09 Aralık 2024

Fetih çılgınlığı sardı medyayı

Ülkesini, insanını ve barışı gözeten gazeteciliğin tam zamanı…

Galiba yaygın medya alemi kör, sağır sanıyor; hep beraber ahali kandırmaca oyunu oynuyorlar. Türkiye’nin, HTŞ ve Suriye Milli Ordusu’nun saldırılarında hiç payı yokmuş, onlar tamamen bağımsız hareket ediyorlarmış gibi anlattılar Suriye’de iç savaşın alevlenmesini.

Fakat öte yandan haritadaki değişimi ve Halep kalesine Türk bayrağı asılmasını ülkemiz adına kazanç saydılar. Soğukkanlılığını yitirmiş ve -M. Ali Güller’in deyimiyle- “fetih çılgınlığına” kapılmış bir gazetecilik yürüttüler. 12 Yıl önce Türkiye’nin, Suriye’deki iç savaşa müdahil olmasını sorgusuz destekleyen medya gücü, yine çizmelerini kuşandı.

Akşam gazetesi, Mehter marşıyla Halep’e yürümeye başladı bile. “Mehter marşıyla Tel Rıfat’a” manşetinin altında “Halep Kalesi’ne ay yıldız” fotoğrafını yayımlayıp, üzerine de “En son 1948’de Türkiye’ye katılmak isteyen Halepliler, kaleye Türk bayrağı çekmişti” diye yazdı.  MHP’nin gazetesi Türkgün de “Halep aslına dönecek” dedi bayrak fotoğrafının üstünde.

Sabah yazarı Hilal Kaplan ise “Türk bayrağı Halep kalesine çok yakıştı” başlıklı yazı yazdı. Akşam yazarı Turgay Güler sevincini “Halep Kalesi’nde dalgalanan o bayrak” yazısında satırlara döktü. Türkiye gazetesinde Yılmaz Bilgen de “Haleplilerin TL’ye geçmek istediğini” öne sürdü.

Bu tam da iktidar ortağı MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin, Halep kalesine Türk bayrağı asılmasını “Halep iliklerine kadar Türk ve Müslüman’dır” diye savunmasına denk düşen bir gazetecilik. Ama bir ülkenin bayrağının başka bir ülkenin kalesine asılmasının anlamı bellidir. Böyle bir durumda gazetecilerin bayrak asılmasının nedenini, niçinini sorgulamak yerine desteklemeleri, savaş çığırtkanlığının ne denli çığırından çıktığının göstergesi.

İktidar medyasının bu tutumu, yayınlarda kullandıkları dile de yansıdı. Türkiye’nin organize ettiği Suriye Milli Ordusu’nun birlikte hareket ettiği HTŞ (Heyet Tahrir eş-Şam) de “muhalifler” tanımına alındı. Hatta Habertürk’teki Hülya Hökenek gibi bazı isimler de “devrimciler” demeyi yeğledi. Oysa HTŞ, Türkiye’nin de terör örgütü kabul ettiği Selefi bir cihat örgütü.

Ne yazık ki, gazetecilik, Suriye iç savaşının başında görevini yerine getirmemişti şimdi de öyle. Başkasının savaşında taraf olmanın Türkiye’ye getirdiği ağır bedelden hiç ders çıkarmamış görünüyorlar. Parti yandaşlığı, yurtseverliğin önüne geçince barışı savunmak akıllarına gelmedi.

O yüzden de HTŞ, Esad rejimini devirdiğinde “Gereğini Türkiye yaptı” manşetleri atabildiler.  Savaş kazanmış gibi sevinç çığlıkları atıyorlar. Elbette Suriye’nin kanlı Esad yönetiminden kurtulması olumlu bir değişim ama fetih çılgınlığı yeni faturalar getirebilir ülkemize.

Ülkesini, insanını ve barışı gözeten gazeteciliğin tam zamanı…

Patron alkışçısı futbol medyası

Beşiktaş’taki yönetim karmaşası, editoryal bağımsızlığın futbol yazarlığındaki önemini gözler önüne serdi.

Yıldırım Demirören’in, Beşiktaş’ta yaşananlar hakkındaki görüşleri Fanatik, Hürriyet, Milliyet ve Posta gazetelerinde yayımlandı. Dördü de Demirören’in sahibi olduğu gazeteler. Patron olarak, çağırmış gazetelerinin yönetici ve spor müdürlerini, anlatmış onlar da yazmış…

Ama patron ile söyleşi olunca sorulması gereken sorular sorulmamış. Sanki Yıldırım Demirören, Beşiktaş’ta çok başarılı bir başkanlık dönemi geçirmiş gibi, yine başkan olmak istediğini duyuran bir muhabbet olmuş. Ancak talimat o kadarla sınırlı olmasa gerek ki, Fanatik, Hürriyet, Milliyet ve Posta, tam sayfa haberlerle sürdürdüler patronlarının kampanyasını.

