10 Temmuz 2024

2024 ortasında Latin Amerika'dan siyasi manzaralar

Venezuela'da Nicolas Maduro'nun koltuğu bu defa tehlikede

Brezilya'nın ardından bölgenin en kalabalık ve etkili ülkesi Meksika'da Haziran başında yapılan seçim yarışının iki kadın aday arasında geçeceği öne çıkarıldı, ancak, yıllardır, uyuşturucu kaynaklı, asayiş ve güvenlik meselesinin tahlili yine ihmal edildi. Meksika'da seçimin galibi 6 ay önceden belliydi. Bana göre, asıl önemli seçimler 28 Temmuz günü Venezuela'da düzenlenecek. Kamuoyu yoklamaları, birleşen muhalefet karşısında Nicolas Maduro'nun bu defa kaybedeceğine işaret ediyor. Petrol zengini ülkede 25 yıl sonra "Chavismo" dönemi (Hugo Chavez ideolojisi) kapanacak gibi duruyor. Bu arada, And ülkesi Bolivya'da geçtiğimiz hafta darbe girişimine şahit olduk. Gerçek darbe mi, kontrollü darbe mi tartışması bir süre daha devam edecek. Koka üreticisi ülkede demokrasinin önündeki asıl tehlike siyasetten kopmayı reddeden dinozor politikacı Evo Morales'in ısrarı ve inadı olsa gerek. Bölgenin çetelere teslim ülkesi Haiti'ye Kenya'dan 400 kişilik ilk grup polis desteği haziran ayında ulaştı. Sayıları 3 bine ulaşacak "yabancı destek gücünün" işi hayli zor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi destekli uluslararası operasyonun arkasındaki itici güç ABD. Haiti'li aileler, özellikle başkent Port-au-Prince'de yaşayanlar gerçekten çok zor durumdalar. 

Bir destekçi, 2 Mayıs 2024'te Venezuela'nın Maracaibo kentinde düzenlenen bir kampanya mitingi sırasında muhalefet lideri Maria Corina Machado ve başkan adayı Edmundo Gonzalez'in resimlerinin bulunduğu bir pankartı taşıyor.

Meksika'da seçimleri 6 yıldır iktidarda bulunan sol parti açık ara kazandı

Latin Amerika'da yegane sorun güvenlik değil tabiatıyla. Fakirlik, hayat pahalılığı, gelir adaletsizliği, neoliberal ekonomik modelin olumsuz etkileri, siyasi kutuplaşma, otoriter rejimler ve düzensiz göç gibi farklı uzun bir sorunlar listesi mevcut. Ancak bir numarada güvenlik ve asayiş meselesinin yattığı şüphe götürmüyor. Bu devasa sorun en fazla Meksika'nın başını ağrıtıyor, seçim kampanyalarında liderler asayiş ve huzuru temin edecekleri yönünde sözler veriyorlar, ancak sonuç alamıyorlar. 2018 yılında seçilen Cumhurbaşkanı Andre Manuel Lopez Obrador (AMLO) izlediği halkçı ve kibirden uzak politikalarla alt ve orta gelirli vatandaşın kalbini kazandı, tarifeli uçakla seyahat etti, önceki cumhurbaşkanlarının kullandıkları lüks uçağı sattı, saraylarda oturmayı reddetti. 6 yıl sonra halktan yana politikasının karşılığını aldı: "protejesi", partisi MORENO'nun (Movimiento Regeneracion Nacional-Ulusal Yenilenme Hareketi) adayı, başkent Mexico City'nin Belediye Başkanı Claudia Sheibaum, yüzde 60 civarında oyla yeni cumhurbaşkanı seçildi. 32 eyaletin 31'inde MORENO adayları vali seçildiler. Başkentin yeni belediye başkanı da MORENO'dan, yine bir kadın (Clara Brugada). MORENO ve ittifak kurduğu koalisyon Meclis'te üçte iki çoğunluğu elde etti, Senato'da ki çoğunluk da MORENO'nun. Özetle 10 yıl önce AMLO tarafından kurulan MORENO, 2024 yazında, Meksika'yı 80 yıl yöneten Devrimci Kurumsal Partiyi (Partido Revolucionario İnstitucional) siyaset sahnesinden aşağıya attı.

