22 Temmuz 2024

Otokratlar bilgiden-sorgulamadan nefret eder, artık Trump’ın zaferi kesin değil

Trump’tan Modi’ye ve Orban’a, otokratlar din ile milliyetçi duygular ile toplumu çoğu zaman gerçek ötesi bilgiler-duygularla yönetmeye-yönlendirmeye çalışıyor. Soranı, sorgulayanı, özgür düşünceyi sevmiyorlar. Türkiye uzun süredir benzer bir iklimde yaşıyor

Otokrasi ile yönetilen rejimlerde ilk yok edilmeye çalışılan bilgidir-sorgulamadır, tartışmadır. Otokratlar bilgiyi-bilimi, soranı-sorgulayanı değersizleştirmeye, mümkünse sistem dışına atmaya çalışırlar. Yolları vardır elbet bunun. Medyayı ele geçirirler ya da kendilerine yakın sermaye gruplarına kamu kredisiyle verirler. Artık haber-yorum değil propaganda duyulmaya, görülmeye başlanır. Azınlık da olsa bağımsız hareket etmeye çalışan medya gruplarına, orada çalışanlara itibarsızlaştırmadan iftira ile özgürlüklerinden edilmeye vergisel cezalara pek çok yaptırım uygulanır. İktidar sözcüsü haline getirilen ‘büyük medya’ya ‘gerçek olmayan-gerçek ile bağı zayıf’ (post truth) kimi zaman korkunun kimi zaman geçici umudun yaygınlaşması için içerikler ürettirilir-verilir. Medya grupları parti organına ‘gazeteciler’ haber elemanına dönüştürülür.

Aynı anda sivil toplum kuruluşlarının, ürettikleri materyalleri, en sıradan toplantıları ‘ülke güvenliğine tehdit’ olarak hedefe alınır, yöneticileri hapse yollanır. Ki geride kalanlar sıradanlaşsın, içeridekine bakıp dışarıda kaldığına ‘sevinir hale’ gelsin.

Muhalif siyasetçiler içi boş iddianamelerle yıllarca hapiste tutulurlar. Adalet ‘iki dudak arasındadır’ artık. Kitleler korku ile uyuşma arasında bir haldeyken er ya da geç bir şekilde sıranın kendilerine geleceğinin farkına varmazlar. Soru sorulmayan-tartışma olmayan hukukun ayaklar altına alındığı rejimlerde ekonomiden kişisel güvenliğe sıranın er ya da geç kendilerine geleceğinin farkına vardıklarında aslında geç de kalınmıştır.

Bilginin değil, gücün entelektüel birikimin değil ne şekilde kazanılırsa kazanılsın paranın önemli hale geldiği bir memleket yaratılır. Elitler-monşerler diye boşalttıkları alanlara liyakatlı değil parti-lider sadakatini önceleyen isimler getirilir. Ki işler ‘sayın’ın günlük-anlık politik ihtiyaçlarına göre, ‘emir ikiletmeden’ tensipleriyle yapılsın gerekirse de görevden af istensin.

Tabii en önemli yerlerden biri üniversitelerdir. Bilgi, sorma, sorgulamanın öğretildiği, yeni özgür-özgün fikirlerin üretildiği alanlar. Buralarda da gerekirse yeni bir ‘üniversite anlayışı’ getirilir. İktidar gibi-iktidarın istediği gibi düşünen. Bilime-bilgiye değil iktidara-sadık. Bunun için kimi yöntemler bulunur. Akademisyenlere davalar açılır, üniversitelerden uzaklaştırılır, okullarına sokulmaz, bir nevi ‘bilimsel kırım’ yapılır. ‘Giderlerse gitsinler’ dir. Entelektüel çölleşme, bilginin değersizleşmesi bir toplumun en büyük çürümesidir.

