Tayfun Kahraman'a yapılan eziyetin görüntüleri
Kimi fotoğraflar vardır söze gerek kalmaz bazen. Bakar anlarsınız ne yaşandığını. Bu yazıda göreceğiniz fotoğraflar o cinsten. Gezi Davası’ndan 32 aydır hapiste olan Tayfun Kahraman’ın cezaevi aracının içindeki fotoğrafları bunlar. MS hastası Kahraman’ın rutin hastane kontrolüne giderken ‘bileklerini sıkıştıran kelepçenin gevşetilmeyip sıkıldığı, sıcakta aracın içinde uzun süre bekletildiği, fenalaştığı’ süreci eşi Meriç Kahraman vasıtasıyla duymuştuk. Bu süreçle ilgili gelişmeler, eldeki darp raporu ve görüntülere rağmen soruşturma izni verilmemesi pek çok söylüyor Türkiye’nin sistemine dair.
Aslında savcılık ve Adalet Bakanlığı soruşturma için girişimde bulunmuştu. Savcılık soruşturma için adım attı. Kamera görüntüleri, doktor raporu, ifadeler alındı. Ancak Silivri Kaymakamlığı ‘ön inceleme’ safhasında, “kanun ve mevzuatın verdiği yetkiler çerçevesinde hareket ettikleri” iddiasıyla görevliler hakkında “soruşturma izni verilmemesi”ne karar verdi!
Şimdi gelin soruşturulmasına izin verilmeyen olaya belge ve fotoğraflarla yakından bakalım.
Tayfun Kahraman’ın avukatının dilekçesini adım adım aktarıyorum:
“Gevşetme yerine daha da sıktılar”
Müvekkil 28.08.2024 tarihinde rutin hastane kontrollerine gitmek için görevli jandarma personelleri tarafından ceza infaz kurumundan çıkartılırken şikâyet konusu olaylar başlamıştır. Müvekkile her zamanki gibi kelepçesi takılacakken görevli jandarma personelinin ilk etapta kelepçeyi çok sıkacak şekilde takması üzerine müvekkilce ilgili jandarmaya “kelepçenin biraz sıkı takıldığı ve normal olacak şekilde gevşetilmesi” talebinde bulunulmuş, bu talep kelepçe takan jandarma personeli tarafından amirine sorulmuş, amirinin olumlu bir yanıt vermemesi üzerine kelepçe gevşetilmesi gereken yerde daha da sıkılmıştır. Bu şekilde müvekkil ceza infaz kurumundan çıkartılmış̧ mola verene kadar da (yaklaşık 25 dakika) bileklerini sıkan kelepçe ile yola devam etmiştir. Benzinlikte verilen molada, bir jandarma personelinin gelerek kendisine “kelepçe sıkıyormuş” demesi ve bunun üzerine müvekkilin de onaylayıp durumu en başında izah ettiğini ancak dinlenilmediğini beyan ederek bileklerindeki sıkmadan dolayı oluşan izleri göstermesi üzerine, jandarma personeli kelepçeyi gevşetmiş ve normal hale getirmiştir. Kelepçenin bedensel zarar verecek kadar sıkıldığı dosyaya sunulan araç içi kamera kayıtlarıyla, doktorun tuttuğu 28.08.2024 günlü̈ tutanakla ve 30.08.2024 tarihli adli muayene raporuyla sabittir.
Doktor soruyor: Ne oldu bileklerinize?
