2019 yılı Ağustos ayı. Mardin’e kayyım atanmış ikinci kez. Ahmet Türk aralarında benim de olduğum bir gruba şöyle konuşuyor:
“1973 yılından beri aktif siyasetin içindeyim. Barış konusunda, demokratik gelecek konusunda hiçbir zaman olumsuz olmadım. Bugün de çok sancılı bir sürecin içindeyiz. Demokrasiye inananlar ciddi ve ortak bir tavır ortaya koymalı. Silahla şiddetle hiçbir şeyin çözülmeyeceğini biliyorum. Ortak aklı oluşturamazsak kutuplaşmanın başka bir yola girmesinden endişeliyiz. Bunu engelleyecek olanlar demokrasiye inanlar…”
Aradan beş yıl geçiyor. Mardin’e yeniden kayyım atanıyor. Ahmet Türk “Guiness rekorlar kitabına geçtim herhalde” diyor üçüncü kez yerine kayyım atanmasıyla ilgili. “Kürtleri sindirmeye yönelik bir anlayış, halkın iradesi gasbedildi, bazı yerlerde yaptıkları görüşmelerde istedikleri sonucu alamadılar diye düşünüyorum” diye ekliyor.
Aynı gün Batman’a seçimlerde yüzde 65 oy alan Gülistan Sönük’ün, Halfeti’de Mehmet Karayılan’ın yerine de kayyım atanıyor. Geçen hafta Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt’un CHP’li Belediye Başkanı Ahmet Özer görevden alınmış, tutuklanmıştı. Doğal olarak herkesin aklında aynı sorular; iki hafta önce Öcalan’ı Meclis’te konuşturmayı önerebilecek kadar ‘açılan’ iktidar ortağı ile potansiyel süreçle ilgili olumlu konuşan iktidarın Cumhurbaşkanı ne oldu da pozisyon değiştirdi ve bundan sonra yeni kayyımlar gelecek mi?
Bu arada polisin ‘ev baskınında ve tebligatta’ yaptığı iki kritik-etik dışı konunun altını çizmek istiyorum. Esenyurt Belediye Başkanı’nın eşini kenara iterek, yatak odasına kadar girerek Ahmet Özer’i uyandırmak. Diğeri tebliğ için sabahın çok erken saatinde gittiklerinde doğal olarak pijaması üstünde olan Ahmet Türk’ün fotoğrafını çekmeye çalışmak. İkisi de bırakın siyasetçiye herhangi sıradan bir kişiye bile yapıldığında kabul edilemeyecek davranışlar. Not düşeyim. Bu arada kayyım atanan illerde barışçıl protesto gösterilerine müdahale şekli, Esenyurt’ta aralarında milletvekillerinin de bulunduğu isimleri CHP ilçe binasına bile sokmama konusunda ortaya konan tavır da polisle kitleleri karşı karşıya getirmesi sebebiyle kaygı verici.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin el sıkması ve sözleriyle başlayan süreç kayyım atamalarıyla sona mı erdi sorusuna gelince. Pek muhtemel bugün Bahçeli grup konuşmasında bu konuya değinecektir. Ancak anlaşılan ‘devlet aklı’ diye tarif edilen mekanizma; ‘Kürt sorununun her boyutuyla konuşulup tartışıldığı-ortak bir zemin arayışı’ yerine ‘iktidarın konjonktürel olarak ihtiyaç duyduğu güvenlikle ilgili yeni durum-durumlar için’ kendi belirlediği çerçevede yapacağı adımları atmak-buna destek bulmak istemektedir. Zaten iktidar ortaklarının açıklamalarında süreçte DEM’e de Selahattin Demirtaş’a da çok fazla söz verilmek istenmediği, CHP’den ise fikri katılım yerine ‘destek’ beklendiği ifade edildi. Bahçeli’nin tecrübeli-daha önce söylediklerini sonuca erdirmiş (seçimden hükümet sistemine) bir isim olarak devlet görevlileri tarafından hazırlanmamış bir sürecin sözcülüğüne girmesi ihtimalini hâlâ zayıf gördüğümü de ekleyeyim. Ancak kayyım ortadayken söyleyeceği yeni cümlelerin karşılığı olmayacaktır.
