03 Mart 2025
Her ne kadar, “13 yaşında bir çocuğun yaşadıkları kanınızı donduracak” deniyorsa da başlıkta hemen ardından gelen “Pencereden tecavüz için sıraya girdiler” cümlesi, okuyanı irkiltmekten çok pornografik bir öykü çağrışımı yapıyordu.
Gerçek Gündem sitesinde Seyhan Avşar’ın kaleme aldığı, Konya’nın Ilgın ilçesinde 13 yaşında bir kız çocuğunun uğradığı tecavüze ilişkin haber, başlıktaki pornografik çağrışımlara uygun ayrıntılarla doluydu. 16-17 yaşlarındaki sanıkların, pencereden girdikleri evde sırayla A.A. ile cinsel ilişkiye girmeleri, hamile kalmaması için havluya, beze boşalmaları gibi “bilgiler” uzun uzun anlatılıyordu. İlişkiye girmesi için babasına söylemekle tehdit edildiği, korkutulduğu aktarılıyordu ama bir yandan da “Zeki ile girdiğim ilişkilerin yarısında rızam vardı, yarısında yoktu” gibi cümleler aktarılarak, cinsel istismar gerekçelendirilmiş oluyordu.
Haberin sonunda sanıklardan birinin beraat ettiği, öbür dokuz sanığın ise “Nitelikli cinsel istismar”, “konut dokunulmazlığını ihlal”, “basit cinsel istismar” suçlarından hapis cezalarına çarptırıldıkları ancak kararın istinafta bozulduğu belirtiliyordu.
Böyle bir tecavüz haberinde cinsel istismara dair o kadar ayrıntı vermeye gerek yoktu. İstismarın korkunçluğu, o pornografik bilgiler verilmeden de rahatlıkla anlatılabilirdi. Ama belli ki, sıradan bir tecavüz vakasından daha fazla ilgi çekecek bir metin oluşturulmaya çalışılmış, başarılmış da. Fakat mağdur kız çocuğunu da suçlayan, incitici ve potansiyel olarak bu suçu işlemeye yatkın kişilere örnek oluşturacak bir öykü ortaya çıkmış.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Medya ve Çeşitlilik Kılavuzu’nda “Taciz ve tecavüz gibi cinsel suçların haberleştirilmesinde kullanılan dile özen gösterilmelidir. Bu haberlerde kullanılan görsel malzeme ile anlatım biçiminin pornografik ve özendirici çağrışımlar yaratmamasına dikkat edilmelidir” deniliyor. Bu haber, maalesef bu ilkelerin ihlalinin tipik bir örneği.
Bu arada Gerçek Gündem’in haberindeki gibi ben de “cinsel istismar”ın yanı sıra “tecavüz” tanımını kullandım. Zira tecavüz, cinsel istismarın en ağır biçimlerinden. “Tecavüz” sözcüğünü kullanmadan sadece “cinsel istismar” demek olayı doğru aktarmaya yetmezdi.
Türkiye gazetesi muhabiri Yılmaz Bilgen, tam bir “kaos avcısı”! Nereye gitse hemen oradaki “kaos lobisi”ni ya da “kaos çetesi”ni keşfediyor; “Kaos planı devrede”, “Kaos lobisi durmuyor “, “Kaos çetesi harekete geçti” haberleri yazıp duruyor. Deprem için gittiği Hatay’da da “kaos lobisi” keşfediyor; Suriye’de de… Varsa yoksa kaos lobisi, kaos çetesi, kaos planı…
Son olarak 23 Şubat’ta Türkiye gazetesinin ilk sayfasında yine Yılmaz Bilgen imzalı “Kaos planı çok yönlü devrede” haberini görünce arşiv taramasına giriştim. 2022’den bu yana tam on “kaos” haberi yazdığını buldum. Başlıkların altına içeriklerini Bilgen’in cümleleriyle özetledim:
Kaos planı devrede: Yeni tezgah mülteciler üzerinden kuruldu (5 Mayıs 2022) Suriyeli mültecileri merkeze alan kışkırtma ve tahrikler için 60 milyon doların üzerinde para ayrıldı.
