27 Haziran 2024

Beynini yakmazsan ya ülke yanar ya da çocuklar

Doğu Afrika’da yıllarca sömürge olarak var olup sonra cumhuriyetle yönetilen Kenya ile Anadolu’da yıllarca imparatorluk olarak var olup sonra cumhuriyetle yönetilmeye başlayan Türkiye’nin gençleri birbirleriyle tanışmıyorlar ama ayrı ayrı kıtalarda aynı zamanlarda başlarına aynı şey geliyor

Kenya Cumhuriyeti

Fırsat eşitliği iyice yok olmuş, hukuk medeniliğini ve güvenilirliğini çoktan kaybetmişken; ortalık haksız kazanç hikayelerinden geçilmez, son yirmi yıllık siyasetin zengin ettiklerinin şaibeli kazancından sorgu olmazken ve üç kuruş dul maaşı alan yaşlı bir kadının ya da beş kuruş maaşa layık görülen emekli bir insanın evinin kirasını nasıl ödeyeceğini, ne yiyip ne içeceğini, başına neler gelebileceğini kimse umursamazken, sokaktaki evsizlerin sayısı çığ gibi büyürken…

Ülke içine içine çöküyor; devleti ele geçirenler de ülkenin üzerine çöktükçe çöküyor.

Ve biz yeni vergi paketini tartışıyoruz.

Ama adalet aslen nedir, siyaset nasıl yapılmalıdır, gerçek demokrasi nasıl inşa edilir, bunları artık hiç tartışmıyoruz.

Kendi yarattığı tanrı ve devlet kavramlarının buyurganlığına ikna olan, onlardan gelen her türlü zulmü kader olarak kodlayan toplumların ortak kıyametine körleştik.

Kendisini devamlı kendi türünden korumaya alışan insan, aklının bir ürünü olan devlet sisteminin de yine kendisine dönük bir tehditkâr yapıya sahip olmasını olağan karşılıyor.

Fırsat eşitliği ya da adalet gibi kavramların içini değerlerle doldurup, sonra tüm o değerleri hiçe sayan sistemler kuran insanlığı, hızla globalleşen şu düzende kendine getirecek uyanışın hangi iklimde, hangi yıkımlardan sonra, hangi yollarla gerçekleşeceğini kestirmek kolay değil. Ama bu uyanışı hedeflemek mümkün. Bunun için gözlerimizi açıp bir kendimize bir de bizimle aynı çıkmazlara düşen diğerlerine bakmak yeterli.

Mesela Kenya’ya…

Kenya, Afrika kıtasının doğusunda bulunan, sömürü döneminde kıtada yaşatılan insanlık dışı her türlü eziyetten nasibini almış ve uzun süre İngiltere’nin elinde kalmış çileli bir ülke.

Afrikayı yıllarca sömüren İngiltere, ancak 60’ların başında o bölgeden mecburen Afrikalılara ait bir ülke olarak bahsetmeye başlamış ve Kenya 1963’te İngiltere’den ayrılıp bağımsız bir devlet olabilmiş.

1964 yılında Kenya’da cumhuriyet ilan edilmiş. Sonrası hep kaos. Anayasalar, referandumlar, birlik ve bağımsızlık çabaları ve asla ülkeye faydası olmayan siyasi çekişmeler. İktidara gelenlerin muhaliflere baskıları, faili meçhul cinayetler, iyi sanılanın kötü çıkması, ucu ucuna kazanılıp kaybedilen seçimlerde hep bir fitne hep bir hile tartışması olması, arada askeri darbe girişimleri, başlangıçta sevgi ve barıştan bahseden liderlerin zamanla tek adama dönüşmesi, medyayı, hukuku tekeline alması, sömürge dönemi sonrası sözde bağımsızlaşan bir ülkenin aslında hiçbir zaman gerçekten bağımsız olamaması…

Bugün, Kenya’ya seyahat edecek Türkleri Dış İşleri Bakanlığı resmi sitesinde öncelikle bulaşıcı hastalıklara karşı uyarıyor. Sonra suça karşı uyarıyor. Hava karardıktan sonra tek başınıza Kenya’da sokağa çıkmayın diyor. Son gelişmeler ışığında, zorunlu kalmadıkça Kenya’nın Mandera, Lamu, Garissa ve Tana River Vilayetleri’ne seyahat etmeyin diyor. O bölgelerde olanlara da sokağa çıkma yasağına uyun, şahsi güvenlik açısından her türlü önlemi alın, olası gelişmelere hazırlıklı bulunun diyor.