Otokratlar birbirlerinden ilham da alırlar. Bir toplantıda dinlediğim Harvard Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cemal Kafadar şunu anlatmıştı:

"Trump'ın çevresinde bulunan birilerinden meslektaşlarıma, meslektaşlardan meslektaşlara, oradan bana gelen aramızda konuştuğumuz bir konu var.  Trump şu anda 2024 seçimlerini kazandığı takdirde üniversiteler ve medyada acil ne yapabilirim diye Erdoğan'ı, Modi'yi, Orban'ı çalışıyormuş."

Bu yazı üzerinde çalışırken ABD’den Demokrat Parti’nin adayı Joe Biden’ın adaylıktan çekildiği haberi geldi. Zihinsel sorunları nedeniyle hayli zorlanan Biden’in yerine pek muhtemel Kamala Harris aday olacak. Zaten ABD basınında çıkan haberlerde özellikle televizyondaki Trump-Biden tartışmasından sonra Demokratlar’ın Harris için anketler yaptımaya başladığı haberleri yapılıyordu. Harris dışında bir adayın seçimlere üç aylık bir süre kala ortaya çıkması da Biden için yapılan seçmen bağışlarının Harris dışında bir aday için kullanılamayacağı gerçeği de yeni aday olasılığını oldukça kısıtlıyor.

Joe Biden, Kamala Harris

Harris çok parlak bir aday olmasa da Biden’in performansı sonrası Demokratlar’da bir kıpırdanma yaratabilir. Bir süre evvel suikast girişiminden kurtulan, ABD bayrağı ve yaralı haliyle verdiği ikonik pozla taraftarlarını daha da yan yana getiren Trump’ın zaferini erken kutlamaya çalışanların pozisyonlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekiyor. Sadece başkan adayı Trump değil, kazanırsa yardımcısı olarak seçeceği isim Vance de önümüzdeki günlerin dikkatle izlenmesi gereken ismi. Hayat hikayesini yazdığı Hillbilly Elegy kitabında bulunabilir, şu an Netflix’de film olarak da seyredebilirsiniz. Bir zamanlar şiddetli bir Trump’ı en ağır şekilde eleştiriken son birkaç yılda başta kürtaj karşıtlığı nasıl ‘benzediği’, ‘radikal dindar’ kimliğini nasıl öne çıkardığını, göçmen karşıtlığını nasıl vurguladığını çıkan haberlerden-konuşmalarından bulabilirsiniz.

Bu hafta yayınlanan Oksijen Gazetesi’nde Standford Üniversitesi’nden Ali Yaycıoğlu’nun Biden çekilmeden yazmış da olsa yazısı hem Trump- aşırı sağ hem de Vence üzerine zihin açıcı notlar taşıyor. Kısa bir bölümü aktarıyorum:  

"Trump’ın suikast girişiminden mucizevi şekilde kurtulması, dinle ve evanjelizm gibi spiritüel arayışlarla iç içe geçmiş Amerikan siyaseti için mesiyanik bir duruma işaret ediyor. Trump adeta Tanrı’nın bir dokunuşu ile hayatta kalmış, ilahi bir koruma ve yetkilendirme ile siyaset içinde olan, her yönü ile sıradışı bir insan olarak kodlanmaya başlandı bile. Trump’ın Tanrı’ya yaklaşması mı Amerikan siyasetinin geleceğini çizecek, yoksa yardımcısı olarak 39 yaşındaki Ohio senatörü J.D. Vance’i seçmesi mi? Amerika’da Trumpizm'in çok da doktriner, Trump etrafındaki dramadan kendini sıyırıp, çok daha müdanasız bir aşırı sağ devrime doğu yolculuğunu seyrediyor olabiliriz. Yine de belli olmaz. Seçimlerin sonuçları, her şeyin çılgınca hareketli olduğu bir dönemde bizi şaşırtabilir. Ama bir Trump-Vance iktidarının dünyada bir süredir tartıştığımız tektonik hareketlenmeyi dünyanın farklı yerlerinde bir dizi depremler serisine çevirme ihtimali az değil. Vance üzerine çok konuşup yazacağız. Biyografisini okumanızı öneririm. Benim Vance ile tanışmam bir dönem en çok satan kitaplar arasında giren ve aile tarihi ve biyografi arasında bir kitap olan Hillbilly Elegy’i (2016) okuyarak (Tamamını okumamıştım, artık mecburen okuyacağım) olmuştu. Amerika’da 1990’lardan sonra yaşanan ekonomik ve kültürel dönüşüm karşında, Amerika taşrasındaki orta ve orta alt sınıf beyaz Amerikalıların hikayesini, daha doğrusu krizini konu alan bu ilginç kitap, bir yönüyle Amerika’nın kaybedenlerinin kitabıdır. (Kitap 2020’de Ron Howard tarafından filme de çevrildi.)"

