Gelir Vergisi Kanunu m.2’de gelirin unsurları sayılmıştır. Bu unsurlardan bir tanesi de ücrettir. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 61’inci maddesi uyarınca ücret işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir. Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez.
Buna göre çalışana hizmeti karşılığı olarak verilen ayni ve/veya nakdi bedeller ücret olarak değerlendirilir. Bir çalışana iş karşılığı verilen ayni/nakdi yardımlar ile ücretlinin sağladığı menfaat ücret olarak değerlendirilmektedir.
Buna göre söz konusu ücret Türk lirası ya da yabancı para ile verilebileceği gibi çalışana barınma, ulaşım, yemek gibi ayni yollarla da verilebilmektedir.
Nakdi ücret dışında yol, yemek, barınma gibi ödemeler çalışana hem maddi katkı sağlamakta hem de motivasyonuna olumlu katkı sunabilmektedir.
Ancak geçenlerde Ekonomim Gazetesi yazarlarından YMM Abdullah Tolu’nun köşesinde yazdığı yazı Maliye’nin bazı uygulamalarının yeniden masaya yatırılması gerektiği ihtiyacını doğurmuştur.
Buna göre bir çalışana ve/veya yöneticisine işi karşılığında verilen para ücret sayılır, ayrıca verilen yemek bedeli gibi yardımların da belli bir tutarını aşan kısmı ücret sayılmakta ve bu tutar üzerinden hem SGK primi hem de gelir vergisi alınmaktadır.
Ancak iş yapması için kendisine tahsis edilen otomobilleri iş için kullanması durumunda pek bir sorun yokken iş dışında kullanması durumunda tahsis edilen bu aracın kullanım bedeli ücret sayılmakta ve sayılan bu ücret üzerinden gelir vergisi hesaplanmaktadır. Maliye bunu, araca takılan takip sistemiyle tespit etmekte bu yolla gelir vergisi almaktadır.
Buraya kadar bence bir sorun yok ve vergi idaresinin GVK m.61 uyarınca bunun ücret sayması doğru bir uygulamadır. Ayrıca Maliye, bu tarz şeyleri ücret saymakta ama SGK bunu ayni yardım sayıp SGK primi dışında tutmaktadır
Ancak bu işlemin, ücret olarak sayılan diğer işlemlerle de orantılı olması gerekmektedir. Örneğin çalışana verilen cep telefonunun çalışanın hafta sonu kullanması durumunda tatil gününe denk gelen kısmının da bu anlamda ücret sayılması gerekmektedir.
İlaveten Maliye, otomobillere ilişkin gider kısıtlaması uygulamasını getirme nedenlerinden biri de şirket araçlarının kişisel olarak kullanılmasının tespitinin zor olmasıydı ve bu nedenle de yüzde 70 ile gider sınırlandırması getirmişti. Ama Maliye bu düzenlemeyi yeterli bulmadı sanıyorum.
Daha da önemlisi VUK m.3/B uyarınca ispat külfeti iddia edene aittir. Bu nedenle ispat külfeti sadece mükellefe/sorumluya ait değil aynı zamanda vergi idaresine de ait bir kavramdır. Nitekim Danıştay 3. Dairenin 17.03.2021 tarih ve Esas No: 2017/3176, Karar No: 2021/1351 sayılı kararı aksini kanıtlama yükünün vergi idaresine ait olduğu yönündedir.
Bu kapsamda gerek vergi idaresi ve vergi inceleme elemanları gerekse de mükellef/sorumlular iddia olunan bir hususu ispatlamakla yükümlüdürler. İddia eden tarafın bunu ispatlayamaması yani yeterli somut delilleri ortaya koyamaması durumunda hukuki güvenlik ilkesinin çiğneneceği ve dolayısıyla da telafisi güç sonuçlar doğuracağı da kaçınılmazdır.
Tarafların iddia ettikleri hususlar hakkında kat’i suretle somut deliller ortaya koymaları gerektiği son dönem güncel Danıştay kararlarında[1] da kabul görmektedir.
Bu nedenle çalışan kişi bazı durumlarda mesai saati dışında bir iş toplantısına gidebilir ya da hafta sonu iş görüşmesine gidebilir ya da mesaiye kalabilir. Bunun olmadığını yani iş için kullanmadığını ispatlamak da vergi idaresinin görevidir. Bunu sadece matematiksel olarak düşünüp hafta içi ve mesai saatiyle sınırlandırıp onun dışında başka bir saati kişisel kullanım saymak pek doğru olmayacaktır.
Özetle vergi idaresi mevzuatı uygularken ispat koşulları gibi hükümleri de gözetip sezgisel hükümler vermemelidir. Bu nedenle vergi idaresinin bu konuya çok daha makul bir çözüm üretmesi yerinde olacaktır.
[1] Danıştay 9. Dairenin 26.09.2023 tarih ve Esas No: 2023/2070, Karar No: 2023/3085 sayılı kararı, Danıştay VDDK’nin 02.03.2022 tarih ve Esas No: 2020/1567, Karar No: 2022/238 sayılı kararı, Danıştay VDDK’nin 29.03.2023 tarih ve Esas No: 2021/1080, Karar No: 2023/339 sayılı kararı, Danıştay VDDK’nin 13.04.2022 tarih ve Esas No: 2020/1534, Karar No: 2022/375 sayılı kararlarında olarak somut deliller olmadan yapılan tarhiyatların kabul edilemeyeceği yönündedir.
Murat Batı kimdir?
Prof. Dr. Murat Batı, 14 Aralık 1974 tarihinde Diyarbakır'da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Diyarbakır'da tamamladı. Lisansını Ankara Gazi Üniversitesi'nden, yüksek lisansını Hacettepe Üniversitesi'nden, doktora derecesini "Türev Araçların Vergilendirilmesi" teziyle 2012 yılında İstanbul Üniversitesinden aldı.
Mali hukuk alanında 2016 yılında doçent, 2022 yılında profesör kadrosuna (Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi) atandı.
Çok sayıda üniversite, banka, belediye ve profesyonel şirkete, özellikle vergi hukuku alanında eğitimler verdi; hukuk ofisleri ile YMM ofislerine danışmanlık yaptı.
"Vergi Hukuku (Genel Hükümler)", "Muhasebe Hileleri ve Vergiden Kaçınmanın Türk Vergi Mevzuatındaki Yasallığı", "Türk Vergi Sistemi" kitapları yayımlandı; 60'tan fazla ulusal ve uluslararası akademik yayında makale ve kitap bölümü yazdı.
Kısa bir süre Cumhuriyet, Dünya ve BirGün gazetelerinde konuk yazarlık yaptı. Eylül 2020'den itibaren T24'te yazmaya başlayan Murat Batı, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mali Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevini halen sürdürmektedir.
|