30 Mart 2024

Yaren’i dinlersek barışır mıyız?

Acaba toplumsal barışın sırrı, aslında birinin kendi kabilesinin dışında birini sevmesi, bu sevgiyi düzenli olarak beslemesi ve o ötekinin bu sevgiden doğan neşesinin yayılarak binlerce insanın kalbini okşaması olabilir mi?

Bahar göçünden dönen Yaren Leylek ile Adem Amca'nın sandalındaki görüntüsü, 2020

Yaren. Beyaz leylek. Son 13 yıldır, göç yolunda, Bursa’nın Eskikaracaağaç köyüne geliyor. Balıkçı Adem Yılmaz’ın kayığına konuyor. Adem Amca hep çok mutlu oluyor. Doğa ve yaban hayat fotoğrafçısı Alper Tüydeş her yıl kavuşma fotoğrafını çekiyor ve paylaşıyor. Ah o zaman mı gelmiş diye bir neşe telefon ekranlarında. Bu yıl da yine sevgi ve şükran dolu emojilerle paylaştık o yağmurlu günde çekilmiş sıcacık fotoyu.

Bu yıl bu vesileyle bir şey dikkatimi çekti. 2000’den beri, teknoloji ve demokrasi üzerine çalışırken binyılın ikinci yılında Sunstein’ın önerdiği yankı odası kavramını anlattım durdum. Kaçıranlar için, yankı odası, sosyalde hep kendin gibi düşünen insanları takip etmen/arkadaş olman demek. Böylelikle hep kendi fikrini besleyen, doğru olduğuna her defasında ikna olmanı sağlayan içeriği görmen demek. Zaman içinde diğer fikirlere tahammül edemediğin hatta varlıklarını bile bilmediğin bir küçük gezegende yaşaman demek. Bunun toplumda kutuplaşmadan, nefretten, yalnızlaşmadan beslenen anti-demokratik süreçlerin ekmeğine nasıl bal sürdüğüne, aman dikkat etmek gerektiğine dikkat çekiyorum hep. Kendim de kendi sosyalimi çeşitlendirmeye özen gösteriyorum. Asap bozucu içerikle karşılaşmak zorunda kalsam da aslında bu durumdan mutlu oluyorum. Hem de mesela son seçim sonrası depresyona girmeme gerek kalmıyor. Yankısı az olan odalarım bana ülke gerçeklerini taşıyor.

Ta ki Yaren’e kadar. Yaren geldi. Benim o foto paylaşılan platformdaki odada başka zamanlarda zıt içerik paylaşanlar aynı emojilerle Yaren’i paylaştı. Bir an ben de mi yankıya düştüm farkında olmadan diye şaşırdım. Sonra fark ettim ki hayır, oda hala nispeten kapsayıcı, bizim Yaren herkese dokunuyor. Yani şaşkınlık odaya değil, Yaren’e. Bir beyaz leylek, yılda bir kere bir kayığa konarak farkında olmadan asla aynı içeriğe kalp basmayacak kişilerin yüzlerini aynı anda aynı şeye güldürüyor.

Buradan da düşünüyorum, acaba toplumsal barışın sırrı, aslında birinin kendi kabilesinin dışında birini sevmesi, bu sevgiyi düzenli olarak beslemesi ve o ötekinin bu sevgiden doğan neşesinin yayılarak binlerce insanın kalbini okşaması olabilir mi?

Düşünmeye devam ediyorum, yaşadığımız kentte onca kabile varken, ne kadarıyla karşılaşıyoruz. Kentteki kamusal alan karşılaşmalara, başka kabileden birini sevmeye ne kadar uygun planlanıyor. Yerel yönetimler kentteki herkesin kamusal alan yaratma ve kamusal alandan faydalanma hakkına, yani kent hakkına ne kadar saygı duyuyor. Karşılaşırsak tanışır, tanışırsak sevişir, sevişirsek de barış içinde yaşayabilir miyiz?

Yerel seçim sürecinde adaylardan bu konuda bir söz ben henüz göremedim. Seçim sonrası oy verdiğimiz, vermediğimiz, kim belediyenin başına geçerse geçsin ondan kent hakkımızı istersek, kenti paylaştığımız ama hiç karşılaşamadığımız gruplarla tanışma hakkımızı istersek barışabilir miyiz?

Göçmen kuşların dünyadaki rotalarına bakınca, Türkiye’nin bu konuda da haritadaki yerinin şanslı olduğunu görüyoruz. Yaren’in kabilesi (ve diğer göçmen kuş türleri) her yıl yoğun olarak Türkiye’nin birçok yerinden geçiyor. Yani, doğa bize cömert. Doğa bize konuşuyor.  Yaren de 13 yıldır yılmadan bize bunu hatırlatıyor. Onu görmek, dinlemek ve ne anlattığını anlamaya çalışmak da bize kalıyor. Yaren’i dinlersek barışır mıyız?

Itır Akdoğan kimdir?

Itır Akdoğan, Notre Dame De Sion Fransız Lisesi’nin ardından Galatasaray Üniversitesi’nde iletişim lisansı, Université Libre de Bruxelles’de (ULB) uluslararası politika yüksek lisansı ve Helsinki Üniversitesi’nde sosyal bilimler doktorası yaptı.

Finlandiya Adalet Bakanlığı ile Kuzey Avrupa, Almanya Uluslararası İşbirliği Kurumu GIZ ile Afrika’daki projelerle uluslararası e-demokrasi danışmanıdır.

Dijital Politik Fanteziler kitabının yazarıdır. Akademik çalışmalarını e-demokrasi alanında devam ettirmektedir.

Itır Akdoğan 2015’den bu yana TESEV’in Araştırma Direktörüdür.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Radyosunun mu sesi olmak?

Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık radyolara, bu ilkeyi kendine şiar edinmiş Açık Radyo’ya ihtiyacımız var. İnsanların onun sesi değil onun insanların sesi olmaya devam etmesine ihtiyacımız var

Yerel yönetimler bi dursa ilerler mi?

Bi durma ile kenti sadece görmediğimiz, aynı zamanda duyduğumuz ve kokladığımız da hatırlandı. Kentte farklı seslerin ve kokuların eksikliği ancak bi durarak fark edildi. Yüksek maliyetli ama genellikle yanlış planlanmış anketlerle değil. Demokratik görünmek için düzenlenmiş ama genellikle bilgili katılıma alan açmayan çalıştaylarla değil. Ham verisinin genellikle anlamlı kullanılmadığı şikâyet hatlarıyla da değil. Sadece bi durarak. Bi terasta...

Dijital dönüşümden demokrasi çıkar mı?

Teknoloji tek başına demokratikleştiremez ama demokratik süreçler ve teknoloji etkileşimi sağlanırsa bu demokratikleştirici bir etki yaratabilir.

"
"