12 Mayıs 2024

Yasemin kokulu bir Anneler Günü

Tüm annelerin çocuklarını sağlıkla, mutlulukla ve güven içinde kucaklarına aldıkları ve büyüttükleri bir dünya dileğiyle…

Bugün Anneler Günü

"Cennet anaların ayakları altındadır" derler. Bence bir çocuğun yaşı kaç olursa olsun annesinin kokusudur o cennetin kokusu.

Çocukluğumda sıkıntılı olduğum, kendimi savunmasız hissettiğim zamanlarda anneme sarılıp onun kokusunu içime çekmenin sakinleştirici, yatıştırıcı gücünü hiç unutamam. Hâlâ da birbirimizden uzak yaşasak da buluştuğumuzda, sarıldığımızda onun kokusunu hissetmek hayatta her ne rolüm olursa olsun hâlâ çocuk da olduğumun tatlı ve sıcacık bir hatırlatması.

Bu alemde bedenleri vasıtasıyla dünyayla buluştuğumuz, bize canlarından can veren değerli annelerimiz… 

Hayatla ilk temasımızı kurmamızı mümkün kılan annelerimizle kurduğumuz bağ aslında hayatla kurduğumuz ilişkinin de temellerini atıyor.

İnsan yavrusu için annesi ve en yakınındaki bakım vereniyle bağ kurması yaşamsal, biyolojik bir ihtiyaç. Ve bu bağ o kadar değerli ki; annemizle üç yaşına gelene kadar kurduğumuz bağın niteliği yaşam boyu hayatla ve diğer insanlarla kurduğumuz ilişkilerin de niteliğini belirleme gücüne sahip. Sosyal canlılar olarak hayatla ve insanlarla kurduğumuz ilişkilerin niteliği de doğrudan yaşam kalitemizi belirliyor.

Gönül ister bu bağ herkeste güvenli bir şekilde kurulsun. Fakat hayatın bin bir türlü gerçeği ve hâli olduğunu düşünürsek bu bazen mümkün olamıyor. İşin içinde annenin çocuk sahibi olduğu yaş, içinde bulunduğu çevre, sosyal ve kültürel öğrenmeler, dönem ve coğrafya gibi birçok değişken var. Bütün bu değişkenlerden sebep kaygılı, düzensiz ve güvensiz bağlanmaların da kurulabilmesi mümkün olabiliyor.

Kime soracak olsak öyle ya da böyle çocukluktan gelen bir yarası vardır. Bu da insana dair bir gerçek. Hiç kimse mükemmel değil. Hiçbir annenin de mükemmel olması beklenemez. Çünkü bazen her ne kadar bizim gözümüzde süper kahramanlar olsalar da annelerimizin de insan olduğunu unutmamız gerekiyor.

Burada değerli olan insanın kendini tanıması ve ebeveyni ile kurduğu bağ ile ilgili bir sıkıntısı var ise onu tespit etmesi. Devamında ebeveyninin o günkü şartlarını, gerçeğini anlamaya çalışması ve mümkünse kabulü. Birtakım beklentilerden vazgeçip, olanı olduğu kabul ettiğimizde insanın kendi kendine ebeveynlik yolculuğu da başlıyor.

Şu anda Gazze'de ve acımasız şartların, savaşların hakim olduğu diğer coğrafyalardaki anneleri ve çocukları düşündüğümde şu bahsettiğim konular nasıl da anlamsızlaşabiliyor. Bugün için ve bundan sonrası için öncelikli dileğim tüm dünyada bir gün tüm annelerin çocuklarını güven içinde kucaklarına alabilmeleri ve sağlıkla, insanca şartlarda çocuklarının büyümelerine eşlik edebilmeleri. Tüm annelerin çocuklarını sağlıkla, mutlulukla ve güven içinde kucaklarına aldıkları ve büyüttükleri bir dünya dileğiyle…

Başta annemin, Gazze'de, acımasız savaşların yaşandığı coğrafyalarda evlat acısı çeken anaların ve kalbinde anne şefkati taşıyan tüm kadınların Anneler Günü'nü kutlarım.

