NATO zirvesi, İsveç'in üyeliği, Ukrayna Savaşı uluslararası gündemi tamamen işgal etmişken ben ABD-Çin arasında süregiden teknoloji savaşına ve mikroçip ittifaklarına, ABD'li bakanların Çin ziyaretlerine ve sonrasında olanlara bir göz atmak istedim.
Zira, son zamanlarda önemli gelişmeler oluyor. Savaşta yeni cepheler açılıyor, müttefikler savaşa dahil oluyor, Çin'in misillemesi savaşı başka bir düzeye taşıyor ve tansiyon artıyor.
ABD-Çin arasında bir anda hareketlenen ilişkiler, bu iki devasa güç arasındaki tansiyon ve bunun dünyanın geri kalanına yansımaları hepimizi yakından ilgilendiriyor-ya da en azından ilgilendirmesi gerekiyor. Önce diplomasi tarafına bakalım.
Üç hafta içinde iki önemli ziyaret
Xi Jinping'le Biden'ın geçen Kasım ayında Endonezya'da yapılan G20 zirvesi sırasında el sıkışması iki ülke arasında süregiden tansiyonu yok etmemişti. ABD buzları eritmek için diplomasi yapmaya devam ediyor.
Üç hafta içinde önce ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, ardından da Hazine Bakanı Janet Yellen Çin Halk Cumhuriyeti'ni ziyaret etti. Her iki ziyaret de hem iki ülke arasındaki ilişkiler hem de hepimizin geleceği için oldukça önemli.
Her iki taraf da samimi ve verimli bir ziyaret olduğu konusunda beyanda bulundu, eller sıkışıldı, gülümsendi, pozlar verildi. Peki, süregiden iktisadi savaş sona erdi mi, ya da yakın gelecekte sonra erer mi?
"Bu dünya ikimize de yeter"
Yellen'ın sakin ekonomi diplomasisinin en önemli kazanımı iletişim kanallarının tekrar açılması. Yellen küresel ekonominin her iki ülkenin (daha da) zenginleşmesi için yeterli olduğunun, iki ülkenin de aralarındaki ilişkiyi iyi tutma bağlamında sorumlu davranması, beraber yaşamayı ve küresel zenginliği paylaşmayı öğrenmeleri gerektiğinin altını çizdi.
İklim krizi kapsamında yoksul ülkelere yönlendirilecek finansmanın iki ülkenin en önemli küresel sorumluluklarından biri olduğunu vurguladı. İklim finansmanı konusunda Çin Halk Cumhuriyeti'nin elini taşın altına koyması gerektiğini nazikçe belirtti. Ayrıca, Çin'in ABD'li şirketlere iyi davranmasını rica etti.
Yellen her ne kadar buzları eritmeye, iletişimi güçlendirmeye, sakin sakin dünya meselelerini konuşmaya, iş birliği yapmaya geldiğini söylese de ABD'nin Çin'e yönelik politikasında değişen pek bir şey olmadı. Yellen ziyareti sırasında ABD'nin özellikle Çin'e karşı mevzilenmiş ama genel olarak da korumacı politikasında orta vadede bir değişiklik olmayacağı sinyalini verdi. Milli güvenlik hedefleri doğrultusunda tasarlanmış önlemleri almaya devam edeceklerini vurguladı.
ABD'de korumacı statüko devam ederken, Çin'den değişmesini istemek
Ve Yellen, ABD'de statüko devam ederken Çin'i değişime davet etti. Genel olarak ABD Hükümeti ve iş dünyası Çin'in kamu iktisadi teşekküllerine sağladığı avantajlardan, özellikle cömert sübvansiyon paketlerinden, buna karşın ABD'li firmaların Çin piyasasında uğradığı baskılardan ve genel olarak dezavantajlı duruma gelmesinden çok rahatsız.
Yellen'ın ziyareti sırası ve sonrasında değişen tek şey, Yellen'in en azından söylem düzeyinde iki dev ekonominin ayrışmasının (decoupling) iki taraf için de çok maliyetli olduğunu vurgulamış olması. Daha önceden tedarik zincirlerini dost ve müttefik ülkelere kaydırmanın önemini ifade etmiş olan Yellen, bunun Çin'deki olumsuz yankısı üzerine geçen haftaki ziyareti sırasında sadece "kritik tedarik zincirlerini çeşitlendirme' önceliğini ifade etti.
