15 Şubat 2025
Geçtiğimiz hafta başında Türkiye’yi yakından ilgilendiren iki önemli ziyaret gerçekleşti. ABD Başkanı Donald Trump, 3 Şubat’ta Beyaz Saray’daki ilk resmi konuğu olarak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu ağırladı. Aynı tarihte Suriye Arap Cumhuriyeti’nin Geçici Cumhurbaşkanı Ahmet Şara da Suudi Arabistan’dan sonra ikinci ziyaretini Ankara’ya gerçekleştirdi.
İlk ziyaretlerin devletlerin uluslararası ilişkilerinde ayrı bir anlamı vardır. Diğer ziyaretler kısa sürede unutulur, ama ilkler uzun yıllar hatırlanır. İlk ziyaretler aynı zamanda ülkeler arasındaki yakınlığın ve dostluğun da bir göstergesi sayılır. Türk liderler iktidara geldiklerinde ilk ziyaretlerini KKTC’ye yaparlar. Yunanlı devlet adamlarının ilk rotası ise daima Güney Kıbrıs olmuştur.
42 yıllık meslek hayatımda bu geleneğin sadece iki istisnasına şahit oldum. 2002 yılı sonunda TBMM Başkanı Bülent Arınç selefi zamanında planlanmış Hindistan ziyaretini iptal etmedi. Cesaretli bir kararla ilk yurt dışı gezisini Hindistan’a gerçekleştirdi. Bülent Arınç’ın, İslamabad’tan önce Yeni Delhi’yi ziyaret etmesi Hint tarafında çok olumlu algılandı. Aradan bir yıl geçmeden Başbakan Vajpayee, Türkiye’yi ziyaret etti. O tarihten bu yana da Türkiye’ye ayak basan Hintli bir başbakan olmadı. Aynı yıl Türk Hava Yolları İstanbul-Yeni Delhi seferlerine başladı. İkili ticaret hacmi arttı. Türk-Hint ilişkileri daha önce hiç olmadığı kadar hareketlilik kazandı.
İkinci istisna ise Yorgos Papandreau’nun seçimleri kazandıktan üç gün sonra 2008 yılında “Güney-Doğu Avrupa İşbirliği Süreci Toplantısı” (GDAÜ) için Türkiye’ye yaptığı ziyarettir. Her ne kadar uluslararası bir toplantı için de olsa Papandreua’nun ziyareti GDAÜ toplantısının önüne geçti. Yeni bir Türk-Yunan yakınlaşmasının başlamasına vesile oldu.
Amerikan başkanları ilk ziyaretlerini geleneksel olarak kendisi için özel olarak düzenlenen NATO Zirvesine katılmak üzere Brüksel’e gerçekleştirirler. Bu gelenek baba Bush zamanından bu yana istisnasız devam ettirildi. Trump birinci döneminde de göreve başladıktan kısa bir süre sonra bir akşam yemeğinde NATO ülkelerinin liderleriyle tanışmak için Brüksel’e gelmişti. Acaba bu gelenek Trump 02’de de devam ettirilecek mi? Geldiği takdirde, bunca olup bitenden sonra Trump, Kanadalı ve Danimarkalı müttefiklerinin yüzlerine nasıl bakacak?
Vaşington’daki Netanyahu/Trump ortak basın toplantısı 40, Ankara’daki Erdoğan/Şara’nınki ise 13 dakika sürdü. Ankara’da soru alınmazken, Vaşington’daki basın toplantısının 20 dakikası soru/cevap bölümüne ayrılmıştı. Kapalı kapılar arkasındaki görüşmelerde neler konuşulduğunu bilmeye imkân yok. Kamuoylarının tek bilgi kaynağı ziyaret sonundaki basın toplantıları oluyor. Maalesef Türkiye’deki resmi görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantılarında artık ya hiç soru alınmıyor ya da iki taraftan birer veya en fazla ikişer soruyla kısıtlı tutuluyor. Kimlerin ve hangi soruları soracağı önceden belirlendiği için de basın toplantılarında heyecan yaşanmıyor, sönük geçiyor.
Amerika her ne kadar süratle demokrasiden uzaklaşmakta ise de basın ve ifade özgürlüğü alanında hala belirli bir seviyeyi koruyabiliyor. Vaşington’daki basın toplantısında gazeteciler Trump’ı ağır ifadelerle eleştirdiler. Gazze’deki “emlak projesi”nden dolayı Amerika’yı işgalcilikle suçlayanlar oldu. Trump ilginç bir kişilik. Çoğu zaman saçmalasa da basın toplantılarındaki performansları hiç de fena sayılmaz. Ayrıca “Showman” Trump’ı izlemek çok da eğlenceli oluyor. Bir kere hiç sinirlenmiyor. Karşısındakilere hakaret etmiyor. Cevabını bilemediği soruları almaza yatıyor. Afganlı kadın bir gazetecinin ABD’nin Taliban’ı tanıyıp tanımayacağı, kadınların gördükleri baskılar ve Afganistan’daki durumla ilgili bir sorusuna önce, “Söylediklerinizden tek kelime anlamadım, siz nereden geliyorsunuz?” şeklinde karşı bir soruyla cevap verdi. Sonra da ne anlama geliyorsa, “güzel bir ses, size bol şanslar diliyorum” diyerek herkesi güldürdü.
Netanyahu ile Trump arasında çok özel ilişkiler olduğu her hallerinden belli. Netanyahu, Trump’ı İsrail’in Amerikan tarihinde başkanlık koltuğundaki en büyük dostu olarak niteledi. Netanyahu masaya otururken sandalyesini altına süren Trump da Netanyahu’ya sürekli “Bibi” diye hitap ediyor. Bibi, Netanyahu’nun takma ismi. Aralarındaki samimiyeti göstermek açısından herkesin önünde Hasan’a, “Haso” demek gibi bir şey.