Yasemin zamanı

Şimdi tam da mis kokulu yaseminlerin zamanı.

Eğer kokulara meraklıysanız ve dikkatiniz bu yönde açıksa bugünlerde İstanbul sokaklarında yaseminlerin görüntüsünden metrelerce önce kokusu çarpıyor insanın burnuna.

Sanırım bir diğer cennet kokusu da yasemin çiçeğinin kokusu. Hatta bu listeye hanımeli ve narenciye çiçeğini de ekleyebilirim.

Geçenlerde Nişantaşı'nda işim vardı. Topağacı'na doğru çıkan yokuşun başından itibaren trafik yoğun olduğu için arabamı hemen yokuş başında yol kenarında uygun bir yere park ettim. Gideceğim yere yürümenin yol yokuş da olsa çok daha pratik, hızlı ve ekonomik olacağı kararına vardım. Bu gibi zamanlarda çok sevdiğim Avusturyalı bir arkadaşımın tavsiyesini hatırlarım hep. "Sağlıklıysan, bacakların da ayakların da sağlamsa şükret ve yürüyebileceğin mesafeleri yürümeyi tercih et!" Ne kadar basit ve farkındalık uyandıran bir hatırlatma. Değil mi?

Topağacı mahallesine doğru yürürken; bu çok samimi ama aynı zamanda çok sıkışık ve betonarme olduğunu düşündüğüm semtin baharla birlikte nasıl da güzelleşmiş olduğunu fark ettim. Ağaçların güneş ışığı ile dolup fosforlu bir yeşile bürünen tazecik yaprakları, bitişik nizam dizili apartmanların yarattığı sıkışıklık hissini ve dar caddeyi ferahlatmıştı. Yokuşu tırmanırken gözlerim büyülenmiş bir şekilde yaprakların yeşilinin etkisindeyken burnuma önce kokusu ilişti yaseminlerin. Nasıl da büyüleyici bir kokudur bu. Birkaç metre sonra da eski bir apartmanın girişinde demir korkulukları sarmış beyaz yaseminleri gördüm. Hemen eğilip öpüşüp koklaştım ve yoluma mutlulukla devam ettim.

Hayatı nasıl da güzelleştiren bir detay.

Burnunuza yasemin kokusu çarparsa bugünlerde izini sürmenizi, onu bulup koklamanızı ve hayatınıza bir hoşluk katmanızı tavsiye ederim. Hatta bir de çocukluğumuzda yaptığımız gibi yasemin çiçeğini ters çevirip, arı misali nektarını da emebilirsiniz.

Bodrum'da yaseminler

Ülkemizde birçok yerini olduğu gibi kitabım "Ahenk İçinde"nin imza günü için gittiğim Bodrum'u da yaseminlerin kokusu sarmış. Milas-Bodrum Havalimanı'nda normalde tam olarak ne sebepten yayıldığını bilmediğim nahoş bir koku hakimdir. Fakat bugünlerde havalimanındaki yasemin çiçeklerinin kokusunun yoğunluğu o rahatsız edici kokuyu yenmiş. Uçaktan indiğim an kuvvetli bir yasemin çiçeği kokusu çarptı burnuma. Havalimanından çıkarken de yol boyunca yatay düzeneklere ekilmiş olan yaseminlerin görüntüsünü hayranlıkla seyrettim. Bu tatlı detayla hayatı güzelleştirdikleri için Milas Belediyesi'ni tebrik ederim. Bugünlerde yolunuz Milas-Bodrum Havalimanı'na düşerse yaseminlerin hem görüntüsü hem de mis gibi kokusu eminim sizi de mutlu edecektir.

Bodrum'a ulaştığım günün akşamı bir davet üzerine gittiğim, sevdiğim arkadaşlarımın yıllar süren emekleri sonucunda Bodrum'a sundukları Yalıkavak'ta bulunan Birdcage otelde de beni yine mis kokulu yaseminler karşıladı. Bazısı eskiden tanıdığım bazılarıysa yeni tanıştığım keyifli bir grup insan Birdcage'in içinde bulanan Lika adlı restoranın bu yaz sunacağı menüyü deneyimledik. Şef Sara Tabrizi liderliğinde hayata geçen Lika; lezzetleri, manzarası, tiril tiril beyaz örtülü masaları, ışığı ve müziği ile Bodrum için çok hoş ve özgün bir alternatif.