Artık dış ticaret doğrudan bir milli güvenlik meselesi
Çin tarafında ABD'nin Çin'in büyüyüp palazlanmasını baltaladığı algısı yaygın. Aslında bu satır arasını okuyarak oluşturulan bir algı da değil. ABD'nin Çin'e yönelik politikasının Çin'i teknolojide yalnız bırakmayı hedefleyen çok somut dinamik ve mekanizmaları var.
Biden Hükümetinin geçen Ekim ayında yürürlüğe soktuğu mikroçip ve mikroçip teknolojisine dair ihracat yasak ve kontrolleri Çin tarafında iktisadi savaş olarak algılanıyor. Bu sınırlamalar mikroçip sanayinde yer alan irili ufaklı, özel veya kamu tüm firmaları hedef alıyor. Trump'ın şahin diye nitelendirilen kontrol ve yasaklarından çok daha kapsamlı ve sistematik önlemler bunlar.
Çinli bazı uzmanlara göre, Çin'in ABD'nin çip politikası zehiri(ni) yutup gülümsemesini beklemek çok gerçekçi değil. Pek haksız da sayılmazlar.
Süregiden teknoloji savaşının yanı sıra, iki ülke arasında pek çok başka kritik mesele var. Çin "Tayvan iç meselemdir dokunmayın, Güney Çin Denizi'ne karışmayın, yeni Soğuk Savaş yaratmayın, büyümeme, Afrika'ya, Latin Amerika'ya doğru yayılmama müdahale etmeyin diyor". "Bırakın yardım göndereyim, yatırım yapayım, borç vereyim de az gelişmiş ülkeler kalkınsın" diyor. Tabii bunlar özellikle ABD ve AB'de pek hoş karşılanmayan ve dünyanın pek çok yerinde çok uzun vadeli ve ciddi iktisadi ve siyasi sonuçları olacak niyet ve hareketler.
Jeopolitik açıdan hâlihazırda oldukça gergin bir ortamda şekillenen teknoloji savaşının görünür kıldığı en önemli olgu dış ticaretin de öncelikli bir milli güvenlik meselesine dönüşmüş olması.
ABD'nin ısrarıyla çip savaşına giren müttefikler: Japonya ve Hollanda
ABD Soğuk Savaş dönemini aratmayan ihracat kontrol ve izin prosedürleriyle yetinmeyip müttefiklerine de benzer şekilde Çin'e silikon blokajı yapmaları konusunda uzun süredir baskı yapıyor. Hollanda, Japonya ve Güney Kore gibi Çin'e mikroçip ve/ya yüksek teknoloji ihraç eden ülkelerin de benzer kontroller uygulamalarını ve Çin'in mikroçip sektörünün atar damarlarını kolektif olarak kesmelerini istiyor.
Sonuçta Çin'in mikroçip endüstrisi genişleyen kapasitesine rağmen hâlâ yüksek teknolojide çoğunlukla dışa bağımlı. ABD bu ülkelerde geliştirilen teknoloji ve teknoloji ürünlerinin Çin'de mikroçip sanayinin gelişmesini ve özellikle de Çin'in çok iddialı olduğu yapay zekâ ve bununla bağlantılı olarak askeri teknoloji alanında kullanılmasının önüne geçmeye çalışıyor.
Ve uzun süredir devam eden pazarlıklar sonunda Mayıs ayında Japonya, Haziran sonunda da Hollanda ABD'ye omuz vererek çip savaşına dahil oldu. Japonya mikroçip imalatında kullanılan 23 çeşit malzemenin ihracatını kontrol altına aldığını açıkladı ve bunlardan bazıları en üst düzey/en yeni teknoloji içeren malzemeler de değil.
Bunun ardından özellikle yüksek teknoloji tarafında küresel mikroçip sektörünün önemli oyuncularından Hollanda da savaşa dahil oldu ve var olan kontrolleri hatırı sayılır biçimde genişletti.
Bunun hemen ardından küresel mikroçip sektörünü ilgilendiren Çin'in misillemesi geldi.