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji Polikliniği’ne gelindiğinde doktorunun odasına, 1. kata çıkartılan müvekkil doktor muayenesi esnasında jandarmaların da odada bulunması neticesinde bu durumun hasta haklarına aykırı olduğunu ve doktor-hasta mahremiyetinin de sağlanabilmesi adına bu şekilde muayene edilmek istemediğini, doktorun ilgili şahısları ikaz etmesini istemesi üzerine doktor tarafından, içeride bulunan 3 jandarma personeli dışarı çıkmaları için uyarılmış, ancak içeride bulunan jandarmalar çıkmayacaklarını belirterek kendilerinin güvenliği sağlamak için odada bulunmak zorunda olduklarını beyan etmişlerdir. Bunun üzerine doktor tarafından müvekkilin bileklerindeki izler fark edilmiş bunun niçin olduğu sorulmuş ve bunun üzerine kelepçenin sıkılığından dolayı bu şekilde bileklerinin morardığı ve kızarıklıklarının oluştuğu müvekkilce dile getirilmiştir. Tekrar yalnız olarak muayene edilmek istediğini belirten müvekkil ve ikazını yineleyen doktora rağmen jandarma personeli dışarı çıkmamış ve odada kalacaklarının sert şekilde beyan etmişlerdir. Bunun üzerine doktoru tarafından müvekkilin sağlık durumunun ve hastalığının önemine binaen muayenenin jandarma personelinin mevcudiyetine rağmen yapılması kararlaştırılmıştır. Tutulan tutanak sebebiyle jandarma personelince söylenmeler başlamış ve yine odadan çıkılmayarak müvekkil temel insan hakkı olan özel hayata saygı, mahremiyet hakları ihlal edilerek muayenesi gergin bir ortamda yapılmıştır. Muayene neticesinde müvekkil apar topar kelepçeli şekilde odadan çıkartılmış ve yine ilgili jandarma personelince telefonla durum amire bildirilmiş ve müvekkil için de "Fetöcü" tabiri kullanılmış, amir de yönlendirilmeye çalışılmıştır. Ceza infaz kurumu aracına gelinmesini müteakip müvekkil ve doktorunca tutulan tutanağa istinaden kendilerinin de tutanak tutması gerektiği kararını alan jandarma personelleri tarafından tekrar doktorun yanına gidilerek gerçekliği yansıtmayan dosyada mübrez ilgili tutanak tutulmuştur.
Araçta, güneş altında klimasız dar bir bölümde bekletme:
Müvekkilin muayenesinin bitiminden sonra, hastane sevki olan bir diğer mahkûmun da Okmeydanı Diş Hastanesi'ndeki muayenesi için oraya gidilmiş ve ancak öğle arasına kalınması sebebiyle bekleneceği bildirilmiş ve araç Okmeydanı SSK Hastanesi’nin arka girişine park edilmiştir. Müvekkil ve diğer mahkûmu hastanenin nezaretine alıp bekletmek yerine öğle vakti güneşin altında, aracın da kontağını, dolayısıyla havalandırma klima sistemini de kapatarak araçta bekletip öğle yemeğine giden jandarma personelinin bu eylemleri neticesinde yaşadığı stresten, görevlilerin yaşattığı zorluklardan dolayı canı yanan ve gerilen müvekkilin tansiyonu çıkmıştır. Bilindiği üzere MS hastası olan müvekkilin sinir ve kas sistemini direkt etkileyen bu hastalık sebebiyle kendisinin rahat fiziki koşullarda, uzun süre aç bırakılmadan ve stres baskı ortamından uzak durması gerekirken tam tersi şekilde kendisine muamele edilmiş ve uzunca bir süre boyunca da ağustos sıcağında havalandırmasız bir araçta, kelepçeli şekilde bekletilmiştir. Diğer mahkûma karşı daha esnek davranan, hatta müvekkilin tutanak tutulması istemini bu diğer mahkûma şikâyet eden ve kelepçenin gerçekten sıktığını beyan eden diğer mahkûmu da bu konuda tersleyen jandarma personeli, müvekkile adeta hasımmış gibi muamele etmiştir.
Herhangi bir şekilde ilgili görevlilere mukavemet göstermeyen, zorluk çıkartmayan müvekkil, canının yanması üzerine görevli jandarma personeline kendisinin MS hastası olduğunu, normal insanlarla aynı kan değerlerine ve kas yapısına sahip olmadığını, kullandığı ilaçlar sebebiyle de kan değerlerinin yüksek olduğunu ve darbelere karşı daha dayanıksız olduğunu beyan etmiş fakat bu hususlar hiçbir şekilde dikkate alınmamış, sağlıklı bir kişiye dahi yapılması uygun olmayan muamele MS hastası olan müvekkile karşı uygulanmıştır. Her ne kadar jandarma personelince tutulan tutanakta müvekkilin kaçma şüphesi olabileceği, muayenehanenin giriş katta olması ve pencerelerin demirsiz olması sebebiyle güvenliğin sağlanamayacağı ve doktorun da muayeneye jandarmanın eşlik etmesine yönelik rızasının olması iddia edilse de işbu iddialar gerçekliği yansıtmamaktadır. Müvekkil muayeneye getirildiği 2,5 senelik süre zarfında hiçbir zaman kaçmaya yeltenmemiş, kendisine eşlik eden personele zorluk çıkartmamıştır. Ayrıca doktorun odası tutanakta iddia edildiği gibi giriş katta olmayıp, girişin bir üst katında olup şifreyle açılan bir kapıdan girilerek odaya erişim sağlanmaktadır. Üst katta olması sebebiyle de herhangi bir şekilde pencereden kaçma ihtimali de bulunmamaktadır. Kaldı ki bunca zaman dışarıda ve koridorda bekleyen jandarma personeli neye istinaden bu sefer güvenliği sağlayamadığını beyan etmiştir tarafımızca anlaşılamamıştır. Kaldı ki gerek doktorun gerekse de müvekkilin muayeneye jandarmanın eşlik etmemesi yönündeki yinelenen talepleri ve bu doğrultuda tutanak tanzim edilmesine rağmen doktorun rızası olduğunu iddia etmek de izahtan vareste olup mantık dışı bir beyandır.
