Nitekim Zelensky’nin aynı gün görüştüğü kıdemli Senatör Lindsey Graham onu medyadan tahrik amaçlı müdahaleler gelebileceği, dolayısıyla oyuna gelmemesi yönünde uyarmış. Trump’ın Beyaz Evi’nde Reuters ve AP gibi kurumlar yasaklı iken, TASS’ın oraya sızabilmesi de ayrı muamma.
Yeri geldiği için anımsatmak isterim, kırk yılı aşkın meslek hayatımın hasbelkader oniki senesi dördü büyükelçilik olmak üzere Vaşington’da geçti. Bu türden en üst düzeydeki ziyaretlerin koreografisi, en ince hatta dışarıdan bakışla en gereksiz görülebilecek ayrıntısına dek önceden profesyoneller tarafından hazırlanıp, kararlaştırılır ki karar alıcılar rahat etsin ve ziyaret amacına erişsin.
Böylesine garip bir sahneye hiç tanıklık etmedim ama günümüz dünyasında şaşkınlık pozları takınmanın da yersiz olduğu kanısındayım. Ayrıca, bir numaraların ziyaret sırasında imzalayıp kamuoyuna duyuracakları metinlerin de her satırına, her virgülüne dek önceden üzerinde çalışılıp, uzlaşıldığını da herhalde eklememe gerek yok. Zira, bu basit sağduyunun da gereği.
Trump’ın en hafif deyimle “sıradışı” yahut “alışılmadık” bir ABD başkanı olduğu belli. Zelensky’den hemen önce Beyaz Ev’e aceleyle giden İngiltere başbakanı Starmer Kral III.Charles’dan özel davetiye getirerek Trump’ın “suyuna gitmeyi” denedi. Keza, Fransa cumhurbaşkanı Macron da el, kol hareketleriyle “erkek erkeğe” bir dostluk resmi vermeye çalıştı. Her iki liderin davranışlarının kendi kamuoylarında istihza konusu yapılmaları gecikmedi.
Fransa’nın en ciddi dergilerinden Le Point Trump’ı “Moskova’nın Adamı” manşetiyle kapak yaptı. Zelensky sahnesini irdeleyen pek çok uzman Trump’ın Putin’e benzer biçimde davranıp davranamayacağını sorguladı. Yine pek çok uzman da Trump’ın ancak “kaba kuvvetten veya kaba kuvvet imasından anlayacağı” hususunda ittifak etti.
Zelensky’nin rıza göstermediği, (özetle) ülkesinin nadir toprak elementlerinin kazancını ABD ile yarı yarıya bölüşmesine dayanan, ancak ABD tarafından hiçbir güvence içermeyen anlaşma taslağına imza edilebilecek biçim verilmesi hazırlıkları on gündür sürüyordu. Ziyaretin ABD kanadından onaylanmasının nedeni Zelensky’nin Vaşington’a imza için gidiyor olmasıydı.
Bu veriler üzerine akıl yürütünce, taraflar arasında ciddi bir iletişim kopukluğu ve anlayış farklılığı olduğu anlaşılıyor. Ya Zelenskiy Vaşington’da bir pazarlık payı olacağı kanısındaydı, ya Trump bir kere Vaşington’a geldiğinde nasılsa Zelensky’nin kolunu bükeceği kanısında. Her hal ve kârda, iki tarafın diplomat ekiplerinin yetersiz iş çıkardığı veya diplomatların işe karıştırılmadığı sonucuna varabilmek mümkün.
Bu arada, Fransa’nın da özellikle savunma sanayiinde gelecek on yıllarda kullanılmak üzere kendi maden anlaşmasını kovaladığı anlaşıldı. İlginç olan, Ukrayna’da sözü geçen maden ve nadir toprak elementleri rezervlerine ilişkin etüdler SSCB döneminden kalma ve öngörülen rezervler de tam güncel çatışma bölgesinde bulunuyor.
Zelensky’nin fazla seçeneği yok. Yaşananların ardından NATO Genel Sekreteri Rutte’nin “arayı düzeltmenin zorunluluk olduğu” yollu tavsiyesi ve yaşananlardan önce BM oylamasında ABD Rusya ile birlikte oy kullanırken, iki BMGK daimi üyesi Fransa ve Britanya’nın ancak çekimser kalabilmeleri bu seçeneksizliğin göstergeleri.
Buna karşılık, Zelenskiy’nin ağır sıklet siyasi rakipleri Zalujniy ve Poroşenko’dan tam destek alması ve bugün sandık gelse oyunun 95%’i bulacağı yönündeki uzman tahminleri resmin bir başka tarafını anlatıyor. Ayrıca, Avrupa’nın -nihayet!- silkindiği belirtilebilir. Neye benzeyeceği henüz belli olmayan yeni Avrupa savunma mimarisinin temellerinin atılmakta olduğu da eklenebilir.
