12 Ağustos 2024

Türkiye’de bu dönemde yapılan seçimlerde neyi seçiyoruz?

Gecikmiş bir karar anının mücadelesini her kuşakta yeniden yaşamak zorunda kalmak gibi tuhaf bir kaderimiz var. Bugün yaşadığımız dünyada sokak köpeklerini bir sorun olarak görmek, sorunun çözümünü de bu köpekleri yok etmek ya öldürmek olarak görmek kolay kolay kabul edilecek bir tutum değil. Kendi başına azımsanacak bir şey değil elbette, ama kendisiyle sınırlı da değil. “Öldürmek” dediğimiz şeyi bir “çözüm biçimi” olarak görmek yeterince sorunsal

Dünyada “parlamenter demokrasi” adıyla tanıdığımız düzen içerisinde yaşayan toplumlar belirli alışılmış zamanlarda yenilenen seçimlerle kendilerini yönetmesini tercih ettikleri kadroları (siyasi partiyi) iktidara getirirler.  Alışık olduğumuz, normal kabul ettiğimiz süreçlerde bu “iktidar” bütün hayat alanlarını kapsayabilir. Ama gene normal olarak düzen böyle işlemez.  Seçilen parti, öncelikle “ekonomi” ile meşguldür. “Sağ” diye bilinen ekonomik öğretiler ve aynı şekilde “sol” diye bilinen öğretiler vardır. “Sağ” dediklerimiz bireysel kazanç imkanlarını genişletmeye çalışır; “sol” dediklerimiz ise bölüşümü daha dengeli, “adil” denecek kurallar içerisinde yürütecek tedbirlere yönelir.  Bunları biliyoruz, girizgahı gereksiz şekilde uzatmanın gereği yok.

Türkiye’de yaptığımız seçimlerde de bunlar geçerlidir. Ama bu seçimlerin bu özete pek fazla sığmayan özellikleri de var. “Şu ekonomik politika”, “Bu ekonomik tedbir” gene temel bir yere sahip elbette.  Ancak, bu dönemin siyasi iktidarının ekonomiyle sınırlı olmayan birçok alanla daha da fazla ilgili olduğunu görüyor uz.  Son günlerin çok sıcak bir konusu “hayvanlar” üstüne çıkarılan yasa. Bunun “ekonomi” politikasıyla ilgisi yok.  Yüz yıllık Cumhuriyet tarihimiz boyunca da herhangi bir siyasi parti bu alanda var olan durumu bir biçimde değiştirmek üzere bir girişimde bulunmadı.  Ama AKP iktidarı belli ki bu konuya özel bir önem veriyor.  Zaten bu yeni ortamın oluşması doğrudan doğruya bu dönemde AKP’nin başrolde olmasının bir sonucu.

AKP, Türkiye’nin bu bitmez tükenmez sorununda, “Batılılaşma” sorunu ile hesaplaşmasında, “Batılılaşmama” tavrının temsilcisi. Olay başlayalı beri bu temsilciler değişti.  Ama sürekli “muhalefette” kaldılar. İlkin AKP iktidarı ile bu tavrın temsilcileri kendilerini “iktidar” konumunda buluyorlar. Burada bulunca da anlaşılır bir şekilde, topluma kendilerinin doğru olduğuna inandığı biçimi vermeye çalışıyorlar.  Bu son derece büyük çaplı bir girişim. Ayrıca, şimdiye kadar Batılılaşma’dan yana güçler nasıl karşılarında buna tamamen karşı çıkan bir blokla mücadele etmek durumunda kaldıysa AKP de o cephenin kararlı direnişiyle başa çıkmak zorunda.   

Onun için şimdi sorun “yüksek faiz/ “düşük faiz” türü konularda verilecek kararlardan ibaret değil.  Ya da şöyle diyelim: “yüksek” veya “düşük” diye yaptığınız tercih yalnız “faiz”le ilgili bir karar değil. Daha önemlisi, nasıl bir Müslüman olduğunuz konusunda bir karar vermiş oluyorsunuz. Yani hayatın tamamını içeren varoluşsal bir karar/seçme süreci içindesiniz. Bir süreden beri bu ülkeye egemen olmuş “tansiyon” sorunu bundan kaynaklanıyor: Nasıl bir insan olacaksınız? 