‘Eziyet suçu’
Jandarmanın müvekkilin kelepçesini şikâyete rağmen sıkması ve yaralanmaya sebep olması; hasta doktor mahremiyetini hiçe sayarak muayeneye eşlik etmesi ve hastane nezaretinde bekletmek ya da araçta uygun ortamı sağlamak yerine bile isteye güneş altında havasız araçta bekletmesi, müvekkilin tüm hastane ve cezaevi sürecini kapsayan sistematik, devamlı şekilde gerçekleştirilen kasti kötü muamele olup TCK 96. Madde kapsamında yer alan eziyet suçunu oluşturmaktadır. Aynı zamanda söz konusu eylemler TCK 257. Madde kapsamında görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır. Ayrıca ilgili personel doktor hasta mahremiyetini ihlal edip müvekkilin vücut bütünlüğünü, 1. Dereceden özel alanını da yok sayarak özel hayatının gizliliğini ihlal etmiş bu doğrultuda TCK 134. Maddede düzenlenen “özel hayatın gizliliğini ihlal” suçunu islemişlerdir.
Şüpheliler ayrıca tuttukları tutanakta ve kendi amirlerine yönelik beyanlarında müvekkilin FETÖ/PDY hükümlüsü olduğunu söylemişlerdir. Müvekkilin yargılanıp ceza aldığı suçla bu hususun hiçbir ilgisi olmadığı gibi tam aksine müvekkil FETÖ/PDY tarafından oluşturulan iddianameler ve başlatılan soruşturmalar, yalan deliller nedeniyle hüküm giymiş durumdadır. Müvekkil üzerinde bu şekilde bir kanı oluşturmak da müvekkilin kişilik haklarını zedelemekte ve bunca sene vermiş olduğu mücadelesini yok saymaya çalışmaktadır. Sonuç olarak şüphelilerin müvekkilden FETÖ’cü diye söz etmesi ayrıca TCK m. 125’te yazılı hakaret suçunu oluşturmaktadır.
Avukatının aktardıkları böyle. Tayfun Kahraman da o dönemde aracın içinde yaşadıklarını şöyle anlatmıştı:
“Muayene bitti, kelepçe taktılar, çıktık, tuvalete götürmelerini istedim. O sırada astsubay komutan sanırım amirine tutanak tutulduğunu haber verdi. Arada bana da laf sokarak gözümü korkutmaya çalışıyordu, telefonda anlatırken benim için FETÖ’cü dedi. O sırada ben de manipüle ettiğini anladım, bana uyguladıkları kötü muameleyi hastaneden kaçma şüphesi olan bir Fetöcü’ye yaptıklarını iddia ediyorlardı. Sonra tuvalete girdim, konuşması bitince tekrar kelepçelediler, bu sefer kelepçeyi daha da sıktılar ve neredeyse sürükleyerek götürdüler. Hastane kameralarında vardır bu görüntüler, hatta birinci kata inerken ayağım takıldı, sendeledim beni çöp torbası gibi çekiştirirlerken. Sonra beni araca bindirdiler, biz de tutanak tutalım dediler ve tuttular. Sonra beni araca bindirdiler, biz de tutanak tutalım dediler ve tuttular. Ben o tutanağı görmedim. İşleri bitince hareket ettik. Araçta, ön kabinde bir mahkûm daha vardı. Onun için Okmeydanı Diş Hastanesi’ne gittik ama öğle arası diye Okmeydanı SSK’nın arka girişine çektiler ve orada aracı güneş altında bırakarak yemeğe gittiler. Bu sırada kontak kapalı olduğu için klima da çalışmadı ve biz iki mahkûm güneş altında yanan arabada (bileklerimdeki tam sıkılmış kelepçeyle) bekledik. Bu esnada sıcak, havasızlık ve sıkan kelepçeler dolayısıyla bir süre gözlerim karardı, kulaklarımda uğultular, parmak uçlarımda karıncalanma ile uyuşma yaşadım. Hastanedeki ölçülen tansiyonum zaten yüksek çıkmıştı, bu esnada güneşin altında bekletilirken tansiyonum daha da yükseldi. Ne kadar zaman sonra bilmiyorum gözlerimdeki kararma parça parça açılmaya başladı. Araç içi kameradan ve arabanın park edildiği yerdeki kameralardan da bu yaşananlar teyit edilebilecektir.”
