13 Mart 2025

İklim değişikliği, zincirleme afetleri artırıyor

Atmosferik nehir kaynaklı ekstrem yağışların, iklim değişikliği nedeniyle şiddetlendiği uyarısında bulunan uzmanlar, çoklu afetlerin yönetim biçimlerinde mevcut teknolojilerden de yararlanılarak güncellemeler yapılması gerektiğini belirtiyor ve mevcut acil durum politikalarının, bilimsel çalışmalar ışığında gözden geçirilmesi çağrısında bulunuyor

Dr. Bikem Ekberzade

İstanbul Teknik Üniversitesi’nden bir grup bilim insanının liderlik ettiği yeni bir çalışma, 6 Şubat 2023’te yaşanan depremlerden ve takip eden heyelanlardan kaynaklanan yıkımın, güçlü bir ‘‘atmosferik nehir’’ olayı nedeniyle şiddetlendiğini ortaya koyuyor. 

Dar bir kanal içerisinde su buharı ve ısı taşıyan, ve geçici hava akımları olarak tarif edilen atmosferik nehirlerin şiddeti, iklim değişikliği nedeniyle artıyor. Yağış rejimlerini etkileyerek sıcaklık dalgalanmalarını, geçiş noktalarında yüklendikleri enerji ile de fırtınaları besleyebilen, ayrıca orta enlemlerde sel ve heyelan gibi aşırı hava olayları tetikleyebilen atmosferik nehirler, dünyanın birçok noktasında olduğu gibi Ortadoğu’da da etkilerini gösteriyor.

Atmosferik nehir kaynaklı ekstrem yağışların, Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyayı nasıl etkilediğine dair çalışmalar, henüz yeterli seviyede değil. Buna karşın bilim insanları, hidro klimatik değişikliklerin etkili olduğu çoklu afetlerle giderek daha fazla karşı karşıya kalınacağını vurguluyor. Bu afetleri önceden kestirebilecek modeller geliştirilebilmesi ve doğru analizlerin yapılabilmesi için de sürekli ve güvenilir gözlem verisine erişebilmek önem taşıyor. Ayrıca ikincil tehlikelere hazırlıklı olabilmek için bilimin, afet yönetimine tamamen entegre edilmesi gerektiğine de dikkat çekiliyor. 

Depremler, heyelanlar ve atmosferik nehir bir araya geldi

Deprem, fırtına ve sel gibi doğal afetler, büyük yıkıma yol açabiliyor. Birden fazla afetin birlikte ya da birbirlerinden beslenerek ya da birbirlerini tetikleyerek gerçekleştiği durumlarda ise bu yıkım, öngörülmesi zor şekillerde katlanıyor. Communications, Earth & Environment dergisinde yayınlanan yeni bir çalışmaya göre; 6 Şubat 2023’te Doğu Anadolu Fay Hattında gerçekleşen ve bölgede sayısız heyelanı tetikleyen depremlerden 36 gün sonra yaşanan ve 20 saat gibi kısa bir sürede bölgeye 183  mm yağış bırakan atmosferik nehir de, böyle bir sonuç doğurdu. 

Depremlerin ardından gerçekleşen moloz akmaları ve heyelanlar sonrasında özellikle nehir yataklarında yığılmalar meydana geldi. Suyun blokajları aşamadığı yerlerde sel baskınları görüldü. Bu durum, artan sıcaklıklar nedeniyle karların erimesiyle ve depremden sonra yaşanan atmosferik nehir ile birleşince, zaten kırılgan olan bölge, ikincil bir afet ile karşı karşıya kalmış oldu. Moloz akmalarının akarsu yataklarına yakın evleri vurması sonucu dört kişi, atmosferik nehir olayı nedeniyle de toplam 12 kişi yaşamını yitirdi. 

6 Şubat’ta gerçekleşen depremlerin ilki; Türkiye tarihinde kaydedilmiş en şiddetli deprem olan 1938 Erzincan depremi ile kıyaslanabilir ölçüdeydi. Ancak atmosferik nehir olayının böyle şiddetli ve geniş bir alanı etkisi altına alan bir depremden kısa zaman sonra gerçekleşmesi, yaşanan felaketin boyutunu etkileyen en önemli etmendi. 

Atmosferik nehir kaynaklı ekstrem yağışlar artıyor

Makalenin yazarlarından İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Lütfi Şen, yüksek enerjili atmosferik nehirlerin tehlike oluşturma potansiyellerinin, yeni ve araştırmaya açık bir konu olduğuna dikkat çekiyor. Bu konu üzerinde uzmanlaşan ve makalenin de yazarları arasında bulunan Şili Valparaíso Üniversitesi’nden Doç. Dr. Deniz Bozkurt ise son yıllarda atmosferik nehir kaynaklı yağışların sayısının, özellikle Ortadoğu ve kuzey Mezopotamya’da arttığını belirtiyor. 

