05 Şubat 2024

Localarda viski eşliğinde maç izleyen yazarlar

Anlaşılan birileri localarda olup bitenleri rapor haline getirip Yeniçağ yazarına ulaştırmış, o da bu yazıyı kaleme almıştı. Türkiye Spor Yazarları Derneği açıklamazsa rapordaki isimleri 30 Ağustos’ta kendisinin açıklayacağını belirtiyordu. Ama yazının yayımlandığı 16 Ocak’tan bu yana günler geçti ne futbol yazarlarından ne de TSYD’den ses çıktı!

“Karısına yöneticiden kolye isteyen, ucuz viskiye dadanıp duvardaki tabloyu isteyen gazeteciler kim?” Yeniçağ’daki yazının başlığı buydu. “Spor medyasının nöbetçi amiri” mahlasıyla kaleme alınan bu yazıda bazı futbol yazarlarının maçları basın tribünü yerine kulüp yöneticilerinin, işinsanlarının özel localarından izledikleri anlatılıyordu:

“Localarda gazetecilerin içtiği viskilerin markasını bile biliyorum. Hangi gazeteci kaç duble içti, ne kadar fıstık yedi? Locaya gelen kebaplardan kaç porsiyon götürdü? Hepsini biliyorum. Çünkü rapor masamda duruyor.”

Yeniçağ yazarı, “Gazeteci misiniz, kulüplerin çalışan elemanı mı? Nedir bu dalkavukluk” diye soruyor, localarda maç izleyen futbol yazarlarının işinsanlarından taleplerini de aktarıyordu:

“Hele bakın taleplere; Kimi eşinin doğum günü için kolye ister. Kimi locadaki tabloyu… Kimi tatil peşinde koşar, kimi internet sitesine reklam almayı. E bunları istediğiniz kişiler sonra herkese bunları anlatıyorlar yahu.”

Anlaşılan birileri localarda olup bitenleri rapor haline getirip Yeniçağ yazarına ulaştırmış, o da bu yazıyı kaleme almıştı. Türkiye Spor Yazarları Derneği açıklamazsa rapordaki isimleri 30 Ağustos’ta kendisinin açıklayacağını belirtiyordu. Ama yazının yayımlandığı 16 Ocak’tan bu yana günler geçti ne futbol yazarlarından ne de TSYD’den ses çıktı!

Sadece Türkiye gazetesinin spor yazarı Öcal Uluç, bu yazıdan söz etti. Uluç, “Dehşet verici iddialar” yazısında iddiaların “tüyler ürpertici” olduğunu vurgulayarak TSYD, Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi’ni “bu iddiaları araştırmaya ve gereğini yerine getirmeye” çağırdı.

Ben de Uluç’un çağrısını destekliyor; meslektaşlarımdan, basın tribünleri ve o localardan fotoğraf da bekliyorum.

Belediye ve aday övgüleri de paralı mı?

Yerel seçimler yaklaşırken belediyelerle ilgili haberler aniden artıverdi. Tabii bunların çoğuna haber demek bile mümkün değil, neredeyse tamamı belediye başkanları ya da adayların tanıtımı.

Hürriyet yazarlarının katkısıyla geçen ay düzenlenen Afyonkarahisar Belediyesi tanıtımı tam altı sayfaydı. Tanıtım serisini Sabah da tam dört sayfada Konya Büyükşehir Belediyesi’ni tanıtarak sürdürdü; bir de AKP’li 12 belediyenin sponsorluğuyla “Yerel Yönetimler Zirvesi” düzenledi. Akşam yazarları ise topluca Tuzla’ya gidip tam sayfa belediye övgüsü yaptılar.

Ayrıca Yeni Şafak’ta Bursa, Beyoğlu, Selçuklu, Konya ve Karesi Belediyeleri, Yeni Akit’te Ordu B. Belediyesi; Milliyet’te Selçuklu Belediyesi sayfası yayımlandı. Posta’da “Bereketli şehirler” sayfasında Denizli, Mersin’in Akdeniz, Ş. Urfa’nın Haliliye ve Karaköprü belediyelerinin icraatları göklere çıkarıldı.

Böyle reklam kokan belediye sayfalarının dışında bir de köşe yazarlarının belediye gezileri başladı. Davet edildikleri her yere gidiyorlarmış gibi birdenbire kendilerini çağıran her belediyenin davetine koşar oldular.

Haber kanallarında da durup dururken bazı belediye başkanları ya da aday adayları boy gösteriyor. Haber değeri taşıyan hiçbir özelliği olmamasına rağmen aday adaylarının ekrana çıkarılmaları, o programların da paralı olduğu kuşkusu yaratıyor. O programlar paralı ise en azından izleyiciye bu konuda bilgi verilmesi, ekranda “Sponsorlu program” yazılması gerekir. Ama o da yapılmıyor; hem de izleyenler aldatılıyor.