Provokasyon timleri sahada: Kaos lobisi durmuyor (12 Şubat 2023) Depremi kaos fırsatı olarak gören kirli eller sahneye çıktı. Sabotaj timleri, iç savaş ve isyan çıkarmaya hazırlanıyor.
Sinsi düşman fırsat peşinde (20 Şubat 2023) Depremleri fırsat bilen kaos çetesi, etnik yapı üzerinden fitne ateşini yakmak için harekete geçti.
Hedefleri yardım etmek değil, kaos çıkarmaktı! (7 Şubat 2024) Yurt dışı destekli kaos çetesi, etnik yapı üzerinden fitne ateşi yakmak için çalışmıştı.
Kaos için terör yandaşlarını finanse ediyorlar! (19 Şubat 2024) Seçim öncesi Türkiye’yi karıştırmak isteyen Paris liderliğindeki kaos lobisi harekete geçti.
Kamu ve yargıdaki kriptolar pusuda bekliyor (21 Şubat 2024) FETÖ, diğer terör örgütleriyle birlikte kaos çıkarmak için harekete geçti. Hedef en geç 2026’da darbe yapmak.
Yabancı servisler kaos peşinde (15 Mayıs 2024) Irak ve Suriye terör operasyonları, Gazze’de alınan inisiyatif, Türkiye’de üretilmek istenen kaosun en önemli sebepleri arasında gösteriliyor.
Kaos için karanlık çeteler birleşti (23 Mayıs 2024) Kaos üretmek için birçok mafyatik yapının bir araya getirildiği, Boyun çetesinin de kumpasta kullanılacağı bilgisine ulaşıldı.
Kaos ittifakı toplumu kışkırtıyor! (1 Eylül 2024) CHP, Kandil’in uzantısı DEM Parti ve Zafer Partisi işbirliği içerisinde sinir uçlarıyla oynayarak toplumu galeyana getirmeye çalışıyor.
Kaos planı çok yönlü devrede (23 Şubat 2025) Son gelişmeler Türkiye’ye yönelik hesapları güncelledi. Bu defa, Gezi ve 15 Temmuz’dan farklı taktikler deneyecekler.
Bilgen’in “kaos” haberlerinin dikkat çeken tarafı, çoğunlukla somut bir kaynağa dayanmaması, “belirtildi”, “öğrenildi”, “bilgisine ulaşıldı” gibi soyut ifadelerle yazılması. Örneğin, son kaleme aldığı “Kaos planı çok yönlü devrede” haberini “alanlarında uzman” olduğunu vurguladığı Prof. Dr. Adem Palabıyık ve Cihat Yaycı’ya dayandırdı. Oysa Palabıyık bir sosyolog, Yaycı da emekli amiral. Onların da hangi verilere dayanarak konuştukları belirsiz.
Haberin girişinde “Gezi ve başarısız 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bekleme moduna geçen güçler yeniden harekete geçti” diye yazdı. Harekete geçti de ne oldu, o yok. “Devlet teyakkuzda” başlıklı kutuda da “kaos için talimat bekleyen 100’ü aşkın STK” ile “özel eğitilmiş elemanların yerleştirilmeye başlandığı”nı bildirdi ama kaynağı yine “belirtiliyor”dan ibaretti.
Çok uzatmayayım, gerçek olduğuna dair veri içermeyen, yazarının yorumundan öteye gitmeyen haberler bunlar. Yılmaz Bilgen, Haksöz sitesine “Suriye kıyamına basın yayın yoluyla destek vermekteyim” ve “Pazarlıksız ve angajmansız mücahitlerin safında oldum” diyen, bu doğrultuda gazetecilik yapan bir kişi. Hadi diyelim Yılmaz Bilgen kaos ve darbe kumkuması içinde, Türkiye gazetesinin editoryal süzgeci nerede? Bu haberlerde işlemiyor galiba…
“Kardan kadın Safiye’yi kaçırdılar” haberi, Show TV’nin ana haber bülteninde iki dakika boyunca yayımlandı. Çok beğenilmiş olacak ki, ertesi sabah da Habertürk’te ekrana getirildi.