Bu durum, sizinle aynı tercihleri paylaşmayanları nasıl göreceksiniz, burada da önemli rol oynuyor elbette. Sözkonusu olan, basit bir “farklı değerlendirme” değil. Gene güncel konu olan “voleybolcu kızlar”a bir bakalım.  O şortu giyip ortalıkta salınan “kadın” Müslüman olamaz. Cehennemliktir. Cehenneme gitmeyi hak ediyorsa o aşamaya gelmeden öncesinde de ona karşı nasıl davranmalıyız, bize söylüyor. O şortu giyen kızı bir “nefret nesnesi” yapan kişi bu inancını kamuya açıkladığında, karşı cephenin gözünde “nefret nesnesi” oluyor ve böylece karşılıklı nefret ve gerilim yükseldikçe yükseliyor.

Yasanın kabul edildiği Genel Kurul'da AKP milletvekillerinin hatıra fotoğrafı

Aslında gecikmiş bir karar anının mücadelesini her kuşakta yeniden yaşamak zorunda kalmak gibi tuhaf bir kaderimiz var. Yeniden “hayvan itlafı” yasasına dönmek istiyorum. Çünkü bu olay ve bu yasanın simgesel bir önemi ve anlamı olduğunu düşünüyorum. Bugün yaşadığımız dünyada sokak köpeklerini bir sorun olarak görmek, sorunun çözümünü de bu köpekleri yok etmek ya öldürmek olarak görmek kolay kolay kabul edilecek bir tutum değil. Kendi başına azımsanacak bir şey değil elbette, ama kendisiyle sınırlı da değil. “Öldürmek” dediğimiz şeyi bir “çözüm biçimi” olarak görmek yeterince sorunsal. Üstelik öldürülmesi düşünülen canlıların sayıları milyonları buluyor; köpeklerle sınırlı kalıp kalmayacağı, sıranın diyelim kedilere de gelip gelmeyeceği de belli değil.

Kur’an’da ya da hadiste geçtiği şekille bugünün insanının gözünde başta köpek, bütün bu hayvanların nasıl görüldüğü ayrı bir sorun. En azından bazı müminler, bu kutsal metinlerde geçen değer yargılarının zamana tabi olmayacağıdır. Bu durumda, o yargılarla bugünkü dünyanın ölçülerinin uyumlu olmadığı söylenebilir ve uyuşmadığı durumda ne yapılacağı sorulabilir vb. “Ortodoks” yöntemleri benimseyen toplumlarda şimdiye kadar kitaba göre davranmakta ısrar etmenin örnekleri görüldü; hırsızlık yapanın eli kesildi, zina işleyen kadın taşlanarak öldürüldü vb. Ama bunlar tek tük olaylar olarak kaldı ve genel bir tiksintiye de yol açtı. Yapana bir hayır getirdiği de olmadı.

Neyse, hayır getirip getirmediği benim tartışmam gereken bir olay değil. Ancak, zamana uymak üzere “kitab”ın kurallarını uygulamakta gevşek davranmayan din olmadığını söylemeliyim. Üstelik, bu şekilde davrananların “kitaba uygun olmalı” tezinin şampiyonları arasından çıktığını da ekleyeyim.  Yeter ki, “bi’dat”, bu konularda otorite sayılan kişi ya da kurumun çıkarına olsun.

Bu toplumda bu konuda bir “modus vivendi”ye varmamız şart. Bunu başaramadığımız durumda zaten “bu toplumda” diye konuşmanın anlamsızlaşacağı bir yönde yol alacağız demektir.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Amerika'da seçim

Donald Trump'ın Amerika Birleşik Devletleri'nin başkanı olduğu bir dünya Tayyip Erdoğan'ı muhabbetle bağrına basmaya çok daha yatkın bir dünyadır

Laiklik karşısında İslam

AKP’nin başlıca propaganda deposu, Batılılaşmadan yana güçlerin bu süreç içinde oynadığı “hoyrat” rol ve bunun halkta yarattığı tepki birikimi. Bunu türlü türlü motiflerle süsleyerek ve tabii bol miktarda abartarak siyasi piyasaya sürüyorlar

Başkan adayı

Toplum Tayyip Erdoğan’ın saltanatını bir dönem daha uzatırsa, iktidarı bırakmama oldubittisi için hazırlık imkanları da daha rahat işlenebilir. Dolayısıyla Özgür Özel’in adaylık konusunda açıkladığı tavır var olan siyasi ortamın, gelişmelerin de oldukça akılcı bir değerlendirmesini içeriyor

"
"