04 Kasım 2024

Hangi oyunu oynuyoruz?

İktidarın İmamoğlu ile giriştiği baştan sona haksızlık ve “asıl suç” olan eylemler dizisi bu yöne dönme istidadını gösteriyor. Hatta “istidat” değil, kaçınılmazlık diyebiliriz. Diyebiliriz, çünkü bu işler ve daha pek çok acaip işler olurken AKP’nin oy potansiyeli de daralıyor. AKP kendisi de sanırım bunun farkında

İktidar, bir süre “Normalleşme” gibi kavramlarla oyalandıktan sonra, “normal” olmaktan ne anladığını daha kolay anlaşılır eylemlere geçerek gösteren bir politikaya geçiş yaptı. Bunu şimdi yaptığını söylemek pek doğru değil, çünkü iktidar her fırsatta kural dışına çıktığını ve bunun sonucunda “kural” denecek bir şey kalmadığını zaten yeterince sergilemişti. Kural olmayınca neyin “kural bozmak” olduğu da anlaşılmıyor. Bu da yazıya başlık olarak koyduğum soruyu cevaplandırmayı imkansızlaştırıyor. Sahaya futbol oynayacağız diye çıkmışız, adam eliyle tutup “gol” atıyor, “goldür, sayılır” diye kavga da ediyor.

Bunun bir anlaşılır yanı var belki: AKP bizim bildiğimiz, oynadığımız oyunları oyundan saymıyor. Zaten saydırmamak amacıyla sahaya çıkmış. Onun için her fırsatta bizim kural diye bellediğimiz şeylerin geçersiz olduğunu ilan ediyor. Onun anladığı, anlamak istediği ve bize de kabul ettirmek istediği tek bir oyun var: “Bizim takım kazanacak” oyunu! “Kazanmama ihtimali olan oyunda ne işimiz olabilir?”

Bu sonu başından belli oyunu AKP özellikle İstanbul Belediye Başkanlığı seçimini kaybedince icat etti. İmamoğlu az bir farkla bu seçimi kazanmıştı. AKP anında Mızıkçılık etmeye başladı: Bu ilk mızıkçılığın sahadaki sonucu seçimin sayılmamasıydı ve yenilenmesi. Seçim yenilendi ve İmamoğlu ciddi açık farkla kazandı.

AKP yenilmişti; Tayyip Erdoğan yenilmişti. Ama o yenilince güreşe doymayanlardan biriydi. Yenildikçe “Olmaz! Sayılmaz! Yenileyeceğiz!” diyordu. Bu sefer Tayyip Erdoğan “adli” yöntemlere başvurdu.

Kendisine “ahmak” demenin meşru sayıldığı, “Sözü söyleyene iade ediyorum” demenin hem de iki buçuk yıllık cezaya çarptırılabildiği AKP mahkemesi görevini yaptı. Bu her atletik olayda “faul” sayılacak bir fiildi. “Hukuk” sayıldı. Ne olur, ne olmaz: Ahali “Böyle mahkeme mi olur?” diyebilir—diyor zaten. “Bir dava daha yaratalım; biri olmazsa öbüründen…” İkinci mızıkçılık, ikinci “faul”.

İktidar bir şey yapıyor. “Bunu yapamazsın! Kurala aykırı!” diyorsun. Tınmıyor.

“Miting yapacağım, anlatacağım,” diyorsun. Mitinge izin vermiyor! Bu da kurala aykırı, bu da “faul”. Ama oralı değil. Yasa içinde hakkını arayamayınca bu tuhaf koşullarda “illegal” sayılacak eyleme başvurabilirsin. Başvurdun mu, tamam, yasaya karşı geliyorsun! “Suç”un büyüyor. 

İktidarın İmamoğlu ile giriştiği baştan sona haksızlık ve “asıl suç” olan eylemler dizisi bu yöne dönme istidadını gösteriyor. Hatta “istidat” değil, kaçınılmazlık diyebiliriz. Diyebiliriz, çünkü bu işler ve daha pek çok acaip işler olurken AKP’nin oy potansiyeli de daralıyor. AKP kendisi de sanırım bunun farkında.

Demem o ki bu koşullarda AKP kendi istediği çözümü “oy” kurumunun geçerli olmadığı bir zemine taşımaya karar verebilir. Olayların birbirini izlemesinin aldığı şekillerden kendisinin memleket için olmazsa olmaz önem taşıdığı düşüncesine gitgide daha fazla iman ettiği görülüyor. “Beka” edebiyatı ve benzerleri arasında “memleket için” bu fedakarlığı dahi göze alabilecekleri ihtimalini akılda tutmakta yarar var. Bu ülke bu iktidar sayesinde sorunların seçimle çözüldüğü ülkelerden biri olma özelliğini kaybeder gibi görünüyor.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bugünlerin siyasi bulmacası

Devlet Bahçeli “Öcalan” çıkışıyla ne demek istedi? Erdoğan ile bir plan hazırlamışlarsa bu plan ne olabilir? Hareket aşamasına gelince ne olabilir?

Dış ilişkiler

Tayyip Erdoğan Türkiye’nin dış politikasını “monşerler”in elinden kurtardı. O elinden geleni yaptı, “kurtardı” ama bu kurtuluş bizim için iyi mi oldu, kötü mü hiç emin değilim

Bir kere daha Kürt sorunu

AKP, Kürt sorununu yok saymanın yanı sıra CHP’yi topluma “terörist” olarak tanıtma politikası kurmaya çalışıyor. Gitgide gerçek olmayan bir dünyada siyaset yapmaya başlıyor. Bu, sonun yaklaştığının işareti de olabilir

"
"