Muhabir Murat Dada, önce bahçesinde yaptığı kardan kadına Safiye adını veren Sibel hanımla konuşuyor; ardından “Araştırmacı gazeteci” olarak “mahallenin en güzel kardan kadını” diye tanımladığı Safiye’yi aramaya çıkıyordu. Mahallede komşular ve manav ile konuşurken yüzüne ciddi bir ifade takınmaya çalışıyor ama aralıklarla gülmekten kendini alamıyordu.
Kabul etmek lazım, eğlenceli, insanları gülümsetecek görüntülerdi. Ama haber değil, hele de ana haber bülteninde yayımlanmaya değer bir haber hiç değildi.
Sanırsınız Türkiye, bir Avrupa ülkesi gibi, izlenecek, peşine düşülecek o kadar az olay var ki, Show TV, kardan kadının kaybolmasının “gizemini çözmek için” muhabir ve kameraman gönderebiliyor, onlar da kardan kadın aramak için enerji ve zaman harcayabiliyor!
Kardan kadın Safiye haberi, haber kanalları dışındaki televizyon kanallarının habercilikte geldiği noktası göstermesi bakımından çarpıcı bir örnek. Ne yazık ki, o televizyon kanallarının ana haber bültenlerinin büyük bölümü böyle eften püften haberlerle kaplı…
Kimisi iktidara şirin görünmeye çalışmaktan, kimisi de iktidarın hışmına uğramaktan korktuğu için haber diye eğlencelik görüntüler yayımlıyorlar; reyting yarışını bile bıraktılar.
Kamu haber kanalı France Info TV’de ateşkes sonrasında Filistinlilerin serbest bırakılması, “Filistinli rehineler serbest bırakıldı” alt yazısıyla duyurulunca Yahudi asıllı Vekil Caroline Yadan, Fransa’nın RTÜK’ü olan Arcom'a başvurdu. Kanal yönetimi de “bilinçli olarak yapılmadığı, insani hata olduğu” açıklaması yaptı ve alt yazıyı yazan personelini açığa aldı.
Fransız medyasında “Filistinli tutuklular” tanımı kullanılıyor. “Filistinli rehineler” tanımının “İsrailli rehineler ile eşitlik içerdiği” savunuluyor. Le Monde, bu konudaki bir soruya tanımları açıkladıktan sonra “İsrail'de tutuklular var, Gazze'de rehineler var, gerçek bu” yanıtını verdi.
Türkiye’de ise yakın zamana değin başlıklarda “rehine takası” ya da “esir takası” denilse de haberlerde “Filistinli mahkûmlar” ya da “Filistinli tutuklular” tanımı kullanılıyordu. Ama NTV ve Yeni Akit gibi bazıları da arada “Filistinli esirler” de diyordu.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İsrail’in serbest bıraktığı Filistinlilerden 15’inin Türkiye’ye getirildiğini açıklarken, “esirler” deyince medyanın dili değişti. Anadolu Ajansı, Sözcü, CNN Türk, Artı Gerçek, Posta, Medyatava, Sabah, Takvim o haberi “Filistinli esirler” başlığıyla yayımladı; ondan sonra da medyada “esir” tanımı iyice yayıldı.
Teknik olarak bakıldığında “Filistinli mahkûmlar” ya da “Filistinli tutuklular” demek daha doğru. Evet, taraflar, bir örgüt ve bir devlet. Örgütün kaçırdığı insanlara “rehineler” demek tamam. Ama öbür taraftaki devlet de hukuku, insan haklarını ayaklar altına alan bir devlet. Filistinlilerin, adil yargılamalarla tutuklandığı, mahkûm edildiği söylenemez. “Tutuklu” ya da “mahkûm” demek, İsrail’in hukuk dışı uygulamalarını meşrulaştırmak anlamına da gelebilir.
