Fenerbahçe Pazar günü büyük bir duygu boşalması yaşadı. Maçın daha çok başında tartışmalı bir kırmızı kart, bütün hafta takımla alay edilmesi, maçın başında direkt olarak Fenerbahçe oyuncularının resmedildiği koreografide -oynanmamış iki maç varken- '18'de 18' yazan bir tahta. Bütün bunların sonunda Fenerbahçe'nin rakibini 10 kişiyle domine ettiği 80 dakika sonucunda Sarı Kanarya, Galatasaray'a tek bir isabetli şut bile çektirmeden Rams Park'tan galibiyetle çıktı. Tanıdığım birçok Fenerbahçeli, gözyaşlarını tutamadı son düdükten sonra.
Şampiyon mu olduk? Hayır, büyük ihtimalle Galatasaray önümüzdeki hafta Konya'dan puanla dönüp kupayı alacak. Ama işte futbol öyle bir şey, bazen o birikmişlikleri tak bir galibiyet bile dökebiliyor insanların göz pınarlarından.
Olağanüstü bir sezon geçirdik. Hem Fenerbahçe hem Galatasaray, dört sene önce burada görmeyi hayal bile edemeyeceğimiz oyuncuları İstanbul'a getirdi. Puan rekorları yerle bir oldu, yol kazaları bile felaket kabul edildi. Fakat yine saha içinden çok saha dışını tartıştık. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, rakibinin yönetimine hakaret yağdırırken, Galatasaray Başkanı Dursun Özbek de Milli Mücadele döneminden bugüne var olan rakibini "işgal kuvvetlerine" benzetmekten kaçınmadı.
Bu yazıyı spor yazarı olmayan bir gazeteci olarak, Fenerbahçeli perspektifinden yazdığımı söylemek isterim. Çünkü kulübün yıllardır içinde bulunduğu büyük kaos ortamından çıkmadığı sürece dünkü tarihi derbi zaferinin bir Pirus zaferinden öteye gitmeyeceğini düşünüyorum.
Fenerbahçe'nin dünkü galibiyetini gölgelemeye hiç kimsenin hakkı yoktu. Tanıdığım en fanatik Galatasaraylıların bile "Fener hakkıyla kazandı" dediği maçtan sonra o 3 puana gölge düşürmek için büyük bir çaba gerekirdi. O çaba sergilendi ve Ali Koç, bir anda galibiyeti kendisi için bir seçim kampanyasına dönüştürdü.
Takımın dünkü zaferi, her zaman olduğu gibi, sahada çubukluyu giyenlerin ve kenardaki hocalarınındır. Hak mahrumiyeti bulunan Koç'un maç bittikten sonra Rams Park'a gelerek kendisini ön plana çıkarmasını talihsizlik olarak görüyorum. Ancak talihsizlikler keşke bununla sınırlı kalsaydı. Fenerbahçe Başkanı'nın Galatasaraylı bir yöneticiye "Çık buradan, yoksa dayak yiyeceksin" demesi, daha sonra da kendi yöneticisinin boğazına sarılması, o sırada stat müdürünün dövülmesi, "zoru başarıp" konunun sportif başarıdan başka yöne gitmesini sağladı.
Şunu söylemenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Fenerbahçe'nin sahibi taraftarlarıdır. Koç, önemli bir soyadı olsa da Fenerbahçe'den büyük değildir. Tüm başkanlar gelip geçicidir, kimisi müzede kupalar ve Yoğurtçu'da konuşulacak güzel anılar bırakır, kimisi ise Maraton'un duvarında çerçevelenmiş bir fotoğraf olarak unutulur gider.
Fenerbahçeli oyuncuların dün sahanın ortasında sevinmek en büyük haklarıydı. 19.05'e "denk gelen" bir şampiyonluk maçı, art niyetli bir kırmızı kart, kendilerine karşı atılan yabancı maddeler, takımın hocasına "kaloriferci" diyen yorumcular… Tüm bunları yenerek alnının akıyla aldığı sonucu sahanın göbeğinde kutlamalıydı Fenerbahçeliler. Sahaya tekrar çıkmak istemelerini yadırgamıyorum. 2012'deki şampiyonluğu Galatasaray'ın sahamızda kutlaması gerektiğini de aynı şekilde savunmuştum. Yenilirsen, rakip kutlama yapar. Fakat bu, Ali Koç'un tek kişilik şovuna dönüşmemeliydi. Şiddet olayları hiç yaşanmamalıydı. Fenerbahçelilerin, galibiyetten sonra sahaya çıkamaması bundan daha iyi olurdu belki de.