Uğur Mumcu adına plaketlendirme

Eskişehir’deki ödül töreni haberlerini, gazeteci Lûbe Ayar’ın, “Uğur Mumcu’nun adını taşıyan bir ödülün” avukat Rezan Epözdemir’e verilmesine yönelik tepkisinden sonra okudum.

“31. ÇGD Uğur Mumcu’yu Anma Gecesi ve Ödül Töreni”ni, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Eskişehir Şubesi ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ile Tepebaşı Belediyesi birlikte düzenlemiş. Gazeteciler dışında sanat, bilim, hukuk, mücadele kategorisinde de ödül dağıtılmış. Hatta siyaset dalı da varmış ama itirazlar üzerine çıkarılmış.

Ödüllendirilen isimler arasında Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Sami Selçuk, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, avukat Rezan Epözdemir, Atatürk filminin yönetmeni Mehmet Ada Öztekin, filmin başrol oyuncusu Aras Bulut İynemli, müzisyen Cem Erdost İleri, orkestra şefi Gürer Aykal, yönetmen Barış Erdenk ile A Milli Kadın Voleybol takımı da bulunuyor.

İki meslek örgütünün bir belediye ile ortaklaşa masaya oturup, farklı kategorilerdeki insanlara ödül vermesi etik bir davranış olamaz. Hangi gazetecinin o yıl başarılı olduğuna Tepebaşı Belediyesi karar veremeyeceği gibi, ÇGD ve TGS de hukuk, bilim, sanat gibi dallarda ödüllendirilecek isimleri belirleyemez.

Elbette bilim, sanat, hukuk gibi kategorilerde o alanların uzmanlarından oluşan ayrı jüriler de oluşturulup, kriterler ve seçim yöntemi önceden ilan edilerek ödül verilebilir. Ama böylesi bir çaba yok ortada. Özen gösterilmeyince o gece yapılan bir ödüllendirme değil plaketlendirme.

Durum bu olunca Uğur Mumcu anılmış olmuyor, ismi kullanılmış oluyor.

O fotoğraf terörün propagandası

Geçen haftanın dikkat çeken olaylarından biri de Kocaeli’deki Procter and Gamble (P&G) fabrikasını basan bir kişinin, yedi çalışanı rehin almasıydı. 

Eylem, dokuz saatten fazla sürdü. NTV, Habertürk, CNN Türk, A Haber gibi kanallar uzun süre girmediler haberi. HalkTV ise baştan itibaren canlı yayınla aktardı. Ama o da birçok haber sitesi ve TV kanalı gibi fabrikanın adını vermedi. Habercilik açısından şirketin adını gizlemenin bir mantığı yok. Eylemin nerede olduğu haberin önemli bir unsuruydu. Çünkü eylemci, ABD firması olduğu için o fabrikayı seçmişti.

Eylemci İbrahim Yeşil’in sprey boyayla duvara yazdığı Gazze ile ilgili sloganların fotoğrafı da haber kanallarında ve hemen tüm gazetelerde genişçe yayımlandı. Oysa bir silahlı eylem, daha doğrusu terör eylemiydi bu baskın. 

Terör eylemlerine ilişkin haberlerde “terörün propagandasını yapmamak” birincil önem taşır. Meslektaşımız Zafer Arapkirli de KRT TV’deki programında DHKP-C’nin adliyeyi basıp Savcı M. Selim Kiraz’ın rehin alınması ve öldürülmesi eylemini anımsatarak, “Bu durumlarda yayın yaparken teröristin amacına hizmet edebilecek tavırlardan uzak durmalı” dedi

Gerçekten de DHKP-C bayrağı önünde Savcı Kiraz’ın başına silah dayanmış fotoğrafın yayımlanması gibi Kocaeli’ndeki fabrikadan çekilen fotoğrafı yayımlamak da yanlış. O fabrikada insanların özgürlüğünü gasp eden eylemcinin duvara yazdıklarının Gazze ve Filistinlilerle ilgili olması durumu değiştirmez. O eylemci, Gazze değil de duvara PKK, Öcalan vb. yazsaydı o fotoğraf yine de yayımlanır mıydı?

Fransa’dan örnek alınası şikayet

AKP’nin İstanbul adayı Murat Kurum’un basın toplantısını baştan sona canlı yayımlayan onlarca tv kanalı arasında TRT de vardı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da bu duruma dikkat çekerek, TRT ve AA’nın kendisiyle ilgili sadece aleyhte haberlere yer verdiğini belirtmişti. “TRT’nin, Anadolu Ajansı’nın parası bu ülkenin 86 milyonunun cebinden çıkan parayla ödeniyor. Kul hakkı yiyorlar” diyerek adaletsizliğe dikkat çekmişti.

Gerçekten de sorunlu bir durum söz konusu. TRT ve AA, kamu kuruluşları ama AKP’nin yayın organı gibi davranıyor; taraflı yayın yapıyorlar. TRT’nin gelirlerinin büyük bölümü, hazine katkısı, elektrik faturalarındaki kesintiler ve bandrol bedellerinden oluşuyor.