Kısasa kısas: Çin'in hammadde misillemesi
Elinde teknoloji sektörü için kritik pek çok hammadde bulunduran -ve gerektiğinde bunu koz olarak kullanan- Çin'in artan tansiyon karşısında tepkisiz kalması beklenmiyordu. 2010'da Japonya ile arasında Güney Çin Deniziyle ilgili anlaşmazlık sonrasında hammadde ihracatını sınırlamış ve bu politika mikroçip sektörünü bariz biçimde etkilemişti.
Günümüz teknolojisinin olmazsa olmazı bazı kilit madenler ve bunları işleme kapasitesinde Çin dünya lideri (nadir elementlerin yüzde 70'i Çin'de).
Çin Temmuz başında mikroçip, fiber optik ve pek çok teknolojik cihazın üretiminde kritik hammadde olan galyum ve germanyum metal ve yarı-metalleri üzerinde ihracat kontrolü uygulamaya başlayacağını açıkladı. Çin galyum ve germanyumda küresel arzın yaklaşık yüzde 80'ini sağlıyor. "Milli güvenlik ve milli çıkarları koruma' amacıyla uygulanacak bu kontroller 1 Ağustos'ta yürürlüğe girecek.
Çin birkaç ay önce de bazı Çinli firmaların ABD'li Micron'un ürettiği hafıza çiplerini kullanmalarını yasaklamıştı.
Mikroçip savaşında tansiyon artarken her geçen gün kısasa kısas pratiği normalleşiyor ve merkantilist perspektif hakimiyetini arttırıyor.
Biden Trump'dan da daha ileri gitti, ama bu sürpriz değil
Burada -sürpriz değilse de- ilginç olan korumacılık konusunda Demokrat Biden Hükümeti'nin Cumhuriyetçi Trump Hükümetinden çok daha ileri gitmiş olması. Trump bunu nevi şahsına münhasır sosyal medya fenomeni haline gelen karakteriyle Twitter'den bağıra bağıra yapıyordu.
Biden ise bunu daha nazik, daha diplomatik ama çok daha sistematik ve sadece Çin'i değil dünya ekonomisini uzun süre etkileyecek bir politika değişikliğini hayata geçirerek yapıyor. Ve dozu çok artan korumacı, milliyetçi duruş geçen sene birbirinin peşi sıra yasalaşan "Mikroçip ve Bilim Yasası" ve "Enflasyonu Aşağı Çekme Yasası" gibi formel mekanizmalar tarafından hayata geçiriliyor. ABD'nin yeşil dönüşümü ve bu bağlamda tasarlanan yeşil sanayi politikası milliyetçi damarı çok güçlü bir politika.
Biden'ın bu kadar kapsamlı korumacı tutumu aslında sürpriz değil. 2020 ABD seçimleri öncesinde yazdığım "Yerli Malı Yurdun malı herkes onu kullanmalı: Biden'dan Trump'a ABD'de iktisadi milliyetçilik" başlıklı yazımda Biden'ın korumacı yerli ve millici bir sanayi politikası sözü verdiğini anlatmış ve secim kampanyasını analiz etmiş ve Biden'ın sanayi politikasının uluslararası ticaretin kurallarına nasıl ters düştüğünü açıklamıştım.
Çin'i serbest piyasaya davet eden Yellen ve köprünün altından akan sular
Ziyareti sırasında Yellen Çin'i serbest piyasaya davet etti. "Çin'in daha serbest piyasa ekonomisine yönlenmesinin sadece ABD ve diğer ülkelerin çıkarlarına değil aynı zamanda Çin'in kendi çıkarlarına iyi geleceğini" söyledi.
Burada söylenecek iki söz var: Bunlardan birincisi, acaba ABD ne kadar serbest piyasa ekonomisi kural ve normlarına sadık? Yani ABD Hükümeti Çin'e sübvansiyonları kes, kendi firmalarını koruma, rekabete izin ver derken özellikle Enflasyonu Aşağı Çekme Yasası üzerinden sağladığı devasa sübvansiyonlarını hiç düşünmüyor mu acaba?
İkincisi ise, köprünün altından ne sular akmış.. Bundan 30 yıl önce ABD Hazine Bakanı bunu söyleyecekti de karşısında bütün dünya hazır ola geçmeyecekti. Açıl susam açıl diyecekti de, o piyasalar açılmayacaktı?