Lika çok kültürlülüğün ahenk içinde bir karması olan çok özgün lezzetler sunuyor. Sofrada Ege'nin de Akdeniz'in de Güneydoğu'nun da varlığını hissettiğim, şefin kendine has yorumlarını içeren çok lezzetli bir karma vardı. Benim bulunduğum gece menünün bir kısmı servis edildi. Peki neler tattım? Taze yeşilliklerden ve sebzelerden oluşan özgün dokunuşlu salatalar, Bodrum'a has mandalinalı eşkina ceviche, kendine has bir dokunuşu olan bir musabbaha, baklava böreği, kuzu göbeği mantarı, ızgara ahtapot gibi paylaşımlık lezzetler ve ana yemekte de ister paylaşımlık ister yalnız yiyeceğiniz dana kaburga tabağı, çıtır tavuk naneli pilavı… Tatlı olarak da serin serin gelen bal köpüklü muhallebi ve Türk kahveli tiramisu tatlı sever bir kişi olarak beni uçurdu.

Yasemin kokuları eşliğinde keyifli sohbetler ettiğimiz, sevgili Moshe (Aelyon) ile şen kahkahalar attığımız, yeni güzel insanlar tanıdığım, lezzetli, ılık bir ilkbahar Bodrum akşamıydı.

Siz de bir Bodrum severseniz, okullar kapanıp da yaz tatili kalabalığı başlamadan Bodrum'u bu keyifli günlerde bir ziyaret etmenizi tavsiye ederim.

Muzaffer Akyol'a Atölye Ziyareti

Muzaffer Akyol'la

İmza günümün sabahında Bodrum'da bulunan sanatçıların ve Bodrum sanatının değerini öne çıkarmak, daha ulaşılabilir kılmak adına Bodrum'a değer katan projeler hayata geçiren Art Melek kızlarından Zeynep Can'la sevgili Muzaffer Akyol'u atölyesinde ziyaret etmek üzere Türkbükü'ne doğru yollara düştük.

İstanbul'da yağan yağmurların etkisiyle Bodrum'da havanın kuzey rüzgarlarına teslim olduğu, gölgelerin serin ama güneşin içimizi ısıttığı, ışıl ışıl bir Bodrum günü Ahmet Özer'in "Yüreği coşkunun saatine ayarlı bir ressam" olarak tanımladığı Muzaffer Akyol'la buluştuk. Bir doğa sevdalısı olarak; resimlerinde toprak anayı, zeytin ağaçlarını, narları, ilkbahar cümbüşlerini, Anadolu'nun coşkulu, yaşam sevinciyle dolu cıvıl cıvıl renklerini onurlandıran Akyol'u çok beğenirim. Bu atölye ziyareti vesilesiyle bir de onun keyifli sohbetine katılma, atölyesinin kokusunu içime çekme, kişisel dünyasına tanıklık etme, eserlerinin hikayesini kendinden dinleme sansına eriştim. Nelerden konuşmadık ki? Akyol'un rahmetli eşinden, kızından, ilişkilerden, evlilikten, Babıali zamanlarından, Asmalı Mescit muhabbetlerinden, Can Yücel'den, Cemal Süreya'dan, Edip Cansever'den bahsettiği çok besleyici bir sohbet oldu.

Muzaffer Akyol'la

Bir yandan da yeni kişisel sergisine hazırlandığı günlerdi. Zeynep'le beraber çok değerli eserlerini atölyeden gün ışığına çıkardık. "Kutsal Ölmez Ağacı", "Zai'de Fantastik Zaman", "Şemsiyelerin Çığlığı" adlı eserlerine, yeni yapmakta olduğu henüz tamamlanmamış muza, narlarına hem birlikte baktık hem de üzerine konuştuk. Zeynep bir yandan da sergi için resimlerin fotoğraflarını çekti.