Avrupa deyince Avrupa Birliği mi anlaşılacağı belirsiz. Her hal ve kârda, tıpkı NATO için olduğu gibi başat hasmın Putin Rusyası olacağı ise belli. Dışişleri bakanı Fidan da İngiltere evsahipliğindeki toplantıya davetli. Ama Erdoğan Türkiyesi’nin Putin Rusyası’na bakışı son derece muğlak. Dolayısıyla Ankara’nın dış politikası ve ulusal güvenlik politikaları okunaksız.
Bu aşamadan, yani Trump ve Vance’in Ev’de Zelensky’i küçük düşürme girişiminden, Putin’in kazançlı çıktığı ortada ama nihayet Putin’in kazandığını ilan etmek için halen erken. Putin rejiminin temelleri ne denli sağlam belirsiz- Prigojin vakası çok çabuk unutuldu, unutturuldu. Rusya ekonomisinin durumu da sanıldığı denli parlak değil.
Rus donanması Karadeniz’de hatta Suriye’de Esat’ın devrilmesinin ardından Akdeniz’de bile sıkıntıda. Afrika’ya özellikle eski Fransa sömürgelerine kuvvet projeksiyonu yapıyor ama Ortadoğu’dan silinmiş durumda. Kafkasya’da Ermenistan da Paşinyan başbakanlığında Rus boyunduruğu altından çıkıyor, Gürcistan’da da güçlü halk tepkisi var.
Buna karşılık, Ukrayna’yı işgal girişiminin nasıl sona ereceği Çin’in Tayvan’a yaklaşımı için bir gösterge olacak. Dolayısıyla, Ukrayna’yı Putin’e teslim ederek, Soğuk Savaş’ta Kissinger’ın yaptığının tersinden gitmeyi deneyip, Rusya’yı Çin’den ayırmak pek akılcı durmuyor.
Monroe Doktrini ABD’nin Avrupa’nın işlerine karışmamasını ve içine kapanmasını öngörüyordu. O dönem henüz Batı’ya genişlemesi süren bir ABD vardı. Kabaca yüz yıl sonra II. Dünya Savaşı’nın ardından Truman Doktrini bu defa Avrupa’nın savunmasını ve kalkınmasını ABD’nin üstlenmesini öngörüyordu. Bu dönemde ise, Trump’ın herhangi bir doktrin geliştirebildiği öne sürülemez ama II. Dünya Savaşı sonrası düzenin bittiği kesin.
Günümüz dünyasında başkandan başkana diplomasi genel geçer yaklaşım oldu. Bu yaklaşımın iyi tarafı olarak “hızlı ve kolay yol almak” öne sürülebilir. Kötü tarafının ne olduğunu tasvire gerek yok, Beyaz Ev’den yapılan canlı yayın hepimize kötü tarafın ne denli kötü olabileceğini yeterince göstermiş olsa gerek.
Ne yazık ki, ülkemizdeki her sözüne “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla” veya “…tensipleriyle” diye başlayabilen ve her nasılsa aynı zamanda dış politika ile ulusal güvenlik politikalarında sözde karar alıcılar oldukları iddia edilen güncel kadronun olanlardan herhangi bir ders çıkaracağını varsaymak için iyimser değil, düpedüz saf olmak gerek. Ekonomi gibi diplomaside de bu ekip ilk seçimde değişmedikçe hiçbir olumlu gelişme beklenemez.
Gözaltına alınıp salınan CEO vakası, düşünce ve hayat tarzı polisliğinin taptaze bir örneği. “Dünya bu haldeyken aklınızı mı kaçırdınız?” diye sormanın da hiçbir anlamı yok çünkü akıl bu. Çünkü bu dönemin kendi nomenklaturası, oligarşisi,kapıkulları, kompradorları, vesayeti var ve onların önceliği cumhuriyeti ilelebet payidar kılmak değil kendi maişetlerini kurtarmak.
Cumhuriyetimizde kurucu tek partiyle yola çıktık, yüz yılda yıkıcı anlayış sergileyen tek partiye geldik. İnşaat zor, hafriyat kolay. Zira, inşaat için şuur ve tasavvur gerek. Çeyrek yüzyıldır ne yaparsa yapsın Erdoğan “anti-Atatürk” olamadı, şimdi kendince hedeflediği üzere “II. Atatürk” de hiç olamayacak. Sandık gelinceye dek umalım ki daha büyük kumarlara kalkışmasınlar. Yoksa yukarıdan aşağıdan yolun sonu görünüyor, ilk seçimde yolcu olduklarını kendileri de biliyor.