Eski Başkanlardan Fikret Orman da Ekol TV’de konuşmuş, karşısındaki de Candaş Tolga Işık. O da -akademisyen ve spor yazarı Hülya Coşkun’un dikkat çektiği gibi- Fikret Orman döneminde Beşiktaş’ın yönetim kurulu üyesiydi. Aralarında böyle bir bağ varken, bu söyleşinin de eleştirel bir söyleşi olması mümkün değildi.

Her şeyden önce bir gazetecinin profesyonel bir spor kulübünde yönetici olması meslek etiğine aykırı. O ilkeyi çiğneyip bir de sanki bağımsız gazetecilik yapıyor gibi, eski başkanını karşısına alıp program sunmak da başka bir yanlış.

Ölmüş kadına cevap hakkı!

O gün ikisi jinekolog olmak üzere dört doktor vardı Now TV’deki programda. Çağla Şıkel, doktorların önünde “101 yaşında doğum yapan bir kadının hikâyesi var” diye başladı sözlerine:

“İtalyan kendisi, Anatolia Verdatella. 101 yaşında sperm donörü yoluyla doğum yaparak dünyanın en yaşlı doğum yapan kadını oldu. Yumurtalık nakli de Türkiye’de yapıldı.”

Sonra bir an durdu. “Bu gerçek mi sizce? Biz bu kadını nasıl kaçırdık? 101 yaşında böyle bir şey yapılması doğru mu?” diye sordu. Doktorlar, “Hayır böyle bir şey olamaz, olmamıştır” diye itiraz etmediler; “Emin misiniz” diye de sormadılar.

Onlar şaşkınlıklarını ifade ederken Çağla Şıkel, “Doğurduğuna emin olamadım ama bütün haber sitelerinde vs çıkmış” diye sürdürdü konuşmasını. O sırada reji kulaklıktan uyarmış olsa gerek ki, “Tabii ki yüzde 100 kesinliği yok” dedi. Sonra da “Tabii hâlâ hayattaysa cevap hakkı her zaman var” diye sürdürdü sözlerini.

Çağla Şıkel’in neden “cevap hakkı” tanıdığını anlayamadım ama internette doğru düzgün bir tarama yapsa sözünü ettiği haberin uydurma olduğunu anlar, programda hiç konuşmazdı.

Üç yıl kadar önce dolaşıma giren “101 yaşında doğum” haberlerini o zaman Teyit, Doğruluk Payı ve AFP de incelemiş, tamamen palavra olduğunu saptamışlardı. Fotoğrafta görünen kadın İtalyan değil, Amerikalı Rosa Camfield’di; 101 yaşındayken doğum yapmamış, sadece torununu kucağına almıştı. 2015 yılında o fotoğraf çekildikten bir hafta sonra da ölmüştü.

Sırf güzel ve ünlü bir manken diye medya okur yazarlığı bile olmayan birine program yaptırırsanız böyle çuvallamalar yaşanması kaçınılmaz. Onun her gördüğüne inanması kendi sorunu ama o programı izleyen kimbilir kaç kişi inanmıştır 101 yaşında doğum palavrasına…

Narin ve Yenidoğan davası hâkimleri 

Diyarbakır’daki Narin Güran davasında hâkim ve savcıların isimlerinin yazılmamasını eleştirmiştim. “Hâkim cübbesini bile çıkardı” haberinde dahi hâkimin ismi aktarılmamıştı.

Aynı şekilde İstanbul’daki “Yenidoğan çetesi” davası haberlerinde de hâkimlerin ismi yazılmadı. Hürriyet, BirGün, Milliyet, Karar ve Türkiye’nin, “Mahkeme başkanı sanıklara tepki gösterdi” haberlerinde ve hemen tüm medyadaki duruşma haberlerinde hâkimin adı yoktu.

Halbuki isim olmayınca haberin öznesi belirsizleşiyor. Haberciliğin temel kuralı olan 5N1K’nın “Kim” sorusunun yanıtı eksik kalıyor haberde. Yargılama tamamen açık, mahkeme heyetinin isimleri de tutanaklara açıkça yazılırken hâkimin ismini gizlemenin anlamı yok.

Hâkim ve savcıların isimlerini yazmanın yasal açıdan da sakıncası olamaz. Terörle Mücadele Yasası’nın 6. Maddesindeki “terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerinin hüviyetlerinin açıklanması” meselesi, terör davalarındaki hâkim ve savcıları kapsayabilir. Ama ne Narin Güran ne de “Yenidoğan çetesi” davasının terörle ilgisi yok. Zaten bazı haberlerde “Yenidoğan” davası savcısının adının Kadir Kocakaya olarak yazıldığını gördüm.

