30 Ocak 2025

Tepeden barış ve hortlayan McCarthy 

“İçerdekiler”e suçluluk üstüne suçluluk isnat eden tedirgin bir kurnazlık egemen. Yasalaşmış bile olmayan kötü ünlü “etki ajanlığı” sıfatını yapıştırmaya çalışanı mı ararsınız, “yüreğiniz yetiyorsa çıkın sokağa görelim” diye tehdit savuranı mı...

Joseph Raymond McCarthy

Ateşkes, barışın ilk adımı olabilir, hatta olmazsa olmaz bir parçasıdır, ama yalnızca bir parçası, asla bütünü değil. Bunu birkaç gündür Gazze’de açıkça görüyoruz. Bizdeki “süreç”le birlikte düşünmemek elde değil.

Gazze ateşkesinin görüntüleri Eksodüs’ü, yani “Mısır’dan Çıkış” adı verilen o büyük tarihsel göçü hatırlatarak hüküm sürüyor. Bugün coğrafya aynı, kitlesellik aynı, yönler ve kavimler ise tersine çevrilmiş durumda.

“Kafile” de var tabii Exodus’ten daha yakın tarihte. Mıgırdiç Margosyan, Kafle diye anlatır, İ’siz...

Bu kez kurban Filistinliler. Bir cennet olabilecekken sonu gelmez harabelerden ibaret kalmış o kıyı şeridi, gün yüzü görmemiş yığınlarla dolu. Omuzlarında, sırtlarında yükleri, her yaştan ve her boydan çocukları, tozları topraklarıyla hareket halinde kitleler.

Yakın plan çekimlerdeki yüzlerden anlıyorsunuz, kavuşmayı umdukları evlerinin yerinde ne bulacaklarını bilenler var, bilmeyenler var. Dünyanın tepesindeki adamın etnik temizlik dediğinden haberdar oldukları da şüpheli. Her durumda hayatları harabe. En büyük umut, gelebilecek yardımlar. Ve bana hep Yaser Arafat’ı hatırlatan, dua benzeri o iki sözcük: “international community”...

Aynı anda Kongo’dan benzer görüntüler geliyor, Kongo, Ruanda ve M23 diye bir “silahlı grup”... Toz toprak, yığın yığın insanlar, çuvallar ve bohçalar, her şey Gazze, yalnızca Afrika’nın renkleri farklı, insanları tunçtan yapılma, eşyaları çok renkli. Mikrofon uzatılmış bir kadın, kimin kiminle savaştığını bilmiyoruz diyor.

Filistin’e dayanışmaya giden gençlik arkadaşlarımızı hatırlıyorum. Şimdi olsalar ne yaparlardı? O zaman gidenlere el veren Filistin Kurtuluş Örgütü vardı, Leyla Halidler vd. Şimdi gitseniz kime el vereceksiniz? Hamas’a mı?

Her darbe yeni göç dalgaları yaratıyor. Filistinlilerin kaderi de ebedi Exodus imiş gibi konuşanlar var.

Tepeden barış, yani ateşkes, kalıcı barışın yalnızca bir parçası. Bizim barışımız için de aynı ilke geçerli. Biz şimdi araftayız. Bir yanımız tehdit, bir yanımız kalıcı barış iddiaları.  

Kalıcı barış kadar demokrasinin de belirleyicisi olan bir şart var: İktidarı elinde bulunduranlar, hukukun üstünlüğünü ve yeniden seçilmedikleri durumda iktidardan düşmeyi kabul edecekler. Bizde bu ilkenin uygulandığı başlıca örnekler, 1950, 1965, 1974 genel seçimleri ve 2019 yerel seçimleridir (ABB, İBB vb.). Şimdi bu ilkeyi neden hatırl(at)ıyorum?

Temmuz 2016 Fetöcü darbe girişiminden bu yana dozunu gitgide artıran McCarthycilik belasından ötürü.

McCarthycilik, siyaset diline ABD Senatörü McCarthy’nin marifeti olarak girmiş. 1947-1957 arasında senatörlük yapmış olan bu kişi, komünistlere Sovyet casusluğu iftirasını yönelterek pek çok kişinin hayatını karartmıştı. Tarihe “sorumsuz suçlamaların faili” olarak geçti. O vakit bu vakit, bizde de derin devletin zaman zaman uyguladığı bir yöntemin unutturulan adı, McCarthycilik.

Melih Cevdet Anday’ın “Anı” adlı şiiri “çaresiz geliyor aklıma”...

Temmuz 2016 Fetöcü darbe girişimini iktidar için “Allah’ın bir lütfu” kılan özellik tam da bu iftira politikasına elverişli bir ortam yaratmasıydı. İktidar, hukuku ve yargıyı tıpkı Senatör McCarthy ve adamları gibi kendi ihtiyaçlarına ve fobilerine göre kullandı, kullanıyor. Yüksek mahkemelerin kararlarından istediğine uyuyor, istemediğine uymuyor. Hukuk dışılık, iftiracılığı besliyor.

“İçerdekiler”e suçluluk üstüne suçluluk isnat eden tedirgin bir kurnazlık egemen. Yasalaşmış bile olmayan kötü ünlü “etki ajanlığı” sıfatını yapıştırmaya çalışanı mı ararsınız, “yüreğiniz yetiyorsa çıkın sokağa görelim” diye tehdit savuranı mı...

Barışçıl protesto, bir yüreği yetmek meselesi midir, yoksa bir yurttaşlık hakkını kullanmak, hatta demokratik görevini yerine getirmek mi?

Şimdi tek yol barış ve demokrasi mücadelesi, tek çıkış hukukun üstünlüğü, kurmamız gereken, halkların kardeşliği.

“Yeni çözüm sürecinin temel sorusu: Önce barış mı, yoksa demokrasi mi?” diye program yapmış Ruşen Çakır. Bence de soru budur. Yanıt ise “ikisi birden”dir.

Demokrasi diyemeyen, tehdit ediyor. Tehditle kazanacaklarınız, kaybedeceklerinizin yanında bir hiç mesabesinde.

Necmiye Alpay kimdir?

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. 

Kitapları

Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)

- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)

- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)

- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)

- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)

- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Güney Kore ve CHP

CHP cumhuriyet devriminden miras “devletin sahibi” olarak bürokrasinin bütün katlarından çoktan sökülüp atıldığı için artık önünde sosyal bir parti olmaktan başka yol yok. Bu yolda kararlı olursa, seçimlerde alacağı oylar ne kişisel olacaktır, ne de yalnızca partisel

Barış alerjisi ve daralan alan

Barış ve demokrasi hiç kimseye doğuştan verilmiyor, uğruna bütün kıtalarda mücadele lazım, Avrupa dahil. Bunun bir adımı da yenilgici duygulardan arınmak olmalı. En parlak analiz yazılarında bile rastlanabilen yenilgiciliğin kendisi de analize ihtiyaç göstermiyor mu?

Yeni bir algoritmanın ilk basamağı

Eğer “terörsüz Türkiye” sloganı devlet terörünü de kapsıyorsa, devlet de artık hukukun, insan haklarının, temel hak ve özgürlüklerin dışına çıkmaktan vazgeçecek anlamına geliyorsa, bakın işte öyle bir durumda bu yeni terimin tutunma, herkesçe benimsenme şansı olabilir

"
"