Çünkü şu sıralarda Kenya’da isyan var. 

Sebep, adaletsiz vergi kanunu.

Parlamento binası ateşe verildi. Polis önce göz yaşartıcı bomba ve plastik mermi kullandı. Artık gerçek mermi kullanıyor. Çoğu genç insan sokaklarda polis kurşunuyla yaralanıp, ölüyor.

Ajanslar haberleri “Z kuşağı sokakta” diye veriyor.

Sokaktaki gençler iktidara “Yeter artık! Bizim geleceğimizi çalamazsınız” diyor.

İktidar “Barışçıl gibi gösterilen protestolar şiddet eylemine dönüştü. Buna izin vermeyiz” diye önlemleri sertleştirdikçe sertleştiriyor.

Doğu Afrika’da yıllarca sömürge olarak var olup sonra cumhuriyetle yönetilen Kenya ile Anadolu’da yıllarca imparatorluk olarak var olup sonra cumhuriyetle yönetilmeye başlayan Türkiye’nin gençleri birbirleriyle tanışmıyorlar ama ayrı ayrı kıtalarda aynı zamanlarda başlarına aynı şey geliyor.

İktidarlar onların ellerinden geleceklerini çalıyorlar. Kenya’daki gençler buna bir dur demek umuduyla parlamentoyu ateşe veriyorlar. Türkiye’deki gençler yoksulluk ateşinde kendi kendilerine eriyip bitiyorlar.

Her iki ateşin müsebbibi de halkını değil hep kendi iktidarını düşünen, ülkeleri hızla yoksullaşırken kendi güçlerinin peşine düşen iktidarlar. Her iki ülkede de bu kötü yöneticiler yıllardır “demokratik” seçimlerle başa geldiler ve ülkelerine gün yüzü göstermediler.

Şu durumda rengi de tarihi de birbirinden çok farklı olan ama belli ki demokrasiden de seçimden de hep yanlış bir şey anlayan bu iki farklı halkın, hatta belki de yeryüzündeki tüm halkların, yaptığı ortak bir hata var.

Dünya, entrikalarla yönetilmesi değil sadece huzur içinde yaşanması gereken bir yer olabilir, bunu idrak edemiyorlar.

Beyinlerini bu meselelerle yakmadıkları için de mütemadiyen yaşadıkları ülkeyi ateşe atıyor ve mütemadiyen kendi çocuklarını yakıyorlar.

Mine Söğüt kimdir?

Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti.

Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı.

Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı.

Yayımlanmış yapıtları

- Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000)
- Beş Sevim Apartmanı (Roman - YKY 2003)
- Sevgili Doğan Kardeş (Araştırma - YKY 3003)
- Kırmızı Zaman (Roman- YKY 2004)
- Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür'le Hayat ve Edebiyat (Söyleşi - Everest Yayınları 2006)
- Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 (Roman - YKY 2007)
- Dolapdere, Kürt Kediler Çingene Kelebekler (Deneme - Heyemola Yayınları 2009)
- Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (Roman – YKY 2010)
- Deli Kadın Hikayeleri (Hikâye – YKY 2011)
- Darbeli Kalemler (Derleme – Getto 2011)
- Gergedan, Büyük Küfür Kitabı (Hikâye- YKY 2019)
- Alayına İsyan (Deneme - Can Yayınları 2020)
- Başkalarının Tanrısı (Roman – Can Yayınları 2022)

Yazarın Diğer Yazıları

Suskunluğun dayanılmaz hafifliği

Bir kız çocuğunun varlığıyla yokluğu arasındaki o korkunç boşluğa sığan bunca ifrazatı bu ülke son yüzyılda, elindeki tüm kazanımları suistimal ede ede bizzat ve özenle kendisi biriktirdi. Bu olayın failleri en doğru şekilde tespit edilse ve onlara hukuk çerçevesinde en ağır cezalar verilse bile gerçek suçun ve suçlunun adı asla ağza alınmayacak yine

Ülkesini sevmeyen devlet ve bir ormanı yok etmek için işlenen cinayet

"Suç duyurusunda bulunduk yahu. Gittik insan gibi dilekçe verdik. On tane dilekçe verdik, on tane. On tane! Yaza yaza yaza elimiz yoruldu yahu yaza yaza"

Çocuk mezarlığı

Savaşta öldürülen çocukların korkunç kaderine hep bir ağızdan isyan etmek kolay... Peki hiç düşündünüz mü, aile içlerinde neden bu kadar çok çocuk mezarlığı var ve sulh zamanı yanı başınızda öldürülen bu çocukların kaderini kim yazar?

"
"