26 Şubat 2024

Başbakanın eşi devlet uçağına binerse…

Erdoğan bu seçim kampanyasında da devletin uçaklarını, araçlarını kullanıyor. Buna da medyada bir itiraz yok; artık haberleştirilmiyor bile...

Türkiye’de de haber oldu. İsveç’te gündem Başbakan Ulf Kristersson’un, ABD ve Finlandiya gezilerine götürdüğü eşi Birgitta’nın masrafını devlete ödetmesiydi.

Bunu ortaya çıkaran da İsveç devlet televizyonu SVT. İsveç’te devlete ait uçaklara görevliler dışında binenler masrafını ödemek zorunda olduğu için STV’nin haberi büyük tartışma yaratmış. 16 bin kronluk (yaklaşık 47.6 bin TL) uçak ve otel masrafları Kristersson'un maaşından kesilmiş.

Türkiye’de bırakın TRT’nin böyle bir haber yapabilmesini, medyanın neredeyse tamamı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resmi gezilerine aile üyelerini götürmesini görmüyor bile… Örneğin oğlu Bilal Erdoğan, son Mısır gezisine de katıldı; resmi heyette yer aldı. Fotoğraflarda da görünüyordu ama BirGün, Halk TV, Sol Haber dışında bir yerde haber olduğuna rastlamadım.

Zaten Erdoğan ailesinin yanı sıra Fatih Erbakan gibi davetliler de o uçaklarda geziyor. Kimse de o davetlilerin masrafının devlet bütçesinden ödenmesine karşı çıkmadığı gibi yaygın medya da sorgulanmıyor; devlet uçaklarında eş dost gezdirilmesi olağan görülüyor. Cumhurbaşkanlığı uçaklarının sayısı sorulduğunda bile “İhtiyacı kadar” gibi alaycı bir yanıt verilebiliyor. 

Onunla da kalmıyor, Erdoğan bu seçim kampanyasında da devletin uçaklarını, araçlarını kullanıyor. Buna da medyada bir itiraz yok; artık haberleştirilmiyor bile...

Gazetecilik aykırı bakmak demektir; böyle bir yanlışı, sık tekrarlanıyor diye doğru kabul eden yerli olabilir ama ne gazeteci olabilir ne de millî...

Fenerbahçe kadın gibi oynasaydı

Fenerbahçe’nin Teknik Direktörü İsmail Kartal’ın, Çaykur Rizespor maçı sonrasındaki sözleri, futbol medyasını şaşırtmışa benzemiyor.

Oysa Kartal’ın, “Rakip takımı tebrik ediyorum, oyunu çirkinleştirmediler. Böylesine zeminde iki takımın oyuncuları da delikanlı gibi çıktık, onlar da biz de erkek gibi futbol oynadık. Mazeretlere sığınmadık” sözleri cinsiyetçiydi. Erkekliğe üstün değerler atfediyor; dolaylı olarak da kadınlığı aşağılıyordu. Fenerbahçe o gün kötü oynasa kadın gibi mi oynamış olacaktı?

“Erkek gibi oynamak” son derece köhnemiş, eskilerde kalması gereken bir bakış açısı iken Kartal’ın, maç sonrası yayıncı kuruluşun mikrofonuna sarfettiği bu sözlerine futbol medyasından güçlü bir itiraz gelmedi. Dahası bu sözleri, Hürriyet “İki takım da erkek gibi oynadı”, Fanatik “İsmail Kartal açık konuştu”, Sabah “Delikanlı gibi oynadık”, Habertürk “Delikanlı gibi, erkek gibi oynadık”, Sözcü, Sporx ve Yeni Akit, “Erkek gibi oynadık”, NTV Spor ve Yeni Şafak “İki takım da erkek gibi futbol oynadı” diye başlığa çıkardı.

Hatta teknik direktör Ümit Özat’ın katıldığı bir programda sunucu bırakın eleştirmeyi, “Erkek gibi yorum bekliyorum” diyerek yönetti bu konudaki sorusunu. Kartal, sosyal medyada da epey destek gördü ve TT oldu. Az sayıda kişi, Kartal’ın sözlerinin “cinsiyetçi” olduğunu ifade etti.

Habertürk’teki “Geçiş Oyunu” programı ise ender örneklerden biriydi. Mehmet Ayan, “Üzüldüm. Bu eril dil bizi gerdi” diyerek açtı programı ve Kartal’ın sözleri eleştirildi yayın sırasında. İnternette ise ABC sitesi “Canlı yayında skandal açıklama”, 12 Punto sitesi “İsmail Kartal’dan cinsiyetçi açıklama”, Türkiye gazetesi de “İsmail Kartal’ın sözleri şaşırttı” başlıklarıyla eleştirel bir yaklaşım sergiledi. Ama ertesi gün Türkiye’nin futbol yazarı Sadık Söztutan, yazısının başlığını “Erkek gibi oynadılar” koydu. Yanına da “Yazının başlığı için İsmail Kartal’dan ilham alınmıştır” dipnotunu ekledi.

