10 Mayıs 2024

Amaç ajan yakalamak değil, eleştiriyi susturmak

Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve kamu düzenini “eleştiri kisvesi altında” kötüleyerek “kara propaganda yapmak” casusluk gibi değerlendirilip, cezalandırılacak. Memlekette o kadar çok ajan cirit atıyordu ve savcılar da elleri kolları bağlı onları seyrediyordu ki artık bu bir problem olmaktan çıkacak. Neyin “kara propaganda”, neyin “eleştiri”, neyin “haber” olduğuna da doğal olarak onlar karar verecek

TBMM Genel Kurulu

Dokuzuncu Yargı Paketi adı verilen yasal düzenlemelerin TBMM tatile girmeden “kaldır parmak, indir parmak” kabul edilerek yürürlüğe girmesi hedefleniyormuş.

Sızan haberlere göre bu kez paketin içinde “casusluk suçları” ile ilgili düzenlemeler de yer alacak.

Buna göre yeni bir tür “casusluk suçu” da TCK’ya eklenecek.

Bu yeni suçun adı “etki ajanlığı!”

Yandaş Yeni Şafak gazetesine göre, bu suç, “Türkiye lehine gibi görünüp ancak aleyhte propaganda yaparak kamuoyu oluşturan etki ajanlarını” hedefliyor.

Sosyal medya paylaşımları, televizyon konuşmaları, internet yayınları, köşe yazıları filan bir de bu gözle denetlenecekmiş.

Yani bir tür “zehir hafiyelik” yaygınlaşacak.

Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve kamu düzenini “eleştiri kisvesi altında” kötüleyerek “kara propaganda yapmak” casusluk gibi değerlendirilip, cezalandırılacak.

Savcılarımızın derin bir nefes aldıklarını görür gibiyim!

Memlekette o kadar çok ajan cirit atıyordu ve savcılar da elleri kolları bağlı onları seyrediyordu ki artık bu bir problem olmaktan çıkacak.

Açacaklar davayı, bastıracaklar cezayı!

Neyin “kara propaganda”, neyin “eleştiri”, neyin “haber” olduğuna da doğal olarak onlar karar verecek.

Yani sizin anlayacağınız aslında niyet “ajan yakalamak” değil, muhalefeti “ajan” olmakla itham edip, cezalandırmak.

Ceza tehdidi ile aykırı çıkabilecek sesleri peşinen susturmak.

Bizim adalet düzenimiz zaten bu tür muğlak suçları çok sever.

Böylece yürütmenin emrindeki savcıların ve hâkimlerin kullanabileceği elverişli bir ceza kanunu maddemiz daha olacak.

Böyle elverişli maddeler TCK’da zaten var.

  1. ve 301. Maddeler ve Dezenformasyon Yasası belli ki yetersiz kalmış, bir de bunu ekleyecekler.

Çok geçmeden hepimiz kanunun madde numarasını da lafzını da ezbere söyleyecek hale geliriz.

Bir de şu sözünü çok ettikleri “özgürlükçü, demokratik Anayasa” çıktı mı, tamamdır.

* * *

Basın özgürlüğü notumuz: Vahim!

Allah'tan açıkça diktatörler tarafından yönetilen ülkeler var da listenin son sırasına inme fırsatını bulamamışız
Türkiye, 180 ülke arasında 158. sırada

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye, 180 ülke arasında 158. sırada.

Endekse göre basın özgürlüğü alanında en iyi ülke Norveç olurken en kötüsü de Eritre olmuş.

Türkiye, geçtiğimiz bir yıl içinde Hindistan, Azerbaycan, Rusya, Belarus ve Bangladeş’i geçmeyi başarmış ancak bu durum basın özgürlüğü açısından “vahim” kategoriden çıkmasına yetmemiş.

2002 yılında Türkiye, bu listenin 99. sırasındaydı. AKP’nin de 2002 yılının 3 Kasım günü yapılan seçimle iktidara gelmişti.

