15 Mart 2024

Murat Kurum...

Murat Kardeşim; Sen hâlâ İstanbul'u daha kalabalık yapacak "eserlerden" bahsediyorsun. Hemşerilerine de kağıt bardakta çorba! Senin kişisel olarak ne yapman gerekiyor acaba?

Murat Kurum isimli, belirli vasıfları olan genç adamın 10 milyon üyeli iktidar partisinin en önemli belediye başkanı adayı olması ağırıma gitti.

Benim yaşımda olanlar siyah beyaz TV çağında, 1977'de TRT'de gösterilen Amerikalı aktör Anthony Quinn'in başrol oynadığı The Man and the City - Şehir ve Adam dizisini hatırlarlar. Thomas Jefferson Alcala, hemşerilerinin her türlü kişisel problemi ile ilgilenen, şehirliyi, şehirden önce düşünen bir belediye başkanıdır. İsmini taşıdığı Amerikalı devlet adamı 1801'den 1809'a kadar Amerika Birleşik Devletleri'nin üçüncü başkanı olarak görev yapmıştı. Daha da önemlisi Amerika'yı devlet yapan Bağımsızlık Bildirgesi'nin baş yazarıydı. Bildirgenin ana teması şudur:

"Tüm insanların eşit yaratıldığı, yaratıcı tarafından devredilemez bazı haklarla donatıldığı, bunların arasında yaşam, özgürlük ve mutluluk arayışı olduğu, hükümetlerin bu hakları güvence altına almak için insanlar arasında kurulduğu gerçeğinin apaçık olduğuna inanıyoruz."

Jefferson'un önemli sözlerinden biri de "Dürüstlük bilgelik kitabının ilk bölümüdür" olmuştur.

Adını, savunucusu Thomas Jefferson'dan alan Jefferson demokrasisi, 1790'lardan 1820'lere kadar yapay aristokrasi olarak gördükleri şeye ve yolsuzluğa karşı muhalefet etti. "Çiftçi ve "sade halk"a öncelik vererek, erdemde ısrarcı oldu. Tüccarların, bankacıların ve imalatçıların aristokratik elitizmine karşıydılar.

İşte Tom Alcala, bu karakterleri taşıyan, merkezi otoriteye, sade hemşeri lehine karşı çıkan biri idi…

21'inci asra gelmiş olan Amerikalılar bu heterodoks(!) fikirleri beğenmediler; dizi yayından kaldırıldı.

O dönemin Türkiye'sinde ise çok tutulmuştu…

Gerçek hayatta belediye başkanlarının siyasi figürlerden çok, lider figürler olması istenir. Normal şartlarda o tipler kazanır.

Lider, ise çok karmaşık bir insan tipidir. Belki de doğumdan gelen bir haslettir.

Siyasi partilerde genellikle normal olarak birkaç tane bulunur. Daha fazlası olursa araların da sürtüşme çıkar.

Belediye de ise sadece bir adet bulunur; bulunmalıdır. Çünkü belediyeler "kişiler ile, doğrudan vatandaş ile" temas halindedir. Lider gerektiği durumlarda, kimseye sorma ihtiyacı duymadan karar verebilir ve uygulatır. Karar verici kadar uygulayıcı da önemlidir.

Hükümet ise bir grup seçilmiş insandan oluşur ve tüm ülkeden sorumludurlar.

Murat Kurum'un zayıf noktası, hayatının hiçbir safhasında lider olmamış olmasıdır. Böyle bir bilgisi ya da tecrübesi yok. Üstelik hiçbir zaman kişi olarak bir grup tarafından bir pozisyona seçilmiş değil. Sözünün bir yerlerinde "Sayın Cumhurbaşkanımızın işareti ile..." ifadesini devamlı kullanıyor. Böyle liderlik olmaz.

En önemli gösterge, kendi düşüncesi dışında hazırlanan "imar affı" kanunu olmuştur. Ayrıca bakanlığı döneminde Kanal İstanbul projesini, "Türkiye'yi dünyada lider ülke yapacak bir projedir" saçma sözleriyle savunmuştu. Zannederim ülkede Kanal İstanbul'un bilimsel olarak bir felakete sebep olabileceğini yazan birkaç yazardan biriyim.

