16 Kasım 2024

Farklı bir Atina ziyareti

İlki 2010 yılında düzenlenmeye başlayan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyinin müteakip toplantısının ocak ayının ikinci yarısı içerisinde Türkiye’de yapılması öngörülüyor. Amaç bu tarihe kadar adına ister “istikşafi” deyin, ister “istişari” deyin görüşmelerin başlatılıp başlatılamayacağını ortaya çıkarmak

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçen hafta cuma günü (8 Kasım) Yunan karşıtı Giorgos Gerapetritis’in davetine icabetle, Atina’ya günübirlik bir çalışma ziyaretinde bulundu. Her iki Bakan göreve geldikleri 1 yılı aşkın süre içerisinde çeşitli vesilelerle bir düzine görüşme yaptılar. Ancak, 8 Kasım’daki görüşme ayrı bir anlam taşıyordu. Türk-Yunan ilişkilerinde temel sorunların bir kenara bırakılarak, suya sabuna dokunmayan iş birliği alanlarına odaklanılmasını öngören pozitif gündemden bu yana bakanlar ilk kez Ege ve Kıbrıs’ı konuştular, ne konuştuklarını da kamuoyu önünde açıkladılar. Eskilerin deyimiyle “esasa müteallik” konulara girdiler. Fidan’ın ve Gerapetritis’in ziyaretten önce gerek “Tanea” ve “Hürriyet” gazetelerinde yayınlanan mülakatlarına, gerek görüşmelerden sonra yapılan ortak basın toplantısındaki ifadelerine bakılacak olursa, her iki ülkenin sorunlara yaklaşımlarında bir farklılık olmadı. Diplomaside buna, “mutabık olmamakta mutabık kalmak” deniliyor. Tabii baş başa görüşmelerde herhangi bir gelişme kaydedilip edilmediğini bilemiyoruz.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Giorgos Gerapetritis (Fotoğraf: Anadolu Ajansı)

Sorunların aşılmasında karşılaşılan darboğazlar

Her şeye rağmen 8 Kasım’dan sonra fotoğrafın biraz daha berraklaştığı söylenebilir. Gelinen aşamada iki düğümlenme noktası bulunuyor. Birincisi Ege’de hangi sorunların var olduğu. Yunanistan sadece kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılması sorunu olduğunu iddia ediyor. Türkiye ise birbirleriyle bağlantılı birden fazla ihtilaf bulunduğu görüşünde. İkinci görüş ayrılığı ise, Kıbrıs’ta nihai çözümün nasıl sağlanacağından kaynaklanıyor. Kıbrıslı Rumlar iki kesimli, iki toplumlu Federasyon’da ısrar ederken, Türk tarafı iki devletli çözümü tercih ediyor. Yukarıda kayıtlı başlangıç pozisyonlarında ortak bir zemine ulaşılması halinde, Ege ve Kıbrıs için yeniden masaların kurulması mümkün olabilecek gibi görünüyor.

Ege’de sadece tek bir sorun olmadığı apaçık ortada. Karasularının genişliği ve aidiyeti belli olmayan coğrafi formasyonlar sorunlarını çözmeden kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge üzerindeki anlaşmazlığı tartışmak bile mümkün değil. Uluslararası Adalet Divanı’na gidilmesi için de ortak bir tahkimname üzerinde mutabık kalınması gerekiyor.

Kıbrıs sorununda ise Türk tarafının işi daha zor. Egemen eşitlik ve uluslararası eşit statü gibi yeni parametrelere dayanan farklı bir müzakere pozisyonu var. Kıbrıslı Rumların yanında 30 AB ülkesine ek olarak bu kere son gelişmelerle stratejik ortağı haline gelen ABD’nin de yer alması yüksek bir ihtimal.