Suriye Arap Cumhuriyeti Geçici Cumhurbaşkanı Ahmet Şara, ilk yurt dışı ziyareti olarak sebep-i mevcudiyetini borçlu olduğu Türkiye’yi değil de paranın kokusunu aldığı Suudi Arabistan’ı seçti. Rolex kol saati, Vakko takım elbiseden daha ağır basmış olmalı. Ankara’daki basın toplantısına gelince, 13 dakikanın 10 dakikasında Cumhurbaşkanı Erdoğan konuştu. Erdoğan uzun uzun Türkiye’nin kısa sürede Suriye için yaptıklarını anlattı. Şara’yı ve Suriye halkının mücadelesini övdü ve tabii ki Suriye’nin Kuzeyinde yuvalanan YPG/PKK terör örgütünün Türkiye için yarattığı güvenlik endişelerini dile getirdi.3 Şubat’ta ünlü İngiliz dergisi “Economist’te’ yayınlanan mülakatında, Suriye topraklarından komşu ülkelere tehdit yöneltilmesine izin vermeyecekleri sözünü veren Şara, Ankara’da bu topa hiç girmedi. Belli ki askeri bir harekata o da sıcak bakmıyor. Bu sorunu Amerika’nın aracılığıyla sık sık bir araya geldiği anlaşılan YPG’nin komutanı Mazlum Kobani ile görüşerek aşmak istiyor. Haberler doğru ise, Suriyeli Kürtlerin çatı örgütü ENKS’nin görüşme talebini de Kürtleri temsil etmediği gerekçesiyle geri çevirmiş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, her ne kadar ciddiye alınacak bir proje olmadığını söylese de Trump, Gazze’yi satın almak önerisinde oldukça ciddi görünüyor. Her fırsatta teklifini yeniden gündeme getiriyor. Filistin’i öteden beri sırtlarında bir yük olarak gören petrol zengini Arap devletlerine bir süre sonra bu fikri kabul ettirirse kimse şaşırmasın. Ürdün Kralı Abdullah Vaşington ziyaretinde ilk günden gemileri suya indirmiş gibi bir görüntü sergiledi. Trump’ın general diye atıfta bulunduğu Sisi’nin Mısırının da çok fazla direnebileceğine pek ihtimal vermiyorum.
Trump’ın iş başı yaptığı 20 Ocak’ta yurt içinde ve yurt dışındaki bazı köşe yazarları, yazılarına “Trump geri döndü. Kemerlerinizi bağlayın” diye başlıklar atmışlardı.
Galiba Trump’ın pilot kabininde olduğu sürece emniyet kemerlerini hiç çıkarmamak gerekecek.
Hasan Göğüş kimdir? Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep’te doğdu. 1976 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. 1977’de Dışişleri Bakanlığı’na girerek diplomatik kariyerine başladı. Yurt dışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği’nde ikinci kâtip, Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi Türkiye Daimî Temsilciliği’nde başkatip, Londra Büyükelçiliği’nde müsteşar, Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı (AGİT) Türkiye Daimî Temsilciliği’nde Daimî Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı. Dışişleri Bakanlığı merkez teşkilatında Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci katiplik, Müsteşar Özel Kalem Müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğünde Orta Asya Daire Başkanlığı, Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü, Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle İkili İlişkilerden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından “Oranje Nassau” nişanı ile ödüllendirildi. Büyükelçi sıfatıyla Türkiye’yi sırasıyla Hindistan (Nepal, Sri Lanka ve Maldivler’e akredite olarak) Yunanistan, Avusturya ve Portekiz’de temsil etti. 2018 yılında Dışişleri Bakanlığı’ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, halen merkezi Roma’da bulunan Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Konseyi Başkanı ve Okan Üniversitesi Mütevelli heyeti üyesi olarak görev yapıyor. 2021 yılı başından bu yana da T24’te dış politika konusunda köşe yazıları yazıyor. Hasan Göğüş’ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği Doğan kitap’tan yayınlanmış, “Zor Başkentlerde Diplomasi” ve İdeal Kitap’tan çıkan “Diplomasi Yazıları” isimli iki kitabı bulunmaktadır. |
Yedi düvelin yaranmaya çalıştığı Hindistan ile bu sitede daha önce çeşitli vesilelerle yazdığım gibi yeni Türkiye’nin yaptığı hatalar nedeniyle Türk-Hint ilişkileri tarihinin en kötü günlerinden geçiyor
Dikkatlerimiz Trump ve bürokratik reform çalışmalarını ihale ettiği X’in babası Elon Musk’ın şaklabanlıkları üzerinde odaklanmışken Başkan Yardımcısı JD Vance’ı gözden kaçırmışız. Seçim kampanyası sırasında fazla sesi sedası çıkmayan JD Vance, geçtiğimiz hafta sonu Münih Güvenlik Konferansı’nda (MGK) ortaya çıktı. Öyle bir konuşma yaptı ki dinleyenlere parmaklarını ısırttı
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek , "Kimse ek ödenek için bana gelmesin, kamuda tasarruf dönemi başlıyor" demişti. 2024 yılı bütçe dönemi sona erdi. Acaba son cumhurbaşkanı genelgesiyle ne kadar tasarruf sağlandı? Geçen yıl hangi kurumlara ne miktarlarda ek ödenek tahsis edildi? Ya da kullanılmayıp da Maliye'ye iade edilen ödenek oldu mu?
© Tüm hakları saklıdır.