?

Yarım kalan Serenatlar

Benim için yazdığı şiirlerden 10 tanesini seçtim, olay örgüsüne uygun bir sıraya soktum ve "Serenatlar" adı altında birbirine bağlı 10 kısa bölüm halinde bestelemeye koyuldum. O güne kadar âşık olduğum her kıza beste yapmıştım. Bu sefer belki bu besteyi yapmak, "mış" gibi yaptığım aşkı içimde doğururdu...

Serenatlar’ı flüt, konuşmacı ve piyano için yazdım. Sözler şarkı şeklinde söylenmeyecek, metin olarak okunacaktı. Flütle piyano ise arka planda, metnin duygusunu vereceklerdi. Flüt, onun bir şiirinde geçen "... minicik yüreğindeki bitimsiz sevgi ile / Kısacık ömrüne aldırmadan kanat çırpan kelebek"i tarif edebilecek en uygun çalgıydı. Tanışmamıza vesile olan kuzeninin bu parçada flütü çalması anlamlı olacaktı.

Ancak yarım kaldı Serenatlar. Çünkü ben İzlanda'da başkasına âşık oldum! Üstelik bu defa karşılıklı. İki yıl sürecek, okyanus ötesi, destansı bir aşk.

İzlanda'daki ilişkim başlayınca Türkiye'deki sevgilimden ayrılmam gerekirdi. Ancak bunu mektupla yapmak istemedim. Sadece onunla yazışmayı kestim. Birkaç ay sonra yaz tatili için Türkiye'ye döndüğümde buluşup onunla yüz yüze ayrıldım.

 Kısacık ilişkimiz, mektuplarda, şiirlerde ve Serenatlar'da yaşayıp sonlanmıştı...

“Serenatlar”ı asla tamamlayamayacağımı anlayınca, yazdığım kadarını temize çektim ve Amerika’dan ona notalarını yolladım. Cevap olarak yolladığı şiir, bunun yarasını deşmekten başka bir işe yaramadığını belli ediyordu.

Bir yıl sonra yine yaz tatili için Türkiye’ye döndüğümde kuzeniyle karşılaştım. Onu sordum. Çok hasta olduğunu, yaşam mücadelesi verdiğini ve kalbinin halen benimle dolu olduğunu söyledi. “Benim burada olduğumu söylemeksizin yoklar mısın,” dedim, “onu hastanede ziyaret edecek olsam bu ona iyi mi gelir, kötü mü? Bunu öğren ve bana bildir, ona göre hastaneye geleyim veya gelmeyeyim”.

Kuzeni o yaz beni aramadı. Ben defalarca aradımsa da ulaşamadım. Yaz bitti, döndüm Amerika’ya.

Bir yıl sonra Türkiye’ye yine yaz tatiline geldiğimde buruk haberi aldım. Kaybetmişti hastalıkla mücadelesini. Kuzeni ona doğrudan "Hakan burada. Seni görmeye gelebilir" demiş. O da ümitlenmiş, hastanede kendine çeki düzen vermeye çalışmış ve beni beklemiş. Kim bilir ne kadar zaman bekledi? Ne zaman ümidini kesti? Kesti mi? Gitsem ne değişirdi?.. Kalbinde aşkımla son nefesini vermiş...

Oturdum Ankara’daki piyanomun başına ve uzun uzun doğaçladım. Kasete kaydettim. Sonra gittim; romantik olduğu kadar çevre için aptalca bir harekette bulundum: o kaseti onun mezarına gömdüm! Ümitsiz bir ulaşma çabası... O yaz kanun çalışmaya başlamıştım. Kaseti gömdükten sonra, birlikte asla fasıl geçemeyeceğim kemençeci sevgilimin mezarı başında, görevliler kovana kadar kanun çaldım...

Serenatlar, yarım kalmış halleriyle, yazılmalarından 28 yıl sonra ilk kez seslendirilecekler: 4 Ocak'ta İstanbul'da KMK Sanat'ta.

Hakan Ali Toker kimdir?

Hakan Ali Toker, 1976 doğumlu, Mersinlidir. İlk adını kullanmaktadır. Piyano çalmaya ve beste yapmaya küçük yaşta başladı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı çello bölümünde kısa bir başlangıç yapıp, ardından ortaokul, lise ve lisan eğitiminin bir bölümünü Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'nde okuduktan sonra ABD'de Indiana Üniversitesi Müzik Fakültesi Piyano ve Bestecilik dallarından mezun oldu.

Klasik eğitiminin yanı sıra Caz, Türk müziği ve klasik doğaçlama alanlarında kendi kendini yetiştirdi. Piyanonun yanı sıra kanun, akordeon, klavsen ve org çalmayı öğrendi.

Bugüne kadar 29 ülkede konserler verdi, pek çok yerli ve yabancı eleştirmenin övgülerini aldı. 17 yaşında katıldığı İstanbul Festivali'nde yılın en genç sanatçısıydı. Aynı yıl Ukrayna'da düzenlenen Virtüözler Festivali'nde yer alan ilk Türk sanatçıydı.

2011'de Türk makamlarına göre akortlanmış piyanoyla ilk Türk müziği resitalini veren piyanist oldu. 2022'de yazıp 33 müzisyenle birlikte CRR'de seslendirdiği "Türk Rapsodisi"yle ilk kez tüm çalgılarda makamsal mikrotonalitenin duyulduğu bir senfonik konsere imza atmış oldu.

Türkiye'de "Yaşayan Değerlerimiz" (2013), ABD'de "Yılın Yorumcusu" (2019) gibi ödüllere layık görüldü. Hırvatistan'da "Hırvat-Türk Dostluk" nişanıyla onurlandırıldı.

Hem yorumcu hem besteci olarak, hem klasik Batı müziği hem de caz ve Türk müziği alanlarında eserler veren sanatçının, bu müzik türlerini bazen ayrı ayrı ele aldığı, bazen de sentezlediği pek çok bestesi, düzenlemesi ve albümü vardır.

Yazarın Diğer Yazıları

Tambur mu tanbur mu?

İnsan herhangi bir alanda ne kadar ustalaşırsa ustalaşsın, karşı görüşleri dinlemeyi bıraktığı anda körelmeye mahkumdur

Çiçek Kız Valsi'nin öyküsü...

Aşkın geçerli veya gerçek olması için karşınızdakinin "gerçek" bir insan olması, onu tanımanız, onunla bir şeyler paylaşmış olmanız gerekmez. İnsan kafasında yarattığı bir hayale dahi âşık olsa, yaşadığı, gerçek aşktır!

"
"