ABD’nin seçilmiş başkanı Trump’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Suriye’de rejimin devrilmesiyle ilgili sözleri iktidar medyasında bayram havası estirdi. Anadolu Ajansı başta olmak üzere tamamı “Erdoğan çok zeki ve güçlü” ve “Türkiye büyük güç” başlıklarıyla donandı.
Fakat iktidar medyasında Trump’ın sözlerini serinkanlı değerlendiren yazarlar da oldu. Bu isimlerden biri olan Özay Şendir, Milliyet’teki yazısında Trump’ın bir cümlesine dikkat çekti:
“Açıklamada hoşumuza giden cümleler var ama can sıkıcı noktalar da var. Mesela ‘Türkiye dostane olmayan bir şekilde Suriye’yi kontrol etti’ cümlesi Ankara’nın bugüne kadar savunduğu tezin tam aksi bir cümle.”
Hürriyet’te Sedat Ergin ve Yunus Paksoy da yazılarında aynı cümlenin üzerinde durdular. Sedat Ergin, Trump’ın “ticari yaşamı”ndan esinlenerek kullandığı “Unfriendly takeover” teriminin “dostane olmayan el koyma” olarak Türkçeye çevrilebileceğini ve “bir şirketin, başka bir şirketin hisselerini sahibinin rızası olmadan elde etmesi” anlamına geldiğini vurguladı. Yunus Paksoy da “Trump ne demek istedi” başlıklı yazısında bu cümleyi çözümlemeye çalışırken Trump’ın, “çökme” anlamına gelebilecek “Hostile Takeover” terimini kullanmadığını belirtti.
Muhalif medyadan Murat Yetkin ise Yetkinreport’taki yazısında bir adım daha ileri giderek, “unfirendly takeover” terimini doğrudan “çökme” diye çevirdi; Trump’ın o cümlesini de “Türkiye, Suriye’ye çöktü” olarak aktardı. Yetkin, Trump’ın bu ifadesini “Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanın mümkün olmadığı”nın da altını çizdi.
Yetkin’in bu saptaması doğruydu. Özay Şendir’in yönettiği Milliyet de dahil olmak üzere iktidar medyasının gazete, haber sitesi ve TV’lerinin haberlerinde Trump’ın “Türkiye dostane olmayan bir şekilde Suriye’yi kontrol etti” cümlesinden eser yoktu. Hürriyet, Sabah, Akşam, Türkiye, Yeni Şafak ve benzerlerini geçtim Anadolu Ajansı’nda bile bu cümle ayıklanmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kahire dönüşünde uçakta gazetecilerle yaptığı söyleşide de bu cümleden söz edilmedi. Oysa Trump’ın bu cümlesi, Türkiye’nin Suriye politikasına bakışını anlayabilmek için çok değerliydi. Nitekim Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, El Cezire ile söyleşisinde bu cümleye ilişkin bir soruyu yanıtlamak ve tepki göstermek zorunda kaldı. Daha fazla yok sayamadılar yani…
Sadece övgü sözcüklerini içeren, hoşnutsuzluk yansıtan bu cümleyi yok sayan haberler, tam bir kandırmacaydı; habercilik cinayetiydi. Gazeteci, öncelikle bilgiyi eksiksiz yayımlamakla yükümlüdür; bilgiyi eğip bükmek propagandacıların işidir.
İktidar medyası böyle de muhalif medya ne yaptı? Aslına bakarsanız onlardan da çok azı bu cümlenin önemini kavradı, haberlerinde yer verdi. Sadece ANKA, Artı Gerçek ve Milli Gazete gibi birkaç sitede bu cümleler başlığa çıkarıldı.
Muhalif medyadaki refleks kaybı da bir kez daha kendini göstermiş oldu böylece….
“Kayıp cami”deki yanlışlar
Ordu’daki 200 yıllık ahşap Eskiköy Camisi’nin medyadaki serüveni tam iki yıl önce başladı. 16-17 Nisan 2022 tarihlerinde Yeniçağ, Cumhuriyet ve yerel medyada yayımlanan haberler “Restorasyon diye tarihi camiyi çaldılar” ve “Tarihi camiyi kaybettiler” başlıkları taşıyordu.
CHP Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in yayımladığı videoya ve TBMM’ye verdiği soru önergesine dayanan haberlerde “Ordu Büyükşehir Belediyesi, 200 yıllık ahşap caminin onarım işini Aralık 2020’de bir firmaya vermişti. Caminin tahtalarını söken firma ortadan kayboldu” deniyordu. Haberde, Adıgüzel’in restorasyonu yarıda kalmış caminin önünde çekilmiş fotoğrafı da yer alıyordu.
