Birkaç gündür “Ölünce beni kim yıkayacak?” yazan bir billboard’dan bahsediliyor. Ankara’da duvarlara yapıştırmışlar... Sonradan anlaşılmış ki TRT’de başlayacak yeni bir dizi imiş. Bir sürü akıllı insan “Bu nasıl bir rezalet! Çocuğumuz bu ne demek diye sorarsa ne diyeceğiz?” diye yazmış, soruyor...
Bu çok tipik bir olay, iktidardaki kimselere, hatta onları destekleyenlere sorsanız “ne var bunda?” cevabı alırsınız.
Ne dediğinizi samimiyet ile anlamazlar. Öyle bir bilgileri yok...
Daha önceki yazılarımda, Radikal’de yazdıklarımdan başlayarak İktidar partisinin göz önünde olanlarından bahsederken, bu beylerin bilgi seviyelerinin bulundukları devlet makamı ile uygun olmadığını defalarca yazmıştım.
Kendi dallarında (doktor, veteriner, manav, sucuk fabrikası muhasebecisi, fırıncı, vs.) bilgi sahibi olabilirler; Ancak Devlet adamlığı farklı bir şey; Doğumdan önceden başlayan bir süreç... Hatta babanızın ananızın soyu ile gelişebilen; tahsiliniz ile şekillenen, niyetleriniz ile uygulanan bir şey.
AK Partili devlet adamlarında bu yok. Nasıl yani diye sorarsanız, misaller ile cevap verebilirim.
Mesela bir ara Hereke lisesinin matematik öğretmeninden Sanayi Bakanı yaptılar; bütün ülke endüstri duayenlerinin aylarca üstünde çalıştıkları, milyonlar harcadıkları “yerli elektrikli otomobil projesini” bir kalemde silip, General Motors’un “bundan bir şey olmaz” diye çöpe attığı SAAB marka iki otomobili alaca bulaca boyayıp (Bilimsel görünsün diye!); “İşte size yerli otomobil getirdim!” demişti.
Nerede bu arkadaş şimdi? Sordum, artık matematik öğretmenliği yapmıyormuş. Gazete haberine göre; bakanlık maaşını biriktirip, kendisine İzmit’te bahçecik Barbaros Mahallesi Sevim Sokak’ta bin metrekarelik bir “malikane” yaptırıyormuş. İzmir’de de milyarlık yatırımları varmış...
Herhalde Hereke’deki fırını satıp, onudan sermaye yapmıştır... Allah daha çok versin; ancak devri saadet bitince kendisine tazminat davası açıp, 47 milyon avronun bana düşen kısmını geri istiyeceğim. Bilgisi olsun…
Düşünün, bir AKP’nin ağır toplarından biri, sanat eserlerine “böyle sanatın içine tükürürüm” diyebiliyor. Neden? Çıplak heykelmiş! Nerede diyor bunu, 3 bin yıl evvel Muğlalı bir sanatçının yaptığı, bugün dünyada “Estetik” sözünün fiziki anlatımı olarak kabul edilen “Knidos Venüsü” isimli tamamen çıplak bir kadın heykelinin yapıldığı ülkede diyor...
Bu şahıs, en bilinen çıkışını koltuğuna oturur oturmaz yaptı, ilk icraatı Altınpark’taki “Periler Ülkesi” heykelini kaldırmak oldu.
Eser, bir başka heykeli 2011 yılında Başbakan Erdoğan tarafından “ucube” diye nitelendirilecek ve Kars Belediyesi tarafından bir çırpıda ihale ettirilip yıktırılacak olan Mehmet Aksoy’a aitti.
Asya – Avrupa Bienali’nde birincilik ödülü alan heykel, Gökçek’e göre “orgazm”ı simgeliyordu, müstehcendi, kaldırılması gerekiyordu. Bunun için de düğmeye bastı. Kameralar karşısına geçerek “Tükürürüm ben böyle sanatın içine” deyip heykeli yerinden etti. Ama mahkeme sanatçıdan yana karar aldı. 2002’de sonuçlanan davada Ankara 3. Hukuk Mahkemesi heykelin yerine konmasına karar verdi. Belediyenin avukatları kararını temyiz ederek Yargıtay’a başvursa da sonuç değişmedi. Yüksek yargıdan 2005’te çıkan kararın ardından Gökçek “Kesinlikle tasvip etmiyorum. Ama mahkeme kararı var, yapacak bir şey yok” dedi ve “Periler Ülkesi” yeniden yerine konuldu.
Tesadüf olsa gerek, gazetelere göre bu kişi daha da büyük bir malikanede yaşamakta...
Baktığınız vakit, bu kimseler okuma yazma cahili, yada okul cahili değiller. Ancak muhtemelen okudukları dönemde eğitim çok berbat olmuş olmalı ki; bugün ÇEDES ve benzeri projeler ile Milli Eğitim’imiz toparlanmaya çalışılıyor.