Gelecek yazılarda dünya ekonomisinde güç dengesi nasıl değişti ve bu güçlüler dışındakileri, gelişmekte olan ülkeleri nasıl etkiliyor bunlardan bahsedeceğim. Yani güç savaşı mikroçiplerle sınırlı değil. Latin Amerika'da, Afrika'da, Güneydoğu Asya'da yankısı, etkisi çok güçlü.
Yıllardan 1972, "Nixon Çin'e gidiyor"
Bundan tam 51 yıl önce, 1972'de anti-komünistliğiyle bilinen ABD Eski Başkanı Nixon buzları eritmeye komünist Çin Halk Cumhuriyeti'ne gitmiş ve Mao ile görüşmüştü. Muzaffer bir komutan edasıyla yurda dönen Nixon Tayvan meselesini çözdük, buzları çözdük, 22 yıllık tansiyonu sona erdirdik demiş ve bu beklenmedik gezinin uzun soluklu etkisi olacağını muştulamıştı. Nixon bu girişimi üzerine her iki parti tarafından da alkışlansa da, Tayvan meselesinde Çin'e fazla taviz verdiği yargısı üzerinden bazı Cumhuriyetçilerin bile eleştirilerine maruz kalmıştı.
Bu beklenmedik gezi o gün bugün hem siyaset bilimi literatüründe hem de siyasette çok kullanılan bir ifadeye dönüştü: Nixon'ın Çin'e gittiği gibi... Demokratların korumacı, milliyetçi tavırlarıyla sürdürdükleri iktisadi savaş da bir anlamda ters taraftan benzerlik gösteriyor. Bakalım Blinken ve Yellen'ın Çin'e gitmesinin uzun soluklu nasıl etkileri olacak?
Bu sefer bir operayla, John Adams'ın "Nixon Çin'de" eseriyle veda edeyim.
İyi Pazarlar.
Işık Özel kimdir?
Işık Özel Urfa'da doğdu, Balıkesir'de büyüdü. Liseyi İstanbul Atatürk Fen Lisesi'nde bitirdikten sonra ODTÜ'de Ekonomi okudu. İstanbul'da özel sektörde pazar araştırması alanında çalışırken akademik hayatı özlediğini fark etti ve üniversiteye döndü. Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü'nde Ekonomi Tarihi yüksek lisansı yaptı. "Bir enkaz mı devraldık" sorusundan yola çıkarak, son dönem Osmanlı ve ilk dönem Cumhuriyet ekonomisi üzerine çalıştı.
Doktorasını Washington Üniversitesi'nde (Seattle) Siyaset Bilimi Bölümünde, doktora sonrası çalışmalarını ise Barcelona Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü'nde (IBEI) tamamladı. Uluslararası ekonomi politik ve karşılaştırmalı siyaset alanlarında uzmanlaştı. 2007-2017 yılları arasında Sabancı Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Özel, farklı dönemlerde Hertie School of Governance (Berlin), Freie Universität Berlin, UNED (Madrid), Instituto de Empresa (Madrid), el Colegio de Mexico (COLMEX) ve CIDE (Mexico City)'de misafir öğretim üyesi ve araştırmacı olarak bulundu.
İktisadi ve siyasal kurumların dönüşümleri, devlet-piyasa ve devlet-toplum ilişkileri, piyasa düzenlemelerinin ekonomi politiği, eğitim politikaları ve sosyal politikalar alanlarında çalışmalar yaptı. Bu alanlar bağlamında gelişmekte olan ülkeler (özellikle Latin Amerika ve Türkiye) ve Güney Avrupa ülkeleri üzerine (özellikle İspanya) kafa yormaya devam ediyor. Bu ve benzer konulara odaklanan makale ve kitap bölümlerinin yanı sıra, Routledge Yayınevinden çıkan ‘State-Business Alliances and Economic Development: Turkey, Mexico and North Africa' (2014) başlıklı bir kitabı var.
Işık Özel 2017'den bu yana Madrid III. Carlos Üniversitesi'nde (uc3m) Siyaset Bilimi Doçenti ve aynı üniversite bünyesindeki Juan March Enstitüsü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Aynı zamanda, bu üniversitede Sürdürülebilir Kalkınma ve Küresel Yönetişim Master Programının direktörlüğünü yürütüyor.
2020'den beri T24 Haftalık'ta yazıyor.
|