Asayişin sağlanamaması Meksika seçmenini etkilemedi 

6 yıl boyunca halk desteği yüzde 60'ın altına düşmeyen AMLO'nun can güvenliği ve asayiş konusundaki karnesine baktığımızda ise solcu popülist liderin sınıfta kaldığını görüyoruz. Meksika'da 2000 li yıllardan günümüze, her sene, uyuşturucu çetelerinden kaynaklı, 30 bin civarında ölüm meydana gelir. AMLO döneminde, 6 yılda, toplam 170 bin civarında insan hayatını kaybetti. Her gün 80 kişi uyuşturucu şiddetine kurban gitti, gün başına 10 kadın öldürüldü, her sene 3 bin kişi kaçırıldı. Sadece seçim kampanya döneminde 50 civarında belediye başkanı veya milletvekili adayı çete kurşunlarına hedef oldular. Can güvenliği alanındaki bu net başarısız tabloya rağmen AMLO'ya sandıklarda gösterilen yüksek teveccüh, Meksika seçmeninin, uyuşturucu kaynaklı şiddet hareketlerini kanıksadığı, bu alanda tepkisini yitirdiği manasına geliyor. Makroekonomik göstergelere baktığımızda, Meksika'nın iyi neticeler aldığını, ABD dış ticaretinde Çin'i aşağı çekerek bir numaraya yükseldiğini, 2023 yılında 36 milyar dolar yabancı sermaye çektiğini (ABD ve Çin firmaları) görüyoruz. AMLO döneminde fakirlik oranı yüzde 50 den 43'e düşmesine rağmen her yıl bir milyona yaklaşan Meksika'lının, güvenlik ve fakirlik sebebiyle, ABD'ye göç etmeye çalıştığını biliyoruz. Yoksulluğun gözü kör olsun demek yetmez, Meksika bölgede lider ülke iddiasını sürdürecek ise, bu rakamı aşağı çekmek zorunda.

Venezuela'da Nicolas Maduro'nun koltuğu bu defa tehlikede

Venezuela'da 28 Temmuz günü düzenlenecek seçimlerde üçüncü kez aday olan Hugo Chavez'in ardılı Nicolas Maduro'nun koltuğu ciddi tehlikede. Bu defa karşısında seçimleri boykot etmenin yanlışını kavramış, yönetimin çıkardığı engellere karşın yeni ve ılımlı bir liderin (Edmundo Gonzalez) arkasında birleşmeyi becermiş bir muhalefet mevcut. Maduro döneminde, son 10 yıl içinde, ülkenin GSMH'sı yüzde 80 oranında düştü, tüm hizmetler aksadı, fakirlik yaygınlaştı, asayiş bozuldu, elektrik ve su kesintilerinin önüne geçilemiyor, eğitim ve sağlık sektörü büyük çöküntü yaşıyor, ambulanslar çalışmıyor (zira mazot yok), 30 milyon nüfuslu Venezuela'dan 7 milyon vatandaş, aş, iş ve selamet için kaçmış durumda. Bir önceki seçimlerde tüm muhalif liderleri kovalayarak veya yasaklayarak seçim kazanan Maduro, bu defa, 2023 ekim ayında Barbados'da (Karayiplerde bir ada devleti) muhalif cepheyle varılan mutabakat doğrultusunda, ABD yaptırımlarının hafifletilmesi karşılığında, serbest ve adil seçimlerin düzenlenmesini onaylamak zorunda kaldı. Katar'ın arabuluculuğu sayesinde ABD ile Venezuela asgari noktalarda mutabık kaldılar; böylece serbest seçimlerin önü açıldı. Vaşington'un, Trump'ın "Maduro'ya azami baskı" yönteminin ters teptiğini kavrayarak daha ılımlı bir politika benimsemesi, Ukrayna savaşının yol açtığı enerji tedariki sıkıntılarını dikkate alarak Karakas ile diyaloğu başlatması, Venezuela'ya komşu Brezilya ve Kolombiya'nın yeni seçilen solcu liderleri Lula da Silva ve Gustavo Petro'nun Maduro üzerinde etkili telkinleri ile 28 Temmuz seçimleri mümkün hale geldi şeklinde özetleyebiliriz.