Yani 2002 yılını “eski Türkiye” sayabiliriz.

Türkiye, AKP idaresinde “yenilendikçe”, gerilemiş.

Allah'tan açıkça diktatörler tarafından yönetilen ülkeler var da listenin son sırasına inme fırsatını bulamamışız.

Seçimden beri AKP yetkililerinin dilinden “özgürlükçü ve demokratik Anayasa” lafı düşmüyor.

Oysa 2002 yılında da Türkiye, bugünkü Anayasa ile yönetiliyordu.

Evet, o zaman da demokratik haklar açısından, basın özgürlüğü ve bireysel hakların kullanımı açısından matah bir ülke değildik ama “vahim” listede de yer almıyorduk.

“Türkiye’ye yakışan yeni Anayasa yapacağız” diye kapı kapı dolaşan TBMM Başkanı, bir fırsatını bulur da aynı Anayasa ile bu gerilemenin nasıl olup da gerçekleştiğini anlatabilirse, yararlı olur.

* * *

Savcı, kimi saklamaya çalışıyor?

Belli ki bu araç, cinayeti planlayan odağın kim olduğu hakkında net bir fikir sahibi olmamızı sağlayacakmış. Onun için de sanki böyle bir araç yokmuş gibi davranılmış, iddianamede sözü dahi edilmemiş

Tetikçi Eray Özyağcı’nın Ankara’dan İstanbul’a kaçırıldığı aracın görüntüsüne T24 ulaştı

Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetinde kullanılan tetikçinin, cinayetten sonra Ankara’dan, İstanbul’a “koruma tahsisli, üzerine çakar lamba takılmış bir araç” ile kaçırıldığı ortaya çıkmıştı.

Aracın plakası, modeli, hangi saatlerde hangi yolu geçtiği, nerede durduğu gibi ayrıntılı bilgiler de savcılığın elinde mevcut.

Ancak bu bilgiler iddianamede yer almıyor ve bunun sonucu olarak söz konusu aracın kime ait olduğu, hangi amaçla çakar lamba takıldığı ve neden koruma tahsis edildiği bilgileri de iddianamede yok.

Oysa savcının bu bilgiye ulaşması için bir tek telefon açması yeterli olurdu.

Bunu yapmamış, yaptıysa da öğrendiği bilgi elini yakmış olmalı ki iddianamede sözünü dahi etmemiş.

Belli ki bu araç, cinayeti planlayan odağın kim olduğu hakkında net bir fikir sahibi olmamızı sağlayacakmış.

Onun için de sanki böyle bir araç yokmuş gibi davranılmış, iddianamede sözü dahi edilmemiş.

Adalet Bakanı, bunun nasıl olabildiğini açıklamak cesaretine sahip midir, bilemiyorum.

Bakalım yargılama sürerken hâkim bu sorunun yanıtını merak edecek mi?

Bu araç kimindi? Neden koruma tahsis edildi?

Savcı bu kişinin üstüne gitmeye neden çekiniyor?

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Türk Speedy Gonzales'ler iş başında!

İstanbul'da "speed dating" başlamış. "Hızlı flört" diye çevirmişler ama flört bu değil, buna olsa olsa "merhabalaşmak" diyebiliriz. Gerçi ben sanırım eski kafalıyım ama beş dakika içinde bir kadını ya da bir erkeği tanıyıp etkilenmek mümkün olabilir mi? Açıkçası bana yetmez...

AKP – MHP koalisyonu dağılmaz

AKP ile MHP arasında yapılıyor görünen bu bilek güreşinde şimdilik Erdoğan "dış gözlemci" gibi davranmayı tercih ediyor. Koltuğunu tehdit altında hissedene kadar da bu pozisyonunu muhafaza edeceğini düşünüyorum

Hükümete darbe mi, Bakan'a komplo mu?

Ayhan Bora Kaplan suç çetesi soruşturmasının vardığı yer burası: Devletin iki kurumu, adliye ve polis, siyasi rekabetin oyuncağı oluyor!