Caminin durumu 16 Aralık 2022’de bu kez Sözcü’nün internet sayfasında, “Tarihi camiyi restore edeceklerdi, yok ettiler” diye yayımlandı. Sekiz ay önce Cumhuriyet’te kullanılan fotoğraflara yer veriliyordu ama daha önce çıkan haberlerden hiç söz edilmiyordu.
Adıgüzel, camiyi hiç unutmadı; iki önerge daha verdi. Bu yıl da TBMM’de bütçe görüşmelerindeki konuşmasında Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, “CHP döneminde camilerin kapısına kilit vurdu, camileri ahır yaptı” sözlerini örneklerle yalanlarken sözü yine Eskiköy camisine getirdi:
"Cami çalan belediye duydunuz mu? Ben gördüm arkadaşlar. Ordu'da Eskiköy'de tarihî ahşap camiyi ‘Restore edeceğim’ diyen bu AKP'nin Büyükşehir Belediyesi çalmıştır, yok etmiştir.”
Adıgüzel’in bu sözleri, 17 Aralık’ta Sözcü’de ilk sayfadan “Asırlık cami çalındı” başlığıyla haber oldu. Ama haberde yine olayın geçmişine değinilmediği gibi, haberde caminin ve Adıgüzel’in cami önünde iki yıl önce çekilmiş fotoğrafları da bir kez daha yeni gibi kullanıldı.
Bunun üzerine Ordu Büyükşehir Belediyesi hemen aynı gün Gürgentepe ilçesindeki caminin restore edilerek ibadete hazır hale getirildiği açıklaması yaptı. DHA, Akşam, Haber7, Sabah ve Yeni Şafak gibi iktidar yanlısı siteler ile gazetelerde “CHP’li vekilin ‘çalındı’ dediği cami ibadete hazır çıktı” haberleri yayımlandı; caminin son halinin fotoğrafları da kullanıldı.
Adıgüzel ile görüştüm, kendisinin zorlaması sonucunda AKP’li belediyenin restorasyonu sürdürdüğünü ama dört yıl geçmesine rağmen hâlâ caminin ibadete açılamadığını vurguladı. “Cami söküldükten sonra tam iki sene ahşap parçalar karda ve yağmurda çürüdü; onların yerine yeni tahtaları kullandılar. İçindeki bazı kıymetli işlemeli parçalar ise hiç yok artık” dedi. Bu sorunları da dile getirdiği yeni bir soru önergesini önceki gün Meclis’e verdi.
Adıgüzel, milletvekili olarak üzerine düşeni yapmış ama habercilik için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bu haberi yazarken eski haberlere atıfta bulunmak, olayın geçmişini de özetlemek, kullanılan fotoğrafın da bilgisini vermek gerekirdi.
Maalesef Sözcü’nün haberinde bu gereklilikler yerine getirilmemiş. Özellikle de iki yıl önce yine Sözcü’de çıkan fotoğrafların yeni çekilmiş gibi bir daha kullanılması, caminin son halinin araştırılmaması vahim hatalar…
Belediye’nin açıklamasını yayımlamamak da yanlışı örtmüyor, yanlışa yanlış ekliyor.
O çocuğun yüzü niye açık?
CHP’li Keçiören Belediye Başkanı Mesut Özarslan’ın, babasına iş isteyen çocuğa, “Senin baban rüşvet yer mi?” ve “Senin baban hırsızlık yapar mı” diye sorması yakışıksız bir davranıştı.
Bir belediye başkanının, 9-10 yaşlarındaki bir çocukla böyle alaycı, çocuğu küçümseyen, babasını değersizleştirecek şekilde konuşması çok eleştirildi. Ama Özarslan’ın konuşmasıyla ilgili haberlerde çocuğun görüntüsünün ve fotoğraflarının yüzü açık biçimde haberleştirilmesi de bir o kadar yanlıştı. Bu fotoğraf ve görüntülerin o çocuğun karşısına nasıl çıkacağını, nasıl olumsuzluklar yaratacağını bilemeyiz. Sadece arkadaşlarının akran zorbalığına maruz kalmasına yol açsa bile bu görüntü ve fotoğraflar o çocuğa zarar verecek demektir.
