26 Ekim 2024

BRICS her şeye karşı

BRICS’ten beklentileri fazla abartmamakta yarar var. Birleşmiş Milletler'de nasıl güvenlik konseyinin beş daimî üyesinin veto hakkı varsa, İslam İşbirliği Örgütü'nden nasıl Suudi Arabistan’ın istemediği bir karar çıkmazsa, BRICS’te de son tahlilde Rusya ve Çin’in dediği olur

Son günlerde Türk dış politikasının yeni bir gündem maddesi olarak kamuoyunu meşgul eden BRICS’in bu yılki Zirve toplantısı 22-24 Ekim’de Rusya Federasyonu’nun sınırları içerisindeki Tataristan’ın başşehri Kazan’da yapıldı. Türkiye’nin henüz resmi bir statüsü olmamasına karşın Putin’in özel davetlisi olarak Zirve’ye Cumhurbaşkanı Erdoğan da iştirak etti.

“BRICS” nereden geliyor?

BRICS ismi artık herkesin bildiği gibi oluşumun kurucu üyeleri Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve sonradan dahil olan Güney Afrika’nın İngilizce yazılışlarının baş harflerinden oluşuyor. BRİC tabiri ilk kez 2001 yılında “Goldman Sachs”ın ekonomistlerinden Jim O’Neil tarafından hazırlanan bir raporda kullanılmış. Raporda, 40-50 yıl içerisinde Brezilya, Rusya, Çin ve Hindistan’ın dünyanın başat ekonomik güçleri haline gelmesinin beklenildiği belirtiliyor. O’Neil’in öngörülerinin gerçekleşmesi için 40-50 yıl geçmesi bile gerekmedi.

BRIC ülkelerinin liderleri ilk kez 2006 yılında önce Rusya’nın Petersburg kentinde, daha sonra yine aynı yıl BM 61. dönem genel kurul toplantısı marjında New York’ta bir araya gelerek dörtlü iş birliği sürecini başlattıklarını resmen ilan ettiler.2011 yılında Güney Afrika, bu yıl başında da Mısır, Etopya, Birleşik Arap Emirlikleri ve İran BRIC’e katıldılar. Yeni katılımlardan sonra BRICS doğru bir akronim olmaktan çıktı. Ama yine de isim değiştirilmedi, BRICS’in sonuna “artı” sözcüğü eklenerek yola devam edildi. Bugün itibarıyla BRİC ülkeleri toplamda Dünya nüfusunun yüzde 46’sını, Gayri Safi Milli hasılasının ise yüzde 36’sını oluşturuyor. Ancak BRICS’in uluslararası ilişkilerde bu çapta bir ağırlığı olduğu söylenemez. Beşiktaş’ın ÇARŞI grubu gibi adını daha ziyade karşı olduklarıyla duyuruyor. BRICS uluslararası mali sisteme ve kurumlarına karşı, dış ticarette doların egemen para birimi olarak kullanılmasına karşı, devletlerin birbirlerinin iç işlerine karışmalarına karşı, Birleşmiş Milletler’de veto yetkisine karşı. Ama henüz siyasi ve ekonomik düzeyde nasıl bir dünya düzeni amaçladığını somut önerilerle ortaya koyabilmiş değil. Bugüne kadar düzenlediği çok sayıda toplantılar haricinde yapısal alandaki tek başarısı “BRICS Bank” olarak da bilinen Yeni Kalkınma Bankası (YDB.) YDB, Avrupa Yatırım Bankası, Asya Kalkınma Bankası gibi benzerlerine göre kurulduğu 2014 yılından bu yana pek işlevsel bir nitelik kazanamadı. Kazan’daki zirvenin en önemli gündem maddesi ise dedolarizasyon oldu. Bu çerçevede uluslararası ticarette dijital para mı kullanılacak? Yeni bir para birimi mi yaratılacak? Tartışılmaya devam ediliyor.

Aynı insanlar gibi devletler de bilinmeyene rağbet etmekte birbirleriyle yarışıyorlar. Aralarında Türkiye ve Yunanistan gibi NATO üyelerinin de bulunduğu 34 ülke BRICS’e ilgi gösteriyorlar. BRICS’e üye olmak için yazılı bir mekanizma öngörülmemiş. Resmi üyelik başvurusu yapılmıyor. Katılmak için niyet beyanında bulunan ülkeler üyeliğe davet ediliyor. Aslında davet esasına dayalı üyelik sadece BRICS’e özgü değil. Bu yöntemle üyelik başvurusunda bulunan ülkenin halihazırdaki üyelerden birinin vetosu ile karşılaşması gibi nahoş bir durumu önlemek için bir anlamda önceden oydaşma sağlanmış oluyor.