Böyle bir durumda her medya kuruluşu, yayın çizgisine göre editöryal tercihte bulunabilir. Ancak medya kuruluşları, tanımları önceden tartışıp, karar vermeli. Sonra da Hakan Fidan gibi bir siyasetçi farklı tanım kullanınca hemen onun dilini, “haber dili”ne dönüştürmemeli.
Tek cümleyle:-Akşam, “Dört dilde okundu” diye yazdı ama Öcalan’ın çağrısı sadece Türkçe ve Kürtçe okundu; DEM Parti’nin sosyal medyadaki canlı yayınında Arapça ve İngilizceye çevrildi. -Sözcü TV’den Serap Belovacıklı’nın “resmi dil olarak Türkçe yaptıklarında ekrana getireceğiz”, “kimse de anlamadığı için vermiyoruz” diyerek Öcalan’ın çağrısının Kürtçe okunuşunu yayımlamaması ayrımcı bir tutumdu. -Milliyet’in yedi satıra sığdırdığı “Gazeteci Sever hayatını kaybetti” haberinde, Ahmet Sever’in Brüksel Temsilcisi olarak yıllarca Milliyet’te görev yaptığı bilgisi bile yoktu. -Sözcü’den ayrılanların kurduğu Nefes gazetesinin televizyon sayfasında günlük yayın akışı yayımlanan 12 TV kanalı arasında Sözcü TV’ye yer verilmiyor. -Sabah’ın, “Holiganların saldırdığı savcı konuştu” haberinde savcı Necip İşçimen’in, duruşmada mı, savcılıkta mı, nerede konuştuğu bilgisi eksikti. -Turkuvaz Grubu’nun zirvelerini örnek alan Yeni Şafak da Ulaştırma Bakanlığı “himayesinde” ulaşım zirvesi, Tarım Bakanlığı “himayesinde” tarım zirvesi düzenledi. -Milliyet, AKP’li Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin tanıtım metnini “Bu bir ilandır” uyarısı koymadan haber sayfası gibi yayımlayarak okurunu kandırdı. -Elips Haber’in, “Dündar açıkladı: Sigaraya zam bekleniyor” haberini, Cumhuriyet, Dünya, Türkiye ve Mynet kaynak göstermeden kullandı. -Yaygın medya, Büyük Sivas sitesinde Menekşe İrem Çolak imzasıyla yayımlanan “Madımak mahkumlarından 17’si tahliye edildi” haberini kaynak göstermeden kullandı. -Ülker’in altı ürününün “alerjen içeriklerin içerikte belirtilmediği” gerekçesiyle ABD’de toplatılması ve Ülker’in açıklaması birkaç haber sitesi dışında yaygın medyada yer almadı. -Akşam ve Yeni Şafak, bir online alışveriş firmasının “Ramazan alışverişi cepteki marketten” başlıklı metnini reklam uyarısı koymadan haber gibi yayımlayarak okurlarını aldattı. |
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]
Faruk Bildirici kimdir?Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı. Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı. Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı. 31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı. TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi. 19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor. Yayımlanan kitapları: Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021) |
Gazeteci, yargı süreçlerini etkilemeye çalışmaz, mesleki ilkemiz budur. Ama Ayşe Barım örneğinde, gazetecilik, bırakın yargıyı etkilemeyi, yargıcı karaladı, suçlu gösterdi. Üstelik sadece Ayşe Barım örneği de değil, vukuatları o kadar çok ki…
Öcalan’ın mektubu Kandil’e iletilmiş olabilir, onu bilemem. Bildiğim şu, Bayık haberleri yanlış, dolayısıyla Hatimoğulları’nın sözleri de bilgi vermekten uzak
İktidar yanlısı medya da bitip tükenmek bilmeyen “cadı avı”na destek veriyor, alkış tutuyor. Bağımsız, eleştirel ve de muhalif gazetecilik zor bir yıla daha girdi, gazeteciliğe devam…
© Tüm hakları saklıdır.