Bu görüntü ve fotoğrafların o çocuk için dijital ayak izi oluşturacağını ve belki de ömrü boyunca karşısına çıkacağını gözetmek gerekirdi. Hemen hiçbir medya kuruluşunun çocuğun üstün yararını gözeterek yüzünü kapatmaması üzücü…
Gökçek haberinin yapay fotoğrafları
AKP Milletvekili Osman Gökçek, CHP Milletvekili Veli Ağbaba’nın, “600 milyonluk villa yaptırdığı” iddiasını tümüyle yalanlamadı. “Mal beyanımda bildirdim” diyerek, böyle görkemli bir villası olduğunu doğruladı. Hatta villayı, babası Melih Gökçek’in belediye başkanlığı döneminde Ankapark’ı yapan firmanın inşa ettiğini de…
Gökçek, Ağbaba’nın iddiaları arasında iki unsura karşı çıktı; biri villanın değerine, öbürü de binlerce metrekarelik villanın içindeki salon, banyo, havuz gibi bölümlerin fotoğraflarına…
Değerini bilemem ama o fotoğrafların gerçek olmadığı konusunda Gökçek haklı. Zaten BirGün, Cumhuriyet ve öbür medya kuruluşlarındaki haberlerin kenarında “Görsel, yapay zekayla oluşturulmuştur” bilgisi yer alıyor.
Okura bu bilginin verilmesi iyi olmuş. Ancak böyle bir haberde gerçek durumu yansıtmayan “yapay fotoğraflar” kullanılması yanıltıcı olabilir. Ama haberi yazan arkadaşlarla da konuştum; bu yapay fotoğrafları gazeteciler üretmemiş, inşaat firmasının proje dosyasındaki bilgiler doğrultusunda Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından oluşturulmuş.
Keşke “yapay fotoğrafları” müteahhit firmanın ürettiği bilgisi de fotoğrafların kenarında yer alsaydı. Yapay fotoğraf kullanılmasının nedeni daha rahat anlaşılırdı, yanlış anlamalar önlenirdi.
Tek cümleyle:
-Cem Küçük, X’te “kanal tedavisi ve implant” yaptırdığı diş kliniği hakkında övgülerde bulunurken “Bu paylaşımım asla reklam değil deneyim aktarımı” dese de adını verdiği kliniği tanıtıyor, tavsiye ediyordu.
-Türkiye gazetesinin “Azılı teröristin inine girdik” haberinde Mihraç Ural için “Nusayri terörist” yazılması -tıpkı ‘Müslüman terörist’ denmesi gibi- ayrımcı ve nefret söylemi üreten bir dildi.
-Hürriyet ve Karar, bazı restoranlarda en az 1500 lira harcama zorunluluğu uygulanması haberine “Restoranlarda harcama limiti” diyerek “minimum” ile “limit”i karıştırdı.
-Milli Gazete’nin, isimsiz hesap açanın değil, başkasının adıyla sosyal medya hesabı açan birinin mahkûm olmasını “İsimsiz trollere kötü haber” diye haber yapması yanlıştı.
-İHA’nın “İşten çıkarılan vatman metro merkezini bastı” haberinde “silahı tutukluk yaptı” yerine mahkûmiyet anlamında “tutukluluk” yazıldı: Akşam, Haber7, Sözcü’de de hata düzeltilmedi; Halk TV’deki Haber Masası programında da “tutukluluk” diye telaffuz edildi.
-Cumhuriyet’in “Otomobil” sayfasında “Geleceğin teknolojisini bugüne taşıyan” övgüsüyle başlayan “Yeni Frontera ilkbaharda Türkiye’de” haberi, Opel’in web sayfasında yayımlanan şirket bülteni ile sözcüğü sözcüğüne aynıydı; sadece bülten biraz kısaltılmıştı.
-Sabah, bir zamanlar MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin bile “rüşvet ve yolsuzlukla mücadele haftası” olarak adlandırdığı 17-25 Aralık 2013 süreci hakkında “FETÖ’nün 17-25 Aralık ihaneti” başlığıyla altı günlük yazı dizisi yayımlayan iktidar yanlısı tek gazeteydi.
-Yeni Şafak’ın “Borçları katladılar” haberinde SGK prim borcu olan CHP’li belediyeler sıralandı ama büyük borçlu Kocaeli, Samsun, Malatya gibi AKP’li belediyelerin yazılmadı.
-DHA, İHA ve NTV’nin sosyal medya fenomeni Neşe Özkan’ın estetik ameliyat sonrasında ölmesiyle ilgili haberlerinde suçlanan İstanbul’daki özel hastanenin adı yoktu.
-Akşam, bir GSM şirketinin reklam metnini “Ebeveynler takipte çocuklar güvende” diye reklam uyarısı koymadan habermiş gibi yayımladı.
-İHA ve Yeni Şafak’ın “Meslek lisesi 1 yılda 7 milyon ciro yaptı” haberinde öğrencilere “işçiliğin en az yüzde 30’u kadar ödeme” yapıldığı belirtildi ama aslında gelirin yüzde 30’u öğrencilere paylaştırılıyor.
|
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]
Faruk Bildirici kimdir?
Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.
Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.
Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.
31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.
TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.
Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.
19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi.
Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.
Yayımlanan kitapları:
Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021)
|