Ancak bu sistemlerin, özellikle Kızıl Deniz’den beslenerek Zagros ve Toros dağlarındaki yağışları nasıl etkilediğine yönelik çalışmalar, henüz yeterli seviyede değil. Atmosferik nehirler, dünyada artan sayıda çalışmaya konu olsa da, özellikle Yakın Doğu ve Akdeniz bölgelerinde yapılan çok fazla araştırma yok. 

Çoklu afetlerin sayısında artış olacak

Depremlerin tetiklediği heyelanlar konusunda uzman olan ve bahse konu çalışmayı yürüten İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Tolga Görüm, 6 Şubat depremlerinden sonra gerçekleşen atmosferik nehir olayının, deprem sonrası gerçekleşen heyelanların sayılarına, tiplerine ve meydana gelen yıkıma etkilerinin büyüklüğü anlamında bir ilk olduğunu belirtiyor. Görüm’e göre, içinde bulunduğumuz insan kaynaklı iklim değişikliği sürecinde, bu tarz çoklu afetlerin sayısında artış yaşanacak.

‘‘Belirsizliğin yüksek olduğu bir döneme giriyoruz. Tasarladığımız modeller, bu belirsizliği bir ölçüde çözümleyebiliyor, ancak dinamik sistemlerle karşı karşıyayız ve tetikleme mekanizmaları karmaşıklaştıkça, modellerimiz de sınırlı kalıyor,’’ diyen Görüm, bu zorluğun üstesinden gelebilmek ve riskleri, afet meydana gelmeden önce öngörebilmek için sürekli ve açık gözlem verisinin büyük önem kazandığına dikkat çekiyor. ‘‘Elimizde ne kadar uzun süreli, güvenilir ve yerel ölçeği yansıtabilecek çözünürlüğe sahip veri olursa, belirsizlikleri modellerimize yansıtmak ve çözümlemek de o kadar mümkün oluyor.’’

Tedbirler, tüm riskler belirlenerek alınmalı

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) yönetim kurulunda da aktif görev alan Prof. Dr. Görüm’e göre, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölge dinamiklerinin iyi çözümlenebildiği ve risklerin etkin bir şekilde bilimsel olarak değerlendirildiği  acil durum mekanizmalarının güçlendirilmesi kritik önem taşıyor. Nitekim, iklim değişikliği ile birlikte çoklu afetler gibi kompleks tehlikelerin hem sıklığı hem de şiddetinde artış görülmesi, bilim insanlarınca beklenen bir durum. Dolayısıyla bu tehlikelerin öngörülebilmesi ve müdahale yaklaşımlarında gerekli güncellenmeler ve güçlendirilmeler yapılabilmesi için bilimdeki gelişmelerden faydalanılması gerekiyor. 

Görüm, 6 Şubat sonrası yaşananlar gibi ardışık ve çoklu afetlere müdahalenin, çok yönlü bir yaklaşımı gerektirdiğine dikkat çekiyor: Bölge nezdinde bulunan tüm risklerin önceden belirlenmesi ve önlemlerin, bu risklerin farkındalığında alınması gerekiyor. Güvenli alanların belirlenmesi; temiz içme suyu kaynaklarının korunması; gıdaya, acil yardım ve sağlık ekipmanlarına erişimin sürekliliğinin sağlanması gibi tedbirler, risklerin belirlenmesiyle birlikte eşgüdümlü ve multidisipliner bir yaklaşımla alınabilmeli. 

Afet sonrasında bilim insanları da alanda olmalı 

‘‘Stabilitesini yitirmiş, duraysız yamaçların, bilimsel yöntemlerle önceden tespit edilmesi mümkün. Biz bununun tespitini etkin bir şekilde yapabiliyoruz,’’ diyen Prof. Dr. Görüm’e göre, afet sonrasında alana, kurtarma ekiplerinin yanı sıra bilim insanlarının da intikal edebilmesi çok önemli. Bu sayede, ‘‘uzman bilim insanlarının hızlıca yapacakları gözlem ve analizlerle, kritik alanların tespiti ve güvenli alanların oluşturulması efektif bir şekilde sağlanabilir.’’

Halihazırda bu uygulama belirli bir kapasitede yapılıyor olsa da Prof. Dr. Görüm, bilimin, afet yönetimine tamamen entegre edilmesi gerektiğini savunuyor ve ekliyor ‘‘bilimin afet yönetimine tamamıyla entegre edilmesi olası ikincil tehlikelere karşı hazırlıklı olmamızı ve can kayıplarını minimize edecek yaklaşımları benimsememizi sağlayacaktır.’’


Kaynak Makale: The 2023 Türkiye-Syria earthquake disaster was exacerbated by an atmospheric river

Dr. Bikem Ekberzade kimdir?

Dr. Bikem Ekberzade, araştırmalarını İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nde yürütmektedir ve European Geosciences Union (EGU) içinde 4 yıldır faaliyet gösteren Biyoçeşitlilik Eylem Grubu’nda yer alan 8 yer sistem bilimciden birisidir. Başlıca çalışma alanı, iklim değişikliğinin karasal ekosistemler, biyoçeşitlilik ve sistem kırılganlığı üzerindeki etkisidir.