Kalkmamıza yakın Muzaffer, resim defterlerini çıkardı. Her bir sayfası rengarenk eşsiz resimler, şiirler, anılar, notlarla dolu, içinden duyguların taştığı resim defterleri… Çok çok etkilendim. Paha biçilmez bir zenginlik taşıyordu çevirdiğim her bir sayfadan. Hayatı derinlemesine deneyimlemiş bir insan olan böylesine değerli bir ressamla birlikte vakit geçirmekten ve hayatı paylaşmaktan onur duydum. Nasıl da hem duygularımı hem de duyularımı besleyen bir buluşma oldu anlatamam. Anlatılmaz yaşanır cinsten.

Eğer sanata ve sanatçılara meraklı biriyseniz böyle bir deneyimi siz de yaşayabilirsiniz. Bodrum'da sanat etkinliklerinin kanatsız melekleri olan Art Melek topluluğu bu yıl dördüncüsünü düzenliyor oldukları Bodrum Atölye Buluşmaları'nda ilgilenen herkese sanatçıları atölyelerinde ziyaret etme imkanı sunuyorlar. Sevgili Yasemin Aksoy, Senem Öncüler Çetin, Zeynep Can ve Özgüray Önel Art Melek dışında kendi profesyonları da olan Bodrum'a gönül vermiş dört kadın. Bodrum Atölye Buluşmaları ile halkla sanatı ve sanatçıyı yaklaştırmak ve aradaki mesafeyi kaldırmak üzere dört sene önce çıktıkları yolda çok güzel işler yapıyorlar.

Bu sene 20-28 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek olan bu ücretsiz etkinliğin sanatseverler açısından çok değerli bir fırsat olduğu bir gerçek ama sanatçı arkadaşlarım da sanatseverlerle buluşmalarına vesile olan bu etkinlikten çok beslendiklerini ifade ediyorlar.

Muzaffer Akyol'u ziyaretimizin sonunda onu da alıp hep beraber kitabımın imzası için Ortakent'e doğru yola koyulduk.

Arabada sohbetimizin içinde Çukurovalı olduğumu öğrenen Akyol birden ezberinden bir Faruk Nafız Çamlıbel şiiri okumaya başladı:

Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı…
Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler…

Ellerim takılırken rüzgarların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!

O anda yalnız benle değil hayatla da flört ediyordu Akyol. Bir yandan neşe içinde anılarını anlatıyor, espriler yapıyor ve arabanın içini kahkahaya boğuyordu. Atölyede resimlerini anlatırken ve sohbet halindeyken de hissettiğim yaşama heyecanı, birlikte gezmek üzere yollara düştüğümüzde daha da coşku doldu. Beraber geçirdiğimiz keyifli öğlenin ardından çok sevdiğim Bodrumlu arkadaşlarımın katılımının yanında Muzaffer Akyol da bana imza günümde eşlik etti. Onore oldum, büyük bir sevinç duydum. Benim için unutulmaz bir anı oldu. Art Melek kızlarına, sevgili Muzaffer Akyol'a, dostlarıma ve hayata müteşekkirim.

İlksen Utlu kimdir?

Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı.

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu.

10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı.

Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor.

Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor.

Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yenilerle dolu bir haziran

Haziran ayı; insan icadı zamanda, takvimlerimizde yaz günlerinin başladığına işaret eden, adında, tadında, kokusunda, ılığında coşku ve heyecan barındıran bir ay

Yeni öğrenen merakı

Yaşadığımız yeri yeni bir şehri, kasabayı, köyü yeni öğrenen merakı ile tanımaya çalışan bir turist hissiyle keşfetmeye heyecan duyabilir miyiz?

Gençlerin bayramı

Bugün 19 Mayıs 2024 ve ben yıllar sonra tesadüfen bir 19 Mayıs'ta ilk gençlik yıllarımın geçtiği Tarsus'tayım ama artık liseli olan ben değilim kızım. Bugün artık onun bayramı