Türkiye ve BRICS

Anlaşılan Türkiye de niyet beyanında bulunan 34 ülke arasında. Ancak ben bugüne kadar Türk yetkililerin ağzından, “Biz Türkiye olarak BRICS’e katılma irademizi resmi yoldan bildirdik” şeklinde bir açıklama görmedim. Genelde, “BRICS içerisindeki gelişmeleri izliyoruz, ilişkileri geliştirmek istiyoruz, değerlendiriyoruz” gibi yuvarlak laflar ediliyor. Son olarak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 17 Ekim’de bir televizyon kanalında yayınlanan mülakatında Türkiye’nin muhtemel BRİCS üyeliğiyle ilgili bir soruyu şöyle yanıtlıyor:

“Bizim değerlendirmemiz şu: BRICS halihazırda 11 ülkenin üye olduğu bir platform. Şu anda en az onun iki mislinden daha fazla ülkenin buraya müracaat ettiğini görüyoruz. Şimdi bu ülkelerle ilgili BRICS ülkeleri ne yapacaklar, nasıl hareket edecekler bunu yakından izliyoruz. Buna ilişkin değerlendirmelerimiz var, sürekli temaslarımız var, bu platformun bundan sonra gelişme stratejisi nasıl olacak buna bakıyoruz. Hem de daha önemlisi bizim için ne türden bir katma değer üretecek, ne türden bir kurumsallaşmayı beraberinde getirecek onu göreceğiz.”

Hakan Fidan’ın bu sözleri henüz katılım yönünde bir karar alınmadığına işaret ediyor.

El yükselten Lavrov

RF dışişleri bakanı Lavrov yılların kurt diplomatı. Türkiye’nin BRICS’e ilgi duyduğu haberleri dolaşmaya başlayınca hemen el yükseltti. Türkiye’nin niyetinin ciddi olduğunu, bir ülkenin NATO veya AB üyeliğinin BRICS’e katılması için engel teşkil etmediğini belirttikten sonra, Şimdilik BRICS üyeleri arasında yeni bir genişleme olmaması için görüş birliği bulunduğunu, ayrıca yeni katılacak üyelerin de aynı değerleri paylaşması gerektiğini söyledi.

BRICS’ten beklentiler abartılmamalı

BRICS’ten beklentileri fazla abartmamakta yarar var. Birleşmiş Milletler’de nasıl güvenlik konseyinin beş daimi üyesinin veto hakkı varsa, İslam İşbirliği Örgütünden nasıl Suudi Arabistan’ın istemediği bir karar çıkmazsa, BRICS’de de son tahlilde Rusya ve Çin’in dediği olur.

Türkiye dış ticarette en fazla açığı BRICS’in üç kurucu üyesi Rusya, Çin ve Hindistan’a karşı veriyor. Sabahtan akşama topraklarımızdan veya denizlerimizden doğal gaz fışkırmadıkça, işgücü maliyetlerindeki artış bu hızıyla devam ettiği sürece Türkiye BRICS’e girse de girmese de bu ülkelerle ticaret açıkları, artar azalmaz. Oysa Avrupa Birliği halen ihracatta da ithalatta da yatırımda da birinci sıradaki ortağımız.

Bu aşamada Türkiye için en hayırlısı, BRICS’in nasıl bir evrim geçireceğini izlemek. Kafalar biraz karışık olsa da, Türkiye de galiba bunu yapıyor.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.

Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Nerede kaldı Avrupa Birliği’nin ortak dış ve güvenlik politikası?

Bugün gelinen noktada AB’nin ortak bir dış politikasından bahsetmek mümkün değil. Kıbrıs ve Yunanistan’la ilişkiler babında Türkiye’yi kınamak haricinde hiçbir konuda ortak politikalar üretilemiyor. İsrail’in Gazze’deki katliamları, Suriye, Ukrayna gibi Avrupa güvenliğini doğrudan ilgilendiren sorunlarda sessiz kalıyorlar. Esasen uzun bir süredir can çekişmekte olan ortak dış ve güvenlik politikasına 1 Temmuz’da AB dönem başkanlığını devralan Orban’ın Macaristan’ı son noktayı koydu

Suriye sarmalında kırk yıllık kani olur mu yani?

Türkiye’nin işi o kadar kolay değil. Suriye’nin Afganistanlaşması, Güneyimizin Peşavirleşmesine yol açabilir. HTŞ’nin içerisinde çok sayıda cihatçı gruplar yer alıyor. Bu grupların HTŞ’ye egemen olması halinde YPG/PYD’nin terör koridorunu önleyelim derken güney sınırlarımızda HTŞ’nin oluşturacağı bir terör koridoru ile karşılaşmamız pekâlâ mümkün

Kadınların fendi Netanyahu’yu yendi

Kamuoyunda “Lahey’i basma yasası” olarak da bilinen “Amerikan Askeri Personelini Koruma Yasası”, (ASPA) ayrıca Amerikan askerlerini kurtarmak için ABD’nin her türlü önlemi alabileceğine ilişkin hükümler içeriyor. Trump yönetimi devraldığında hasbelkader bir Amerikan askeri UCM’lik olursa, maazallah, Trump bu yasaya dayanarak Lahey’i “cehenneme çevirmeye” kalkışabilir

"
"