Ellibir yıl önce bir bahar günü, Portekiz radyolarından Lizbon sokaklarına bir şarkı yayıldı. İşçisinden esnafına, çiftçisinden öğrencisine Portekizliler, büyülü bir çağrı gibi sesin geldiği yöne doğru akın ettiler. Ve özgür bir ülke kazandılar. Ondan yetmiş yıl kadar önce de, İtalya’nın kuzeyindeki çeltik tarlalarından yayılan bir ezgi, kitleleri etrafında topladı, son yüzyılın dünya siyasetini değiştirdi. İlk şarkı, bir José Afonso bestesi olan “Grândola Vila Morena”ydı. (Grandola, Esmer Köy) İkincisi ise bir İtalyan halk ezgisi olan “Bella Ciao”, bizim bildiğimiz telaffuzla Çav Bella. İtalya’dan bütün dünyaya yayılan bu şarkı, adalet ve özgürlük taleplerinin evrensel marşı haline geldi.
Yerlerinde olsam şarkılardan, marşlardan çok korkardım. Çünkü onlar bir anda halkların isyanının ortak çığlığı oluverirler. Artık birer güfte-beste kompozisyonu olmaktan çıkarak etrafında inançla buluşulan bir haykırışa dönüşürler. Haksızlığa, adaletsizliğe, zulme karşı, herkese seslenebilme gücü taşıyan bir davet olurlar. Şarkılardan korkun. Çünkü şarkılar fark ettirir, gösterir, anlatır, itiraz eder, birleştirir, değiştirir.
İBB Saraçhane binasının önü bir hafta önce, şarkıların marşlara, türkülerin sloganlara karıştığı bir bayram yeri gibiydi. Genci yaşlısı, on binlerce insan oradaydı. Üniversite öğrencileri, bastonlu dedeler, çocuklarını omzunda taşıyan babalar ve onların geleceği için meydana çıkan anneler, takım formalarını giyip gelenler… Yedi ile yetmiş, hatta seksen bir aradaydı.
21.Yüzyılda doğan Z Kuşağı ile 80 yıl önce çok partili hayata geçişe tanık olmuş kıdemlilerimizi, bir şarkılar-türküler buluşturuyor bir de böyle meydanlar. Misâl, yılların türküsü olan “Kara Basma İz Olur”un makamında sloganlar atmak, iki uç kuşak arasında uçtan uca bir buluşmaydı. Ülkenin dört bir yanında milyonlar bir arada şarkı söylüyor, kara basıyor iz oluyordu.
Saraçhane meydanında bir halk türküsünden slogan türerken bir taraftan da bir şarkı dizesi slogana dönüşüyordu: “Kurtuluş yok tek başına, Ya hep beraber ya hiçbirimiz”. İstanbul başta olmak üzere tüm yurda yayılan protestoların resmi marşı haline gelen İlkay Akkaya’nın, alanda yankılanan “Kurtuluş Yok Tek Başına” şarkısı, umudu çoğaltıcı etkisiyle muhteşemdi. Üstelik söz ve müziği Akkaya’ya ait olan bu şarkı da tıpkı Saraçhane gibi bir direniş alanında doğmuştu. Asıl etki gücünü de buradan alıyordu. Kitlelere aşıladığı umut ve sağladığı soyut lojistik destekle, alanda dağıtılan manevi bir kumanya gibi ruhu besliyordu. İlkay Akkaya, BirGün’den Nazım Alpman’a verdiği röportajda şunları söylüyordu:
“On bir yıl önce Kars’taki bir konserden dönmüştüm ve öğle saatlerinde bir işçi direnişini ziyaret edecektim. Eve gidip dinlenmeye zaman yoktu, direniş alanına gitmek için de çok erkendi. Bir çay bahçesinde oturdum ve düşünürken Bertolt Brecht’in bu sözleri geldi aklıma. Şarkı orada doğdu. Ertesi gün düzenleyip, birkaç gün içinde klibi ile birlikte buluşturduk dinleyici dostlarımızla.”
Meydanlarda birlikte söylenmeye çok yakışan başka şarkılarımız da var tabii. Evde alanlara akmaya hazırlanırken güçlü dip dalga enerjisiyle Grup Yorum’dan “Devrim Yürüyüşümüz Sürüyor” dinlenmeli bir kere. Öfkeyi zinde tutan Âşık İhsani’nin “Balta”sı, meydanların olmazsa olmazı Livaneli’nin “Ey Özgürlük”ü. Hesap sorma iradesini ateşleyen, Hilmi Yarayıcı yorumuyla, “Baladız Ağıdı”, yılgınlık, yorgunluk hissedildiği anlarda hızlıca toparlayan Edip Akbayram’ın “Aldırma Gönül”ü. Ahmet Kaya’nın, annelere güzel bir ülke armağan etmek isteyen çocuklara cesaret veren “Şafak Türküsü”. Biriken öfkeyi neşeyle dışa vurabilmeye imkân tanıyan Çapulcular’ın Gaz Marşı. Durumun vahametini kavratarak hemen harekete geçmeye zorlayıcı çağrısıyla Moğollar’ın “Bişey Yapmalı”sı aklıma ilk gelen meydan şarkılarından. Elbette liste çok uzayabilir.
Milletçe sabrımızın sınandığı şu günlerde, kırıp dökmeden demokratik taleplerimizi haykırmanın zamanıdır. Muhtaç olduğumuz kudret, bu toprağın Anayasası olan türkülerimizde, şarkılarımızda mevcuttur.
Ömer Sercan kimdir?
Ömer Sercan 1974'te Bursa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir ve Bursa'da tamamlayarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu.
Öğrencilik yıllarında İstanbul Üniversitesi Fotoğrafçılık Kulübü'nde başlayan uğraşını zamanla bir mesleğe dönüştürerek ulusal gazete, dergi ve TV kanallarında muhabir/editör olarak çalıştı.
Türkiye'nin önemli medya kuruluşlarında muhabirlik/editörlük, farklı içerikteki TV yayın ve yapımların program danışmanlığı, metin yazarlığı ve yayın editörlüğünü üstlendi. Çok sayıda tanıtım/ belgesel/reklam filmlerinin senaryo/metinlerini yazdı.
Türkiye'yi şarkılardan dinlemeye ve yazmaya devam ediyor.
|