Yeri gelmişken hemen tekrar söyleyeyim:

"Kanal İstanbul projesinin, son derece hassas bir dengede duran AAtlantik okyanusu, Akdeniz, Marmara, Karadeniz su aktarımı dengesinin, 10 cm civarında yüksekte duran Karadeniz'e bir musluk daha takmak sureti ile bozabileceğidir. Böyle bir durumda nerede ise bir göl niteliğinde olan Marmara denizi hareketsiz kalarak ölebilir. "

Muhtemelen dünya bu işe izin vermez zaten.

2018 yılında, Murat Kurum'un bakanlık döneminde çıkarılan imar affından 9 milyona yakın kişi yararlanmış:

"Bunlardan biri de benim; 250 cm X 400 cm büyüklüğünde fiber kulübeme parayı bastırıp izin almıştım!"

Kâğıt kalem üzerinde kanuna uydurulan 294 bin kaçak yapının Kahramanmaraş depremlerinden etkilenen 10 ilde bulunduğu ortaya çıktı.

Şimdi sual şu: Bu yapılar içinde insan yaşamasına izin vermenin hukuki kandırmaca olduğu ortada, ancak, bu yapılar teknik şartlara sahip miydi? Değildi ki binlerce insan öldü, milyarlarca lira milli servet kayboldu.

Bu "af" ile bu insanların ölümünü göze alan iktidar, kanuna "Yapı Kayıt Belgesi, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerlidir. Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapıların yenilenmesi durumunda yürürlükte olan imar mevzuatı hükümleri uygulanır. Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır." şerhini koyarak kendisini sorumluluktan kurtarmıştı.

Ancak; mühendis Murat Kurum Konya Selçuk Üniversitesinden mezun olurken bir "mühendis yemini" etmişti.

Aynı yemini mühendis odalarına kayıt yaptırırken, yani, mühendis olarak ülkede iş yapma imkanına kavuşurken de etmişti.

Yemin şöyle:

"Bana verilen mühendislik ünvanına daima layık olmaya, onun bana sağladığı yetki ve yüklediği sorumluluğu bilerek, hangi şartlar altında olursa olsun onları ancak iyiye kullanmaya, yurduma ve insanlığa yararlı olmaya, kendimi ve mesleğimi maddi ve manevi alanlarda yükseltmeye çalışacağıma namusum üzerine yemin ederim."

Şimdi; tayin edilmiş Bakan olarak bu kanunun altına imza atan Murat Kurum, benim ilgim yok diyebiliyor. Bu lafa kananlar var.

Ancak mühendis olarak "yüklendiği sorumluluğun" farkında mıydı acaba? Değilse; nasıl bir mühendislik bu?

4 kat taşıyabilecek zemine sahip binaya 7 kat yapmışlar. Sen, "bastır parayı yap" demişsin. İnşaat fakültesinde böyle mi öğrendin?

Bu yeminin Anadolu da ilk uygulanmaya başlaması, Ahiler ile başlar. Ahilerin XIII. yüzyılın sonlarında Anadolu'da ilk örgütlendikleri yer, Selçuklu başkenti Konya'dır.

Yani genç mühendis Murat Kurum'a, 800 yıl sonra diploma veren şehir.

Ahiliğin bir esnaf teşkilatı olarak düzenlenmesi, Ahi Evran'ın 1221'den önce Konya'ya gelmesiyle yani XIII. yüzyılın ilk yıllarındadır. Ahilik şöyle anlatılıyor:

"Ahilik 13-19. yüzyıllar arasında Anadolu'da yaşayan halkın sanat ve meslek alanında yetişmelerini sağlayan, onları ahlaki yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenmedir. İyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzen olan Ahilik, 'Ahlak, Eğitim – Bilim, Teşkilatlanma, Kalite – Standart, Üretici – Tüketici İlişkisi, Denetim' vb. konularda yaşadığı dönemin toplumsal yapısını düzenlemiş ve yeterli olmuş bir sistemdir. Meslek sahibi mal veya hizmet üreten birinin topluma karşı sorumlu davranmasını, işini/ürününü/hizmetini mükemmel derecede yapmasını, aynı işi yapan esnafın bir arada düzen içinde bulunabilmesini, yeni meslek insanlarının bu evsafta yetişmesini sağlayan Ahilik Sistemi iyi anlaşılmalı ve günümüzde faydalanılmalıdır."