Özgür Özel, Mardin'de Ahmet Türk ile bir arada
Gelelim anketlere göre birinci parti olan CHP’nin bu süreçten nasıl etkileneceği tartışmalarına… Kısaca yazayım:
-İktidarın hem CHP’li belediyeye hem DEM partili belediyelere atadığı kayyımlar vasıtasıyla bu iki partiyi yan yana gösterme ‘teröre destek parantezine alma girişimi’ tartışmaları. CHP Genel Başkanı Özgür Özel bu konuda net bir tavır ortaya koyuyor. İktidarın DEM’i kriminalleştirme çabasına karşı demokrasi arayışını büyütüyor. Eğer CHP, DEM Parti ile ortak bir paranteze alınacaksa bu parantezin ‘ortak demokrasi mücadelesi’ parantezi olması için çaba sarf ediyor. Özel’in kayyım atanmasından hemen sonra Mardin’e gitmesi, orada Ahmet Türk’e destek vermesi ve konuşmasının şu bölümü önemliydi:
“Memleketim Manisa'da neredeyse 100 yıla yakın bir süredir, Manisalılar kimi seçerse o kişi belediye başkanı oluyor. Ama Ahmet Türk'ün Mardin'inde, Mardinliler belediye başkanını seçiyorlar eğer Tayyip Bey'in aday gösterdiğini seçseler görev yapacak, sizin istediğiniz seçilince kayyum atıyorlar. Peki bu mu eşit vatandaşlık. Türkiye Cumhuriyeti'nde her Kürt kendini Manisalı, Rizeli, Osmaniyeliler kadar eşit hissedene kadar demokrasi mücadelesi vereceğiz. Bunun için illa da eşitlik, illa da kardeşlik, illa da barış demeye geldim.”
-CHP’nin, DEM ile dayanışmasının milliyetçi-muhafazakâr kesimlerde nasıl bir algı yaratacağı da, seçimlerde nasıl etkileneceği de tartışılıyor. CHP’nin hem genel başkanının hem de halkın genelinde karşılık bulan ismi Ekrem İmamoğlu’nun mücadelenin demokrasi merkezli oluşunu anlatma konusunda sıkıntı çekeceğini düşünmüyorum. Tam tersine susmak-geri çekilmek hem memlekete hem CHP’ye kaybettirir. Bu ülkenin aralarında milliyetçi-muhafazakârlarının da olduğu makul çoğunluğu barışın-huzurun-birlikte yaşamın ihtiyacını duymaktadır.
-CHP bu süreçte içinde sorun yaşar-bölünür iddiaları. CHP içinde siyaset yapanlara şu soruyu sormak meşrudur… Kayyım siyaseti, hukuksuz yargılamalar bir ülkede başladığı zaman bunun duracağı yerin neresi olacağını kim kestirebilir? Bu ülkenin kurucu partisi bu konuda susacaksa hangi konuda konuşacak?
Bitirirken…
CHP Genel Başkanı Mardin’de… İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı sıfatıyla siyasi parti liderleriyle görüşmek için randevu aldı. Bu iki isim önemli bir çaba sarf ediyor. Kayyım atamalarının yapıldığı gün Selahattin Demirtaş’ın hapiste 8. yılını doldurduğu günle aynı güne denk geldi. Demokratik siyaseti savunanlar yıllardır hapiste. Onları oylarıyla Meclis’e yollayanlar, başkan seçenler yani halk iradesi hiçe sayılıyor. Konu insan ve özgürlükler olduğunda ekonomi biraz daha geri planda kalabilir. Ama TÜSİAD’ın açıklamasını da okumakta yarar var:
"Kayyım tayini uygulaması, o kentte ve ilçelerde yaşayan yurttaşları seçilmiş bir yerel yönetimden mahrum etmek sonucunu doğurmaktadır. Kayyım ataması bağlamında cezalandırılan, görevden alınan yerel yönetici değil, onu seçen halk olmaktadır. Görevden alınan yerel yöneticinin yerine gelecek kişi demokratik yollarla belirlenebilmeli ve görevden alınan yerel yönetici hakkındaki ceza soruşturması da bir taraftan kendi mecrasında sürdürülebilmelidir…”
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı.
T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|