Annelik üzerine en fiyakalı sözlerin olduğu ülkelerden biri olduğumuz konusunda hepimiz hemfikir olmalıyız. Cennet annelerin ayakları altındadır, mukaddestir, mucizedir…
O annelere ve evlatlarına bu ülkede neler edildiğini bir an unutacak olsak tüm annelerin büyük saygı ve hürmet gösterilmesi gereken insanlar olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Elbette bununda bir koşulu var; duvarda bir erkeğin ceketinin asılı olması. Yani çocuk doğurmak mukaddes fakat o çocuğun babasının belli olması gerekir. Belli olması da elbette yetmez o çocuğun babası ile evli olmanız gerekir.
Bekar bir anne olmaya karar verdiyseniz doğum sancınız sadece birkaç saat sürmez. 9 ay boyunca çeşitli sancılar çekersiniz. Komşunuzun, arkadaşlarınızın, ailenizin, patronunuzun ya da birlikte iş yaptığınız ve hatta hiç tanımadığınız insanların bakışları, sözleri, soruları bitmez. Mahkemeler kurulur, mütalaalar okunur, yargılara varılır. En hafifinden "cık cık"larla karşılaşırsınız.
Gebe kadınların hormonlar nedeniyle daha duygusal olabildikleri unutulur, bedenen zorlandıkları unutulur, bir başka canlı dünyaya getirme mucizesi zaten unutulmuştur.
Evde mutlaka bir erkeğin ceketi asılı olmalıdır.
Mutsuzluğun yatak odasından başlayarak, salona, mutfağa, çocuk odasına yayılıp evin her yanına sinmesi önemli değildir. O ceket asılı olmalıdır.
Birbirini anlamayan, birlikte yaşamayı başaramayan insanların aynı evde zorunlu hapisliği önemli değildir. O ceket asılı olmalıdır. O ceketin sahibinin baba olmanın sorumluluklarını yerine getirip getirmediği önemli değildir.
Duvarda bir erkeğin ceketi asılı olduğunda bir kadının cesedinin yerde olma ihtimalinin olması önemli değildir.
Yeter ki o ceket olsun.
58. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Belgesel dalında Jüri Özel Ödülü'nü alan Aslı Akdağ'ın yönettiği Bekleyiş Türkiye'de bir kadının erkeğin ceketi duvarda asılı olmadan yani bekâr anne olarak bir çocuk dünyaya getirme serüvenini anlatıyor.
Ceket meselesi de komşularından birinin sözü. "Bir erkeğin ceketi duvarda asılsın eve bir erkek girsin, çocuk babayı bilsin" diyor. Ve elbette bunu Aslı'nın iyiliğini düşündüğü için söylüyor. Komşuların, mahallelinin, akrabaların, iş arkadaşlarının ezcümle tüm şehrin onun üzerine geleceğini, büyük sancılar yaşatacağını bildiği için söylüyor. Başına gelecekleri tahmin ederek fakat bunlara pabuç bırakmayarak hem kendi hikâyesini yazmış Akdağ. Ve bu hikâyeyi kayda geçmiş.
Aslı Akdağ şimdi 3 yaşında olan Aren'i tek başına büyütmeye karar verdiğinde belgeseli çekmeye karar vermiş. Bekleyiş aynı zamanda Aren'e mektup. İç dökmesi… Bazen gözyaşlarınıza engel olmayacağınız kadar samimi ve gerçek…
En ilginç öneriler de erkek arkadaşlarından gelmiş Aslı Akdağ'a mesela "Bari bir evlenseydiniz; sahte de olsa evlenin" demişler. Akdağ ". Ben hala avukatlık da yapan birisiyim ve üstelik boşanma denilen işin zorlukları da malum. Neden? Neden başkaları tatmin olsun diye sahte hayatlar yaşayalım?" diye soruyor.
Gazete Kadıköy için yaptığımız söyleşide bekâr anne kararını "cesur" bulmama itiraz etti Akdağ, "Bunu ben cesaret olarak nitelendirmiyorum, onu not düşmeyi isterim. Bekâr anne olmak kararım zor bir karardı ama hayatımdaki o andaki dengeler benim bu çocuğu doğurmam gerektiğini gösterdi bana. Ben de yaşamam gerekeni yaşadım."
Belgesel de aynı mütevazilikte. Perdeleme yok, daha iyi, daha olgun, daha mantıklı, akılcı görüneyim yok. Dramatize etmek yok. Hayatta ne varsa neyle karşılaştıysa kesitler halinde bazen güldürerek bazen "ahhh" dedirterek anlatmış. Yorgunluğu da var, iç çekmeleri de. gülücükleri de var, gözyaşları da. Kafa karışıklığı da var, inadı da… Ama en çok bir erkeğin sadece duvarda asılı ceketi olmadan bir çocuk dünyaya getirme kararının güzelliği var… Umarım Bekleyiş bir yerlerde gösterime girer ve herkesin izleme olanağı olur.