Lisans eğitimini Boston Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde (1989-1993), yüksek lisans eğitimini Boston Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde (1995-1996) ve doktorasını İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nde (İTÜ-AYBE) (2019-2024) tamamlamıştır.

1993-2018 yılları arasında aralıksız olarak farklı uluslararası basın organizasyonlarında gazeteci olarak çoğunlukla çatışma bölgelerinden çalışmıştır. 2011 yılında Birleşmiş Milletler bünyesinde Irak’ta görev yapmıştır. Zorunlu göç üzerine iki kitabı, medya eleştirisi içeren bir kitabı vardır. Son kitabı ‘Standing Rock, Greed, Oil, and Lakota’s Struggle for Justice’, 2018 yılında Zed Books tarafından yayınlanmıştır. Bu kitap akabinde, aynı isimden yola çıkarak Açık Radyo’da beş yıl boyunca Dikilen Kaya programını sunmuştur. 2019 yılında hazırlamaya başladığı Entropi programı, Açık Radyo’da hali hazırda devam etmektedir.

2020 yılında kurulan Biyoçeşitlilik Eylem Grubu kapsamında Avrupa Birliği tarafından hazırlanan ancak kanunlaştırılması sürecinde aksamalar yaşanan Doğa Restorasyon Kanunu (Nature Restoration Law) konusunda AB parlamenterlerine bilimsel konularda aktif destek sunmuştur. Halihazırda çoklu jeotehlikeler ve bu tehlikeler üzerinde iklim değişikliğinin etkisi, ve tehlikelerin şiddet ve frekanslarındaki olası değişimi, farklı disiplinlerden uzman bir grup bilim insanı ile birlikte araştırmaktadır.

Uzmanlık Alanları: İklim değişikliği; Karasal ekosistemler; Biyoçeşitlilik; Sistem dinamikleri; Jeotehlikeler; İklim politikaları

 

İklim Masası Hakkında

İklim Masası, basına bilimsel temelli iklim haberleri servis etmek amacıyla kurulmuştur. İklim değişikliğini, ekonomiden tarıma, biyoçeşitliliğe etkilerinden toplumsal sonuçlarına, tüm yönleriyle ele almayı hedefleyen bir haber ajansıdır.

Bilim insanları tarafından İklim Masası için kaleme alınan haber metinleri, gazetecilere ve basın kuruluşlarına ücretsiz servis edilir.

Gazeteciler, haberi hazırlayan bilim insanını ve İklim Masası'nı referans göstermek kaydıyla, metinlerin tamamını veya bir kısmını kullanmak ve metinlerden alıntı yapmak konusunda özgürdür.

İklim Masası, iklim değişikliğiyle ilgili basında yer alan haberlerin nicelik, nitelik ve konu çeşitliliği bakımından gelişmesini hedeflemektedir. İklim değişikliği konusundaki çalışmaları daha görünür kılmayı, yeni araştırmalara ilham vermeyi ve iklim değişikliği konusunda üretilen akademik bilgiyi bir araya getirerek gazeteciler için güvenilir bir bilgi kaynağı oluşturmayı amaçlar.

* T24, İklim Masası köşesini herhangi bir kurumdan karşılık almadan yayımlamaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Müsilaj ile mücadele için organik atıklar kompost edilmeli!

Marmara Denizi etrafındaki kentlerde toplanan atıkların farklı şekillerde bertaraf edildiği senaryoları değerlendiren ve müsilaj oluşumu üzerindeki etkilerini analiz eden yeni bir bilimsel çalışmaya göre organik atıkların komposta dönüştürülmesi, denizin kirlilik yükünü ciddi ölçüde azaltabilir. Müsilaj ile mücadelede etkili olacak bir atık yönetim sistemine acilen ve tam kapasite ile geçilmesi gerekiyor

‘‘İklim Kanunu, iklim değişikliği ile mücadele etmeyi amaçlamıyor’’

Uzmanlar, Meclis’e sunulan İklim Kanunu Teklifi’nin Türkiye’nin karbon emisyonlarının ne zamana kadar ve ne şekilde azaltılacağına dair yeterli bir çerçeve sunmadığı ve bu haliyle bir iklim kanunu olmaktan uzak olduğu eleştirisinde bulunuyor

Rekabetçilik Pusulası açıklandı: AB, rekabetçilik ve karbonsuzlaşmayı uzlaştırabilecek mi?

Avrupa Rekabetçilik Pusulası’nın Trump’ın başkanlığı ile başlayan yeni döneme dair politika önerileri içermemesi, önemli bir eksiklik. Bu yeni dönemde AB’nin, bir yandan rekabetçiliğini artıracak politikalar izlerken bir yandan da başta Çin olmak üzere, diğer ülkeler ile sağlıklı bir işbirliği kurması önem taşıyor

"
"