Birleşmiş muhalefet ile Chavezci kadroların diyaloğu: Venezuela'nın selametinin anahtarı

Peki, muhalefet seçimleri kazanırsa Venezuela kısa dönemde huzur ve refaha kavuşur mu? Maalesef hayır. Zira Parlamentoda çoğunluk PSUV'un (Chavezci Parti) elinde, 23 eyaletin 18'inde valiler yine Maduro'nun partisinden, Yüksek Seçim Kurulu, Yüksek Mahkemeler, Yargı erki, Silahlı Kuvvetler, tamamen PSUV ile özdeşleşmiş kurumlara dönüşmüşler. 25 yıldır ülkeyi yöneten Chavezci kadroların 28 Temmuz seçimleri ile görevlerinden ayrılmaları söz konusu değil. Parlamento seçimleri 2025, eyalet seçimleri ise 2026 yılında düzenlenecek. Muhalefet, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandığı takdirde, ülkeyi yönetmek bakımından, PSUV kadrolarıyla diyaloğu korumak ve gerektiğinde masaya oturarak çözüm üretmek zorunda. Bu doğrultuda, Parlamento ve eyalet seçimlerini dikkate alarak, kavga gürültü çıkarmadan, halkın yaşam seviyesini bir miktar yükseltmeye, aksayan hizmetlerde (elektrik, su, akaryakıt, hastaneler vs.) nispi iyileştirmeler yapmaya, daha fazla petrol ihraç etmeye muvaffak olurlarsa, seçmenin ülke dışına kaçışı sona erer, Venezuela son 10 yıldır içinde çırpındığı bataklıktan yavaş yavaş çıkar ve nihayet doğru istikamette ilerler. Refah, huzur ve kurtuluşun anahtarı, Chavezciler ile Muhalif Cephenin, bundan böyle, barış içinde bir arada yaşamayı öğrenmelerinde yatıyor. Venezuela'nın krizden çıkmasının tüm bölgeye olumlu yansımaları olacağını unutmayalım.

Bolivya'nın sorunu darbeci askerler mi yoksa Evo Morales mi?

Bolivya geçtiğimiz haftalarda şaşırtıcı bir darbe girişimi ile gündeme geldi. Hiçbir hazırlık yapılmadan darbeye kalkışılmış gibi gözüküyor, "kontrollü darbe mi?" sorusunu akla getiriyor. Komplo teorisyenleri "lityum darbesi" dahi dediler. Halen darbeciler hapiste, mesele şimdilik kapanmış gibi. Darbe vesilesiyle eski Cumhurbaşkanı Evo Morales yine ortalığı karıştırdı. Bolivya demokrasisinin önünde Evo Morales adlı bir sorun var dersem abartmış olmam. 2006 yılından 2019 yılına kadar ülkeyi yöneten, 2019 seçimlerine, anayasal engele rağmen, atadığı partili taraf hakimler sayesinde katılan, bu seçimlere şaibe karıştırdığı gerekçesiyle koltuğunu kaybederek Meksika'ya kaçmak zorunda kalan, seçimlere yönelik protesto ve şiddet olaylarının ardından seçilmemiş sağcı bir hükümetin bir yıl iktidarda kalmasına yol açan Evo Morales ülkesine döndükten sonra bir kenara çekilmeyi reddetti, saygı gösterilen emekli bir lider olmayı kabullenemedi. Bolivya'nın öncü sosyalist partisi MAS'ın (Movimiento al Socialismo) genç lideri, 2020 kasım seçimlerinin galibi Cumhurbaşkanı Luis Arce'ın gelecek sene düzenlenecek seçimlerde aday olması ve iyi sonuç elde etmesi beklenir iken, Evo Morales'in bir grup taraftarı yanına çekerek Luis Arce'a muhalefet yapması partinin ve oyların bölünmesi anlamını taşıyor. Luis Arce yönetiminin son 1-2 yıldır ekonomik sorunlarla baş edememesinin de payı var Morales'in elinin güçlenmesinde. Böylece Bolivya'nın muhafazakar liberal partileri bakımından 2025 seçimleri açısından çok önemli bir fırsat ortaya çıkıyor. Dinozor Morales'in ısrarı ve inadı sayesinde MAS oylarının bölünecek olması iktidarın bu defa sandıklar üzerinden muhafazakar liderlere (Carlos Mesa ve Fernando Camacho) ikram edilmesi manasına gelecek.