Hatta bazı “eğitimciler!!” ÇEDES programı kapsamında öyle bir toparlanma faaliyetine girmişler ki; ilkokul öğrencilerine “mezar” temizliği bile yaptırıyorlar!
ÇEDES; "Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” demek oluyor. Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik Spor Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında 02.03.2023 tarihinde imzalanan iş birliği protokolünün konusu.
Öğrencilerimizin "millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerimizi benimseyen, koruyan ve geliştiren fertler olmalarına" ayrıca çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış; bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen, bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerimizi kendi yaşantılarında inşa etmiş; akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim sahibi, bedensel ve sosyal bakımdan dengeli bireyler olarak yetiştirilmesine katkı sağlamaktır.
Herhalde Fikri Işık, Melih Gökçek ve benzeri kişilere bakarak bu tip “düzenleme, özüne dönme eğitimleri” planlıyorlar.
Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu tarafından derlenen bu “program” bir belge ile de açıklanıyor;
- Bedensel ruhsal, zihinsel, yönlerden sağlıklı bireyler yetiştirebilmek amacı ile şahsiyet gelişimini esas alan değerler eğitiminin güçlendirilmesi!
- Kapsamlı bir Ulusal değerler eğitimi strateji belgesinin oluşturulması ve bu doğrultuda gerekli kurumsal yapılanmanın tesis edilmesi.
- Okul öncesinden Yüksek öğretime kadar tüm eğitim kademelerinde değerler eğitimine ilişkin materyal geliştirme ve içerik oluşturma çabalarının gerçekleştirilmesi..
Bizim zamanımızda Ankara Koleji’nde İngiliz Edebiyatı hocamız Mr. Hindle’a böyle bir “belge” versek, yazsak ya da okusak; derhal “Rhetoric cahotic, ideas obscure; what do you want to achieve?? Do you want to hide something??” diye sorardı.
Yani; “İfade karmakarışık, anlamsız, fikirler belirsiz ve karanlık? Nereye varmak istiyorsun?? Birşey mi gizlemeye çalışıyorsun !!” diye sorardı.
Benim bu kurul ile yakından uğraşmamın ve istikbalde de daha da uğraşacağımın sebebi, 2018 de kurulduktan bu yana üyelik yapmağa devam eden ve bu yazıların muhatabı olan TED Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu.
Bu kişi bir yandan, 6 yıldır, kurulda alınan kararların altına imza atıyor; öte yandan farklı mahfellerde, (bunlar siyasi muhalif kişi ve partilerin bulunduğu yerler) mensubu ve kurucusu olduğu bu kurulun davranış ve söylemlerini “beğenmediğini ifade eden” sözler söylüyor.
TED Başkanı izni ile kurulan Edirne TED Koleji’nin sahibi AKP eski İl başkanı.
2 yıl evvel, Moğollar bu okulda bir konser veriyor. Solist Emrah Karaca, Babası Cem Karaca’nın “Namus Belası” şarkısını seslendirmeden önce konuşan Emrah, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Taksim'de eylem yapan ve polislerin sert muamelesi ile karşılaşan kadınlar hakkında konuşuyor, “Sadece ‘şiddete hayır’ demek için toplanan kadınlara bizzat devlet eliyle şiddet uygulanması bile İstanbul Sözleşmesi’ne ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor” diyor.
AKP’li Okul Sahibi, Moğollar kulisini basıyor ve uygun olmayan bir tarzda konseri sona erdiriyor ve kulisten ayrılmadan önce, gelecek haftalarda yapılacak Feridun Düzağaç konserini de iptal ediyor, "bu okulda böyle şeyler söyleyemezsiniz” diyor…
TED Başkanı Pehlivanoğlu ise; “Moğollar, benim de severek dinlediğim, bu ülkenin kıymetli değerlerindendir. Kız çocuklarının okutulması yararına düzenlenen harika bir konserin ardından yanlış anlaşılmalar sonucunda yaşanan olaylar bizi derinden üzmüştür” diyor…
Yürek parçalayıcı… Sayın Başkan derinden üzülmüş? Eeee sonra ne yaptınız? “Üzüldük işte yetmez mi?” diyor herhalde..
Bu tefrika bitmeyecek bir Pehlivan Tefrikasıdır. Ben hâlâ TED Başkanından açıklamalar bekliyorum.
Bir taraftan da bütün bu manasız oyunda rol alan siyasilere, siyasetsizlere de çok şaşıyorum. Hakikaten Atatürk Türkiye’sinin sonunda değiştireceklerini sanıyorlar... Böyle bir gücü kendilerinde vehmediyorlar... Aptallık bile değil bu…
Bu iş ile uğraşmamın da bir tane sebebi var; 11 yıl müddet ile her sabah okulda Ata’ma verdiğim mücadele sözü...