Bu durumda TRT ve AA’ya aktarılan kamu kaynaklarının hem haksız rekabet hem de adaletsizlik açısından tartışmaya açılması gerek. Sadece muhalefet partilerinin değil, vatandaşlar ve bağımsız medya kuruluşlarının da bu adaletsizliğin takipçisi olması gerekir.

Düşünün ki, Fransa’daki kamu yayıncılığı ile Türkiye’deki kıyas kabul etmez; partiler, siyasi görüşler arasında denge gözetiliyor. Ama Fransa’nın en çok izlenen kanalı TF1’in içinde bulunduğu Bouygues grubu, devlet kuruluşu “France Télévisions” hakkında haksız rekabetten Avrupa Komisyonu’na suç duyurusunda bulundu. Bouygues grubu, bu devlet kanallarına (France 2, France 3, France 4, France 5, Franceinfo ve France.tv) verilen hazine desteğinin (2024'te 2,57 milyon euro) “haksız rekabet yarattığını” ve yasadışı olduğunu, mali desteğin yeterli biçimde kontrol edilmediğini savunuyor.

Bouygues grubunun Fransa’da başlattığı bu mücadele, TRT’ye giden kamu kaynaklarının kesilmesi için örnek alınmalı. Zira TRT artık kamu yayıncısı değil, AKP’nin televizyonu.

AA’dan düzeltme

Anadolu Ajansı’nın, Alper Gezeravcı adına açılan sahte Instagram hesabında yayımlanan metni “Gezeravcı’nın cevapları” olarak haber yaptığını geçen hafta yazmıştım. Tele1’deki programda da bu haber silinirken, abonelerin yanlışlık konusunda uyarılması gerektiğini anımsatmıştım.

AA’dan arkadaşlar aradı, yanlışlıktan dolayı kendilerinin de üzüldüğünü belirtirken, haberin kaldırılmasının gizlenmediği, abonelerin yanlışlık konusunda uyarıldığı bilgisini verdiler. O akşam haber “İptal” edilirken, aynı akış sistemi üzerinden “İlk Türk astronot Gezeravcı, sosyal medyadan gelen soruları uzaydan yanıtladı” başlıklı haberimiz sehven yayımlandığı için iptal edilmiştir” notu geçilmiş.

Tek cümleyle:

TV’lerdeki dizi ve filmlerinde alkollü içecek görüntüsünün flulaştırılmasından sonra bu kez Sabah gazetesi de “Hesaba itiraz haksız tahrik sayıldı” haberinde fatura fotoğrafındaki “bira” sözcüğünü kapattı.

Sabah’ın “Afetzedeler sıcak yuvalarına kavuşuyor” haberinde Hatay’ın iki mahallesinde yapılan köy evleri için kura çekildiği belirtiliyordu ama kaç evin teslim edildiği bilgisi yoktu.

Yeni Şafak’ın “Biyografi filmlerinin yarım kalması, çok can sıkmaya başladı” gibi kişisel bir cümleyle sonlanan “Nedir bu biyografi filmlerinin çektiği” haberinde imza yoktu. 

Yeni Akit, Medeniyet Üniversitesi’nde “İslam Hukuku” dersini yargıya taşıyan TBB Başkanı Erinç Sağkan’ı hedef gösterdi.

Sözcü, AKP’nin Muğla adayı Aydın Ayaydın’ın propaganda faaliyetini düzenli olarak izleyip “Yaptım oldu mantığı ile iş yapmayacağım”, “Projeleri yarıştıralım” haberleri yayımladı.

Yeniçağ, yaban domuzu insanları biçebilirmiş gibi, bir domuzun kayakçılara saldırısını “Antalya’da bayır domuzu kayakçıları biçti: 7 yaralı” başlığıyla haber yaptı.

“Güldür Güldür Show”un gazilerle ilgili bölümünün Show TV’de değil sadece YouTube’da yayımlandığını farketmeyen RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, sosyal medyadaki tepkilere bakarak -yetkisi olmadığı halde- bu yayınla ilgili “inceleme başlattıklarını” açıkladı.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 9.Köy, İkinci Yüzyıl, KRT TV, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008),

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarı kavga etti, haber değişti

Bir gazetenin, yazarının bir siyasetçiyle kavgaya girişmesi karşısında nesnel tavır alması gerekir. Ancak Yeni Şafak, o olayı okurlarına aktarmadan yazarının yanında saf tuttu

“Teflon gazetecilik” işbaşında

Teflon üreticileri şimdilik zafer kazandılar ama Fransa’da yasaklanacağını duyuran Türkiye medyası, bu gelişmeleri haber yapmadı. Yasağı haber verenler fikri takip yapıp da sonra ne olduğunu yayımlamadı. Böylece Fransa’da yasaklanacağı haberini okuyanlar, o bilgiyle kaldılar...

Linç kültürünü besleyen dizi

Her koşulda hukuktan ve adaletten yana olması gereken gazetecilik, dizideki “yargısız cezalandırmaya” karşı çıkmalı, eleştirmeliydi