Haiti gecikmeyle doğru yola yöneldi: Önce çeteler, sonra seçimler

Çok gecikmeli de olsa, 400 kişilik Kenyalı polis gücü 25 Haziran günü Haiti'ye ulaştı; 3 bin kişilik yabancı destek gücünün 2 binini Kenya tedarik edecek. Çetelerin başkentteki havaalanını ele geçirmeleri üzerine mart ayında istifa etmek zorunda kalan Başbakan Ariel Henry'nin yerine, ülkeyi güvenli koşullarda seçimlere taşımak üzere, 7 kişilik Başkanlık Konseyi üyelerinin CARİCOM (Karayip Ülkeleri Teşkilatı) ve ABD temsilcilerinin onayıyla atandığını hatırlıyoruz. Konsey biraz gecikmeli de olsa görev taksimini yaptı ve kendi içinden Garry Conille'i başbakan olarak atayarak ülke yönetimini 25 Nisan günü üstlendi. Ülkenin çetelerden temizlenmesinin ardından en geç 2026 Şubat ayına kadar seçimlerin düzenlenmesi öngörülüyor. Haiti kolluk kuvvetlerinin, yabancı destek gücünün katkılarıyla, Haiti'ye huzur ve barışı getirmesi yerli yabancı herkesin ortak dileği. Ancak sorun asayiş ve güvenliğin hayli ötesinde, devlet otoritesi, siyaset kurumu ve kamu kuruluşları çökmüş vaziyette. Umarım önce güvenlik sağlanır, sandıktan çıkan yeni hükümet pas içinde kalan devlet mekanizmalarını yeniden harekete geçirir.

Hasan Servet Öktem kimdir?

Hasan Servet Öktem 1953 yılında Düzce'de doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi. 1977 yılında "meslek memuru" olarak Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Stuttgart, Tahran, Cenevre (BM) ve Ottawa'da görev yaptı. Belgrad (2003-2008) ve Havana'da (2012-2016) büyükelçi olarak Türkiye'yi temsil etti. Merkezde, Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı, Uzakdoğu-Afrika Genel Müdürlüğü, İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürlüğü, görevlerinde bulundu.

Yaklaşık 41 yıl çalıştığı Dışişleri Bakanlığı'ndan 2018 yılında emekliye ayrıldı. T24'te 2018 yılından itibaren, ağırlıklı olarak Afrika, Latin Amerika ve Balkanlar'daki gelişmeleri yorumlayan yazılar yazıyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

İsrail futbol ve basketbol takımlarına niye yasak getirilmiyor?

Yakın gelecekte, İsrailli sporseverlerin artık yurt dışına takımlarını desteklemek üzere seyahat etmeleri giderek sıkıntılı hale gelecek, belki de mazide kalacak. İsrail'in bölgedeki saldırgan politikası devam ettiği sürece, İsrail vatandaşları ABD dışında bir yerlere seyahat edemez durumda kalacaklar

ABD, İsrail, Moldova ve Arjantin, hepsi Küba'ya karşı

Son ABD seçimlerini bir yandan T.C. vatandaşı bir yandan Küba dostu kimliğiyle izledim, aklı başında insanlar grubu içinde yer alıp Kamala Harris’in kazanmasını arzu ettim. Maalesef yine Trump kazandı, mazlum Küba halkının çilesi yine devam edecek

Moldova, Gürcistan ve Bulgaristan seçimlerinde Rusya'nın artan rolü

Aday ülkelere, geleneklerinizi bir kenara bırakın, benim değerlerimi ve anlayışımı kabul edin, bana (adeta) teslim olun yönünde baskı yapan Avrupa Birliği’nin, Moldova ve Gürcistan’da, genç nüfus nezdindeki yumuşak gücü yükselmeye devam ediyor

"
"