09 Kasım 2024

Türkiye’nin yumuşak gücü

Türkiye televizyon dizileri üretiminde dünya çapında üçüncü büyük güç. Ve tahmin edebileceğiniz gibi devletin sektöre destek olmak yerine köstek olmak gibi bir tavrı var. Sektör devlet tarafından desteklenmediği gibi, RTÜK’ün ideolojik saplantılarından kaynaklanan ahlakçı sansürün tehdidi altında ama o kadar güçlü ki ayakta kalabiliyor...

İtalyancada başrolü Türklerin oynadığı bazı deyimler var ve bunlardan en yaygın olarak kullanılanı “mamma li Turchi”!

Bu deyimin İtalyancaya girmesinin, Otranto’nun fethiyle ilgili olduğu söylenir.

Fatih Sultan Mehmet’in hedefi Roma’yı fethetmekti; Otranto, Roma’ya giden yolda bir atlama taşı diye düşünülmüştü. 13 ay Osmanlı hakimiyetinde kaldı.

“Anneciğim Türkler” deyişi, o tarihten sonra yaramazlık yapan çocukları korkutmak için kullanılan bir deyim olarak İtalyancaya yerleşmiş.

Şüphesiz ki Türklerin “barbar göründükleri dönemlerden” kalma.

Otranto’nun fethinden sonra kentte yaşandığı iddia edilen katliam hikayelerinin, toplumsal hafızada yer etmesinin bir sonucu.

Türk bu deyimde korkutucu bir yaratık olarak konumlanmış!

2021’de yapılan bir araştırmada Türkiye, İtalyanlara göre “dünya için en büyük tehdit” olarak görülen üç ülkeden biriydi.

İtalya’nın en köklü düşünce kuruluşlarından olan ISPI (Uluslararası Siyasi Araştırmalar Enstitüsü) ile Ipsos’un araştırmasının sonucuna göre, İtalyanların Türkiye’yi bir tehdit olarak algılamaları son beş yılın işi.

İtalyanların yüzde 27’si Çin’i, yüzde 15’i İran’ı, yüzde 14’ü Türkiye’yi “dünya için büyük tehdit” olarak görüyor.

Düşünün ki bir manyak diktatörün yönetiminde, nükleer füze testleriyle dünyayı diken üzerinde tutan Kuzey Kore’den bile daha fazla bir tehdit algısı yaratmışız. Rusya filan deyim yerindeyse “topuk suyumuzda boğulmuş” durumda.

Yargı olumsuz yönde büyüyor

ISPI Direktörü Paolo Magri, anket sonuçlarını RAI televizyonunda değerlendirirken Türkiye’ye yönelik tehdit algısındaki artışla ilgili olarak şunu söylemiş:

“Birkaç yıl öncesine kadar AB üyesi olabilecek bir ülke konumunda bulunan Türkiye’ye yönelik tehdit algısı seviyesi bugün İran’la neredeyse aynı. Anlaşılıyor ki Türkiye’yle ilgili yolunda gitmeyen şeyler var. Türkiye ile ilgili yargı olumsuz yönde büyüyor.”

Brexit sonrası İtalya, Türkiye’nin AB ülkelerine yaptığı ihracatta 2. sırada yer alıyor.

Yani İtalyanlardaki Türkiye algısının, “büyük tehdit” yönünde değişmesinin ciddiye alınması gerekiyor.

Ortaya çıkıyor ki iktidardaki siyasal İslamcı kadronun dış politikayı, iç politikanın bir uzantısı haline getirmiş olmasından kaynaklanan nedenlerle, Türkiye “yumuşak gücünü” kaybediyor.

Harvard Üniversitesi’nden siyaset bilimci Prof. Dr. Joseph Nye’nin 1980’li yıllarda ortaya attığı bir kavram “yumuşak güç.”

Nye ABD’nin, Sovyet bloku karşısında Soğuk Savaş’ın galibi olarak çıkmasını “yumuşak güç kullanımı” ile açıklıyor.

Çekim gücü diye de tanımlanabilecek yumuşak güç sayesinde, şiddete ya da güç kullanımı tehdidine dayalı bir zorlama olmadan bir başka ülkeyi etkiniz altına alabilirsiniz.

Devlet dışı unsurların yaratıp sunduğu zorlama içermeyen her şey, yumuşak gücün artmasına zemin sağlıyor.

Yurtdışı öğrencilere verilen burslar, filmler, dizi filmler, edebi eserler, müzik bunun enstrümanları olabiliyor.

Ve ülkelerin, yumuşak güçlerinin imajlarına yaptığı katkının, ekonomik sonuçları olduğunu söylemek de mümkün.

K-Pop’u devlet desteği büyüttü

İtalya denilince gözümüzün önüne gelen şeyler, diyelim ki bir giysi alırken elimizin İtalyan markalarına daha kolay gitmesini sağlıyor.

Kore mallarının, Batı ülkelerinde benzerlerine göre avantajlı olmasında K-Pop gibi faktörlerin sağladığı yumuşak gücün katkısı olduğu da bir gerçek.