Günümüzdeki üniversitelerde Ahilik öğrencileri mezuniyet töreninde de "şed kuşatma töreni" ardından toplu olarak "Ahilik Yemini" ederek diplomalarını almaktalar. Günümüze uydurulmuş, ancak manası 800 yıldır ayni kalmış bu yemin metni şöyledir:

"Bismillahirrahmanirrahim, Ahi Evran yurdunda, üniversiteden mezun bir genç olarak, "Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir. Akıl, ahlak ile çalışıp bizi geçen bizdendir" ilkesine bağlı kalarak: Çalışmayı ibadet sayan bir anlayışla, Hakk'ın rızasını gözeterek, halka adalet ve merhametle hizmet edeceğime, Ahilik ahlakına uyup görevimi en iyi şekilde yapacağıma, Ahiliğin temel değerleri olan çalışma, akıl, ilim ve ahlak, esaslarına bağlı kalacağıma, Helalinden kazanıp haram lokma yemeyeceğime, Elime, belime, dilime sahip olup; alnımı, kapımı, soframı açık tutacağıma, Ahiliğin gayesi olan, Nizam-ı Alem idealine bağlı kalacağıma, Vatanın ve milletin çıkarlarını üstün tutup devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü için çalışacağıma, Allah'tan başka hiçbir şeye kulluk etmeyeceğime, Namusum, şerefim ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ederim."

Batı dünyası ise bu yemine bizden 700 yıl sonra 1907'de Kanada'da bir mühendislik hatası yüzünden yaşanan felaket sonrası akıl etmiştir.

Quebec Köprüsü, dünyanın mühendislik harikalarından biri olacaktı. Tasarımı için Amerikalı mühendis Theodore Cooper seçildi. Cooper, köprü maliyetini azaltmak için ayak açıklığını 490 metreden 550 metreye çıkardı. Yani bir mühendislik hatası yaptı. Uygulama böyle yapıldı. Devlet adına denetim yapan Norman McLure adında genç bir mühendis, problemi gördü ve Cooper'a güney kolundaki alt akorların büküldüğünü bildirdi. Ancak, artık çok geçti, köprü büyük bir gürültü ile çöktü ve 75 kişi öldü.

Bu olay sonrası 1922 de yazar Rudyard Kippling tarafından kaleme alınan yemin, Kanada daha sonra da ABD üniversitelerinde uygulanmaya başlandı.

Yeminleri şöyle

"Bir Mühendis olarak, dürüstlük ve adil muamele, hoşgörü ve saygıyla çalışacağıma ve mesleğimin standartlarına ve saygınlığına bağlılığımı koruyacağıma, yeteneğimin her zaman Dünya'nın değerli zenginliğini en iyi şekilde kullanarak insanlığa hizmet etme yükümlülüğünü taşıdığının bilincinde olacağıma söz veriyorum."

Bu yazıyı başka türlü yazmayı planlıyordum; ancak geçenlerde Murat Kurum, rakibi Ekrem İmamoğlu'nun hiçbir şey yapmadığı için istifa etmesi gerektiğini söyledi. Yani doğruyu söylemedi.

Oysa, asıl o Çevre Bakanı olarak imar affı belgelerini imzalaması istendiğinde istifa etmeli idi.

Bence Murat Kurum böyle bir yazı hak etti.

Murat Kardeşim;

Sen hâlâ İstanbul'u daha kalabalık yapacak "eserlerden" bahsediyorsun. Hemşerilerine de kağıt bardakta çorba! Senin kişisel olarak ne yapman gerekiyor acaba?

Orhan Gazi Köprüsünde mesleki bir hata yapan Japon mühendis Harakiri yapmıştı da…

Yazarın Diğer Yazıları

Bilgi, karar, cesaret….

Yorgun AKP siyasetinden kurtulmamız ve tamamen yeni bir “restorasyon hükümeti” kurmamız gerek

Seçim bitti, şimdi ne olacak?

Sayın Özgür Özel'in yarın seçim olacak ve kazanacak gibi siyaset yapması; sonra da seçimi kazanmış, düşüncelerini gerçekleştirecek yönetim kadrosunu ve prensiplerini vakit geçirmeden saptaması ve uygulamaya hazır olması gerek