Her iki ülkede de hükümetler zemin kaybediyor

Geçtiğimiz yıla göre Yunanistan’ın ve Türkiye’nin muhtemel bir uzlaşma için ödün vermesi siyasi açıdan daha zor bir hale geldi. Ülkeler arasında özellikle egemenlikle ilgili ihtilafları çözümlemek, ancak siyasi riskleri göze alabilecek güçlü hükümetlerle mümkün olur. 2023 yılı ortalarında yapılan seçimlerden gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerek Başbakan Mitsotakis arkalarına geniş birer halk desteği alarak çıkmışlardı. Oysa bu yıl Türkiye’de, 30 Mart’taki yerel seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi ikinci Parti konumuna geriledi. Yunanistan’da da Haziran Ayında gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Başbakan Mitsotakis’in Partisi Yeni Demokrasinin oylarında yüzde 13’lük bir düşüş yaşandı. Üstelik Mitsotakis’in başı parti içi muhalefetle de fena halde dertte. Seleflerinden ikisi Karamanlis ve Samaras güçlerini birleştirerek Türkiye ile diyaloğa karşı çıkıyorlar. Bir yanda da gözünü başbakanlık hedefine dikmiş olan Mitsotakis’in yeni hükümette Dışişlerinden Savunma Bakanlığına kaydırdığı Dendias var. Allah’tan her iki ülke de ciddi muhalefet yapabilen partiler yok. Yunanistan’da ana muhalefet SYRİZA liderlik sorunu yaşıyor. Bir takım Bizans oyunlarıyla genel başkanlıktan uzaklaştırılan Kassselakis, geçtiğimiz hafta sonunda yeni bir parti kuracağını açıkladı. Cumhuriyet Halk Partisi ise dış politikayı tamamen unutmuş, kürt açılımı, normalizasyon, partinin cumhurbaşkanı adayı kim olacak gibi konularla uğraşıyor.

Bu seferki Türk-Yunan yakınlaşması şoklara daha dayanaklı olacak gibi görünüyor

2023 yılında yaşadığımız çifte deprem felaketi ile başlayan Türk-Yunan yakınlaşmasının şoklara daha dayanaklı bir hale gelmiş olması sevindirici. İki ülke arasındaki tüm iletişim kanalları işliyor. Yunan basınında belirtildiğine göre, son Atina toplantısında mevcut siyasi diyaloğa, pozitif gündeme ve güven artırıcı önlemlere ilaveten özellikle kriz dönemlerinde gerilimi azaltmak için devreye girecek yeni bir mekanizma üzerinde mutabık kalındığı anlaşılıyor.

İlki 2010 yılında düzenlenmeye başlayan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyinin müteakip toplantısının ocak ayının ikinci yarısı içerisinde Türkiye’de yapılması öngörülüyor. Amaç bu tarihe kadar adına ister “istikşafi” deyin, ister “istişari” deyin görüşmelerin başlatılıp başlatılamayacağını ortaya çıkarmak.

Eminim Ege sorunlarına ilişkin müzakerelerin yeniden başlatılması için ortak bir zeminin tespit edilememesi halinde gelinen aşamadan geri gidilmemesi için neler yapılacağı üzerinde de çalışılıyordur.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.

Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Nerede kaldı Avrupa Birliği’nin ortak dış ve güvenlik politikası?

Bugün gelinen noktada AB’nin ortak bir dış politikasından bahsetmek mümkün değil. Kıbrıs ve Yunanistan’la ilişkiler babında Türkiye’yi kınamak haricinde hiçbir konuda ortak politikalar üretilemiyor. İsrail’in Gazze’deki katliamları, Suriye, Ukrayna gibi Avrupa güvenliğini doğrudan ilgilendiren sorunlarda sessiz kalıyorlar. Esasen uzun bir süredir can çekişmekte olan ortak dış ve güvenlik politikasına 1 Temmuz’da AB dönem başkanlığını devralan Orban’ın Macaristan’ı son noktayı koydu

Suriye sarmalında kırk yıllık kani olur mu yani?

Türkiye’nin işi o kadar kolay değil. Suriye’nin Afganistanlaşması, Güneyimizin Peşavirleşmesine yol açabilir. HTŞ’nin içerisinde çok sayıda cihatçı gruplar yer alıyor. Bu grupların HTŞ’ye egemen olması halinde YPG/PYD’nin terör koridorunu önleyelim derken güney sınırlarımızda HTŞ’nin oluşturacağı bir terör koridoru ile karşılaşmamız pekâlâ mümkün

Kadınların fendi Netanyahu’yu yendi

Kamuoyunda “Lahey’i basma yasası” olarak da bilinen “Amerikan Askeri Personelini Koruma Yasası”, (ASPA) ayrıca Amerikan askerlerini kurtarmak için ABD’nin her türlü önlemi alabileceğine ilişkin hükümler içeriyor. Trump yönetimi devraldığında hasbelkader bir Amerikan askeri UCM’lik olursa, maazallah, Trump bu yasaya dayanarak Lahey’i “cehenneme çevirmeye” kalkışabilir

"
"