Donald Trump-Joe Biden

Bitirirken…

Ben bir dış politika yazarı değilim. Ama işim gereği izlemeye memlekete nasıl etki edeceğine dair yakından izlemeye çalışıyorum. Trump’tan Modi’ye ve Orban’a, otokratlar din ile milliyetçi duygular ile toplumu çoğu zaman gerçek ötesi bilgiler-duygularla yönetmeye-yönlendirmeye çalışıyor. Soranı, sorgulayanı, özgür düşünceyi sevmiyorlar. Türkiye uzun süredir benzer bir iklimde yaşıyor. Bu yazıyı yazmadaki ana motivasyonum Boğaziçi Üniversitesi’nde Edhem Eldem’in emekli olarak Türkiye’den ayrılma kararı vermesi idi. Kendisi çok önemli bir tarihçi-entelektüel. Makaleleri, kitapları, verdiği konferanslar.

Sadece Türkiye’de değil, yurtdışında da mesela College de France’de Türk-Osmanlı Kürsüsü’nde de görev yaptı. 500 yıllık geçmişi olan bu kürsüde Barthes, Focault, Bourdieu gibi isimler de bulunmuştu. Boğaziçi Üniversitesi’nden ‘kendisine yapılan haksızlıklar’ üzerine ayrıldı Eldem. Büyük kayıp, utanan olmaz ama büyük bir ayıp. İktidar gibi düşünmediği için değişik gerekçelerle okullarından uzaklaştırılan, okullarına sokulmayan, memleketten gitmek zorunda kalan ya da her zorluğa göğüs gerip burada mücadele eden ‘iktidarın değil bilimin insanlarına’ çok borcumuz var.

Öneri: Edhem Eldem ile Orhan Pamuk’un YouTube’da ‘Tarih bir romana sığar mı?’ tartışmasını öneririm. 

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Özgür Özel’in önemli adımları; siz hiç yoksulluk defteri gördünüz mü, ben gördüm, utandım…

Bir kısmı kamuoyuna açık, bir kısmı sivil toplumla yaptığı kapalı konuşmalarda ‘oy hesabının ötesinde’, tarihe de mâl olacak, Kürt sorununu çözecek bir süreçte sorumluluk almaktan bahsediyor. İktidarın çizdiği çerçeveye bağlı kalmadan şeffaf, açık, Meclis’in merkezde olduğu yeni bir dönemin konuşulabilir olması için çaba sarf ediyor. İktidardan farklı olarak HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı da sürecin bir tarafı olarak tarif etmekten geri durmuyor

Teröre rağmen barışın peşini bırakmama mesajı veren üç farklı isim: Bahçeli, Demirtaş, Özel…

24 saatte bir şehrin insanlarının umudu, şaşkınlığı, üzüntüyü, hayal kırıklığını nasıl yoğun bir şekilde yaşadığına şahitlik ettim. Sanki elini uzatsan tutacağın bir duygu durumu idi gördüğüm

Diyarbakır’da Bahçeli konuşurken açılan televizyonlar ve altı çizilen yorum: ‘Devlet’ Öcalan ile belli bir noktaya ulaşmasaydı hareket etmezdi

Sur’dan bindiğim taksinin sürücüsü "Barış söyleyen dert görmesin" diyor, Hasanpaşa Hanı’nda buluştuğum bir sivil toplumcu "İki haftadır Bahçeli’nin konuşma saatlerinde canlı yayını açıyoruz" diye gülümsüyordu...

"
"