Kaldı ki, böylesine büyük davalarda avukatlar öne çıkmaya çalışırsa, davaya bakan hâkim ve savcılar da isimlerinin bilinmesini, tanınmayı isterler herhalde. O nedenle de ben yazayım; Narin Güran davasının savcıları Ahmet Kuşak ve Özge Nida Polat, mahkeme başkanı Ramazan Dündar. “Yenidoğan çetesi”nin savcısı Kadir Kocakaya, başkan da Olgun Düzgün.

12 Eylül dönemindeki askerî mahkemelerde bile hâkim ve savcıların isimleri açık açık yazılıyordu. Otosansür uygulayıp da o günlerden daha geriye düşmeyelim.

Tek cümleyle:

-RTÜK’ün 21 Kasım’da Ankara’da düzenlediği “Uluslararası Yapay Zekâ Çağında Medya Zirvesi”ne, Türk Telekom ve Halkbank’ın yanısıra RTÜK’ün denetlemekle görevli olduğu dijital platformlar Amazon Prime, Netflix, GAİN ve Exxen sponsor

-Daha önce araba ve gıda takviyesi gibi markalar için video çekerek gazeteciliği reklam için kullanan Nevşin Mengü, bu kez “Ankara’da eksponansiyel büyüdüğünü” söylediği sağlık malzemeleri üreten bir şirket için reklam söyleşisi yaparak sosyal medyada paylaştı.

-Halktv.com.tr, asgari ücret için rakam ve kulis vermeyen, Tespit Komisyonu’nun formalite olduğunu söyleyen BirGün yazarı Aziz Çelik’in sözlerini “Aziz Çelik rakam verdi! Bomba asgari ücret kulisi” diye çarpıttı.

-Türkiye, “Terör suçlusunu koordinatör yaptı” haberinde mahkûm olduğu bilgisi bulunmayan S. Orçun Masatçı’yı sadece üç yıl önce gözaltına alınmış olmasına dayanarak suçlu ilan etti.

-THY, Sydney’e başlayan ilk sefer vesilesiyle gazeteciler Osman Ateşli (Haber7), Uğur Cebeci (Hürriyet), Fulya Soybaş (Hürriyet), Özay Şendir (Milliyet), Bedir Acar (Akşam), Ömer Karahan (Sabah) ve Şirin Sever’i de (Posta) Avustralya’ya davetli götürdü.

-Hürriyet, Nâzım Hikmet’in “Kuvayi Milliye Destanı” kitabının kütüphanelerde yasaklanması haberinde, Nuri Kurtcebe’nin çizdiği çıplak kadın bedenini gazetede alt yazı baloncuğuyla, internette de fotoğrafın altını keserek sansürledi.

-Sözcü, İnternethaber, ABC Haber ve Akşam, “Kadın polis memuru milyarder işadamını dolandırdığı iddiasıyla tutuklandı” haberini T24’ü kaynak göstermeden alıntıladılar.

-Boğaziçi Üniversitesi ve Anadolu Ajansı’nın düzenlediği “Haberin telifi ve medyada yapay zeka sempozyumu"na Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve meslek örgütleri çağrılmadı.

-Sabah, Milliyet ve Yeni Şafak, “Dünya Madenciler Günü”nde, madenciler yerine madencilik şirketlerinin görüş ve beklentilerini üç sayfa halinde ve sponsorlu olarak yayımladılar.

-Cumhuriyet’in 3 Aralık sayısında Suriye’deki çatışmalarla ilgili araç konvoyunun göründüğü fotoğrafın nerede çekildiği, kimin çektiği ve içeriği hakkında en ufak bir bilgi yoktu.

-Korkusuz, intiharların bulaşıcı olduğu bilinmesine rağmen bir doktorun intiharını “Bunalım geçiren genç doktorun hazin sonu” başlığı altında intihar yöntemini de belirterek yayımladı.

-Akşam, kendisinden ayrılarak başka biriyle birlikte yaşayan kadını öldürmesini “Eşinin yasak aşkını sokakta katletti” diye gerekçelendiren bir başlıkla haber yaptı.

-Karar’ın, “Irak liderinin sekreterine Fatih’te saldırı” haberinde bıçaklayan kişinin adı önce Fikret D. olarak yazıldı, birkaç cümle sonra soyadı bu kez Demir olarak açıkça belirtildi.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021) 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Trump’ın o cümlesini kesmek cinayet

Gazeteci, öncelikle bilgiyi eksiksiz yayımlamakla yükümlüdür; bilgiyi eğip bükmek propagandacıların işidir...

Asgari ücretli gazeteciler

Ulusal Kanal Ankara Haber Müdürü Sezer Özseven’in “asgari ücretli gazetecileri” temsilen komisyona katılması, gazetecilerin ücretlerinin düzeyini göstermesi açısından önemli

Teğmenlere ceza telaşında düşülen komiklik

Elbette iktidar aleyhine propaganda yasak olamaz ama etik olarak gazeteci propaganda yapmaz; analizini ve yorumunu aktarır, bilgi verir, eleştirir, sorgular

"
"