01 Ağustos 2024

İyi ki doğdunuz Genco Erkal

Şu ölümlü dünyada, 86 yılın sonunda, bize usulca ve üslubunca ne güzel veda ettiniz. Sizinle aynı çağda yaşamış olmak bir değil birçok nesil için büyük şans

Genco Erkal

“Resimlerdeki kuşlar gibi

dizilip üstüne kumsalın,

mendil sallamayın bana.

İstemez...” demişsiniz ya geride bıraktığınız o son şiirli notta…

Bu mümkün mü?

Biz illa o kumsala dizileceğiz, o mendilleri kalplerimizin en derin yerlerinden çıkaracağız ve ardınızdan sallayacağız.

Sizin için değil… kendimiz için. Çünkü siz gittiniz, biz kaldık. Hem de çok kötü bir zamanda, çok kötü bir ülkede, bir kez daha yapayalnızlığımızla...

Ömrünüzü adadığınız, nefesinizi tükettiğiniz, inadınızı bilediğiniz davanızın mirasını hak etmeyen bu ülkenin en kıymetli insanlarından biriydiniz.

Yasaklandınız, yargılandınız ama hiçbir zaman yılmadınız.

Düzene çomak soktunuz, tuzaklarına düşmediniz, “çobanın koyunu” olmayı hep reddettiniz.

Yaptığınız işe saygınız da inancınız da büyüktü.

O yüzden sizi reklamlarda izlemedik, sabun köpüğü dizilerde seyretmedik, siyasi sofralarda görmedik. Biz sizi tanıdığımız ilk günden beri ağzınızdan çıkan her cümleye, attığınız her adıma, durduğunuz her noktaya güvendik.

“Gerçek” sanatçı nasıl olunur, biz bunu sizden öğrendik.  

Bundan sadece iki yıl önce “Cumhurbaşkanına hakaretten” yargılanırken bile kendinizi savunmadınız; savunma adı altıda sözünüzü sakınmadan “tek adam” iktidarını yargıladınız.  

Sahnede o karakteristik ve benzersiz sesinizle “Ben yanmazsam, sen yanmazsan, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” derken bir şairin sözünü tekrarlamadığınızı, o şiirin duygusunu çoğaltıp, sizi o an orada dinleyenlere soylu bir direnç aşıladığınızı anlamak için solcu ya da devrimci olmak gerekmiyordu, “insan” olmak yetiyordu.

Brecht’in Nazım’ın ya da İonesco’nun cümlelerini bize aktarırken sadece bir metni dillendirmiyordunuz, o metne kendi sahiciliğinizi de ekliyordunuz.

Vaktimiz de vardı, fırsatımız da nasıl “aydın” olunacağını, haksızlıklar karşısında nasıl dimdik durulacağını, özle sözün nasıl bir olacağını, iktidarlara nasıl kafa tutulacağını ve sanatın aslında en zor zamanlarda bile ne işlere yarayacağını eğer istesek, sizden öğrenebilirdik.

Ama ne istedik… ne de öğrendik.

Ve siz bunu dert etmediniz. Bildiğinizi okumaya devam ettiniz.  Verdiğiniz onca çabaya rağmen yola girmeyen ve her şeyi uçuruma sürükleyen bu ülkeye hiç küsmediniz.

Son nefesinize kadar insanlara inatla “bir şey” anlatmaya çalıştınız.

Veda notunuzda bile…

Bu ülke gerçek şairlerini, gerçek gazetecilerini, gerçek sanatçılarını, gerçek aydınlarını hiçbir zaman sevmedi, sevemedi.

Hep sahtelerine meyletti.

Siz bunu hiç umursamadınız ve ülkeyi de insanını da, davanızı da sevmeye ve insanın içindeki “iyi”ye inanmaya devam ettiniz ya…

Bu inadınız bize en büyük mirasınız.

Şu ölümlü dünyada, 86 yılın sonunda, bize usulca ve üslubunca ne güzel veda ettiniz.

Sizinle aynı çağda yaşamış olmak bir değil birçok nesil için büyük şans.

İyi ki doğdunuz Genco Erkal.

Mine Söğüt kimdir?

Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti.

Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı.

Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı.

Yayımlanmış yapıtları

- Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000)
- Beş Sevim Apartmanı (Roman - YKY 2003)
- Sevgili Doğan Kardeş (Araştırma - YKY 3003)
- Kırmızı Zaman (Roman- YKY 2004)
- Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür'le Hayat ve Edebiyat (Söyleşi - Everest Yayınları 2006)
- Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 (Roman - YKY 2007)
- Dolapdere, Kürt Kediler Çingene Kelebekler (Deneme - Heyemola Yayınları 2009)
- Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (Roman – YKY 2010)
- Deli Kadın Hikayeleri (Hikâye – YKY 2011)
- Darbeli Kalemler (Derleme – Getto 2011)
- Gergedan, Büyük Küfür Kitabı (Hikâye- YKY 2019)
- Alayına İsyan (Deneme - Can Yayınları 2020)
- Başkalarının Tanrısı (Roman – Can Yayınları 2022)

Yazarın Diğer Yazıları

Suskunluğun dayanılmaz hafifliği

Bir kız çocuğunun varlığıyla yokluğu arasındaki o korkunç boşluğa sığan bunca ifrazatı bu ülke son yüzyılda, elindeki tüm kazanımları suistimal ede ede bizzat ve özenle kendisi biriktirdi. Bu olayın failleri en doğru şekilde tespit edilse ve onlara hukuk çerçevesinde en ağır cezalar verilse bile gerçek suçun ve suçlunun adı asla ağza alınmayacak yine

Ülkesini sevmeyen devlet ve bir ormanı yok etmek için işlenen cinayet

"Suç duyurusunda bulunduk yahu. Gittik insan gibi dilekçe verdik. On tane dilekçe verdik, on tane. On tane! Yaza yaza yaza elimiz yoruldu yahu yaza yaza"

Çocuk mezarlığı

Savaşta öldürülen çocukların korkunç kaderine hep bir ağızdan isyan etmek kolay... Peki hiç düşündünüz mü, aile içlerinde neden bu kadar çok çocuk mezarlığı var ve sulh zamanı yanı başınızda öldürülen bu çocukların kaderini kim yazar?

"
"