-Acaba futbol medyası hafta içinde maçlara ara verildiğinde Kartal’ın sözlerine daha serinkanlı bakabilir mi diye geçen hafta bu konuyu yazmadım. Futbol medyasından eleştirel sesler yükselmesini umutla bekledim ama maalesef olmadı. Hürriyet’in “Futbol Konseyi” ve Sabah’ın “Serbest Kürsü”sünde bile konuşmaya değer görülmedi Kartal’ın sözleri.

Futbol medyası cinsiyetçiliği baş tacı etti; futbol camiasına yaydı; bir kez daha olağanlaştırdı. 

Yargının üzerindeki gazeteciler

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a uçakta soru soran gazeteciler, çoğu zaman asıl mesleklerini unutuyorlar. Mısır gezisi dönüşünde de gazetecilerden biri, Erdoğan’a soru sorarken gazeteciliği bırakmış, yargıç rolüne soyunmuştu:

“FETÖ'yle irtibatlı olduğu gerekçesiyle 450 hâkim ve savcı ihraç edilmişti. Danıştay 5. Dairesi bu 450 hâkim ve savcıyı göreve iade etti. Bu skandala HSK'nın bir itirazı vardı. Bu konuda düşüncelerinizi ve tavrınızı merak ediyoruz.”

Gazeteciydi ama kendisini Danıştay’ın üzerinde görüyordu. Sorusu da soru değildi, Erdoğan’a Danıştay’a laf etmesi için çanak tutuyordu. O da “Danıştay'ın aldığı bu karara da sessiz kalmamız mümkün değil” dedi. Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nden sonra -hoşuna gitmeyen- Danıştay kararlarını da tanımayacağını ilan etmiş oldu.

Gazetecilik, her koşulda, her zaman hukuku, adaleti savunmalı. Ama uçaktaki gazeteciler, Erdoğan’ın kendisini AYM ve Danıştay’ın üzerinde görmesine ses etmediler. Dahası Erdoğan’ın bu açıklamasından sonra iktidar medyasında çıkan haber ve yazılarda Danıştay suçlandı sürekli olarak. Hem de Danıştay, bir anda 450 yargıç ve savcıyı göreve iade etmiş gibi aktarıldı. Hatta göreve iade kararlarını savunmak da “FETÖ’cüleri savunmak” ile eşdeğer tutuldu.

Halbuki Danıştay 5. Dairesi, KHK ile ihraç edilen yargıç ve savcılarla ilgili kararları 7 yıldır inceliyor. O günden beri de -İsmail Saymaz’ın yazısında aktardığına göre- KHK ile ihraç edilen 4600 yargıç ve savcıdan 4186’sının başvurusunu reddetmiş, sadece 414’ünün göreve iadesine karar vermiş; bunlardan 387’si görevine dönmüş.

Asıl üzerinde durulması gereken de KHK’ların yargı kararına dayanmaması. Hukuka uygun olan, insanların önce yargılanmaları, suçlu bulunurlarsa görevden alınmalarıydı. Ama idari karara dayanan KHK’lar, “önce cezalandırma sonra yargılama” gibi ucube bir sistemi getirdi.

Adaletin yerine gelmesi için hukuksal denetim elzemdi. Danıştay’ın, peşinen infaz edilen cezaları irdeledikçe içlerinde hukuka uygun olmayan, somut veriye dayanmayanları bulup ayıklaması doğal. Kaldı ki, iade edilenler atılanların yüzde 10’u bile değil.

Durum böyleyken kimi gazetecilerin adaletin tecelli etmesini desteklemek yerine Danıştay’ı hedef alması, mesleki ilkelerden ne denli uzağa düştüklerini gösteriyor. Gazeteci, önyargılarını bir tarafa bırakan, bir tek insanın bile hukuksuzluğa uğramasına tahammül edemeyen insandır.