K-Pop endüstrisinin gelişmesinin en önemli nedeni de zaten Güney Kore devletinin müziği bu amaçla kullanmak için sistemli teşvikler ve destekler uygulaması.

Bu politika 1997’deki büyük Asya Kaplanları krizinin ardından Güney Kore imajını yükselterek Kore mallarının tercih edilir hale gelmesini sağlamayı hedefleyen bir politika olarak yürütüldü ve başarıya da ulaştı.

Türkiye’nin öne çıkan yumuşak gücü ise televizyon dizileri.

2022 yılında Türkiye yapımı 75 televizyon dizisi, 150 ülkeye ihraç edildi. Sektörün ihracattan sağladığı gelir 500 milyon dolara ulaştı.

Yapay zekânın gözünden "Türk dizileri" (Görsel yapay zekâ tarafından yaratıldı)

Bu alanda ABD, Hindistan ve Güney Kore ile rekabet ediliyor.

Türk dizileri en çok Orta Doğu, Latin Amerika ve Balkan ülkelerine ihraç ediliyor.

Türkiye televizyon dizileri üretiminde dünya çapında üçüncü büyük güç.

Her şeye rağmen dimdik ayakta

The Economist’in raporuna göre, 2020 ve 2023 yılları arasında Türk dizilerine olan talep yüzde 184 arttı.

Ve tahmin edebileceğiniz gibi devletin sektöre destek olmak yerine köstek olmak gibi bir tavrı var.

Devlet tarafından desteklenmediği gibi RTÜK’ün ideolojik saplantılarından kaynaklanan ahlakçı sansürün tehdidi altında ama o kadar güçlü ki ayakta kalabiliyor.

Eşbaşkanlıklarını Linda Wachner ile Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı’nın yaptığı The American - Turkish Society, (ATS) yumuşak gücün bir ülke için önemini vurgulamak için bu yılki etkinliğini Türk film ve televizyon endüstrisini kutlamaya ayırdı.

Dizi sektörünün önemli yapımcılarını ve sektörün yıldızlarını, Türkiye ile ABD arasında kültürel ve ekonomik bağları güçlendirmekteki rolleri nedeniyle de ödüllendirdi.

Yapımcı şirketlerden Ay Yapım, TİM’S ve OGM ile oyunculardan Serenay Sarıkaya, Hande Erçel, Halit Ergenç ödüllerini balo sırasında düzenlenen törende aldılar.

Geceye katılan isimlerden Halit Ergenç, Suzan Sabancı, Serenay Sarıkaya, Hande Erçel, Eşbaşkan Linda Wachner, Timur Savcı (TİM’S), Kerem Çatay (Ay Yapım), Onur Güvenatam (OGM)

Bu yılki baloda ATS’nin dizi ve film sektörünü desteklemek için oluşturduğu yeni bir burs fonu için ilk adım da atıldı. ATS Film, TV ve New Media Fonu için baloda toplanan 150 bin ABD doları, bu alanda eğitim görecek Türk öğrenciler için burs kaynağı yaratmayı hedefliyor.

Dernek “Gelecek Vaat Eden Türkler Fonu” ile de bilim, teknoloji, eğitim, sanat ve matematik alanında eğitim gören öğrencilere burs sağlıyor.

Arif Mardin adına oluşturulan fon ile de Boston Berklee’de müzik alanında çalışan öğrencilere Yaz Performans Programı için burs imkanı yaratılıyor.

Ahmet Ertegün adına kurulan fon ile Juliard’da müzik alanında lisans ve lisansüstü eğitim gören Türk öğrencilere burs veriliyor.

Bu yılki baloya ATS’nin davetlisi olarak katıldım.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Her kadını beğenen erkekler, kimseyi beğenmeyen kadınlar

Flört uygulamaları da ‘insanlığın’ en temel sorunlarından birine çare getiremedi. İzleyebildiğim kadarıyla erkekler hâlâ her gördükleri kadına asılmaya çalışıyor; kadınlar ise kendilerine askıntı olan bu tiplerden nasıl kurtulup da “iyi aile çocuğu” bulabileceklerini bilmiyor...

Erkek odaklı flört kültürü Trump ve “üç harfli!"

Kadınların toplumsal hayatta eşit bireyler olarak yer almaya başlamasının erkeklerde yarattığı rahatsızlık dünyanın en önemli seçiminin kaderini belirlemiş olabilir mi? Bu konuyu ele alan The New York Times’taki makale, Trump’ı iktidara taşıyanın, iş hayatında geri kalan düşük eğitimli erkeklerin yarattığı öfke dalgası olduğu önermesini ortaya atıyor...

Kadınlar neden istediklerini elde edemezler?

Her kadın, hayatını nasıl bir erkekle geçirmek istediğini gayet iyi bilir. Bunun için upuzun bir liste sayabiliriz. Ancak her 100 kadına karşılık 101 erkeğin yaşadığı bu küçük mavi küremizde tüm kriterleri aynı anda karşılayabilecek tek bir erkeğin bile bulunmaması başlıktaki sorunun yanıtı olabilir

"
"