Boş statta çekilen galibiyet pozu, Kongre'ye 20 günden az bir süre kala Ali Koç'un seçim kampanyası pozu olacak. Kendisinin maç sonu RAMS Park'a gelmesinin sebebi de ihtimal buydu. Lakin "totem" adı altında Saracoğlu'nda en önemli dönemeçlerde bile olmayan Başkan'ın Seyrantepe'ye gelmesini samimi bulamıyorum. Seçim yaklaştıkça, tüm Fenerbahçeliler Ali Koç'un dün neden orada olduğunu daha iyi anlayacak.
Peki maçtan sonraki basın toplantısı? Fenerbahçe Başkanı birilerine bu kadar rahatlıkla "şerefsiz, haysiyetsiz" diyebilir mi? "Gerçek şampiyonu herkes gördü" demek neyi değiştirdi?
Peki Dursun Özbek'e ne demeli?
"Şimdi ben stada geldim, yüreğin yetiyorsa, şu kadar delikanlılığın varsa gel buradayım!"
Yapılanın çözümü bu mudur Dursun Özbek? Liseli talebeler gibi sahanın ortasında "mevzu" mu yapacaksınız? Kutuplaşmayla suçladığınız Ali Koç'un neden sezon boyunca değirmenine su taşıdınız? Neden "itidal" çağrısı yapıyormuş gibi görünüp koca bir kulübe, aynı suçladığınız Koç gibi hakaret ettiniz?
İnanın bu hatanın tek taraflı olmasını çok isterdim. Çünkü Türkiye'nin en büyük iki kulübünün başkanlarının bu kafada olması beni korkutuyor. Özbek, 6 Şubat depremlerini bile buna alet etmekten çekinmeyerek, "Bölgenin ihtiyacı kalıcı konut. TOKİ ile anlaşma yaptık. 300 konut üzerine sözleşme yaptık, avansını Galatasaray olarak ödedik. Fenerbahçeliler, Beşiktaşlılar... Bakın bölge insanı kötü durumda… Fenerbahçe siz 150 tane yapın, bizi geçin. Yeşil sahada geçemiyorsunuz, burada geçin" dedi. Fenerbahçe sizi dün yeşil sahada çok ağır biçimde yendi Sayın Başkan, şimdi şu son iki senede yaşadığımız bütün rezillikler aşıldı mı? Ali Koç'un bu tartışmayı getirdiği seviyeye inmek zorunda mıydınız? İki sene üst üste şampiyon olmak sizi önümüzdeki hafta tekrar seçtirmeye yetmez miydi?
İnsanların çok yoğun duyguyla bağlı olduğu kulüpleri bir kutuplaşmaya alet etmek, çok büyük bir risk. Kutuplaşmanın neye sebep olabileceğini bu sene Ankara'da, Trabzon'da çok net gördük. Hem Özbek'in hem Koç'un ısrarla ipleri germeye devam etmesi, geçmişte de gördüğümüz şiddet olaylarına dönüşürse bunun hesabını kim verecek? Yine yarım ağızla yazılmış bir başsağlığı mesajı, iş işten geçtikten sonra verilen kardeşlik mesajları, ta ki bir sonraki tartışmalı penaltıya kadar…
2018'de tüm kalbimle desteklediğim Ali Koç'un, 8-9 Haziran'daki Kongre'de görevden alınması gerektiğini düşünüyorum. Fenerbahçe'nin, yaşadığı başarısızlıkların ana sebebinin yönetimin kendisini sürekli sahanın dışına çekmesi olduğunu anlaması gerekiyor. Rakibe hakaret ederek dert anlatmak, sadece yapıldığı savunulan haksızlıkların geri planda kalmasına sebep olur. Mantık çerçevesinde yönetilmeyen her şey, başarısızlığa mahkûmdur. Fenerbahçe Kongresi'nin de Fenerbahçe taraftarının iradesine uygun olarak, bu mantık rotasına sokacak isme oy vermesi gerekir. Pusulanın diğer tarafındaki isim de içinize sinmeyebilir, o zaman da tepkiyi o insanlara değil, ısrarla Fenerbahçe'yi iki aday arasında mahkûm bırakan o "potansiyel" adaylara göstermelisiniz.
Çünkü tekrar ediyorum, Maraton'un altı fotoğraflarla doludur, büyük çoğunluğu da Türkiye'nin önemli zenginlerindendir. Hiçbiri gitti diye Fenerbahçe yok olmamıştır. İslam Çupi'nin anlattığı gibi, Fenerbahçe bambaşka bir büyüklüktür; Ali Koç'tan yüz yıllar sonra da "sokakta oynasalar, kaldırımda destekleyeceklerin" sırtındaki formalarda yaşamaya devam edecektir.