Tek cümleyle:

  • AA, Hürriyet, Sözcü, Karar ve çoğu yerde “Madenin müdürü 6 saatte serbest bırakıldı” haberlerinin yer aldığı gün Türkiye gazetesi “Madenin ‘Türkiye müdürü’ yakalandı” haberi verdi; üstelik de her yerde açık olarak verilen adını C.D. olarak kodladı.
  • Akşam, Türkiye ve Yeni Akit, “Sansaryan Han artık tatlı olacak” haberinde bir tatlıcı mağazasının örtülü reklamını yaptı; hem de Anayasa Mahkemesi’nin, Ermeni Patrikliği’nin açtığı davada “mülkiyet hakkı ihlali” kararı vermiş olduğundan bahsedilmedi.
  • AKP’nin İstanbul B.B. adayı Murat Kurum’un “Diyarbakırlılar Buluşması”nda Kürtçe selam vermesi ve poşu takması, iktidar medyasındaki haberlerde yer almadı.
  • Milliyet, gazetenin sahibi olan Demirören Grubu’nun yeni at yarışı şans oyunu sitesinin genel müdürü ile söyleşi yaparak tam sayfa örtülü reklam yayımladı. 
  • Akşam ve Hürriyet’in, “Sakat bırakan ihmale 4 milyon TL’lik tazminat davası” haberinde “davalı şirket”in adı eksikti.
  • 15 Şubat’ta benzine 2.56 lira zam gelmesinde ve doların 31 liranın üzerine çıkmasında haber değeri görmeyen Sabah, “Motorine 1.10, benzine 76 kuruş indirim” haberi yaptı.
  • Bursa’nın AKP’li Büyükşehir Belediyesi’nin tam sayfa örtülü reklamı Türkgün ve Yeni Şafak gazetelerinde “Bu bir reklamdır” uyarısı olmadan yayımlandı.
  • DHA’nın geçtiği “Karşıyaka'da 604 daireli sitede protesto” haberinde, olayın öznesi olan sitenin adı eksikti; İHA ise haberinde “Emlak Konut Mavişehir Evleri Sitesi” adını verdi.
  • DHA’nın geçtiği ve Karar’da kullanılan haberde Bursa’da Nurcan İnan adlı kadını öldüren katili “Platonik aşık” olarak nitelendirilerek cinayet gerekçelendirilmiş oldu.
  • Türkiye’nin ilk savaş uçağının prototipinin deneme uçuşu iktidar medyasında manşetlerde yer alırken, Evrensel, BirGün ve Korkusuz hiç görmedi; Cumhuriyet, Sözcü ve Gazete Pencere iç sayfada yayımladı; Millî Gazete, Karar ve Yeniçağ ise ilk sayfadan küçük gördü.
  • Türkiye gazetesi yazarı Ahmet Şimşirgil, “Diyanet TV’yi kim denetleyecek” başlıklı yazısında bu kanalda yanlış dini bilgiler verildiğini savundu.
  • Gazeteci Seçil Türkkan’ın, Hermes sahafın sahibi Ümit Nar ile yaptığı podcasti “Hermes Hermes’e karşı” başlığıyla yayımlamasından üç gün sonra AFP de bu kitapçıyla ilgili haberine aynı başlığı (Hermes vs Hermes) koydu.
  • Araştırmacı İhsan Aktaş, Yeni Şafak’taki yazısında YRP yöneticilerinin Halk TV ekranına çıkmasını “siyasi intiharda bulunan üç partinin temsilcilerini hatırlatıyor” diye eleştirdi. 
  • 194 gündür süren greve rağmen kurumda çalışmayı tercih eden Sputnik editörleri, Gazete Duvar’ın “Bursa’da aktif fay yeni keşfedildi” haberini kaynak göstermeden aldı. 
  • Yeni Akit, AYM’nin kararının ardından “İşte Türkçe Charlie Hebdo” haberinin yeniden yayına alınması nedeniyle sendika.org ve Disk-Basın-İş’i hedef gösterdi.
  • Van’a davet edilen Sabah’ın Pazar eki yazarı, kentte ağırlamanın karşılığını “Van Gölü kıyısında gastronomi merkezi” diye tam sayfa örtülü reklam haberi yaparak ödedi.
  • Sözcü, astroloji yazarı Öner Döşer’in maden kazası olacağını önceden bildiğini yazdı ama Öner’in “çalışanların haklarında iyileştirmeler” ile birlikte öbür 10 tahmini tutmamıştı.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021) 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarı kavga etti, haber değişti

Bir gazetenin, yazarının bir siyasetçiyle kavgaya girişmesi karşısında nesnel tavır alması gerekir. Ancak Yeni Şafak, o olayı okurlarına aktarmadan yazarının yanında saf tuttu

“Teflon gazetecilik” işbaşında

Teflon üreticileri şimdilik zafer kazandılar ama Fransa’da yasaklanacağını duyuran Türkiye medyası, bu gelişmeleri haber yapmadı. Yasağı haber verenler fikri takip yapıp da sonra ne olduğunu yayımlamadı. Böylece Fransa’da yasaklanacağı haberini okuyanlar, o bilgiyle kaldılar...

Linç kültürünü besleyen dizi

Her koşulda hukuktan ve adaletten yana olması gereken gazetecilik, dizideki “yargısız cezalandırmaya” karşı çıkmalı, eleştirmeliydi