İşte bu fotoğraflar Kahraman’ın anlattığı o anın fotoğrafları.
Hapis zordur, hapiste hasta olmak daha zordur
Bitirirken…
Hapiste olmak zordur. Dört duvar arasında, sevdiklerinden uzakta, büyük yalnızlığın ortasında… Hapiste hasta olmak daha da zordur. Hareket kabiliyetin kısıtlıdır, acil durumlarda doktora ulaşabilmen bazen çok uzun süre alır. Hücrenin içinde bir yardım düğmesi vardır. O çalınır, gardiyan gelir, kapının üzerindeki demir sürgülü pencereden bakar, duruma göre doktora, bina dışına çıkılacak kadar ileri bir durum var ise ya da gece ise jandarmaya haber verir.
Kelepçe takmak zordur. Bileklerine ilk geçtiğinde iki farklı duygu yaşarsın. Öncelikle onuruna yapılmış bir saldırı olduğunu bilirsin. Dik durursun elbet. Pabuç bırakmazsın taktırana da takana da… Bileğine geçirirler, kapatırlar, üstündeki anahtarla ayarlarlar. Sıkarlar bazen. Sen de sıkarsın dişini.
Eğer hastaneye ya da mahkemeye gidiyorsan, kelepçeli bileğinle sabitlenmiş elinin içinde dosyan, raporların, savunman, gün uzunsa bir şişe su, yarım ekmek, küçük kutu reçel, küçük peynir diliminden oluşan ‘yemeğin’ de durur. Yürümek kolay olmaz, hele kolunda jandarmalarla…
Hapishane aracında olmak zordur. Bileklerin kelepçeli ve ‘dolu’ aracın yüksek merdivenlerinden tırmanırsın. Araç içinde ayrıca küçük hücreler vardır. Aracın içine girer, bu kısma geçer, içinde bir daha kilitlenirsin. Hava almak zordur.
En zoru haksız yere hapiste olmaktır elbette. Bu iktidar döneminde yüzlerce kişi olmayan delillerle, utanılacak iddianamelerle yıllardır hapiste. Hemen hepsi içeride tutulmalarının siyasi gerekçelerini biliyor ve ona göre davranıyorlar. Kendilerine yapılmaya çalışılanlara karşı dışarıya da yansıtmadan mücadele ediyorlar. Ezdirmiyorlar kendilerini. Ama bazen söylemek-anlatmak gerekir. Sadece kendin için değil hapiste aynı durumda bulunan binlerce hasta tutuklu-hükümlü için…
Gezi Davası’ndan Tayfun Kahraman. Davadaki diğer isimler gibi suçsuzluğu ortada, Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kararı bekliyor. Onun diğerlerinden bir farkı var. MS hastası. Zor bir hastalık bu. ‘Dışarıda’ bile olunsa.
Fotoğraflara baktığımda aklıma Nâzım Hikmet’in ‘Saman sarısı’ şiiri geldi. O Abidin Dino’ya ‘mutluluğun resmini yapıp yapamayacağını’ sormuştu. Bugün cezaevlerinde Tayfun Kahraman gibi pek çok hasta tutuklu hem içeride hem hastanelere gidip gelirken eziyet çekiyor.
'Soruşturma izni vermeyen' karar
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı.
T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|